26 Aralık 2010 Pazar

‘Lokal’ mi, ‘Türkiye Manzarası’ mı?(4)

Cumhuriyet 24.12.2010
KAVŞAK
ÖZGEN ACAR
‘Lokal’ mi, ‘Türkiye Manzarası’ mı?(4)

İstanbul Tophane’de sanat galerilerine “içki içiliyor” diye düzenlenen “saldırılar” için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Medya abartmasın. Lokal bir olayı Türkiye manzarası gibi sunanlar, AKP hükümetini sorgulayanlar son derece bayat bir oyunun içindeler!” demişti!
***
Alkolden arındırılan Anadolu
“Lokal” mi, “Türkiye manzarası mı” sorusunu, meslektaşımız, “usta gurme ve çağdaş gezgin” Mehmet Yaşin’in Oda TV’deki söyleşisinden alıntılarla yanıtlayıp verdiği “Türkiye’de alkol yasağı haritasına” da özetle göz atalım:

Kayseri: İçki içebilmek için Erciyes Dağı’nın tepesine tırmanmak gerek. Beş yıldızlı oteller dışında hiçbir yerde içemezsiniz. (Cumhurbaşkanı’nın kenti değil mi orası?) Urfa: Urfa’da otellerde dahi yok, tümden alkolden arınmış. Konya: Baskılara karşın bir gazetecinin kentin uzağında, dağ başında açtığı bir meyhane var. Eğer kapatmadıysa, bir tek orada içiliyordu! Erzurum: Alkolden temizlenmiş bir kent. Kayak otellerine gitmeniz gerek. Rize: Hiçbir yerde içme olanağı yok. Trabzon: Biraz daha şanslı… Balıkesir: İçkili lokantalar gittikçe azalıyor. 50 yıldır hizmet veren ünlü “Feneke”li lokantası, baskılar yüzünden kısa bir süre sonra kapısına kilit vuracak. Baskı şöyle: Oraya giden iki yolu, her akşam trafik polisleri kesiyor. Ayrıca esnaf eğer orada görülürlerse belediyeden alınacak işlerden mahrum kalabilirler korkusu yaşıyor.

Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana, Adıyaman, Çorum: Maraş’ta da bir yer var. G. Antep, Adana biraz daha şanslı. Adıyaman, Çorum’da sadece otellerde içilebiliyor. Anadolu’da artık “İki tek atayım. Sohbet edeyim” kültürü, hızla ortadan kalkıyor. Önümüzdeki üç dört yıl içinde, Anadolu’nun tümden alkolden arındırılmış bir yarımada haline geleceğini sanıyorum. Ayrıca; “şehir kulüpleri” ile “öğretmen evlerinden” içki kalktı. Bazı lokantalarda “Burada içki servisi yapılmaz!” ya da “Alkol servisi yapılmamış bardak bulunur!” gibi afişlere sıkça rastlanıyor.
***
Hans ve Ahmet
Şimdi de devlet eliyle, daha doğrusu AKP hükümeti ile alkollü içkiye yapılan ekonomik baskılara göz gezdirelim:

21 Ekim 2008 Milliyet
Alkol satan nokta sayısı 58 bin 649’dan, 51 bin 268’e geriledi.
***
25 Aralık 2008 Akşam
Rakı pazarı 2009’da yüzde 4 daralacak. (Kehanet gerçekleşti!)
***
31 Ağustos 2009 Cumhuriyet
7 ilde içki üreten 18 firmada vergi denetimi için harekete geçildi. (Acaba piyasada neden Johnny Valker viskisi bulunmuyor?)
***
15 Mayıs 2010 Vatan
Akdeniz Bölgesi’nde sayıları 10 bini bulan turizm meslek lisesi öğrencilerinin stajlarını yaptıkları turistik tesislerde Hans bira isteyecek, garson Ahmet “Getiremem yaşım tutmuyor” diyecek, hizmet sektörü eleman sıkıntısı çekecek.
***
21 Temmuz Cumhuriyet
Başbakan Erdoğan’ın alkol karşıtı açıklamaları şarap üreticilerini ürküttü: “Niyet açığa çıktı. Sırada alkol yasağı var.”
***
Vergi yine vergi…

21 Ekim Radikal
İçkiye zam işareti! 2011’de vergilere değil, alkollü içkilere yüzde 33 zam!
***
29 Ekim Milliyet
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, alkollü içkilerde vergi artışının fiyatlara yüzde 4-12.5 oranında yansıyacağını, ÖTV’deki artışla 800 milyon lira ek gelir sağlanacağını söyledi.
Aynı gün Vatan
Alkollü içkilere yapılan ÖTV zammını eleştiren Kapadokya Turistik İşletmeler Birliği Başkanı Ahmet Tok: “Otelciler zaten zor durumda. Biz şimdi ne yapacağız? Şerbet mi satacağız?”
Geleneksel Alkollü İçkiler Derneği Başkanı Galip Yorgancıoğlu: “Sahte içki üretenlere gün doğdu. Kaçak içkiler yüzünden geçen yaz turistler ölmüş ve ülkemizin yurtdışındaki imajı büyük zarar görmüştü.”
Maliye Bakanı’ndan alay eder gibi savunma: “Yılbaşında zam yok dedik, sözümüzü tuttuk.”
Aynı gün Hürriyet
Rakının ÖTV’si 51.4 liraya yükseldi, anasonlu içki fiyatında dünya lideriyiz.
***
30 Ekim Sözcü
AKP’nin, alkollü içkilerde yüzde 30’luk zammını savunan Şimşek, “Halkın sağlığı için yaptık” dedi.
Aynı gün Sözcü, Mehmet Şehirli
“Alkol günah” diyerek tepki çekecekleri için “yasak” diyemiyorlar, “İçki yasakları mı, yoksa içkiden kazanılan para mı Müslümanlık” diye soruyor.
Aynı gün Milliyet, Mehveş Evin
“Ah o kıyılar yok mu, o kıyılar! Alkol tüketimi daha yüksek, referandumdaki hayır oyları da… Bunun cezasını, daha da yüksek vergiler ödeyerek, çekecekler!”
***
1 Kasım Vatan, Aydın Ayaydın
“Hükümet, fiyatını yükselterek rakıdan vazgeçilmesini hedefliyorsa bu konuda başarı şansı bence düşük… Merak ediyorum, hükümetin hedefi vergiyi mi arttırmak, yoksa içki satışını mı düşürmek? Bunu açık açık ortaya koyarsa, bizler de bilsek daha iyi olmaz mı?”
***
8 Kasım Cumhuriyet
Bahçeşehir Üniversitesi’nin araştırmasına göre AKP hükümeti son 8.5 yılda alkollü içecekler üzerinde vergileri arttırdı, bu da alkol fiyatlarını yüzde 129 yükseltti. Alkole vergi freni!
***
13 Kasım Turkish Daily Nevs
Beyoğlu Eğlence Yerleri Sahipleri, Galatasaray Lisesi önünde “Bütçe açığı alkolle kapatılamaz” gösterisi yaptı.
***

17 Kasım Cumhuriyet, Soner Çağaptay
“Dünya Sağlık Örgütü”nün verilerine göre, 2003’te Türkiye’de kişi başına alkol tüketimi yıllık 1.4 litre. Aynı yıl Belçika’da 10.9, Yunanistan’da 9 litreydi. Katar’da bile alkol tüketimi kişi başına 4.4 litre olarak verilmekte. AKP’den önce alkollü içeceklere sadece yüzde 18 katma değer vergisi ödeniyordu. Yeni uygulanan ÖTV ile oran önce yüzde 48’e çıktı. 2009’da yüzde 63’e fırladı. 2010’da rakının litresi ÖTV ile 39.6 TL’den 51.5 TL’ye yükseldi. Türkiye’de asgari ücret yaklaşık 760 TL olduğuna göre içkinin AKP yönetimi altında pek çok ortalama Türk vatandaşı için erişilmez hale geldiği aşikâr.
***
4 Aralık Milliyet
“Enflasyon iki tek attı, yılın dibini gördü. Fiyatı yüzde 19.2 arttı, zam şampiyonu rakı oldu.”
***
6 Aralık Cumhuriyet
TBMM Bütçe Komisyonu’nda CHP milletvekili Mustafa Özyürek içki reklam yasağı hakkında “Balıkla rakıyı yan yana göstermenin ne sakıncası var” diye sorunca, bir başka CHP milletvekili Bülent Baratalı “Balıkları korumak için!” diye takıldı.
***
19 Aralık Milliyet, Mehmet Yalçın
İçki düşmanlığı yine hortluyor! Şık “steakhous”lara “içkili mekânda çocuk bulunuyor” baskını, TV’de şaraplık üzüm ismi geçmesine uyarı cezası, reklam veren içki şirketlerine gözdağı… Geçen haftaki içki yasakçılığı tam anlamıyla hortladı.
***
Ne dersiniz “lokal” mi, “Türkiye manzarası” mı? Ah bu “abartıcı medya”!



