Röportajlar; Stephen Larrabee etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Röportajlar; Stephen Larrabee etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2016 Perşembe

ABD Gözüyle 4 Mayıs Krizi




Stephen Larrabee, Washington’daki en kıdemli Türkiye uzmanlarından. Amerikan devleti için strateji üreten RAND düşünce kuruluşunun Avrupa Güvenliği Masası Şefi. Aynı zamanda ABD Dışişleri için siyaset üreten CFR’nin önemli bir üyesi.

2010 yılında Aydınlık dergisi ile yaptığı bir söyleşide Larrabee, dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile sürekli bir araya geldiğini ve birbirlerinin fikirlerine sık sık danıştıklarını anlatmıştı. Larrabee’nin, Davutoğlu’nun yükseldiği o süreçte yanında bulunduğu biliniyor.

Değişik dönemlerde Washington yönetimlerinde görev alan Larrabee, şu anda Washington’daki eğilimleri ve Obama yönetimi siyaset belirlerken yaşanan süreçleri içeriden birisi olarak biliyor. Davutoğlu’nun istifasını konuştuğumuz Larrabee’nin sözleri bu çerçevede daha da önem kazanıyor.

‘CHP İLE KOALİSYON İÇİN ÇALIŞTI’

| Davutoğlu, Erdoğan’a her zaman sadık kaldığını ifade etti. Bu çerçevede, Washington’un Davutoğlu ile ilişkiler konusundaki tecrübeleri ne yönde? ABD ile temaslarında bağımsız hareket edebilen bir siyasetçi miydi?

Washington Davutoğlu’na önce Dışişleri Bakanı, sonra da Başbakan olarak itibar gösterdi. Ancak ABD, asıl karar alıcının kim olduğu konusunda bir yanılsama içine hiçbir zaman girmedi. Davutoğlu, Erdoğan’ın yakın ve sadık bir müttefikiydi. Ancak bağımsız bir siyasi altyapısı yoktu ve bu nedenle tamamen Erdoğan’a bağımlıydı. Davutoğlu’nun bağımsız bir duruşu ve etkisi olamayacağı başbakan olarak atandığı andan itibaren belliydi. Erdoğan seçilmiş cumhurbaşkanıydı ancak fiili başbakan olarak hareket ediyordu. Davutoğlu’nun işiyse Erdoğan’ın isteklerini ve talimatlarını yerine getirmekti. Bağımsız bir manevra özgürlüğü yoktu. Erdoğan’la ters düştüğü zamanlarda, bunu sessizce sahne arkasında yaptı ve Erdoğan ile arasının açık olduğu izlenimini vermemek için çabaladı. Ancak Davutoğlu’nun, Erdoğan tarafından alınan kararların sadece bir elçisi olma rolüne düşmesi nedeniyle rahatsız olduğu çok açık görülüyordu. Bu kararların bir kısmına da katılmıyordu.

| Davutoğlu’nun Erdoğan’a karşı çıktığını gösteren örnekler size göre hangileri?

Mesela, AKP 7 Haziran seçimlerinde meclis çoğunluğunu kaybettiğinde, Davutoğlu’nun tercihi, CHP ile bir koalisyon kurmak amacıyla çalışma yapmak yönünde görünüyordu. Oysa Erdoğan başka bir parti ile iktidarı paylaşmak istemiyordu ve bu amaçla 1 Kasım’da erken seçim olması yönünde tavır koydu. Bu da AKP’nin, meclisteki çoğunluğu yeniden kazanmasını sağladı. Bu değerlendirmeler benim kişisel görüşlerimdir ancak bu düşünceler Washington’da geniş bir kesim tarafından paylaşılıyor.

‘TÜRK-ABD İLİŞKİLERİ PÜRÜZLÜ KALACAK’

| Peki, sizce Erdoğan-Davutoğlu gerginliğinin daha temel bir nedeni var mı?

