30 Nisan 2015 Perşembe

BANDIRMA VAPURU

Geçen Salı bu köşedeki yazıma gayet doğal biçimde, hiç düşünmeden bir sonuç cümlesi koydum. Şöyle: “Haziran seçimlerinde, Cumhuriyet’in kazanımlarını, laisizmi savunan, neo-liberalizme karşı olan sosyalistler; ülkenin etnik ve bölgesel olarak bölünmesini istemeyen bütün yurtseverler, Vatan Partisi’ne oy verecekler.” Çok basit, “Bugün hava güneşli” der gibi düşünülmeden yazılmış bir cümle. 
 
Sadece bu cümle üzerinden bir fırtına koptu. Hayretler içinde kaldım. “Bunlar kime oy verecekler?” diye düşünmeye başladım. 
 
Sahi, Vatan Partisi’ne oy vermeyip kime oy vereceksiniz? Bir eli Derviş’in cebinde, öteki eli Demirtaş’ın kolunda, Amerikalı eyalet senatörü gibi dolaşan Kılıçdaroğlu’na mı? Tek bir kasetle kendini inkâr edip “müstevlilerin siyasi emellerine alet olan” CHP yönetimine mi? Ülkeyi Amerikan emperyalizminin ve neo-liberalizmin tahakkümü altında 36 etnik gruba ve 25 eyalete bölmeyi amaçlayan, anarko-ekolojist Murray Bookchin’den gülünç ve anakronik biçimde araklanmış “radikal özerklik” saçmalığıyla yürüyen Demirtaş’a mı? Apo’yla MİT’in pazarlığı sonucunda Haziran’ı ve bütün sosyalistleri yutmaya çalışan HDP’ye mi? Emperyalistlerin ve gericilerin mutasavver Anayasa’sına mı? 
 
AMA OY ALAMAZ! 
 
Alamasın! Vatan Partisi isterse binde sıfır oy alsın; açılan sandıkların hiçbirinden bu partiye bir tane oy çıkmasın! Emperyalizme karşı açıktan tavır alan, kamulaştırmayı, Cumhuriyet’i, laisizmi savunan, sosyalist bir gençlik örgütü kurmayı başaran başka parti var mı? 
 
Doğu Perinçek’in sosyalistliği, marksist dünya görüşü sorgulanabilir mi? Geçmişte kendisini eleştirdik; üzerinde tepindik; en zayıf noktası neresi, bulalım da var gücümüzle oradan vuralım diye düşünüp taşındık. Şimdi de eleştiririz. Ben bu gazetenin ikinci sayfasında, geçen 1 Mayıs’taki tavrını eleştirdim mesela; bütün sosyalist sola “vatansızlar, Amerikan askerleri” demenin yanlış olduğunu kendisinin yüzüne karşı ve çeşitli yerlerde yazarak söyledim. Yine eleştiririz. Herkes eleştirdi. Bu köşede de pek çok kez eleştirdim. Hatta bazı alçaklar, onun en yakın eski arkadaşları sıfatıyla, Fetullah cemaatinin marifetiyle yayımlanan “Aydınlıktan Kaçanlar” adlı özel bir kitap bile çıkardılar. Dünya çapında bir eleştiriye ve ihanete mukavemet yarışması yapılsa, Doğu Perinçek’in rekorunu kimse kıramaz.  
 
Fakat partinin yönetiminde generaller ve amiraller var. 
 
Şunu hiç unutmayalım: Kendi özdeneyimiyle, hani vardı ya John Locke’un, Rousseau’nun “deneysel öğrenme” yöntemi, işte onunla; yaşayarak, deneyerek, bizzat görerek, yüz yüze gelerek, cezaevinde yatarak emperyalizmin ne olduğunu öğrenen bir general ya da amiral, emperyalizmi Lenin’in “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm” kitabını ezberleyerek öğrenen bir kişiden çok daha kararlı ve dönüşü olmayan biçimde, sahici bir anti-emperyalist olur. 
 
Alt tarafı oy vermekten bahsediyoruz. 70’li yıllarda hepimiz gidip CHP’ye oy vermedik mi? Sonrasında yine sosyal demokrat partilere, SBP’ye ÖDP’ye, TKP’ye oy verdik. Ne oldu? Birincisi gitti kara çarşafa altı oklu CHP rozeti taktı; laisizmi ve Aydınlanma düşüncesini geminin bordasından atarak neo-liberalizmin gazıyla havalandı. Diğerleri ya kapandı, ya da bir kısmı HDP’nin peşine takıldı, bir kısmı şaşırıp kaldı ya da anlaşılmaz biçimde bölündü. Demek ki bu seçimlerde emperyalizme karşı açıktan tavır alan, Aydınlanma düşüncesine sahip çıkan, gericiliğe karşı en geniş cephenin nüvesini oluşturan Vatan Partisi’ne oy vereceksiniz.  
 