‘Lokal’ mi ‘Türkiye Manzarası’ mı? (3)

Cumhuriyet 21.12.2010
KAVŞAK
ÖZGEN ACAR
‘Lokal’ mi ‘Türkiye Manzarası’ mı? (3)

İstanbul Tophane’de sanat galerilerine “içki içiliyor” diye düzenlenen “saldırılar” için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Medya abartmasın. Lokal bir olayı Türkiye manzarası gibi sunanlar, AKP hükümetini sorgulayanlar son derece bayat bir oyunun içindeler!” demişti!
***
2010’dan bazı örnekler daha!

17 Aralık Cumhuriyet
Aydın Barosu Başkanı Sümer Germen, Ankara Çayyolu’ndaki bir lokantada ailesiyle birlikte olan çocuklarla ilgili polis işleminin iki ay önce Aydın Sanayi Odası Meclisi Başkanı Yalçın Pekgüzel ve ailesinin de başına geldiğini açıkladı.

16 Mayıs 2010 Milliyet
İstanbul’da ada vapurunda alkol araması yapıldı. Kaptan 4-5 kişinin içki içtiğini ileri sürerek sefere çıkmadı. Başka bir vapura aktarılan yolcuların paketlerinde içki aranmak istendi.

27 Mart Cumhuriyet
Kadirli’de Hıristiyan yurttaşa “gâvur” denilerek alkollü işyeri ruhsatı verilmedi.

26 Şubat 2010 Cumhuriyet
Bolu’nun Dörtdivan ilçesinde içki içen 3 kadın öğretmene “ilçede dedikodu çıkmaması” için kaldıkları lojmandan çıkarılma cezası verildi. Öğretmenler istifa etti.

19 Şubat 2010 Haber Türk
TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken: “Mahalle baskısı, içki satanları caydırıyor, tezgâh altına itiyor.”

18 Şubat 2010 Hürriyet
17 bin satış noktası “mahalle baskısı” ile alkollü içki satışını bıraktı.

Topkapı’da Saldırı!
12 Temmuz 2009 Cumhuriyet
İdil Biret’in Topkapı Sarayı’ndaki konserine 50 kişilik bir grup, “tekbir sesleri” ile birlikte “Alperenler burada, şarapçılar nerede” naralarıyla saldırdı. (Başbakan’a göre bu saldırı da “lokal” olmalı!)

13 Temmuz Cumhuriyet
Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı İlber Ortaylı “Bu tür etkinliklerde içki içilebilir” dedi, İdil Biret’e destek yağdı. Ortaylı, sonra “4. Murat da burada içki içerdi” dedi.

Aynı gün Sabah
Topkapı Sarayı’ndaki konseri “şarap içiliyor” diye engellemek isteyen gruba Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’dan sert tepki: “Bunu yapanlar zavallı yaratıklar!”

14 Temmuz Vatan
Saldırgan Alperenler’den savunma: “Fatih bile olsa şarap içirmezdik!”

Aynı gün Milliyet:
Alperen Ocakları’ndan Bakan Günay’a: “Çıkışlarınıza dikkat edin. Yoksa millet tutarsızlığınızı bir gün yüzünüze vurur.”

Gökçek’in İçki Halkoylaması!

6 Eylül 2009 Vatan
Ankara Büyükkent Belediyesi’nin “alkollü içki satan dükkân ve eğlence mekânlarını denetlemesi için gece denetim ekibi kurulması” kararı tepki çekti. Kararın iptali için Çankaya Belediyesi dava açtı.

9 Eylül Haber Türk
Melih Gökçek, Ankara Bahçelievler 7. Cadde’deki restoranlarda içki satışının kaldırılması hakkında kamuoyu yoklaması yaptıracak.

11 Eylül Hürriyet
AKP’li üyelerin, Bahçelievler içki yoklamasının 20 ya da 27 Eylül’de yapılması kararı oylamasında CHP’li üyeler uyudu.

12 Eylül Milliyet
Bahçelievler esnafı 7. Cadde’de içki yasağı halkoylamasına tepkili…

13 Eylül Hürriyet
İçki yasağı halkoylaması konusunda CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş: “Gökçek kendini ahlak zabıtası sanıyor!”

14 Eylül Haber Türk
“İçki için referanduma cadde esnafı öfkeli”

Aynı gün Milliyet, Can Dündar
“Gökçek’in tehlikeli oyunu: İlk içki referandumu!”

16 Eylül Milliyet
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, AKP milletvekili Prof. Zafer Üskül’den Gökçek’e tepki: “İnsan hakkının referandumu olmaz”!

Aynı gün Vatan
Gökçek’ten geri adım: “Olay saptırıldı. Vazgeçebilirim!”

Aynı gün Sabah
İçki referandumuna AKP’den de tepki.

17 Eylül Vatan
Halkoylamasından vazgeçildi. (Gökçek’e tükürdüğü yalatıldı!)

2008’den Belediyeler
Ankara’da 2. dayak… “Mübarek günde niye içki satıyorsun” diye “market” sahibi Müslüm Göksu’yu dövdüler. (Bu da bir başka “lokal” olay olmalı!)

12 Ekim Hürriyet
İstanbul Maltepe Belediyesi’nin sahil yoluna 70-100m aralıklarla “Umuma açık yerlerde içki içmek yasaktır” yazıları tepki çekti. Belediye Başkanı Fikri Köse, “Yürüyüş yapanlar emniyete içki içenlerin kendilerini rahatsız ettiğini söylemiş. Emniyet rica etti, biz de yazdık” dedi.

28 Eylül Sabah
İstanbul Büyükkent Belediye Başkanı Kadir Topbaş “içki” konusunda kararlı: “Biz belediyeyiz, içki içmeyen vatandaşa da mekân lazım. Kiraya verdiğimiz yerlerde yasak yok. Ama kendi işletmelerimizde içki içmeyeni de sosyalleştiriyoruz”!

22 Şubat Cumhuriyet
Erdoğan’ın İBB Başkanlığı döneminde belediye tesislerinde başlatılan uygulama her semte yayılıyor. AKP, içki yasağını genişletiyor.

30 Ağustos Hürriyet
Gazete, Ankara’nın merkez ilçelerindeki içki yasağı haritasını yayımladı. Çankaya, Altındağ dışındaki ilçelerde içki satanlara baskı yapıldığı iddia ediliyor.

23 Ekim 2008 Cumhuriyet
Gökçek, 1943’ten beri içki satılan Ankara’nın simgesi Gençlik Parkı’nda da alkolün yasaklanacağını açıkladı. Böylece başkentte belediyeye ait içki içilebilecek yer kalmadı.

12 Eylül Vatan
Başbakan: Asıl mahalle baskısı içki içmeyenlere yapılıyor.

Aynı gün Milliyet
Moda İskelesi’nin belediyeye geçmesinden sonra uygulanan içki yasağını protesto edenleri Başbakan, “Hayatı şişenin içinden görenler!” olarak niteledi. (“Şişenin içinde balık olmayı” gerçekleştiremeyen rakı dostu Orhan Veli’nin dileğini Başbakan yerine getirmiş olmalı!)

Yabancılar

29 Mayıs 2009 Haber Türk
Büyükelçilere içki şoku… AB Bilgi Ofisi açılışı için gittikleri Şanlıurfa’da AB büyükelçilerine “Burası peygamberler kenti” denilerek içki servisi yapılmadı.

27 Ağustos 2008 Hürriyet
Ankara’da Ata’nın lokantasında Suudi Arabistan heyeti geliyor diye alkollü içecek servisi kaldırıldı.

26 Ağustos 2008 Hürriyet
ABD Elçiliği Keçiören’de “büfeciye atılan dayağı” incelemeye aldı.
***
“Alkol içmeyene baskı var mı?” başlıklı yazısında öneriyor: “Neredeyse tamamı AKP’li olan belediyelerin alkol içmek isteyenlere getirdiği engelleri iyi biliyoruz. Esas merak etmemiz gereken şey, İran ve Suudi Arabistan’daki gibi çok sıkı baskıların yapıldığı ülkelerdeki uygulamaları gözlemlemek olmalı!”

27 Temmuz 2009 Cumhuriyet
CHP İzmir milletvekili Dr. Canan Arıtman’ın “teşhisi”: “AKP iktidarı ile birlikte içki yasağı uygulaması yapılmaktadır. Bu süreç devam ederse Türkiye’nin İran’dan farkı olmayacak!”