Başbakanlık makamının zayıflaması -ve tabii Davutoğlu’nun etkisinin de kırılması- son birkaç yılda, Erdoğan iktidarında giderek büyüyen otoriterlik ve tek adam yönetimi eğiliminin parçasıydı. Davutoğlu’nun istifasının tek bir neden ya da sorun sonucunda gerçekleştiğini düşünmüyorum. Bundan ziyade bir dizi olayın doruk noktasına ulaşmasıyla ve tabii başbakanlığın aslında pek de bir şey ifade etmediği gerçeğinin Davutoğlu tarafından idrak edilmesiyle bu sonuç çıktı. Erdoğan tarafından alınan kilit kararlarda çok az etkisi vardı. Davutoğlu mecliste bulunmaya devam edebilir ama siyasi kariyerinin esas olarak bittiğini düşünüyorum.

| Bu istifa, bundan sonraki ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl etkiler?

Davutoğlu’nun istifası Türkiye-ABD ilişkilerini fazla etkilemez. Kilit kararları alan o değil, Erdoğan’dı. ABD-Türkiye ilişkileri şu an olduğu gibi kalmaya yani pürüzlü olmaya devam edecek.

‘ÇELİŞKİLERİNİN ASIL NEDENİ PKK’

| Davutoğlu geçen ay, silah bırakması halinde PKK ile yeniden müzakerelere dönülebileceğini söylemişti ve buna Erdoğan karşı çıkmıştı, Davutoğlu da çark etmişti. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Az önce Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki görüş farklılıklarına verdiğim örnek önemli ancak en önemli ve başta gelen örnek PKK ile barış görüşmeleri yapmak konusundaki farklılıklardır. Erdoğan, Davutoğlu’nu düpedüz hükümsüz bıraktı. Davutoğlu da fikrinden cayıp, konumunu değiştirmek zorunda kaldı.

| Davutoğlu’nun ‘Barış Süreci’ni (açılımı) yeniden başlatmak yönündeki çıkışı ve Kürt meselesine bakışı Washington’da nasıl değerlendiriliyor?

Davutoğlu Kürt meselesinde Erdoğan’a göre çok daha az savaş taraftarı (hawkish-şahin gibi). Ancak bu bir şey ifade etmiyor. Çünkü geçerli olan Erdoğan’ın tavrıdır. Kürtlere karşı son derece militarist siyasetler izlemeye devam ediyor. Sonuç olarak, gitgide artan şiddet ve iç istikrarsızlık ile durum daha da kötüleşecek gibi görünüyor.

| Davutoğlu’nun gitmesiyle, Ankara’nın ABD-PYD işbirliği konusundaki tavrı ne yönde olur?

Amerika’nın PYD ile işbirliği, ABD-Türkiye ilişkilerinde gerginlik ve öfke kaynağı olmaya devam edecek.

‘ERDOĞAN’IN ONAYI OLMADAN İŞ ÇIKARAMIYORDU’

| Foreign Policy dergisi Davutoğlu’nun istifasını, “ABD, Ankara’daki adamını kaybetti” şeklinde değerlendirdi ve Davutoğlu’nun IŞİD ile mücadelede ABD’nin “sahne arkasındaki müttefiki” olduğunu söyledi. Washington, IŞİD’e karşı Türkiye ile yaptığı işbirliğinde Davutoğlu’na mı güveniyordu?

Davutoğlu, Washington’da epey seviliyordu ve ona itibar gösteriliyordu. Birçok ABD’li yetkiliyle benzer görüşleri savunuyordu ve bu konularda onlara yardımcı oluyordu. Ancak bu yetkililer Ankara’da iplerin kimin elinde olduğu konusunda bir yanılsama içine girmediler. Davutoğlu sadece Erdoğan onayladığı zaman iş çıkarabiliyordu, işte sorun da buydu.

LARRABEE KİMDİR?

Larrabee, Soğuk Savaş’ın en şiddetli dönemlerinde, 1978-1981 yılları arasında, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Beyaz Saray Milli Güvenlik Kurulu üyesi (NSC) Sovyetler ve Doğu Avrupa uzmanıydı. 


