KÜRT; Cemil Bayık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KÜRT; Cemil Bayık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ağustos 2017 Perşembe

PKK'dan CHP'ye 'Ortak Direniş' Çağrısı



Terör örgütü PKK'nın üst düzey yöneticisi Cemil Bayık, PKK'nın yayın örganlarından Yeni Özgür Politika gazetesine konuştu.

Bayık, konuşmasının büyük bölümünde hükümete karşı CHP ile ortak hareket etmeleri gerektiğini savunarak Vatan Partisi'ni ve yurtsever güçleri hedef aldı.

Konuşması boyunca yaklaşık yüz kez "CHP" diyen Bayık, HDP'den çok CHP'ye ve CHP'nin alacağı pozisyona vurgu yaptı.

Bayık konuşmasında ÖDP ve TKP gibi partilere de izlemesi gereken politikalar konusunda "öneride" bulundu.

Türkiye’deki durumu fırtına öncesi sessizlik olarak değerlendiren Bayık, Türkiye'de siyasi bir iç savaşın yaşandığını savunarak "Kürt Özgürlük Hareketi'ne, demokrasi güçlerine karşı sıcak bir savaşın yürütüldüğünü" iddia etti.

PKK gazetesinin söyleşiyi sunarken "AKP-MHP iktidarına karşı HDP, CHP ve diğer örgütlerin neler yapması gerektiğini konuştuk." ifadesi dikkat çekti.

İşte Cemil Bayık ile yapılan röportajdan bazı bölümler:

AKP VE MHP'Yİ HEDEF ALARAK CHP TABANINA SESLENDİ

AKP-MHP faşizmi 7 Haziran seçimlerinden sonra seçim sonuçlarını iptal ederek 24 Temmuz’da topyekun bir saldırı başlatmışlardır. Çünkü hem özgürlük mücadelemizin tüm Ortadoğu'daki gelişme düzeyi, hem de 7 Haziran seçimleri Türk devletinin soykırımcı sömürgeci politikalarında ve onun ulus devlet anlayışında büyük gedikler açmıştır. AKP iktidarının Kürt sorununda çözüm politikası olmayınca o zaman Kürtlerin bu güçlenmesini ezmek, Kürt halkının soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadelesini tasfiye etmek için savaş kararı alınmıştır. Kürt şehirlerinin yakılıp yıkılması da bu savaş kararı doğrultusunda gerçekleşmiştir..

15 TEMMUZ'A 'KONTROLLÜ DARBE' DEDİ

AKP-MHP iktidarının Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezememesi, daha zayıf duruma düşmesi, yine Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında diplomatik olarak ağır sorunlar yaşaması, darbe dinamiğinin tetiklenmesiyle sonuçlanmıştır. 

Darbe girişimi, AKP iktidarının zayıflaması, iç ve dış politikada büyük sıkıntılar yaşaması sonrası gerçekleşmiştir. Ancak AKP iktidarı darbeyi önceden haber alıp bunu kendi çıkarı için bir girişime dönüştürme ve buna dayanarak da tüm demokrasi güçlerini ve özgürlük mücadelemizi tasfiye etmeyi planlamıştır. 

Tayyip Erdoğan’ın “Allah’ın lütfudur” dediği şey, demokrasi güçlerine ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik kurduğu komplonun itiraf edilmesidir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz’da ilan ettiği Olağanüstü Hal’le saldırılarını daha da arttırmıştır. 

Fethullahcılara, 15 Temmuz darbecilerine karşı mücadele ediyorum adı altında Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye'nin demokrasi güçlerinin tümden ezilmesi ve tasfiye edilmesi amaçlanmıştır. 

Bu yönüyle Kürdistan'da faşist darbe dönemlerinde görülen baskılar daha da yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir. Hatta 12 Eylül faşizmi döneminde bile uygulanmayan baskı ve zulüm yöntemlerine başvurulmaktadır. Sadece Kürt Özgürlük Hareketi'ne değil, tüm Kürt halkına yönelik saldırı başlatılmıştır. Kürt halkının özgürlük bilincinin, özgürlük duygusunun kökü kazınmaya çalışılmaktadır...

Şimdi Türkiye'de yaşanan kesinlikle siyasi bir iç savaştır. Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi'ne, demokrasi güçlerine karşı sıcak bir savaş da yürütülmektedir.