‘Lokal’ mi, ‘Türkiye Manzarası’ mı? (2)

Cumhuriyet 17.12.2010
KAVŞAK
ÖZGEN ACAR
‘Lokal’ mi, ‘Türkiye Manzarası’ mı? (2)

İstanbul Tophane’de sanat galerilerine “içki içiliyor” diye düzenlenen “saldırıların” ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 24 Eylül’de ne demişti? Anımsayalım:
“Medya abartmasın. Lokal bir olayı Türkiye manzarası gibi sunanlar, AKP hükümetini sorgulayanlar son derece bayat bir oyunun içindeler!”

2010 yılından bazı örnekleri daha verelim:
14 Aralık Milliyet
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) NTV’de yayımlanan bir programda İtalya’da yetişen “Nebbion” üzüm çeşidini “şarap” reklamı sanarak uyarı cezası verdi!
Aynı gün HaberTürk
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, Çayyolu’nda polisin içkili yerlere baskınına tepkisini şöyle (özetle) açıkladı: “Emniyet müdürümüzle görüştüm. Amaçlarının barlardaki, pavyonlardaki çocukları kurtarmak olduğunu söyledi. Kebapçılarla pavyon aynı kefeye konmaz. Kendilerine batakhanelerin listesini verebileceğimi, isterlerse oralara bakabileceklerini söyledim.”
AKP Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz, vali ve emniyet müdürü ile konuştuğunu, soruşturma başlatıldığını açıkladıktan sonra olayı ortaya çıkaran Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu’nu şöyle (özetle) suçladı:
“Emniyet, yasadan aldığı yetkiyle görevini yaparken, kimsenin de bu görevi engelleme hakkı yoktur. Hukuka önce hukuk adamlarının uyması gerekir. Kimsenin, kimsenin yaşam tarzına karışma gibi bir derdi ve düşüncesi olmadığı gibi hakkı ve yetkisi de yoktur.”
***
4 Aralık Cumhuriyet
Burdur’da kırmızı sokak… İçkili mekânların başka bölgeye taşınması kararı belediye meclisinde tartışmalara yol açtı.
***
27 Ekim BirGün
Konya Aksaray’da ikiz kız kardeşi ve 2 erkek arkadaşıyla otomobilde “içki içen” 20 yaşındaki Hülya Duru, 4 kişiden birinin pompalı av tüfeği ile açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Katil zanlılarının Duru ve arkadaşlarını “içki içmemeleri” konusunda uyardıkları, ardından da ateş açtıkları öğrenildi. Pompalı tüfek sahibi Ramazan Kaygısız tutuklandı.
***
Şimdi de 2009’un bazı olaylarına göz atalım!

11 Kasım 2009 Hürriyet
AKP’liler Tekirdağ’ın kurtuluş yıldönümünde CHP’li Belediye Başkanı Adem Kılıç’ın Namık Kemal Üniversitesi’ndeki resmi kabulde “içki vermesini” kınayarak salonu terk ettiler!
***
9 Ekim Hürriyet
Adana Seyhan’da AKP Belediyesi’nin, ilçede “nerelerde içki içilebileceğini sınırlayan krokisi” muhalefet partilerinin tepkisi ile karşılandı.
***
1 Ekim Milliyet, Güneri Cıvaoğlu
Beykoz Belediyesi’nin rıhtımdaki tesisi balık-rakı mekânıdır. AKP’li Belediye Başkanı buraya “alkol yasağı” getirdi. Artık meyve suyu verilecek.
***
27 Eylül HaberTürk
Antalya’da Alman turistlerin “Ekim Bira Festivali”ne dans ederek katılan Büyükkent Belediye Başkanı Mustafa Akaydın istifaya çağrıldı, ayran içmeye davet edildi.
***
25 Eylül Milliyet
İstanbul Beykoz Balıkçısı’nda 18 yıl sonra alkol yasağı. AKP’li yeni başkanın göreve gelmesiyle Beykoz’da başlayan “içki yasağı” genişliyor. Önce balık restoranı olarak kullanılan teknelerde alkollü içki yasaklanmıştı.
***
18 Eylül Milliyet
“İçki krizi” Avrupa basınında… Fransız Le Monde gazetesi, Ankara Keçiören’de büfesinde içki satan Metin Şahin’e dayak atılmasını “AKP’ye bağlı kabadayıların alkolü engelleme çabaları” başlığıyla sayfalarına taşıdı. Moda’daki alkol eylemi ise Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinde “Gençler özgürlük için içiyor” yorumuyla yayımlandı.
***
17 Eylül Hürriyet, Levent Seğmen
Ankara’da “Gençlik Parkı’nın bedeli” başlıklı yazısında parkın nihayet açıldığına değindikten sonra, parkın Ankaralılara kazandırılması Atatürk’ten bir anı ile (özetle) aktarılıyor:
“Arazinin önemli bölümünün sahibi olan kişiyi Çankaya’da yemeğe davet eden Atatürk, kadehini kaldırarak ‘Kadehimi, gençlik için yapılacak bu parkın arazisini bağışlamanıza kaldırıyorum’ dedi. Ama Belediye Başkanı Melih Gökçek artık Gençlik Parkı’nda içkiyi yasakladı.”
(Benden bir ekleme: Atatürk yabancı kent plancılarına, Ulus’tan Kavaklıdere’ye uzanan Atatürk Bulvarı’nın oldukça geniş olması talimatını vermiş. O gün nüfus bu kadar değil, bu kadar da araba yok… Yolun yapımına başlanmış. Bazı Ankaralılar “N’olacak (Atatürk) sarhoş! Bu kadar geniş yol yapılır mı?” dedikodusuna başlamışlar. Ama bugün Ankaralılar arabalarını kaldırımlara, sokakların iki yanına park etmiyor mu? Keşke Gökçek ve öteki belediye başkanları da “Atatürk’ün sarhoşluğuna” sahip olsalardı!)
***
29 Temmuz çeşitli gazeteler
Ankara Pursaklar Belediyesi’nin “içki satan büfe ve marketlerin saat 23’ten sonra kapatılmasını öngören” kararı doğrultusunda 27 Temmuz gecesi markette ailesi ile temizlik yapan Ali Sinan’a 10 kişilik polis ekibi baskın yaptı. Kadın-erkek dinlemeden içerideki marketin sahibi aileye biber gazı sıkarak yerlerde sürükledi. Marketin kameraları olayı görüntüledi.
***
26 Temmuz Vatan
“Tuhaf yasaklara naif protesto”… Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (TAPDK), “alkollü içki reklamlarına getirdiği bazı kısıtlamalarla” ilgili tebliğ yarından itibaren yürürlüğe giriyor. Başta Yeni Rakı olmak üzere pek çok alkollü içkinin üreticisi olan Mey İçki, “rakı-balık-peyniri aynı karede yasaklayan” yeni döneme uygun çok anlamlı, protesto gibi reklamlar hazırladı. (Reklamlarda kavundan, “güzel kokulu, sulu, turuncu meyve” ve beyaz peynirden de “süt ürünlerinden en katı ve beyaz olanı”, balıktan da “denizde yaşayan solungaçlı canlı” diye söz ediliyor!)

Aynı gün Radikal
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay “Aşırı kısıtlamayı doğru bulmam. Hele Türkiye’nin kendisine özgü içkilerinin üretilmesini kısıtlayacak boyuta taşınmasını da doğru bulmam. Şarap sektörü desteklenmeli.”
***
7 Temmuz Milliyet
Alkollü içki üreticilerinin açıklaması: “Tebliğ siyasal tercihe göre keyfi yorumlanabilecek belirsizlikler içeriyor.”
Aynı gün Akşam
İçki reklamlarına yasak Türkiye’nin imajını zedeler.

3 Temmuz Sabah
Ulaştırma Bakanlığı, internet üzerinden “içki satışını yasaklayan ve satanlar hakkındaki hapis cezası öngören yasaya” gece yarısı müdahale etti. Gerekçe: 9 milyar dolarlık (yaklaşık 14.5 milyar liralık) ticarete darbe vurulacaktı. (En önemlisi ihracat ve vergi geliri çuvallayacaktı!)