Şafak Terzi
Aydınlık/12.05.2016

5 Eylül 2014 Cuma

Stephen Larrabee Aydınlık’a konuştu 2: Türkiye, Çin'den silah satın almayacak

  
cfr
 
 ‘Davutoğlu geldi ama Erdoğan’ın politikası uygulanacak ve Türk dış politikasında büyük bir değişim olmayacak. Tabii ki her konuda anlaşamıyoruz ama genel anlamda Türkiye ile ABD’nin çıkarları örtüşüyor’
 
   Washington’da Türkiye ile ilgili tahliller konusunda en çok önemsenen isimlerin başında gelen Stephen Larrabee, 2010 yılında Türkiye-ABD ilişkilerinin artık daha sorunlu bir seyir izleyeceğini öngördüğü bir rapor hazırlamıştı. Daha sonra kitaplaşan “Sorunlu Bir Ortaklık: Küresel Jeopolitik Değişim Döneminde ABD -Türkiye İlişkileri” adlı rapor, Türkiye ile artık 2002 sonrası dönem gibi “pürüzsüz” ilişkiler yürütülemeyeceğini söylemiş ve Erdoğan’a eleştirel yaklaşmıştı.

   Larrabee, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini telefon üzerinden değerlendirdiğimiz bu söyleşide ise, Erdoğan’a yönelik çok daha temkinli, kucaklayıcı ve geçmiş sorunların üstünü kapatma yönünde bir yaklaşım sergiledi. Larrabee, daha önceki söyleşilerimizde Türk dışişleri ve özellike Ahmet Davutoğlu için danışmanlık yaptığını da açıklamıştı.

   Larrabee’nin sözlerini Obama yönetiminin de yaklaşımını yansıtması açısından dikkatinize sunuyoruz.   

‘Sorunlar kırılmaya işaret etmiyor’

- İhsanoğlu ya da Demirtaş Cumhurbaşkanı olsaydı Washington daha çok tatmin olur muydu?

   Hayır... Washington taraf tutmaz ve başka herhangi bir siyasetçinin hangi politikayı izleyeceğini söylemek de imkansız. Ayrıca kimse Erdoğan’ı geçmişle ilgili yargılamıyor... Yalnızca anlaşamadığımız bazı konular vardı. Ama bu ille de kırılma yaşadığımız anlamına gelmiyor. Bu anlaşmazlıkların tekrarlanmayacağı yönünde düşünceler var. Biliyorsun, Washington’daki herkes Erdoğan’ın müthiş başarılı olduğunu ve Türkiye’nin Atatürk’ten beri sahip olduğu en güçlü lider olduğunu kabul ediyor. Bu sebeple, hiç kimse Erdoğan’ın siyasi becerilerini irdelemiyor...

   Yalnızca şu var: eski Türkiye’den daha istikrarlı ve daha demokratik bir Türkiye yaratma konusunda bir umut vardı...

- Ancak bazı Amerikalı uzmanlar Erdoğan’ın Washington için bir çözüm değil, bir sorun olduğunu iddia ediyor. Obama Yönetimi’nin eğilimi bu yönde midir?

   Daha önce de söylediğim gibi, bazı açılardan sorunlar var ancak son derece olumlu olan bazı açılar da mevcut.

‘İlişkiler soğudu ama bozulmadı’

- Bu Washington’daki bazı kesimlerin değerlendirmesi mi yoksa Obama Yönetimi’nin mi?

   Obama ile Erdoğan arasındaki ilişkiyi temel alıyorum. İki yıl öncesine kadar aralarında çok yakın bir ilişki vardı; Obama sık sık Erdoğan’a danışıyor ve Erdoğan’la görüşmelerine kamuoyu önünde atıfta bulunuyordu. Protestoların başladığı geçtiğimiz Mayıs (2013) ayından beri ikili arasında ilişkiler soğudu diyebiliriz. Bozulmadı ama soğudu. Erdoğan’ın bazı beyanları ve izlediği bazı politikalar sebebiyle, özellikle de Mayıs ayındaki protestoları ele alış biçimi ve bunların sonuçları sebebiyle... Ve yine, önceden belirttiğim gibi, PKK ile görüşmelerin durduğu görülüyor. Ancak geçen yıl durum böyle değildi, çok daha fazla gelişme vardı, beklenti içinde olunan çeşitli konular vardı, bu sebeple Türkiye Ortadoğu’da daha büyük bir rol oynuyordu. Bence Obama Yönetimi, Türkiye’nin birkaç sene önceki gibi önemli bir rol oynamadığını düşünüyor.