Dediğim gibi, alt tarafı oy vermekten bahsediyoruz. Tekil, bireysel oylardan... “Gelin Bandırma Vapuru’na binin” diyen yok. Fakat şunu unutmayalım: şartlar o şekilde gelişecektir ki bugün Vatan Partisi’ni ve Doğu Perinçek’i yeterince sosyalist bulmayanlar, bir iki yıla kalmadan, İstanbul’dan takalarla İnebolu’ya geçip, oradan at arabasıyla demiryolu hattı boyunca yol alarak Ankara tren istasyonuna ulaşmaya çalışacaklar.  
 
Siyaset yapmak için biraz öngörü, yani koşulların hangi yöne doğru sürüklediğini görebilmek gerekir. AKP’nin “demokrasi” ayağına bize ayırdığı, içinde yirmi yıldır her şeyi yazıp çizebildiğimiz, kızıl bayraklarla dolaşabildiğimiz, Syriza’cılık oynadığımız, kendi alemimizde tartışıp dalaştığımız, toplumda hiçbir karşılık bulamayan küçük bahçe tarihsel ömrünü tamamlamıştır. Geniş bir Cumhuriyet cephesi tek çözümdür. “Cephe” diyoruz; yani herkesin kendi varlığıyla ve fikriyatıyla katılabileceği, sadece ortak hedeflerde birleşeceği bir şeyden söz ediyoruz. Bunu yapabiliriz. Haziran Ayaklanması da bunun bir işaretiydi zaten.
 
Yavuz ALOGAN / Aydınlık / 30.04.2015

29 Nisan 2015 Çarşamba

ERMENİLER TARAFINDAN ÜRETİLEN SAHTE BELGE VE RESİMLER


ERMENİLERİN TARAFINDAN ÜRETİLEN SAHTE BELGE VE RESİMLER

 Ermenilerin soykırım iddialarını kanıtlayabilmek için sıkça başvurdukları yöntemlerden biri de sahte belge ve resim üretimidir.

Ermenilerin bu konudaki ilk icraatları ABD’nin İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau’ın tercümanı Arşak Şimavonyan ile katibi Agop Andonyan tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu ikili hayal mahsulü olayları olmuş gibi gösteren birtakım düzmece raporlar kaleme alarak büyükelçiye verirler. Görev süresinde karayoluyla İstanbul’un dışına bile çıkmayan ve meydana gelen olayları bu iki Ermeninin verdiği raporlarla izleyen Morgenthau Ermeni tercümanının ve katibinin yazdığı Anadolu Ermenilerine ilişkin düzmece raporları ABD Dışişlerine gönderir. Daha sonra bu raporlar “Ambassador Morgenthau’s Story(Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü)” adıyla basılmış ve Ermeniler tarafından soykırım delili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kitap esasen Morgenthau tarafından değil, 15.000 Dolar karşılığında Burton J. Hendrick tarafından kaleme alınmıştır. Kitapta yazılanlar ile Morgenthau’ın kendi tuttuğu “Günlük Hatıra Defteri” karşılaştırılınca kitapta yer alan saptırmalar ve sahtecilik açıkça ortaya çıkmaktadır. Heath Lowry kitapta yer alan bilgilerin gerçekleri nasıl saptırdığını “The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story(Büyükelçi Morgenthaau’ın Hikayesinin Perde Arkası)” adlı kitabında detaylı olarak anlatmaktadır.

Sahteciliğin bir diğer örneği Halep’te yaşadığı iddia edilen Naim Bey adlı bir Türk memurunun sözde hatıralarına dayanarak Aram Andonyan tarafından kaleme alınan “Naim Beyin Hatıraları” adlı kitaptır. Kitapta Talat Paşaya ait olduğu iddia edilen telgrafların tamamının sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Belgelerde yer alan ve Halep Valisi Mustafa Abdülhalik beye ait olduğu iddia edilen imzanın sahte olmasının yanı sıra o tarihte Halep Valisi Mustafa Abdülhalik bey değil Bekir Sami beydir. Ermeniler tarafından üretilen belge miladi ve Rumi takvim farkına dikkat edilmeden üretildiğinden belgedeki tarih ve sayı Osmanlı arşiv sistemindeki numaralandırma sistemine uymamaktadır. Örneğin belgede yer alan tarihe göre 502’den sonra numara alması gereken bir belgeye 1181 sıra numarası verilmiştir. Verilen sıra numarasında ise Sina çölünde artezyen kuyusu açılması ile ilgili gerçek belge bulunmaktadır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin yazışmalarında resmi antetli kağıt kullanıldığı halde Andonyan belgeleri çizgili okul kağıdına yazılmıştır ve o dönemde Halep vilayetinde Naim bey adlı bir Türk memurun yaşadığına dair kayda da rastlanmamıştır. Diğer yandan Ermeniler tarafından üretilen bu belgelerde kullanılan Türkçe, dil ve gramer bakımından bozuktur ve Osmanlı yetkililerinin kullanması mümkün olmayan ifadelerle doludur. Hollandalı tarihçi Erik Zürcher, Michael M.Gunter, Andrew Mango gibi yabancılar da Andonyan belgelerinin sahte olduğunu kabul etmektedir.