‘Lokal’ mi ‘Türkiye Manzarası’ mı?(1)

Cumhuriyet 14.12.2010

KAVŞAK
ÖZGEN ACAR


‘Lokal’ mi ‘Türkiye Manzarası’ mı?(1)

Parasızlık çeken Bektaşi son çare olarak camiye gidip dua etmeye karar vermiş!
“- Tanrım, şöyle bolca para ver de doğru dürüst bir rakı içeyim!” sözleri ile duasına başlamış. Yanında saf tutan biri Bektaşi’ye:
“- Utanmaz herif! Allah’tan rakı parası istenir mi? Üstelik camide böyle dua etmeye utanmıyor musun?” demiş.
Bektaşi dayanamamış:
“- Peki, sen Allah’tan ne istiyorsun?” diye sormuş.
Adam:“- İman!” diye yanıtlamış.
Bektaşi bu, durur mu? “ - Haklısın” demiş, “herkes kendinde olmayanı ister”...
***
13 Aralık 2010 HaberTürk
“Çayyolu’nda ‘denetim’ krizi” başlıklı bir haber. Bir kafeteryada polis ekipleri herkesin kimliklerini kontrol etti. Kafede 18 yaşın altında kimse yoktu. Polisler, işletmeciye “Eğer 18 yaşını doldurmamış birini görürsek burayı kapatırız!” tehdidinde bulundular.
***
12 Aralık 2010 Hürriyet
Ankara Ümitköy’de aileli mekâna içki baskısı. Polis, “İçeride çocuk var! Yanlarında da olsanız 18 yaşın altındaki çocuklarınızı buralara getiremezsiniz” diyerek, ailelerin kimliklerini topladı. Haklarında tutanak tutulan çocuklar aynı masada oturan anne-babalarına imza karşılığında teslim edildi…
Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya, “Olay üzücüdür. Sorumlular uyarıldı!” dedi. Peki, sorumlulara ceza verildi mi? Yanıt yok!
***
27 Kasım Milliyet
CHP Milletvekili Şevki Kulkuloğlu Kayseri’de içki yasağı uygulandığını şöyle açıkladı:
“Kayseri’de içki içenleri polis fişliyor. Polis, içkili yerlere baskın yapıyor. Masadaki içkileri ve insanları kameraya alıyor.”
Uygulamadan usanan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hemşerileri içki içmeye Ürgüp’e gidiyorlarmış!
***
18 Kasım Radikal
Reklam Kurulu, Mey İçki’nin alkollü içeceklerin tanıtımı için hazırlanan 3 reklamı hakkında 80 bin 640 lira ceza verdi ve reklamların yayınını durdurdu.
***
12 Ekim Milliyet
TBMM Başkanlık Divanı’nda milletvekilleri, Meclis güvenliğindeki tabur lokalinde şarap, bira içilmesinin yasaklanıp yasaklanmayacağını tartıştılar.
***
23 Eylül Milliyet
Tophane sanat galerilerine içki içiliyor diye “mahalle baskısı” ile “organize saldırı” yapıldı.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu “Bu bir suçtur. Bu suçun faillerini bulmak için emniyetimiz çalışıyor” dedi.
Kameralarla saptanan 7 saldırgan serbest bırakıldı.
Milliyet: Ertesi gün olay yerinde inceleme yapan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay “Bu manzaranın hiçbir haklı sebebi olamaz!” dedi.
Cumhuriyet: Aynı gün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise “Medya abartmasın. Lokal bir olayı Türkiye manzarası gibi sunanlar, AKP hükümetini sorgulayanlar son derece bayat bir oyunun içindeler” demiş!
***
22 Temmuz Hürriyet, Sedat Ergin:
Başbakan Erdoğan’ın bir konuşmasından alıntı yapıyor: “Bu alkolü siz nereden elde ediyorsunuz? Bu meyvelerden falan elde ediliyor mu bunlar? Üzümden elde etmiyor musun, ediyorsun. Diğer meyvelerde belli oranda yok mu, var… Onları ye…”
Ergin devam ediyor:
“Herkesin doğru anlayacağı şekilde ‘Alkol alma, onun yerine meyve ye’ mesajı veriyor Başbakan. Gazeteci olarak görev yaptığımız son 35 yıl içinde bir başka Başbakan’ın içkiyle ilgili benzer bir çağrısını hatırlamıyoruz. (…)
Türkiye’de AKP’nin iktidarda olduğu 2002 yılından bu yana içki konusunda patlak vermiş olan tartışmaların sayısı meçhuldür. Belediyelerin içkili lokantaları kırmızı noktalı mahallelerde toplamalarıyla ilgili 2006 yılındaki tartışma bu çerçevede hatırlatılabilir.”
***
21 Temmuz Cumhuriyet
Başbakan Erdoğan’ın alkol karşıtı açıklamaları şarap üreticilerini ürküttü: Niyet açığa çıktı. Sırada alkol yasağı var!
***
4 Temmuz Vatan
İstanbul Boğazı’ndan sonra Fethiye ve Bodrum’un da sesi kısıldı. Allianoi’yi kumlara gömen Çevre Bakanlığı’nın 23.59’da eğlence yerlerine getirdiği “gürültü yasağı” tepki çekti.
Daha sonraki haftalarda ve aylarda tüm gazetelerde 23.59 uygulamasının gerçek amacının içkiyi yasaklamak olduğunun belirlendiğine ilişkin haberler yayımlandı.
(15 Eylül’de Cumhuriyet “Danıştay’ın, belediyelerin müziğin sesini kısmaya yetkili olmadığına karar verdiğini” duyurdu.)
Ardından bir internet iletisi dolaşmaya başladı. İstanbul barlarında “iki kadehe bir türban” tanıtımı yapan barların, kadın sürücülerin trafikte alkol muayenesinden kurtulmaları için türban dağıtmaya başladıkları bildiriliyor! İyi mi?

24 Haziran HaberTürk
Ankara Büyükkent Belediyesi okul yakınlarında içki satışı yapan 500 kadar büfeyi kapatmaya kalktı. Büfeciler Odası “Kazanılmış hakka müdahale ve üyelerimiz mağdur edilemez. Gerekirse bazıları taşınabilir!” açıklaması yaptı.
***
16 Mayıs Milliyet
“İçkide 4. Murad devri mi?” başlığını şu alt başlık izliyor: “Tütün Alkol Kurumu’nun yeni yönetmeliği içki dünyasını boğacak kaskatı yasaklarla doldu. Markette peynir rafına şarap koymak da yasak, gazetelerin arka sayfasında içki reklamı yapmak da…”
***
9 Mayıs Hürriyet
“Mahalle baskısı: Anadolu alkolsüz yarımada oldu.”
***
3 Mart Milliyet
AKP milletvekili Mehmet Halit Demir, Mardin Valisi Hasan Duruer’in Artuklu Üniversitesi’nde alkollü içki servisi yaptırmasına tepki göstererek “Bu, eğitime karşı bir darbedir!” dedi.
***
Ama… Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtecek en son haber:

13 Aralık 2010 Hürriyet
“İsteyen böyle dolaşabilecek” başlıklı haberde “Teksas yasası çıkıyor” denildikten sonra, TBMM Silah Alt Komisyonu’nun, silah bulundurma yaşını 18’e indirdiği, isteyenin 5 silah alabileceği, ikisini üzerinde taşıyabileceği, sabıkalıların da silah taşıyabileceği, silah reklamının yapılabileceği bildirildi!
Camide, cemaatlerde “iman” arayanlar acaba bu silahlanma ile ne yapacaklar?








BEKİR COŞKUN: Kafasına İzmir Düştü...

Cumhuriyet 24.12.2010
ONUNCU KÖY

BEKİR COŞKUN

Kafasına İzmir Düştü...
İzmir ve Hüseyin Çelik…
Hiç birbirine uyuyor mu?..
Güzel bir çiçek vazosunun içine terlik sokulmuş gibi…


Ama o İzmir’i “burnu akan pas içinde bir çocuğa” benzetti önceki gün. Sonra da dört tekerleğine fren takılmış kamyona… Peşinden de kendisi gibi düşünmesini istedi İzmir’in…
Yanlış…
İzmir adamdır…
İzmir narin, zarif…
Onun için genelde “İzmir’e âşık” olunur…
Ama televizyonda Hüseyin Çelik’i görünce, o dakika oradan kaçmak gelir içimden…
*
Konya ve Kayseri’nin nasıl da mesafe aldığını anlattıktan sonra, İzmir’in gecekondulara boğulduğunu söylemesini dinlediğimde de kaçtı aklım…
Çünkü bu adam, o gecekonduların AKP’ye oy vermiş Anadolu kentlerinden kaçıp gelenlerden oluştuğunu bilmiyor… Sanki İzmirli yalısını, Kordon evlerini, Körfez manzarasını bırakıp gitti, arkalara gecekondu yaptı!..
Ayrıca kendisinin Konya, Kayseri ile kıyaslayıp İzmir’i “sümüklü çocuğa” benzetmesine karşın, İzmirlinin Konya’yı ayrı, Kayseri’yi ayrı sevdiğini… Oralara toz kondurmadığını da bilmeyecek kadar “İzmirli” olmaktan uzak…
*
İzmir barıştır...
Sevgi ve mutluluktur…
Onun için AKP’lilerin yüzde 70’inin yazlığı var o coğrafyada… Yazları gidip huzur bulmak için…
İzmir aydınlıktır çünkü…
Büyük savaşta yiğitliğini de kanıtlamıştır İzmir, böyle bir zamanda AKP’ye “hayır” diyerek yürekliliğini…
Yalaka değildir İzmir…
*
İzmir’i içinden çıkartırsanız Türkiye eski Türkiye olmaz… Ama Hüseyin Çelik’i hükümetten çıkartıp attılar, hükümete bir şey olmadı…
İzmir olmadan olmaz…
Ben geceleri İzmir’e gitmenin hayalini kurarım…
Ama televizyondan uzak dururum, ya Hüseyin Çelik çıkarsa, o an nereye kaçacaksın?..
Ayrıca sen kim, İzmir kim?..