- Erdoğan-Obama ilişkisini etkileyen yalnızca Gezi Hareketi miydi?

Hayır hayır. Bu yalnızca en önemli ve en belirgin örnek.

‘Türkiye Çin’den silah almayacağı için mesele yok’

- Öte yandan Erdoğan’ın Çin ile silah anlaşması girişimi ve Rusya ile gelişen ticari ilişkilerinin Washington’da büyük rahatsızlığa yol açtığı söyleniyor...

   Tabii ki Çin’le ilgili -Çin’i vurguladığın için söylüyorum- en baştaki karar, ki bu aslında bir karar da değildi, bir niyetti. Çin füze savunma teknolojisi almak için gösterilen bu niyet, Washington için üzücü bir gelişmeydi. Ve bu, ABD ile Türkiye arasındaki endişe verici sorunlar ve ihtilaflar içinde sadece bir örnekti. Ama Gezi olayları 1 numarada duruyor.

   Gezi Parkı protestolarını vurgulamamın sebebi bunun yerel bir mesele olmasıdır. Dış politika konusunda da kesinlikle Çin meselesi büyük bir endişe nedeni olmuştu. Ama anladığım kadarıyla artık böyle bir durum yok, çünkü Türkiye Çin’den silah satın almayacak.

‘Avrasya yönelimi ciddi değil’

-  Erdoğan’ın Rusya ve İran’la olan ilişkilerine baktığımızda, Avrasya’ya doğru kaydığını düşünüyor musunuz?

Şanghay İşbirliği Örgütü vs. böyle bir yönelim görmüyorum.  Erdoğan’ın Asya’ya doğru kaydığını hiçbir suretle söyleyemem. Böylesine herhangi bir ciddi gelişme görmüyorum.

-  AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonrası ve Erdoğan’ın İBB Başkanlığı sırasında Washington ile ilişkileri çok iyiydi. Kırılma noktası ne oldu?

   İç politikada kesinlikle Gezi protestoları oldu.

‘Türkiye ve ABD’nin çıkarları kesişiyor’


- Ya dış politikada?


   Dış politikada Esad’ın altını oynamaya çalışma kararı ve Türkiye’nin Esad’ı gerçekten devirebileceği beklentisi oldu. Ve bunun ardından son birkaç yıl içinde Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisi ve önemi azaldı. Yani iki sene önceki durumla karşılaştırdığınzda, Erdoğan’ın etkisi ve olaylarla gelişmeleri okuyabilme konusundaki istikrarı azaldı.

- Bu başarısız dış politikanın sembol ismi Davutoğlu’ydu. Ve şimdi Başbakan. Bu gelişmenin Türkiye’yi bölgede yalnızlaştıracağını düşünüyor musunuz?

   Hayır düşünmüyorum. Yalnızlaşmaya yol açacak bir politika izlemediği sürece yalnızlaşmaz, sonuçta izleyeceği politika önemli. Ama bunun Davutoğlu’nun değil Erdoğan’ın politikası olacağını tahmin ediyorum. Türk dış politikasında çok büyük bir değişim olacağını sanmıyorum. Yani tabii ki her konuda anlaşamıyoruz ama genel anlamda Türkiye ile ABD’nin çıkarları çok yakından örtüşüyor ve kesişiyor. Türk dış politikasında çok önemli kırılmalar olmadığı sürece, başbakanlık değişiminin çok önemli bir etkisi olmayacaktır ve Türkiye uzun zamandır izlediği dış politikaları izlemeye devam edecektir.
 
‘Erdoğan ekonomiyle yine baş eder’
 
-  Ekonomistler Türkiye’nin önünde çok ağır bir ekonomik kriz olduğunu söylüyor. Sizce Erdoğan bu krizle baş edebilir mi?