 Ermeniler belge sahteciliğini Hitler üzerinden de sürdürmüş ve Hitler’in 2. Dünya Harbi’ni başlatan 1 Eylül 1939’daki Polonya saldırısından bir hafta önce Obersalzberg’te Alman generallerine Alman dilinde yaptığı konuşmadaki sözlerinin İngilizce çevirisine konuşma metninde bulunmayan “Ermenilerle ilgili” ekleme yapmıştır. Hitler konuşmasında “ölüm kıtalarıma Polonyalıları çoluk-çocuk, genç-ihtiyar ortadan kaldırma emri verdim” demiş ve Ermenilerin iddiasına göre sözlerine devamla “zaten Ermenileri kim hatırlıyor ki” ifadesini kullanmıştır. Oysa Hitler’in yaptığı konuşmanın orijinal metninde Ermenilerle ilgili böyle bir ifade yoktur. Nitekim savaştan sonra savaş suçlularının yargılandığı Nüremberg mahkemesi Hitler’in bu konuşma metnini USA-29 ve USA-30 biçiminde numaralayarak onaylamıştır. Ancak bu metinlerde Hitler’in sarf ettiği iddia edilen Ermenilere ait cümle yer almamaktadır.

Sahte belge üretiminde Mustafa Kemal Atatürk’ü de kullanmaya çalışan Ermeniler, Fransız yazar Paul du Veou’nun bir kitabına dayanarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 27 Ocak 1920 tarihinde İstanbul’da Divan-ı Harb-i Örfi de şahitlik yaptığını ve Türklerin Ermenileri katlettiğini söylediğini öne sürmektedir.

Fransız yazar Paul du Veou; muhtemelen İstanbul’un işgal altında bulunduğu 1919-1920’de itilaf devletlerinin denetiminde Ermenilerce Fransızca olarak çıkartılan Le Bosphore ve La Renaissance gazetelerinde “Declaration de Mustafa Kemal” ismiyle yayınlanmış olan gerçek dışı haberlerden etkilenerek ve doğru olup olmadığını tahkik etmeden bu bilgileri kitabının dipnotuna koymuş, bu bilgi daha sonra Ermeni papazı Jean Nasliyan tarafından da kullanılmıştır.

Ermeni papaz Naslian, Mustafa Kemal’i daha sonra kurulacak mahkeme üyesi olan “Nemrud Mustafa Paşa Divan-ı Harbi” adıyla anılan “Süleymaniyeli Mustafa Paşa” ile karıştırmıştır. Adı geçen Papaz’ın kitabı basılmadan önce, Ermeni yazarı Guerguerian durumu öğrenip söz konusu ifadenin bir hata olduğu kendisine hatırlatmış ve bu ifadenin kitaptan çıkarılması gerektiğini bildirilmişse de bu yapılmamıştır. Nitekim Boston’da yayımlanan “The Armenian Review” adlı Ermeni dergisi de 1982 yılının sonbahar nüshasında yer alan James Tashjian imzalı makalede Atatürk’ün böyle bir açıklaması bulunmadığını kabul etmek zorunda kalmıştır. Makalenin başlığı “Atatürk’e Yanlışlıkla Atfedilen Beyan” adını taşımaktadır. Ancak Ermeniler bu sözlerin Atatürk’e ait olduğu iddiasını konunun bilinmediği ortamlarda sürdürmeye devam etmektedir.

 Atatürk’e ait olmayan sözleri Atatürk’ün sözleriymiş gibi sunan Ermeniler 2005 yılında Atatürk üzerinden bir sahteciliğe daha imza atmıştır. California eyaletinin UCLA Üniversitesinde soykırım konulu bir panel düzenleyen ABD Ermenileri konferans posterinde Atatürk’ü bir cesedin önünde poz verirken gösteren bir resim sergilemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanıma gönderdiği orijinal kartpostal üzerinde Atatürk’ün ayakları önündeki köpek yavruları resimden çıkarılarak köpeklerin yerine bir çocuk cesedi fotoğrafı yerleştirilmek suretiyle Atatürk soykırımcı olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Fotoğrafın orijinali ile sahtesi aşağıda yan yana gösterilmiştir:
 