İzmir aşkımız…


Sevdamızdır bizim…



21 Aralık 2010 Salı

Blok mu? Çarşaf mı?

17 Aralık 2010  Yılmaz ÖZDİL

Hatırlarsınız... Üniformalarıyla gelen PKK'lıların memlekete girişi, coşkulu törenlerle kutlandı.


Aslında terörist olmadıkları, olsa olsa sevimli terörişko'lar olduğu açıklanan PKK'lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından çiçeklerle karşılandı. Ayaklarına mahkeme götürüldü. “Teslim olmaya geldiniz di mi?” diye soruldu, “Hayır, liderimiz sayın Apo çağırdı” dediler. “Pişmansınız di mi?” diye soruldu, “Yo-oo, pişman filan değiliz” dediler. Bunun üzerine, “Yaz kızım, pişmanlık affından faydalanmalarına” denilerek, serbest bırakıldılar. Üstü açık otobüse bindirilip, havayi fişekler eşliğinde, zafer turu attılar. Kurbanlar kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü. PKK'lıların yurda girişi şerefine, yurdun çeşitli karakollarına molotofkokteyli atıldı.
*
Türkiye armut gibi seyretmişti.
*
Sıkılınca, haberleri zaplayıp...
Dizi filmlere geçmişti.
*
Bilahare... Apo'yla yapılan protokol görüşmeleri kısa süre tıkanmış, o tıkanma sırasında, terörişko oldukları açıklanan arkadaşların, aniden, terörist olduğuna karar verilmiş, bazıları tutuklanmıştı. Birinin avukatı, Diyarbakır eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu'ydu.
*
Terörist de olsa, elbette kendini savunma hakkı var, avukatı olmalı... Ancak, ya kendi tutar, ya devlet verir ya da gönüllü olunur. Tanrıkulu'nun durumunu bilmiyorum, merak da etmedim, çünkü, Apo'nun protokolünde yer alan “anadilde eğitim”i gönülden savunduğunu biliyorum.
*
Ayrıca, hiç eveleyip gevelemiyor, tıpkı BDP'nin istediği gibi, Anayasa'da yer alan “vatandaşlık” tanımının değiştirilmesini, hatta, referanduma sunulmasını mantıklı buluyor.
*
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanı olur olmaz, bismillah, ilk iş, Sezgin Tanrıkulu'na telefon etti, “Sizi CHP'de görmek istiyorum” dedi. Nereden biliyoruz? Tanrıkulu açıkladı, öyle öğrendik. Ancak, CHP'de görülemedi. Çünkü, Kılıçdaroğlu'nun kendisi bile son dakkada başkan adayı olduğu için, Tanrıkulu son dakkaya yetiştirilip, üye yapılamadı. Gel zaman git zaman, Önder Sav'ın ayıklanmasından hemen sonra, rozeti takıldı, CHP'ye üye yapıldı.
*
Blok mu? Çarşaf mı?
¡
Kılıçdaroğlu, parti meclisi için blok liste yapıp, Tanrıkulu'nu o monoblok gövdenin içine sokmak istiyor... Ki, monoblok olsun, komple, langırt diye sandığa atılsın.
¡
Peki ya çarşaf olursa?
Delegeler elde kalem bekliyor... Habur otobüsünden inip, CHP otobüsüne binen son dakka yolcusunun biletinin üstü çizilecek, hayatı boyunca CHP otobüsüyle seyahat edenlerin isimleri yazılacak. E böylece, otobüste sınırlı sayıda koltuk olduğu için, muavin olması planlanan Tanrıkulu, bagaja bile giremeyecek.
*
Başka son dakka yolcusu var mı?
Var da, yerimiz dar.
*
Haberler şimdilik bu kadar...

Dizi filmlere geçebilirsiniz.

CHP'nin işi zor!

Özdemir İNCE  15 Aralık 2010
CUMHURİYET Halk Partisi Cumhuriyet ile iktidar arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa ne yapar, ne yapmalı? Cumhuriyet'i verip iktidarı almalı mı, daha doğrusu alabilir mi? Ben Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağını düşünüyorum. Karşısında insanın gözünden sürmeyi çekip alan bir kadro var alimallah! Sülün Osman'a rahmet okutur. Bu nedenle ayağını denk atmalı!


DİN BİLGİNİ YOK MU

Kılıçdaroğlu iktidara geldikleri zaman türban fesadına bir çare bulacaklarını söyledi; elini uzatıp kolunu kaptırdı. Başbakan “Gel yarın oturup halledelim!” dedi.
Başbakan böyle konuştuktan sonra siz artık hiçbir koşul öne süremezsiniz. İstediğiniz kadar insan haklarından, demokratik haklardan söz edin, yüzde on barajını kaldırmayı öne sürün. Bunların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Ne oldu şimdi kendi iyi niyetinizle alta düştünüz!
Türban fesadı Cumhuriyet Halk Partisi'nin yarattığı bir sorun değil. Bu sorunu imam-hatip okullarında İslamcılar yarattılar. Besleyip büyüttüler, canavar haline getirdiler.
CHP'nin aklı varsa AKP'ye “İmam-hatip okullarını kuruluş amaçlarına yönlendirin, kız öğrenci almayın, bu
fesat sona erer!” demeli.
CHP içinde hiç mi din bilgini yok, neden Nur Suresi'nin 31. ayetinin gerçek anlamını gündeme getirmiyor, neden “Ya AKP ‘Wal yadhribna bi khoumourihinna âla jouyoubihinna' ne demek?” diye sormuyor?

CUMHURİYET'İ SATMAYIN

Cumhuriyetçi bir CHP, AKP ile kozlarını paylaşmak zorunda. Bu konuda söylenen yalanları tek tek ortaya dökmeli. İmam-hatipler konusunda, türban fesadı konusunda ödün (taviz) vererek AKP ile iktidar yarışı yapamaz.
Türban fesadı konusu açılır açılmaz YÖK Başkanı neden abrakadabracılık yaptı acaba? CHP'yi açığa düşürmek için değil mi? Başbakan şimdi ne diyor, demediyse ne diyecek, “Türban işi üniversitede hal oldu, şimdi gel türbanı kamusal alana sokalım!” demeyecek miydi? Henüz demedi ama türban Mersin'de ilkokul sınıfına girdi. Bu kadar saf olunmaz!
Başbakan kamusal alanın ne olduğunu ve ne anlama geldiğini bilmiyormuş. CHP'nin ilk işi Başbakan'ı bilgilendirmek ve aydınlatmak olmalı.
CHP, iktidar ile Cumhuriyet arasında kesin bir seçim yapmak zorunda. Cumhuriyet'i korumak için gerekirse 100 yıl muhalefette kalmalı, Cumhuriyet'i satmamalı!

ALTI OK'A SAHİP ÇIKIN

CHP açılım yapacaksa, açılımın yönü türban fesadı değil, sol olmalı. Bütün solu kapsamalı, bütün solu kucaklamalı; sol ile ortak cephe kurmalı ve solu TBMM'ye taşımalı. Altı Ok'a sahip çıkmalı. Türban fesadını AKP'nin stepnesi ve yardakçısı olarak değil, bütün solla birlikte iktidara geldiği zaman çözeceğini ilan etmeli.