   (Gülerek) Yani, son 10 yılda kendini içinde bulunduğu -şimdikinden çok daha kötü ekonomik durumlarda- çok iyi iş çıkardı. Dolayısıyla bu işi kotarmaya devam edeceğini düşünüyorum. Bana göre ekonomi Erdoğan’ın en güçlü olduğu alan ve şu ana kadar yaptığı en iyi şey.

-  Yani büyük bir ekonomik kriz olmayacak diyorsunuz...

   Tabii bunu öngörememem... Ama geçmişte ekonomiyi ele alış biçimi üzerinden değerlendirecek olursak, dramatik bir değişim beklemiyorum.
 
Şafak Terzi / Aydınlık / 01.09.2014

Stephen Larrabee Aydınlık’a konuştu 1: ABD Erdoğan’ı kenara atmadı

abderdoganlarable
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
WASHINGTON'UN 'İÇİNDEN' CFR ÜYESİ STEPHEN LARRABEE AYDINLIK'A KONUŞTU
 
'ERDOĞAN'IN SINAVI PKK AÇILIMINI TAMAMLAMAK'
 
‘Erdoğan’ın önündeki asıl sınav herkesi kucaklayabilmek ve PKK ile yaptığı müzakereleri sürdürmektir. Kürt meselesinde adımlar çok kısıtlı, hiçbir ilerleme sağlanmıyor ve bu konuda Washington çok endişeli’
 
   Erdoğan’ın Rusya ile yakın ticari ilişkileri ve Çin’den silah alımı gibi meseleler Türkiye’nin Batı’dan koptuğu ve Avrasya ülkelerine doğru kaydığı yönünde algılara yol açmıştı. Öte yandan, 17 Aralık operasyonu ve Gezi parkında başlayan protestoların da Batılı güçler tarafından tezgahlandığı yönünde fikirler ortaya atılmıştı. Bu çerçevede cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Erdoğan-Obama ilişkilerinin geleceğini, Obama yönetimine çok yakın danışmanlardan ve Davutoğlu’nun da akıl hocalarından Stephen Larrabee ile konuştuk. Erdoğan’ın ABD ile ilişkilerinin kopup kopmadığını, Washington açısından öğrenmeye çalıştık. Amerikan Dışişleri için strateji üreten CFR’nin üyesi Stephen Larrabee sözleriyle, Obama yönetiminin “içinden” biri olarak Washington’un eğilimini yansıtıyor.
 
TÜRKİYE’YE DAHA İHTİYACIMIZ VAR’
 
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları Washington’da nasıl değerlendirildi? Beklenen sonuç oldu mu?
 
   Şöyle söyleyeyim, Amerika Birleşik Devletleri tabii ki seçilen herhangi bir yönetimle birlikte çalışacaktır. Öte yandan -senin de açık bir şekilde farkında olduğun gibi- son bir buçuk yıl içinde Erdoğan’ın yönelimi konusunda Washington’da bir kaygı var. Ve Erdoğan’ın -bazı yönleriyle- daha az otoriter bir eğilime dönmesi konusunda Washington’da bir umut vardı...
 
   Diğer taraftan, Türkiye önemli, çok önemli bir müttefik ve ABD -gördüğümüz kadarıyla- tabii ki Türkiye ile birlikte çalışacaktır. Özellikle de Türkiye ile birçok ortak çıkarı var. Şimdi Suriye’de, Irak’ta gelişen olaylara bak. Bölgede istikrara katkıda bulunacak istikrarlı bir Türkiye görmek istiyoruz.
 
EN BÜYÜK ENDİŞE YARIM KALAN KÜRT AÇILIMI 
 
- Sözünü ettiğiniz otoriter yönetimden etkilenen Türk halkı. Eğer ortak çıkarlar hala varsa Washington bundan neden etkilensin ki?
 
   Olayın kendisi bir istikrarsızlık nedeni olabilir. Geçen sene Mayıs ayında(Gezi protestoları) yaptığı tercihleri görünce, -ve bunlar böylesine geniş düzeyde huzursuzluğa ve hayal kırıklığına yol açıyorsa- bu Türkiye’yi ABD için daha az kapasiteye sahip bir ortak haline getirir.
 