 
 
Ermenilerin fotoğraflar üzerinden sahte resim üretmelerine bir diğer örnek de Oxford Üniversitesince 2005 yılında basılan Donald Bloxham’ın “The Great Game of Genocide, Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians (Büyük Soykırım Oyunu, Milliyetçilik ve Osmanlı Ermenilerinin Yok edilişi)” adlı kitabında yer almıştır. Erivan’daki Soykırım Müzesi’nde de sergilenen ve St. Lazar Mkhitarian koleksiyonuna ait olduğu belirtilen aşağıdaki fotoğrafın altında “Türk resmi görevlisi açlıktan ölmek üzere olan Ermeni çocuklara ekmek göstererek alay ediyor” ifadesi yer almaktadır.
Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ders veren, Avustralyalı tarihçi Prof. Jeremy Salt fotoğrafta Osmanlı memuru olarak sunulan kişinin o dönemde kullanılan yakasız gömlek ve fes yerine ceket giyip, kravat takmasından ve fotoğrafta yer alan kişilerin vücut azalarının orantısızlığından şüphelenerek fotoğrafı bir laboratuvarda uzmanlara inceletmiştir.
Fotoğraf laboratuvarında fotoğrafın pikselleri 2400 kez büyütülünce fotoğrafın birçok yerden alınmış parçaların birleştirilmesi ile oluştuğu ve fotoğrafın sahte olduğu uzmanlar tarafından tespit edilmiştir.
Prof. Salt konuyu İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu’na taşıyınca Federasyonun Genel Koordinatörü ve “Asılsız İddialarla Mücadele Komitesi” Başkanı Servet Hassan, 19 Ekim 2009’da Oxford Yayınları Tarih Editörü Christopher Wheeler’a bir şikâyet mektubu göndermiştir. Wheeler 2 Kasım’da gönderdiği cevapta; hata yaptıklarını, birkaç parçadan oluşan fotoğrafın fotomontajla bir araya getirildiğinin anlaşıldığını, yani fotoğrafın sahte olduğunu kabul etmiş ve ellerinde bulunan kitabın stoklarını imha ettiklerini bildirmiştir. Ancak bu kitap başta İngiltere olmak üzere dünyadaki birçok ülke kütüphanesine dağıtılmıştır ve okuyucuya sunulmaya devam edilmektedir.
 
 
 
 
Ermeniler sahte resim montaj faaliyetlerini basılı kitaplar üzerinde de sürdürmektedir. Aşağıda gösterilen, “Der Völkermord an den Armeniern vor Gericht” (Ermeni Kıyımı Mahkeme Önünde) adlı kitapta kullanılan ve üst üste yığılmış kurukafalardan oluşan resmin sol üst köşesine Talat Paşa’nın resmi konularak “bu masum insanları Talat Paşa katletti” imajı verilmeye çalışılmaktadır. Kitabın iç kapağının arka sayfasına ise; “Kitabın üzerindeki fotoğrafın 1916/1917 yıllarında Batı Anadolu’daki kurukafalar piramidlerini yani Türk barbarlığını gösterdiğinden hiç kuşku duyulmaz” ifadesi yazılıdır.
 Oysa resmin Ermenilerle hiçbir ilgisi yoktur. Halen Moskova’da, Tretyakov Devlet Galerisi’nde sergilenmekte olan resim Rus ressam Vasili Vasilyeviç Vereşçagin’in 1871 yılında yaptığı “The Apotheosis of War (Savaşın Tanrılaştırılması) adını verdiği tablosudur52 ve tablo Ermeni göçünden 44 sene önce yapılmıştır. Aynı montaj resim, Tessa Hofmann tarafından hazırlanan, Talât Paşa ile ilgili mahkeme tutanaklarının yer aldığı “Der Prozess Talaat Pascha” adlı kitapta da kullanılmıştır. Yani Ermeniler tarafından üretilen sahte belge ve resimleri, belgelerin sahte olup olmadığını araştırmadan ya da bilerek Ermeni tezlerine destek olanlar da kullanmaktadır.
 
 

 
Ermenilerin belgeler üzerinde yaptıkları sahteciliğin bir diğer şekli kendi katlettikleri Türklerin resimlerinin Türklerin katlettiği Ermeniler şeklinde gösterilmesidir. New York’ta Rusça yayımlanan “V Novom Svete” gazetesinde, Eduard Pariyants isimli bir Ermeni, Hocalı soykırımında öldürülen Türk çocuklarının resimlerini, 1915 yılı sözde Ermeni soykırımı kurbanları olarak göstermiştir. APA Ajansının haberine göre, bu gerçeği Florida’da yaşayan ve Ermeni terörüyle ilgili bazı kitaplar yazan Felix Tzertvadze ortaya çıkarmıştır. Söz konusu resimleri görünce Hocalı soykırımı kurbanlarını hemen tanıyan Tzertvadze, Azerbaycan devlet kurumlarına ve diaspora teşkilatlarına başvuruda bulunarak durumu bildirmiştir53. Buna benzer bir olay daha önce Almanya’da düzenlenen bir sergide de yaşanmıştır ve Erivan’daki soykırım müzesinde de bu tür resimler sergilenmektedir.