Kıssadan hisse: “Kılıçdaroğlu çarşaf giyse de CHP iflah olmaz!” (Necmettin Erbakan, Zaman, 06.12.10; s. 16)

GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'NIN 17,12,2010 TARİHLİ BASIN AÇIKLAMASI

TARIH : 17 Aralık 2010

SAAT : 15:05
NO : BA - 03 / 10

1. Büyük Önder Atatürk'ün Türk ulusuna armağan ettiği en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti; halk egemenliğine dayalı, kuruluş felsefesinin temelinde, "Üniter devlet" ve "Ulus devlet" olgusunun yer aldığı, demokratik bir yapı ve sağlam hukuki temeller üzerinde yükselerek bugünlere ulaşmıştır.

2. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilmeyecek hükümleri arasında yer alan 3'üncü maddesi; "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir." hükmünü amirdir.

3. Dil, kültür ve ülkü birliği, bir millet olmanın başta gelen vazgeçilmezleridir. Dil birliğinin olmaması durumunda bunun sonuçlarının neler olacağı, tarihteki birçok acı örnekleriyle gözler önündedir.

4. Son günlerde "Dilimiz" üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir.

5. Türk Silahlı Kuvvetleri; Devletin, Anayasamızda yer alan, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında; Ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

İşte beklenen liste

18 Aralık 2010 Hürriyet
CHP'nin PM listesi açıklandı. Listede ilk göze çarpan, Dışişleri Bakanlığı'ndan üç emekli büyükelçinin yer alması oldu. Bu arada 80 kişilik blok listede yer alan isimlerden 21'i kadın. Listede 24 milletvekilinin de adı var. Yapılan oylamada en yüksek oy 1110 oldu. En düşük oyu ise 762 oyla Gürsel Tekin aldı. İşte CHP'nin yeni PM listesi ve alınan oylar:


CHP DELEGESİNDEN GÜRSEL TEKİN'E UYARI

DELEGELERİN ÜÇTE BİRİ GÜRSEL TEKİN'İN ADINI ÇİZDİ
CHP Parti Meclisi oylamasından, Parti'nin "ikinci adamı" konumundaki Genel Başkan Yardımcısı Gürsel tekin'e "uyarı" çıktı.

CHP Kurultayında toplam 1242 delege vardı.
Yapılan oylamada en yüksek oy 1110 oldu. En düşük oyu ise 762 oyla Gürsel Tekin aldı.
Bu sonuç, delegelerin yaklaşık üçte birinin Gürsel Tekin'in adını sildiğini ortaya koydu.
Oylamanın bir başka çarpıcı sonucu ise, Gürsel Tekin'den sonra en az oyu alan Sezgin Tanrıkulu'nun oy sayısının 1030, onun hemen üstündeki Enver Aysever'in ise 1038 olması.
Bu durumda, Parti Meclisi'ne en alt sıradan giren Gürsel Tekin'in kendisinin hemen üstünde yer alan Diyarbakır eski Baro Başkanı Tanrıkulu ile arasındaki oy farkı çok çarpıcı bir rakam olan, 268 oldu.
En yüksek oy olan 1110 oyu, Yakup Akkaya, Haluk Eyidoğan, Turhan İçli, Bihlun Tamaylıgil ve Mahmut Tanal aldı.

PM'ye girenler ve aldıkları oylar:

Yaşar Ağyüz 1101, Yakup Akkaya 1110, Engin Altay 1108, Ali Arslan 1107, Sencer Ayata 1084, Enver Aysever 1038, Süheyl Batum 1089 Gülsün Bilgehan 1099, Mehmet Volkan Canalioğlu 1106, Osman Coşkunoğlu 1106, Muhammet Çakmak 1105, İzzet Çetin 1092, Doğa Çiğdemoğlu 1109, Mesut Değer 1062, Turgut Dibek 1103, Zeki Durmaz 1107, Atila Emek 1104, Didem Engin 1095, Aykan Erdemir 1107, Haluk Eyidoğan 1110, Levent Eyipişiren 1107, İsa Gök 1067, Gökhan Günaydın 1108, Mehmet Zeki Gündüz 1100, Hurşit Güneş 1080, Emrehan Halıcı 1103, Turan İçli 1110, Sena Kaleli 1107, Osman Kaptan 1104, Atilla Kart 1098, Ayten Kayalıoğlu 1109, Sema Kendirci 1102, Osman Korutürk 1107, Ali İhsan Köktürk 1102, Bülent Kuşoğlu 1104, Faruk Loğoğlu 1106, Aylin Nazlıaka 1100, Bertil Emrah Oder 1109, Ekrem Kerem Oktay 1097, Gülseren Onanç 1107, Melda Onur 1100, Umut Oran 1080, Oğuz Oyan 1104, Ensar Öğüt 1090, Veli Özdemir 1109, Ramazan Kerim Özkan 1106, İhsan Özkes 1109, Mehmet Ali Özpolat 1088, Faik Öztrak 1109, Ali Arif Özzeybek 1109, Hüseyin Pazarcı 1104, Zuhal Samlı 1098, Perihan Sarı 1108, Atila Sav 1098, Vahap Seçer 1105, Mehmet Ali Susam 1099, Bihlun Tamaylıgil 1110, Mahmut Tanal 1110, Sezgin Tanrıkulu 1030, Gürsel Tekin 762, Binnaz Toprak 1106, Erdoğan Toprak 1103, Faik Tunay 1105, Muhammet Rıza Yalçınkaya 1104, Hüseyin Yaşar 1101, İrfan Hüseyin Yıldız 1100, Ayşe Ataç Yılmaz 1102, Alaaddin Yüksel 1071.


Bilim Sanat Platformundan PM'ye girenler ise, Ferit Mevlüt Aslanoğlu 886, Birgül Ayman Güler 832, Ercan Karakaş 824, Ufuk Ataç 762, Seyhan Erdoğdu 726, Nihat Matkap 794, Nur Serter 736, Deniz Pınar Atılgan 692, Sacid Yıldız 673, Önay Alpago 663, Ömer Kurtaş 655, Hülya Güven 654.

ESKİ PARTİ MECLİSİNDEN YENİDEN SEÇİLEN ÜYELER

Gürsel Tekin, Hurşit Güneş, Mesut Değer, İsa Gök, Alaaddin Yüksel, İzzet Çetin, Didem Engin, Mehmet Zeki Gündüz, Umut Oran, Mehmet Ali Özpolat, Sencer Ayata, Melda Onur, Oğuz Oyan, Süheyl Batum, Ekrem Kerem Oktay, Hüseyin Yaşar, Nihat Matkap, Gülsün Bilgehan, Muhammet Rıza Yalçınkaya, Deniz Pınar Atılgan, İrfan Hüseyin Yıldız, Gökhan Günaydın, Enver Aysever, Osman Coşkunoğlu, İhsan Özkes, Sacid Yıldız, Atilla Sav, Engin Altay, Ufuk Ataç, Seyhan Erdoğdu, Sema Kendirci, Faik Öztrak, Turgut Dibek ve Ensar Öğüt."

LİSTE DIŞI KALANLAR

Daha önce PM üyesi olarak görev yapan

Ayhan Yalçınkaya, Mehmet Faraç, Hülya Güven, Korkmaz Karaca, Hakkı Suha Okay, Mustafa Kurban, Azmi Yıldız, Ahmet Haluk Koç, Işık Bildacı Ayata, Behçet Çağlar, Asuman Çakmakçı, Hikmet Çelik, Oya Araslı, Yücel Artantaş, Soner Çetin, Veli Gündüz Şahin, Hüseyin Karakoç, Malik Ecder Özdemir, Neriman Genç, Mahmut Duyan, Faruk Demir, Mehmet Süne, Halide Jale Tamzok, Semra Tanülkü, Fatma Füsun Tatlıgil, Çetin Soysal, Nevin Gaye Erbatur, Cahide Tunç, Eşref Karaibrahimgil, Ali Koçal, Önder Sav, Şahin Mengü, Abdürrezzak Erten, Mevlüt Coşkuner, Mehmet Kaban, Osman Güdü, Tekin Bingöl, Metin Arifağaoğlu, Abdullah Özer, Derviş Günday, Aydan Baran, Necla Arat, Birgen Keleş, Fehmi Murat Sönmez, Ali Rıza Ertemür ve Nuran Yıldız ise liste dışında kaldı.

MECLİS GRUBUNDAN LİSTEYE GİRENLER
CHP'nin Meclis grubundan Yaşar Ağyüz, Engin Altay, Ali Arslan, Osman Coşkunoğlu, Turgut Dibek, Atila Emek, İsa Gök, Emrehan Halıcı, Osman Kaptan, Atilla Kart, Ali İhsan Köktürk, Oğuz Oyan, Ramazan Kerim Özkan, Mehmet Ali Özpolat, Ensar Öğüt, Faik Öztrak, Hüseyin Pazarcı, Vahap Seçer, Mehmet Ali Susam, Bihlun Tamaylıgil, Muhammet Rıza Yalçınkaya, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Nur Serter, Sacid Yıldız olmak üzere, 24 milletvekili PM'ye girdi.