'ADALET YÜRÜYÜŞÜ'NÜ VE 'DİKTATÖR' SÖYLEMİNİ ÖVDÜ

AKP iktidarı bu savaş politikalarıyla Türkiye'yi ve Kürdistan'ı yaşanmaz hale getirmiştir. Bu açıdan Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türkiye'nin en eski partisi, yine mevcut iktidar karşısında ana muhalefet olduğu söylenen CHP bile AKP iktidarının politikalarından çok rahatsız olmuştur. AKP'nin bir diktatörlük kurduğunu iddia etmiştir. Tayyip Erdoğan’ın bir diktatör olduğunu söylemiştir ve bu çerçevede de bir adalet yürüyüşü yapmıştır. Türkiye'deki adaletsizliğe vurgu yapmak, Türkiye'deki adaletsizliği teşhir etmek için Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. 

CHP bu durumdan şikayet ettiğine göre, Kürdistan'daki durumun ne olduğunu herkes daha iyi anlayabilir. Kürdistan'da 12 Eylül faşist döneminde olmayan bir zulüm ve baskı düzeni kurulmuş durumdadır. Kenan Evren’in bile her gün tekrarlayamadığı tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet, tek dil, tek din sözünü Erdoğan her gün haykırmaktadır. Zaten bu tek tekler faşizmin programıdır. Bütün faşistler böyle tek tek zihniyetiyle, böyle bir programla iktidara gelirler, baskılarını ve zulümlerini yürütürler. Erdoğan da tam bir faşist iktidar olarak Türkiye'yi tek renge boyamak, kendi dışındaki her gücü ezmek için saldırılarını günbegün ağırlaştırmaktadır. 

İttifakı Bahçelidir, ittifakı Hüda Par’dır, ittifakı tarih boyunca Türkiye toplumunun binde birini bile etkileyememiş Doğu Perinçek ve tayfasıdır. Bunların da hepsinin Kürt karşıtlığıyla, Kürt düşmanlığıyla bir araya geldiği bilinmektedir. Zaten Kürt düşmanlığı nedeniyle birbirlerine sahiplenen bir faşist ittifak söz konusudur. Şu anda iktidarda bir faşist cephe vardır ve bu faşist cepheyi destekleyen, kendisine ulusalcı diyen bazı çevreler vardır. Kuşkusuz kendisine ulusalcı diyen tüm çevreler AKP-MHP iktidarını desteklemiyor. Kürt düşmanlığı dışında başka bir şey düşünmeyen sınırlı bir kesimin desteğini almaktadır.

'CHP ADALET OLMADIĞINI ORTAYA KOYDU'

Böyle bir iktidara karşı CHP bir yürüyüş yapmıştır. Türkiye'de adaletin var olmadığını gündeme koymuştur. Türkiye'de gerçekten de adalet yoktur. Zaten faşist iktidarın kendisi adaletsizlik demektir. Bu faşist iktidardan zaten adalet beklenemez. Sadece ve sadece bu faşist iktidara karşı adalet, eşitlik, özgürlük, demokratik yaşam sağlamak için mücadele verilir. Bu iktidara karşı mücadele vermekten başka bir yol yoktur. Bu iktidardan herhangi bir şey talep edilemez, istenemez. Bu iktidardan herhangi bir şey talep etmek, istemek yanlıştır. Çünkü faşizm zaten her türlü talebe, her şeye karşı kulakları kapalı olan, duyarsız olan bir rejimin adıdır. Bu açıdan ne adalet istenebilir, ne eşitlik istenebilir, ne hakkaniyet istenebilir; sadece ve sadece eşitliği, özgürlüğü, hakkaniyeti, adaleti sağlamak için faşizme karşı mücadele edilebilir.

'HDP'NİN ADALET VE VİCDAN YÜRÜYÜŞLERİNİ OLUMLU BULUYORUZ'

HDP’nin bir deklarasyon yayınlayarak AKP iktidarına karşı mücadele kararı alması ve bu çerçevede adalet ve vicdan nöbetleri başlatarak eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet mücadelesi yürütmesi anlamlıdır. Biz, HDP’nin adalet ve vicdan yürüyüşleri başlamadan önceki açıklamalarını olumlu buluyoruz. Artık AKP’den beklemeden, faşist iktidardan beklemeden; faşist iktidara karşı mücadele ederek özgürlüğün, demokrasinin kazanılabileceğini, Kürt sorununun çözülebileceğini görmeleri bizim açımızdan önemlidir. Çünkü geçmişte mücadele etmeden, faşizme karşı mücadeleyi geliştirmeden, faşizme karşı antifaşist güçleri bir araya getirmeden AKP iktidarından bir şeyler bekleyen, bu iktidarın demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda bir şeyler yapacağına inanan gerçekten gaflet içinde olan yaklaşımlar görüldü. Bu açıdan adalet ve vicdan nöbeti öncesi yapılan açıklama ve bu temelde İstanbul’da, Amed’te, Van’da adalet ve vicdan nöbetlerinin yapılması, halkla bu yönlü buluşulması, halkın mücadele duyarlılığını arttıran tutumlar içine girilmesi önemlidir.