Kaynaklar:
1.    Şükrü Server Aya, Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau, Belfast, 2013, s.11-15-182
2.    Heath Lowry, The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, The Isis Press,1990
3.    Guenter Lewy, “Ermeni Sorununu Yeniden Tartışmak”, Ermeni Araştırmaları, sayı 18, Yaz2005
4.    Şinasi Orel and Süreyya Yuca, “The Talat Pasha Telegrams, Historical Fact or Armenian Fiction ?”, Nicosia,1983
5.    Orly Saldırısı Davası (19 Şubat- 2 Mart 1985): Şahit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi Siyasi Bilgiler Fakültesi Yayını, 1985
6.    Erick Jan Zürcher, Turkey: A Modern History, London,1997, s.121
7.    Türkkaya Ataöv, Hitler and the Armenian Question, Ankara University Faculty of Political Science, 1984
8.    Orly Saldırısı Davası, s.46
9.    Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harb-i Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, sayı 4, 2002, s.92-121
10. “Bir Ermeni Sahtekarlığı Daha”, Gün Seher Gazetesi, Bakü, 30 Ekim 2007
 
TALAT PAŞA KOMİTESİ
 
 
 

27 Nisan 2015 Pazartesi

TÜRK- ERMENİ İLİŞKİLERİNDEKİ TARİHSEL GERÇEKLER 5

RUS VE ERMENİ DEVLET ADAMLARININ İFADELERİ

 Osmanlı Devleti’nin göç kararını almakta haklı olduğu değerlendirmesi sadece Türklere ait değildir. Ermenilerin düşman ordularına katılarak kendi devletine karşı savaştığına ilişkin yüzlerce resmi rapor bulunmaktadır. Rusya’nın Kafkasya Valisi Kont Varontsov Daşkov’un Rus Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği, aşağıda bir bölümü verilen 6 Şubat 1915 tarihli resmi rapor1 bunlara bir örnektir ve Ermeni ihanetinin boyutlarını göstermesi açısından dikkat çekicidir: “Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas orduları karargâhına geldi. Yaklaşık 15.000 Ermeni’nin Türk ordusunun ikmal yollarına saldırmaya hazır olduğunu bildirdi”.
 Birçok yabancı tarihçinin yanı sıra o dönemde yaşayan bazı Ermeni devlet adamları da Osmanlı Devleti’nin aldığı göç kararının haklılığını kabul etmektedir. 1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan Devleti’nin ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni tarafından 1923 yılı Nisan ayında Bükreş’te yapılan Taşnaksutyun Partisi’nin toplantısında sunulan ve aşağıda özeti verilen raporda2 da Osmanlı Devleti’nin haklılığına vurgu yapılmaktadır:

 "1914 kışı ve 1915 yılının ilk ayları, Taşnaksutyun da dahil olmak üzere, Rusya Ermenileri açısından bir heyecanlanma ve umut dönemiydi. Biz kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükümeti’nin Güney Kafkasya Ermenistan’ı ile Türkiye’nin Ermeni eyaletlerinden oluşan Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık. ……Türkler ise ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır”3.

 “The Armenian Revolutionary Federation (Dashnaksoution) Has Noting To Do Any More” adıyla Ermeni İstihbarat Servisi tarafından 1955 yılında bazı bölümleri basılan ve Kaçaznuni’nin raporunun yer aldığı kitap daha sonra içerdiği bilgilerin gerçekleri ortaya koyması nedeniyle Ermenistan’da yasaklanmış ve ayrıca kitabın çeşitli dillerde basılmış olan nüshaları Taşnaklar tarafından Avrupa kütüphanelerinden toplatılmıştır. Kitabın toplatılması 1915’te yaşanan olayların dayandığı gerçekleri dünya kamuoyundan saklanmaya ve suni bir soykırım aldatmacasıyla insanların kandırılmaya çalışıldığını göstermektedir.