YENİ İSİMLER
Eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, eski Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, eski cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk'ün oğlu Osman Korutürk Basın-İş Genel Başkanı Yakup Akkaya, eski DİSK Genel Sekreter Yardımcısı Perihan Sarı, işkadını Sena Kaleli, akademisyen-yazar Binnaz Toprak, akademisyen Seyhan Erdoğdu, Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Sema Kendirci, CHP Kadın Kolları Başkanı Zuhal Samlı, eski DYP Ankara İl Başkanı Bülent Kuşoğlu, gazeteci Veli Özdemir, Engelliler Konfederasyonu Başkanı görme engelli avukat Turhan İçli ise PM'nin yeni isimleri arasında yer aldı.

Komutanların teslimiyet nedenleri Bir: Askerî-stratejik nedenler

Komutanların teslimiyet nedenlerini çok iyi tahlil etmek gerekir. Bunları dört başlık altında inceleyebiliriz:


Bir: Askerî-stratejik nedenler

İki: Siyasal nedenler

Üç: Bireysel nedenler

Dört: Felsefî-Kültürel nedenler.

Aslında birinci sırada felsefî-kültürel nedenlerin incelenmesi düşünülebilirdi. Çünkü diğer nedenler, en sonunda felsefe ve kültürle bağlantılıdır. Ancak biz daha somut olan stratejik, siyasal ve bireysel nedenleri öne aldık. Teslimiyete gerekçe olarak gösterilen stratejik nedenler şöyle sıralanabilir:

1. ABD’NİN ÜSTÜN SİLAHLI GÜCÜ

VE SİLAH BAĞIMLLILIĞI

ABD’nin üstün silahlı gücüne karşı konamaz. NATO’nun silah sistemlerine bağlıyız; direnemeyiz.

2. İKİ CEPHEDE SAVAŞ TEHDİDİ

ABD, Kuzey Irak üzerinden tehdit yanında, Ege ve Kıbrıs üzerinden bizi iki cephede savaşa zorlar; o zaman ne yaparız?

3. İÇ CEPHENİN ZORLUKLARI

ABD’nin bölücü kitlesel isyanları ve irtica güçlerini harekete geçirmesi karşısında iç cephede de zor durumlara düşeriz.

4. EKONOMİK MAHKÛMİYET

Türkiye, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunarak, ABD’ye tavır alırsa, ekonomik açıdan ayakta duramaz; borç alamaz; borsalar çöker vb.

5. ABD’NİN STRATEJİK ORTAĞI OLMA BEKLENTİLERİ

ABD’yi “Ilımlı İslam” planından vazgeçirerek, “Ilımlı laiklik” çizgisinde buluşabilir ve Büyük Ortadoğu Projesini bizimle uygulamasını sağlayabiliriz.

TESLİMİYETİN PERDESİ: “STRATEJİK GERİ ÇEKİLME”

Teslimiyete kuşkusuz askeri bir açıklama gerekir. Buna da, “Kuvvetleri koruyabilmek için stratejik geri çekilme” adı verilmiştir. Oysa uygulanan stratejinin askerlikteki adı, “stratejik geri çekilme” değil, savaşmadan yenilmektir. ABD’nin “küresel güvenlik” dediği stratejinin Türk Ordusuna yüklediği görev, şu an ABD’ye savaşmadan yenilmektir.

Bilindiği gibi, Strateji bilgisinin babası kabul edilen Çin’li Sun Tzu, öncelikli hedef olarak, savaşmadan kazanmayı belirler. ABD Ordusu, Türkiye’de savaşı savaşmadan kazanıyor. Wall Street Journal, Türkiye’de “kansız iç savaş” yaşandığını yazmıştı. Bu “kansız iç savaş”ın galibi, şu anda ABD’dir. Batılı gazeteler, Türk Ordusunun yenildiğini şimdiden ilan etmişlerdir.

ABD, Batı Asya’daki planını uygulamak için, öncelikle “hizadan çıkan” Türk Ordusunu tam denetim altına almaya karar vermiştir. En başta iktidar mevzilerinden ve içerden bölerek bu işi başarmak istemiştir. Başaramayınca 1999’da cepheden taaruz kararı almıştır. Üç yıl hazırlıktan sonra Millenium Chalenge2002 (Binyılın Meydan Okuması) başlığı altında Türkiye’yi işgal tatbikatı yapmıştır ve Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi Türkiye’nin tepesine oturtulmuştur. 4 Temmuz 2003’te Kuzey Irak’ta Türk subayına çuval geçirilmiştir. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Kafes vb tertipler bu uygulamanın devamıdır. Türk Ordusu cepheden taaruza, “kuvvetleri korumaya yönelik bir stratejik geri çekilme”yle değil, düzensiz ricatla cevap vermiştir. En yetkili komutanların şaşkınlık içinde kaldığı görülmüştür.

SONUÇLAR ORTADA

Türk Ordusunun halk içindeki saygınlığı tahrip edilmiş; komutanlara ve orduya güven sarsılmış, generallerden subay ve astsubaylara kadar en seçkin komutanlar bertaraf edilmiş; onurlu komutanlar intihar etmiş, gaziler madalyalarını çiğnemiştir. Kısacası Ordunun savaş yeteneği zayıflatılmıştır. Komutanların “Kayıp vermemek için düzenli geri çekilme” adını verdiği strateji, en ağır kayıplarla sonuçlanmıştır.

Komuta kademesinin tavrı, ABD ile erken bir cepheleşme içine girmemek, zamanı kollamak gibi stratejik ve taktik ilkelerle açıklanamaz. Zaman yine kollanabilir. Bu uygulamalara boyun eğmek, cepheleşmeyi ertelemiyor, tam tersine yakınlaştırıyor. Çünkü bu kadar dirençsiz tavır, karşı güçleri azgınlaştırmış ve düşmana nihai hesaplaşma için cesaret kazandırmıştır. En önemlisi, zaman Türkiye’nin zararına işliyor. Çünkü hem halk kaybedilmektedir; hem de Ordunun direnci zayıflatılmaktadır.

EN BÜYÜK DEĞER

Bölgemizde barut kokusunun yayıldığı günümüz koşullarında, hiçbir değer, Ordunun morali, savaşma kararlılığı, Türk milletinin Ordusuna güveni, Ordunun milletle olan bağlarıyla karşılaştırılamaz. Bütün bu etkenlerde çok ağır yıkımlar yaşanmıştır. Bunları örtbas eden komutanlar ne yazık ki ilerde ödenecek bedelden sorumlu olmayacaklarının rahatlığı içindeler. Çünkü hepsi sıraları geldikçe Fenerbahçe Orduevi’ndeki istirahatlerine çekiliyorlar. Onların niteliksizliği yüzünden verilen kayıplar, ilerde verilmiş gibi görülecektir. Dün sorumluluk üstlenmekten çekinen ehliyetsiz komutanlar, faturayı bugünün ve geleceğin komutanlarına ve Ordusuna ciro etmişlerdir.

Bu konuya devam edeceğiz. Sorunlar açıklık ve dürüstlükle çözülür.

www.doguperincek.info

19 Aralık 2010 Pazar

Mustafa Sönmez: Büyüme Efsanesi Bitiyor…

Mustafa Sönmez: Büyüme Efsanesi Bitiyor…: "Mustafa Sönmez Türkiye’nin Çin ve Hindistan’dan sonra en hızlı büyüyen ekonomi olduğu efsanesi, AKP iktidarı, dalkavukları ve yandaş medya ..."

Mustafa Sönmez: Bazıları “Sıcak” Sever…

Mustafa Sönmez: Bazıları “Sıcak” Sever…: "Mustafa Sönmez Efsanevi sarışın Marilyn Monroe’nun 50 yıl önceki filmini anımsatırcasına, “bazıları sıcak seviyor”. Sıcak paranın akışından..."