HDP'YE YOL GÖSTERDİ

...Bu açıdan bu tür eylemler anlamlı olmakla birlikte, giderek bu tür eylemlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirecek, faşizmi geriletecek düzeyde bir niteliğe çıkarılması lazım. Faşizmi geriletecek etkili bir mücadele çizgisinin ortaya çıkarılması lazım. Böyle bir zihniyet ve yaklaşım esas alınırsa, faşizmi gerileten özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştiren eylemler öngörülürse, bunun çabası içinde olunursa, tabii ki yapılan adalet ve vicdan eylemleri, nöbetleri bir anlam taşır. Çünkü her ideolojik ve siyasi düşünce toplumun vicdanında karşılık bulursa örgütlü hale gelebilir, etkili eyleme dönüşebilir. Bu yönüyle toplumun vicdanına seslenmek, toplumun vicdanında ideolojik ve siyasi çizgimizin doğruluğunu benimsetmek, faşizmin haksız, baskıcı ve zalim karakterini ortaya koymak, böylelikle insanlık vicdanının faşizme karşı tepkisini açığa çıkarmak çok önemlidir...

...Bu açıdan adalet ve vicdan duygusunun açığa çıkarılması, faşizmin adaletsiz ve vicdansız karakterinin gösterilmesi, faşizme karşı adalet duygusunu ve vicdanı ayaklandırmanın önemi büyüktür. Dolayısıyla HDP’nin başlattığı adalet ve vicdan nöbeti mücadelenin meşruiyeti, örgütlü hale getirilmesi ve faşizme karşı toplumun mücadeleye sevk edilmesi konusunda önemli bir rol oynayacaktır. Bu yönüyle bu eylemlerin boşa gittiği söylenemez. Bu eylemlerin Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda hiçbir katkı sunmadığı söylenemez. Yeter ki bu eylem biçimleriyle toplumda adalet duygusunun açığa çıkarılması ve vicdanın ayaklandırılması sağlandıktan sonra daha örgütlü, daha etkili eylem biçimlerine dönüştürülsün. Bu yapılırsa gerçekten de HDP’nin bu adalet ve vicdan nöbetinin özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirme ve faşizmi geriletmede önemli rol oynayacağı tartışmasız bir gerçektir.

DBP’nin halkla buluşma toplantıları yapması tabii ki önemlidir. CHP’nin adalet yürüyüşünün de AKP iktidarının teşhirinde belli bir rol oynadığını söylemek mümkündür. Şu bir gerçektir; faşizme karşı örgütlü mücadeleyi açığa çıkarmak açısından halkı bilgilendirmek, halkı eğitmek, halka toplantılarla faşizmin gerçek yüzünü göstermek önemlidir. Halk faşizmin gerçek yüzünü gördükçe, bilinçlendikçe daha fazla örgütlenme ihtiyacı duyacak, daha fazla faşizme karşı mücadele etme duruşu içinde olacaktır. Bu yönüyle toplantıları küçümsememek lazım. Toplumu eğitmeyi ve bilinçlendirmeyi küçümsememek lazım. Basının, kültürün, aydınların, yazarların çabalarının toplumu bilgilendirmede, eğitmede, faşizm gerçeğini kavratmada önemli rolleri olmaktadır. Bu yönüyle biz tabii ki AKP faşizmine karşı her türlü eylemi de, her türlü basın çalışmasını da, eğitim çalışmasını da, halk toplantılarını da, aydınların ve yazarların değerlendirmelerini de, kültür-sanat çalışmalarının özgür ve demokratik yeni yaşam duygularını yaratmasını da, iyiye sahiplenme, kötüye öfkeyi açığa çıkarmasını da çok önemli görmekteyiz.

'LEGAL MÜCADELEYE ANGAJE OLUNMASI RADİKAL MÜCADELE DUYGULARINI KÖRELTTİ'

AKP-MHP faşizmi Bakurê Kurdîstan'da da, Türkiye'de de toplum üzerinde demokratik siyaset üzerinde ağır bir baskı uygulamaktadır. Bırakalım HDP’yi, DBP’yi CHP üzerinde bile ciddi bir siyasi baskı kurmuş bulunmaktadır. Sol ve sosyalist gruplar baskı altında tutulmaktadır. AKP faşizminin ağır bir baskı, zulüm yaptığı açıktır. 