 MALTA SÜRGÜNLERİ VE İNGİLİZLERİN OSMANLI DEVLETİ ALEYHİNE BELGE BULMA ÇABALARI

İstanbul’un işgalinden sonra İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerini Malta’ya süren İtilaf Devletleri İstanbul ve taşradaki büyükelçilik ve konsolosluklarında görev yapan Ermeni tercümanlar ile İngiliz, Fransız ve Amerikalı tarihçi ve hukukçularını seferber ederek Ermeni iddialarını kanıtlayacak delil arayışı içine girmiştir. Bu kapsamda kendi denetimlerindeki Osmanlı arşivlerine ilave olarak ABD’de, İngiltere’de, Fransa’da, Mısır’da, Irak’ta ve Kafkasya’da yapılan araştırmalar sonunda Osmanlı Devleti’ni suçlayacak en küçük bir belge bile bulamamışlardır.

Nitekim bu husus Washington’daki İngiliz Büyükelçiliği’nden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na 13 Temmuz 1921’de gönderilen belgede özet olarak şu şekilde bildirilmiştir:

“….Bu durum karşısında ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda mevcut raporlarda Türkler aleyhinde majesteleri Hükümetinin elinde esasen bulunmakta olan bilgiyi teyit etmek amacıyla dahi kullanılabilecek nitelikte hiçbir delile rastlanmadığından korkarım ki, bu konuda yeni bir soruşturma yapmak için Amerikan Hükümeti’ne müracaat edilmesinden herhangi bir şey elde etme umudu yoktur. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın yakın bir tarihte durumu açıklığa kavuşturmak çaresini görememesinden üzüntü duyuyorum ” 4 . Büyükelçi R. C. Craigie

Bunun üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Kraliyet Başsavcılığı’ndan Malta’daki Türkler aleyhine “hukuki bir dava açılamıyorsa siyasi bir dava açılmasını” istemiş, ancak Başsavcılığı ikna edememiştir. İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, 21 Temmuz 1921 tarihli bir yazıyla, “eldeki kanıtlarla” Malta’daki Türklerden hiç birinin Ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti’ne kesin bir dille bildirmiş, bunun üzerine İngiliz Hükümeti, Malta’daki tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kalmıştır5.
 
 
ABD ARAŞTIRMA HEYETLERİ
 
 Bu arada ABD Başkanı Wilson’ın emriyle Henry C. King ile Charles R. Crane’den oluşan bir ABD Araştırma Kurulu 15 Nisan 1919’da Osmanlı Devleti’nde araştırma yapmak üzere görevlendirilmiştir. King-Crane Kurulu’nun çalışmalarının sonuçlanmasını beklemeden Başkan Wilson Anadolu’ya Ağustos 1919’un ikinci haftasında General James G. Harbord başkanlığında 12 kişilik bir Kurul daha göndermiştir6. ABD heyeti yaptığı incelemelerin sonucunda bölgede meydana gelen olayların Ermenilerin anlattığından tamamen farklı olduğunu tespit etmiştir. Özellikle Erzurum bölgesinde yaşayan Ermenilerle görüşen Harbord, kendilerine yönelik bir katliam olup olmadığını sormuş, Ermeniler böyle bir hadise olmadığını Harbord’ın kafilesindeki Ermeni tercümanlar vasıtasıyla anlatmışlardır. Harbord, bölgedeki incelemeleri sırasında Erzurum ve çevresinde Ermenilerin yaptığı Müslüman katliamının kalıntılarını da kendi gözleri ile görmüş ve sadece Hasankale’de 43 Köyün Ermeniler tarafından yerle bir edildiğini7 tespit etmiştir.
Ancak Türklerin Ermenilere yönelik katliamı olmadığını, tersine Ermenilerin bölgedeki Türk halkını katlettiğini tespit eden Harbord raporu ve Harbord raporu ile benzer gözlemleri ihtiva eden King-Crane raporu, ABD kamuoyuna duyurulmamış ve gizli tutulmuştur8.
 
OSMANLI DEVLETİNİN ARAŞTIRMA HEYETİ TEKLİFİ
 
Osmanlı hükümeti 13 Şubat 1919’da zorunlu göçün soruşturulması ve nedenlerinin tespiti amacıyla ikişer kişiden oluşan tarafsız bir komisyon kurulması için İsveç, Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine bir nota vermiş, ancak bu devletler 6 Mayıs 1919’da verdikleri cevaplarda teklifi reddetmişlerdir9.
 