   Yani Erdoğan’ın, mümkün olduğunca kapsayıcı ve herkesin endişelerini dikkate alan bir politika izlemeyi denemesi ve bu yönde çaba harcaması gerekir ancak bu konusunda endişeler var.
 
   Çünkü şu anda artık Erdoğan bütün toplumun Cumhurbaşkanı olması gerekiyor, yalnızca partililerinin değil. Ve işin gerçeği budur. Asıl sınav bu olacaktır: parti politikaları üstü, gerçek anlamda bir devlet adamı olabilecek mi? Ve bunlar tavırlarını -özellikle de PKK ile yaptığı müzakereler konusunda- nasıl etkileyecek?
 
   Çünkü şu ana kadar Kürtlere el uzatmak konusunda çok söz etti ancak biz son bir yıl içinde bu konuda çok çok az somut bulguya sahibiz ve müzakereler -Washington’dan görebildiğimiz kadarıyla- çok kısıtlı ve hiçbir ilerleme sağlanmıyor...
 
- Sözünü ettiğiniz somut adımlar neler?
 
   Kürtlerin belirli kaygıları var -sözünü ettiğim Türkiye Kürtleri- ve Erdoğan bu kaygıları giderecek mi? Yoksa sadece bunun propagandasını mı yapacak? Yani verdiğim bu örnek sadece bir konuyla ilgili. Yerel konularda da benzer endişeler var. Örneğin şimdiki konumunu daha güçlü ve daha az şeffaf ve başkalarına daha az özenli davranan bir Cumhurbaşkanı olma yönünde kullanacağı endişesi var. En temel kaygı da bu zaten, yani 18 ay boyunca gösterdiği aşağı doğru olan eğilimi sürdürmesi. Bu eğilim birçok kişinin istediği gibi demokratik ve çoğulcu değil.
 
   Bu konuda aykırı fikir söyleme niyetim yok ama Mayıs protestolarından(Gezi) bu yana olayları ele alış yöntemi konusunda endişeler var. Biz şunu görmek istiyoruz: -”biz” derken ABD hükümetini kastediyorum- Erdoğan’dan daha şeffaf ve demokratik bir yaklaşım bekliyoruz. Başbakanlığın gücünü kullanıp demokrasiyi kısıtlamasını istemiyoruz.
 
- Tüm bu kaygılara bakacak olursak, Washington ile Erdoğan arasında ilişki bitme eğiliminde mi?
 
   Hayır... Yani demek istediğim, bu Erdoğan’ın rolünü nasıl oynadığına bağlı. Bir sonraki adımlarının nasıl olduğuna ve neler yaptıklarına. İlle de ilişkinin biteceği anlama gelmiyor. Yani son 18 ayda devam ettiği gibi ilerleyecek olursa belli başlı gerginlikler olmaya devam edecek. Tabii bu durumu abartmak istemiyorum ancak ABD daha açık ve demokratik bir Erdoğan görmek ister. Çünkü oy veren insanların belirli bir bölümü belli alanlarda sivil kısıtlamaların azalmasını istiyor.
 
   Dolayısıyla ilişkilerin seyrini zaman gösterecek, Erdoğan’ın kendi kararlarına ve hareketlerine bağlı. Yani biz Amerika Birleşik Devletleri olarak herhangi bir anlamda, herhangi bir konuda doğrudan müdahil değiliz. Söylediğim gibi, Türkiye ABD için hala önemli bir müttefik ve yeniden ortak bir çizgi bulabilmek için ve daha fazla işbirliği için umarım bir yol bulmaya çalışılacak. Ki bu yola başta izlenecek dış politika ve Erdoğan’ın sadece partisinin başkanı değil, tüm insanların cumhurbaşkanı olan daha demokratik bir lider olması da dahil.
 
- Ama tekrar sormak istiyorum, Erdoğan’ın demokratik olmayan eğilimi Washington’u somut olarak nasıl etkiliyor?
 