‘Korkunç Bir Güzellik’Doğuyor

Monday, December 13, 2010


‘Korkunç Bir Güzellik’Doğuyor

Perşembe akşamı Londra’da öğrencilerin eylemlerini, parlamento meydanındaki işgali ve çatışmaları izlerken aklıma, W.B. Yates’in “Paskalya, 1919” başlıklı şiirinin ünlü dizeleri geldi“Her şey değişti, değişti tümüyle /Korkunç bir güzellik doğdu”. Yates bu şiiri, İngiltere’nin orantısız bir güçle, mutlak bir önyargıyla bastırdığı, ama daha sonra IRA’nın doğum günü olarak tarihe geçen Dublin ayaklanmasına katılanlar için yazmıştı.‘V’ for VandettaMali kriz başlar başlamaz mali sermaye başta ABD olmak üzere devletlerin zirvelerini doğrudan eline aldı; önce, devletlerin tüm hazır kaynaklarını ve kaynak yaratma kapasitesini bankaları kurtarmaya yönlendirdi; arkasından, böylece oluşan kamu açıklarını, borç yükünü halkın üzerine yıkmaya yönelik acımasız “kemer sıkma önlemlerini”gündeme getirdi. Bir süredir, İrlanda, Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya’da işçiler (çalışanlar) öğrenciler, bu saldırıya, çeşitli kitlesel protesto eylemleriyle direniyorlar.Bu sırada WikiLeaks’in ortaya çıkarttığı (kaynağı ne olursa olsun!!) bilgiler, kafaları karıştırıyor, “imparatorun”çıplaklığını sergiliyor, hatta panik yaratıyordu. Dünyanın ünlü çokuluslu şirketleri verdikleri hizmetleri, ABD’nin baskısıyla, çekerek WikiLeaks’i sabote etmeye çalışıyorlar; bu sabotaja,“anonim” adlı, bir internet “hackers”kolektifi, VISA, Mastercard, PayPal gibi“Wiki düşmanı” şirketlerin Web sitelerini işlemez hale getiren (ama finansal kaynaklara ve işlemlere bir zarar vermeden) siber saldırılarla cevap veriyor.“Anonim”in imza olarak “V” (V for Vandetta, filmindeki anarşist kahraman)maskesi imajını taşıyan mesajlar bırakması da özellikle dikkat çekiyor.Perşembe gecesi Londra Parlamento Meydanı da adeta “V for Vandetta”filminin sonundaki ayaklanma sahnelerini anımsatıyordu. On binlerce öğrenci meydanı işgal ediyor, önde gelen saygın bir TV sunucusu,“öğrenciler yıllar sonra ilk kez Parlamento Meydanı’nı halk adına protesto eylemlerine açtılar” demekten kendini alamıyordu. Bu sırada polis, öğrencilere atlı birlikleriyle saldırıyor, acımasızca copluyor, çocuklar mevzilerini korumak için inanılmaz bir direnç gösteriyorlardı. Küçük çaplı bir anarşist kolektifi, liseli öğrencileri de peşine takıp Maliye Bakanlığı’nın camlarını kırarak, içeri girmeye çalışıyor, bir başka grup içinde her biri milyonlarca sterlin kıymetinde tabloların sergilendiği Ulusal Portre Galerisi’ni işgal etmeye çalışıyordu.Meydanda ateşler yanıyor, Curchill’in heykeline “Biz senin kölelerin değiliz”flaması asılıyor, biri heykelin kaidesine işiyordu. Bir kız öğrenci İngiltere bayrağına asılarak sallanıyordu. Tüm otorite simgeleri ayaklar altındaydı. Hükümet ve polis şaşkınlık ve panik içindeydi. O kadar ki, olayların tüm şiddetiyle sürdüğü meydana birkaç yüz metre ötede Regents Street’teki bir tiyatroda sahnelenecek Royal Variety Show’u (aristokrasi onuruna eğlence programı) ertelemek kimsenin aklına gelmiyor, gösteriye gelen Prens Charlesve karısı Camilla’nın limuzini birden kendini bir grup protestocu tarafından çevrilmiş olarak buluyordu. Birileri, Fransız devrimini anımsayarak “Off with their heads” (Uçurun kafalarını) diye bağırıyordu. Televizyonlar haberlerinde, Charles ve Camilla’nın, sonuna kadar açılmış ağızlarını, korkudan beyazlaşmış yüzlerini, bu sloganla birlikte izleyicilerine ulaştırıyordu: “Off with their heads”!Bu sırada parlamentonun içinde, harçları 9 bin sterline kadar yükseltecek, en yoksul öğrencilerin yararlandığı eğitim ödeneklerini kesecek, üniversitelere devlet yardımını yüzde 85 oranında düşürecek yasa tasarısı oylanıyordu. Muhafazakâr Parti’yle koalisyon kurabilmek için ruhunu satan Liberal Parti (liberaller her yerde aynıdır), öğrencilerin basıncına dayanamayarak tam ortasından ikiye bölündü. Üyelerinin yarısından çoğu tasarıya hayır oyu verme cesaretini son anda kendilerinde bulabildiler. Oylamadan sonra, BBC yorumcusu, “Şimdi eve gitmek için parlamento binasından çıkmaya korkuyorlar” diyecekti. BBC’nin politika editörü, parlamentodan yaptığı yorumunda, yasanın küçük bir farkla, ama koalisyon hükümeti için büyük bir siyasi yenilgiyle geçtiğini vurguluyordu.Polisin binlerce öğrenciyi, bu arada oradan geçmekte olan kimi turistler ve ilgisiz insanlarla bitlikte muhasara altına alarak saat 15.00’ten gece 23.30’a kadar önce meydanda, sonra köprünün (suyun) üzerinde soğukta, aç susuz, tuvalet olanağından yoksun bırakarak esir alması, medyada dahi büyük tepki çekti. Londra Emniyet Müdürü’yle konuşan hemen tüm medya temsilcileri hep aynı soruyu sordular: “Şiddet olaylarına sizin bu tecrit taktiğiniz yol açtı diyorlar, ne dersiniz?”Tarih sahnesinde yeni bir kuşak geldi…Bir taraftan Londra’dan Roma’ya (ve Türkiye’ye) öğrenci olayları, diğer taraftan “Anonim” kolektifi, özgürlüklerini, sosyal ekonomik haklarını savunmaya kararlı yeni bir kuşağın tarih sahnesine çıktığını gösteriyor.İngiltere’de sokakları dolduran öğrenci hareketi, yalnızca üniversitelilerden oluşmuyor, liseli gençleri de kapsıyor. Bu hareket, salt kendi çıkarları için mücadele etmiyor, işçi hareketiyle ilişki kuruyor, yürüyüş ve okul işgallerinin yanı sıra önde gelen şirketlerin ve mağazaların binaları önünde “vergini öde” temalı korsan gösteriler düzenleyerek bunları teşhir ediyor, kendilerini savunmaya zorluyor. Bu korsan gösteriler (flash-mob) eğitimin toplumun tümünün refahı ve geleceği açısından önemini vurgularken “Bunlar vergi vermediği için bu kesintiler yaşanıyor” diyerek hem sorunu genelleştiriyor hem de halkın sempatisini topluyor.Öğrencilerin bir kesimi sokaklarda, işgallerde, korsan gösterilerde mücadele ederken, bir diğer kesimi, dünya çapında çeşitli uluslara, kültürlere ait “hacktivist”lerden (hacker– activist) oluşan“Anonim” kolektifi, “Low Orbit Ion Canon” (alçak yörünge iyon topu) gibi kurgu bilim dizilerini anımsatan bilgisayar yazılımlarının yardımıyla, özgürlükleri sınırlamaya çalışan güçlere (şirketlere ve devletlere) karşı, internet ortamında, yepyeni mücadele yöntemleri, örgütlenme biçimleri yaratarak kafa tutuyorlar. Financial Times da şaşkınlığını gizlemeye gerek duymadan, “Bu yıl uzmanlar siber savaştan çok söz ettiler, ama hiçbiri, büyük şirketlere yönelik en büyük saldırının, dünyanın her tarafına yayılmış, belli bir liderliği, ulusal kimliği olmayan anarşist ve idealistlerden gelmesini beklemiyordu” diye yazıyordu.Sakın kimse bu çocukları, öğrenci, küçük burjuva gibi sıfatlarla küçümsemeye çalışmasın. Bunlar, bilgi ve teknolojinin, sermaye birikimine eklemlenmesinin günümüzdeki biçimlerinin, ağlar ve gayri madde emek süreçleri ortamında artık proletaryanın yeni ve organik bir parçasını oluşturuyorlar. Siyasette de bu betimlemeye uygun bir refleks sergileyerek tüm insanlığın özgürlükleri, sosyal hakları ve geleceği için devletlere ve sermayeye karşı, her fırsatta geleneksel işçi sınıfıyla birleşmeye çalışarak, kimi zaman özverili bireyler, çoğu zaman bunların kolektifleri olarak, uzun süredir görülmeyen yaratıcılık örneklerini sergileyerek baş kaldırıyorlar.Bu yeni kuşağı sevinçle, saygıyla, ama en önemlisi umutla karşılıyorum. Çünkü“korkunç bir güzellik doğuyor”kavgalarının içinde…


Posted by Ergin Yildizoglu at 10:59 PM 1 comments