TÜRK-ERMENİ UZLAŞTIRMA KOMİTESİ VE TÜRK-ERMENİ PLATFORMU
ÇALIŞMALARI
 
ABD, Rusya ve AB’nin Türkiye ile Ermenistan’ı uzlaştırma çabaları kapsamında 9 Temmuz 2001’de iki ülke arasında Türk-Ermeni Uzlaştırma Komitesi (TARC) teşkil edilmiştir. Komite 11 Aralık 2001’de Ermeni temsilcilerin ortak bir bildirge yayınlayarak ayrılmalarıyla dağılmış10, daha sonra tekrar teşkil edilerek çalışmalarına devam etmiştir. Ancak çalışmalarda beklenen ilerleme sağlanamayınca komite çalışmaları 2003’te sona ermiştir.
Takip eden süreçte Viyana Türk-Ermeni Platformu (VAT) kurulmuş ve Temmuz 2004’te Türk ve Ermeni tarafları üzerinde bilimsel araştırmalar yapılmak üzere belge değişimine başlamıştır.
Bu kapsamda Türk tarafı Amerikan, Alman, Fransız ve Avusturya arşivlerinden alınan 99 belgeyi Ermeni tarafına vermiş, Ermeni tarafı toplantıya gelmeyince Ermeni tarafına ait belgeler Artam Ohancanyan tarafından Türk Heyeti’ne iletilmiştir11.
Türk tarafı 31 Aralık 2004’e kadar karşılıklı olarak 80 belgenin daha teatisini teklif etmiş ve 2005’in ilk yarısında toplantı yapılması kararı alınmıştır. Ekim 2005’te Ermeni tarafı “Osmanlıca belgeleri çevirmediği için” ek süre istemiş, Türk tarafı belgelerin tercümelerini vermeyi teklif etmiş12, Ermeni tarafı bu teklife cevap dahi vermemiş ve süreç Ermenilerin olumsuz tutumu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
 
Kaynaklar:
1.    Mehmet Perinçek, Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, s.141; RGVİA Fond 2100, liste 1, dosya 558, yaprak 172
2.    Türkkaya Ataöv, An Armenian Source: Hovannes Katchaznouni, Ankara University Faculty of Political Science, Ankara, 1985, s.403-412
3.    Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.4-5
4.    British Foreign Office Papers, Public Record Office Nu:371/6504/E8515: Craigie, British Charge d’Affaires et Washington, to Lord Curzon, No:722 of July 13,1921
5.    Uluç Gürkan, Malta Yargılaması/Özgün İngiliz Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.89-92
6.    Nurşen Mazıcı, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermeni Sorunu, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2005, s.54
7.    Şenol Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktüel yayınları, İstanbul, 2004, s.149-150
8.    Mazıcı, age, s.56-57
9.    Osmanlı Arşivi, Hariciye Nezareti, Mütareke, No:43/17 (EK-XX)
10. Kamer Kasım, “Turkish-Armenian Reconcilation Commission: Missed Opportunity”, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 4, Aralık 2001, Ocak-Şubat 2002
11. İnanç Atılgan- Garabet Moumdjian, Archival Documents of the Viennese Armenian- Turkish Platform, Bentley University Academic CENTER, Los Angeles, California, 2009, s.22-23
 
TALAT PAŞA KOMİTESİ

26 Nisan 2015 Pazar

TÜRK- ERMENİ İLİŞKİLERİNDEKİ TARİHSEL GERÇEKLER 4


GÖÇÜN DURDURULMASI VE GERİ DÖNÜŞ KARARNAMESİ

Göç sırasında zaman zaman sevkiyatın durdurulduğu da olmuş ve henüz iskân yerlerine varmamış, yani yollarda olan Ermenilerin bulundukları vilayet dahiline yerleştirilmeleri talimatı1 verilmiştir. Bu Ermeniler belgelerde göç yerlerine varmamış olarak görünmektedir.
25 Kasım 1915’ten itibaren vilayetlere gönderilen emirlerle, kış mevsimi dolayısıyla sevkiyatın geçici olarak durdurulduğu bildirilmiştir2. 21 Şubat 1916’da bu emir, Ermeni sevkiyatına son verilmesi şeklinde bütün vilayetlere tebliğ edilmiştir3. Osmanlı Hükümeti, ilk emirden yirmi gün sonra, yani 15 Mart 1916 tarihinde vilayetlere ve sancaklara gönderdiği ikinci bir genel emirle, Ermeni sevkiyatının durdurulduğunu ve bundan böyle hiçbir sebep ve vesileyle sevkiyat yapılmamasını bildirmiştir4 .

 
 
İçişleri Bakanlığı’nın Ermeni Sevkinin Durdurulmasına İlişkin 15 Mart 1916 Tarihli Şifre Telgrafı

 
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Osmanlı Hükümeti 4 Ocak 1919 tarihinde göçe tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski yerlerine dönmelerine imkân veren bir kararname çıkarmıştır. Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere talimat verilmiş ve gereken tedbirler alınmıştır5.
 