   Evet, tabii ki ilişkilerin doğasını etkiliyor. Türkiye’nin demokrasinin güçlü sembolü olması konusunda ABD’nin çok büyük çıkarları var. Türkiye’nin belirli hakları kısıtlaması ve örneğin basın ve benzeri konularda bizim kadar serbestlik vermemesinde bir çıkarı yok. Dolayısıyla tavırları ve tepkileri ABD ile olan ilişkilerini etkiliyor. Çünkü gerginlikler oluşuyor. Yani şunu demek istiyorum, hepimiz Erdoğan’ın aklından geçen şeyleri biliyoruz. Erdoğan’ın belli zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili söylediği şeyler ABD için sorunlara neden oldu. Dolayısıyla, Türkiye’nin daha açık ve demokratik bir yolda ilerlemesi tabii ki ABD’nin bakış açısı için çok daha iyi bir durum.
 
ABD İSRAİL’İN YANINDA YER ALIR İSRAİL İLE İLİŞKİLERİ DÜZELTİN’
 
- Obama-Erdoğan ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek?
 
   Bu gerçekten Erdoğan’ın atacağı adımlara ve ne yapacağına bağlı. Tekrarlamak istiyorum, geçen sene Mayıs ayındaki protestoları(Gezi) ele alış biçimi konusunda bazı endişeler vardı. ABD’den gelen eleştiriler karşısında kullandığı aşırı dil konusunda da kaygı vardı ve ayrıca en son olarak İsrail’e karşı kullandığı sert dili de buna eklemek gerek.
 
   Ama ABD -mümkünse- İsrail ile arasındaki anlaşmazlığın son bulduğunu görmek istiyor. Ve Amerika Birleşik Devletleri her zamanki gibi İsrail’in hareketlerine bağlı adım atar.
 
   Birkaç ay önce, Erdoğan ilişkilerin yenilenmesinden bahsediyordu (Erdoğan’ın, 30 Mart Yerel Seçimleri’nden hemen önce Obama ile yaptığı telefon görüşmesinde İsrail ile ilişkileri düzeltme sözü verdiği belirtilmişti). Daha bunun üstüne çok az bir süre geçti ancak şimdi artık bu şekilde konuşmadığı görülüyor.
 
   Ama tabii ki ABD, Erdoğan’ın birkaç ay önce öngördüğü gibi, İsrail ile Türkiye arasında genel anlamda -pek istikrarlı olmayan Ortadoğu ile meşgul olmadan- çok daha iyi ilişkiler görmek ister.
 
- Ama veriler Türkiye ile İsrail arasındaki ticaretin gelişmeye devam ettiğini gösteriyor...
 
   Biliyorum, genel ilişki azalırken, ticaret artıyor ve bu bir çelişki olarak görünüyor...
 
- Peki ticaretin artıyor olması Erdoğan ile İsrail arasındaki ilişkilerin de iyi gittiğini göstermiyor mu?
 
   Hayır... Yani şunu söylemek istiyorum, -eğer temelleri varsa- belli bir yere kadar ticareti geliştirebilirsiniz. Buradaki durum ise şu şekilde: ekonomik ilişkiler gelişirken, siyasi ilişkiler genel anlamda, en temel meselelerde bozuluyor ve etkili olacak şekilde geriliyor. Yani ilişkilerdeki siyasi yönün, ekonomik yönden daha önemli olduğunu kastediyorum. Buna rağmen en azından ekonomik ilişkilerin sıkı ve gayet düzgün olması iyiye işaret.
 
LARRABEE KİMDİR?
ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından RAND Corporation’ın Avrupa Güvenliği Masası Şefi Stephen Larrabee Washington’un Erdoğan’ı bir kenara attığı yönündeki iddialara karşı çıkıyor. Larrabee, Soğuk Savaş’ın en şiddetli dönemlerinde, 1978-1981 yılları arasında, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Beyaz Saray Milli Güvenlik Kurulu üyesi (MGK/NSC) Sovyetler ve Doğu Avrupa uzmanıydı.
 
Şafak Terzi / Aydınlık / 31.08.2014