 
İçişleri Bakanlığı’nın Ermenilerin Geri Dönmelerine İlişkin 4 Ocak 1919 Tarihli Şifre Mesajı
 
ERMENİLERİN DÜŞMAN KUVVETLERİYLE İŞBİRLİĞİ
Geri dönüş kararnamesi ile Anadolu topraklarına dönen Ermeniler Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde bağımsız bir Ermenistan kurma hayali ile bu defa da Fransız işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmışlardır. Türk İstiklal Harbi sırasında özellikle Fransızlar tarafından Antep, Maraş ve Adana’da önemli miktarda Ermeni iskân edilmiş; Mısır’a gitmiş bulunan Musa Dağı Ermenileri’nden toplanan gençler, “Kıbrıs Monarga Ermeni Lejyonu Kampı’nda” eğitilerek Fransız üniformasıyla Anadolu’ya sevk edilmiştir6. Ermenilerin Fransız işgal kuvvetlerine sağladığı destek Boghos Nubar Paşa tarafından da şu sözlerle ifade edilmektedir:
….1919 ve 1920’de ise Kemalistler Fransız askerlerine taarruz ettiklerinde, Ermeniler Fransa için savaştılar. Maraş, Haçin, Pozantı ve Sis (Kozan)’de de durum bu idi. Fransızlar Antep’i Ermeniler sayesinde geri almayı başarmışlardır. Bu yüzden Ermeniler Kilikya’da Fransa’nın müttefikidirler7.
 


 
 
 
 
 
 
Legion-Volunteers-from-Tomarza-fighting-in-the-Armenian-Legion-picture-taken-in-Cyprus ( Kıbrıs Monarga Ermeni Lejyonu Kampı’nda” Eğitilen Kayseri/Tomarza’lı Ermeniler)
 
Savaş sırasında Fransız idaresindeki Ermenilerin Anadolu’daki Türk nüfusun yok edilmesi hedefine yöneldiği Rus tarihçi İrandust’un “Kemalist Devrimin İtici Güçleri” adlı eserinde aşağıdaki sözlerle ifade edilmektedir: “Fransızların oluşturduğu Taşnak’lardan müteşekkil jandarma birlikleri Türk nüfusa karşı kitlesel cinayetlere giriştiler. ….. Ermeni çeteleri sırayla köylerin bütün halkını kılıçtan geçirdi. Türk nüfusunun fiziksel olarak ortadan kaldırılması programı tamamen bilinçli şekilde işgalcilerin yönetiminde yürütüldü”8.
Ermeniler Fransız ordularında olduğu gibi, İngiliz ordularında da Osmanlı Devletine karşı savaşmıştır. Bununla ilgili olarak İngiliz mareşali Allenby, Şam’ın güneyinde Türkler ile yaptığı savaşta, yanında 8.000 Ermeni savaşçının mevcut olduğundan9 bahsetmektedir.
Esasen tarihin hangi döneminde Türkler’e karşı yapılmış bir savaş varsa, Ermeniler düşman devletin saflarında yer alarak Türkler’e karşı savaşmış ve sivil Türkleri de katletmiştir: Balkan Savaşları sırasında Antranik Ozanyan komutasında Bulgar Ordusu’nun öncü birlikleri olarak10, 1. Dünya Savaşı’nda Rusların ve İngilizlerin öncü birlikleri olarak, İstiklal Harbi’nde Fransızların öncü birlikleri olarak Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmışlardır. Mondros Mütarekesi’nden sonra ise Karadeniz’de İngiltere ve Yunanistan’ın desteğiyle Rum Pontus Devleti’ni kurmak için isyan eden Rumlarla işbirliği yaparak bölgedeki Türk nüfusunu yok etmeye çalışmışlardır11.
 
 
 
 
 

 
 
 
 
 
Kafkas Cephesinde Rus Ordusu önündeki Ermeni Öncü Birliği
 
 
 
 
 

Antranik_volunteers_during_Balkan_War (Balkan Harbinde Bulgar Ordusuna Katılan Antranik Ozanyan Komutasındaki Ermeni Çeteciler)
 

Kaynaklar:
1.    Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih Kurumu Yayınları, sayı 90, Ankara, 2001, s.81-82
2.    Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi, No:57/273, 58/124, 58/161, 59/123, 60/190
3.    Halaçoğlu, age, s.81
4.    Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi, Şifre No:62/21(Ek-30).
5.    Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Babıali Evrak Odası, Şifre No:341055
6.    Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu. Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,2004, s.141
7.    US Archives, NARA; T1192, Roll 4, 860J.01/431; Özdemir vd, age, s.137
8.    Mehmet Perinçek, Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2012, s.228
9.    Hikmet Özdemir vd. age, s. 140, The New Near East, Volume 6, Nu 7, 31 Ocak 1920, s.28
10. Suzan Ertürk, “I.Balkan Savaşı’nda Bulgar Ordusundaki Anadolu Ermenileri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, s.121-140
11. Zafer Çakmak, “Mondros Mütarekesi Sonrası Ermeni-Rum-Yunan İşbirliği”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c.16, sayı 2, Elazığ 2006, s.403-412

TALAT PAŞA KOMİTESİ