Binlerce siyasetçi zindanlara atılmıştır. Her gün onlarca insan tutuklanmaktadır. Dünyada hiçbir faşizm döneminde böyle süreklileşen tutuklamalar olmamıştır. AKP-MHP faşizmi ise sürekli önüne geleni tutuklamaktadır. Bir nevi polise şu talimat verilmiştir; gidin her gün HDP çevrelerinden, Kürt çevrelerinden kim olduğuna bakmadan onlarca kişiyi tutuklayın! Şu andaki tutuklamaların karakteri budur. 

Faşizmin bu tür baskısı ortamında, toplumsal eylemliliklerde bir büzülme ortaya çıkmıştır. Ancak bütün faşist saldırılarda, faşist darbelerde faşist iktidarların harekete geçtiği dönemlerde önceleri böyle bir suskunluk ortaya çıkar. Faşizmin saldırısının şaşkınlığı ortamında bir sessizlik görülür. Özellikle Kürdistan'da son yıllarda legal siyasal mücadeleye çok angaje olunması, kolay yollardan sonuçlar elde edilebileceği gibi yanılgıların ortaya çıkması, toplumda aktif radikal mücadele duygularını köreltmiştir. Aslında Kürt toplumunda serhıldan geleneği fazlasıyla vardır. Kürt toplumu onlarca yıl her türlü baskıya rağmen serhıldanlar geliştiren bir halk gerçeğine sahiptir. Ancak son yıllarda demokratik siyasal alanın, belirli kesimlerin legal siyasetle ya da kolay yollarla özgürlüğün, demokrasinin kazanılacağı gibi bir yanılgıya düşmesi, bu yanılgının topluma yansıması belli düzeyde eylemliliklerde zayıflıklar ortaya çıkarmıştır. Ama şunu söyleyebiliriz, toplum giderek bu durumu aşacaktır. AKP faşizminin karakterini anladıkça, buna karşı etkili mücadele verilerek sonuç alınabileceği görüldükçe örgütlü toplum gerçeği de, buna dayalı olarak etkili mücadele gerçeği de ortaya çıkacaktır.

'TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN'DAKİ MÜCADELE SÜRERSE HÜKÜMET YIKILIR'

Şu anda Türkiye ve Kürdistan'daki durum, fırtına öncesi sessizliği ifade etmektedir. Kaldı ki toplumda tepkiler, öfkeler vardır. HDP’nin İstanbul’daki nöbetinde toplumun ortaya koyduğu tepkiler, AKP'ye karşı nasıl bir öfke ve tepkinin olduğunu gözler önüne sermiştir. Her ne kadar AKP iktidarı faşist militer güçleriyle adalet ve vicdan nöbetçilerini ablukaya alsa, toplumla buluşmasını engellese de toplumun bu iktidara karşı öfkesinin giderek her gün daha da arttığını, çok etkili mücadele zemininin bulunduğunu gözler önüne sermektedir. Bu yönüyle örgütlü eylemleri mevcut durumda yetersiz görsek de gelişmenin olacağını, toplumun etkili mücadele içine gireceğini gün gün daha fala görmekteyiz. Zaten bu nedenle Erdoğan’ı korku sarmıştır; bu nedenle sürekli öfkelenmektedir, bağırmakta ve çağırmaktadır. Her gün tehdit ve şantaj yapmaktadır. Baskı cenderesini arttırmaktadır. Tüm bunlar, AKP iktidarının çok sıkıştığını, Tayyip Erdoğan’ı büyük bir korku sardığını, bunu engellemek için de her türlü kirli yol ve yöntemi denediğini göstermektedir. Bu açıdan AKP'nin saldırıları güçlülüğün değil, zayıflığın ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Eğer Kürdistan'daki demokrasi güçleri, Türkiye'deki demokrasi güçleri mücadelelerini süreklileştirirlerse, mücadeleyi kesintisiz biçimde sürdürürlerse, gün gün mücadelelerini ivmeli geliştirirlerse, AKP iktidarının ömrü kısa olacaktır. Aslında zorla ayakta durmaktadır. Ne içeride ne de dışarıda destek alacağı güç kalmıştır. İç ve dış politikada iflas etmiştir. İçeride ve dışarıda politikalarıyla Türkiye'yi çıkmaza sokmuştur. Bu da tabii ki AKP iktidarını çok zayıf bir duruma düşürmüştür. Bu açıdan belirli bir mücadele kesintisiz sürdürülürse AKP-MHP faşizmini kesinlikle düşürecektir. Şu anda iktidarda kalması güçlülüğünden değil, mücadelenin yetersiz yürütülmesindendir. Bu da aşıldığında, mücadele kesintisiz bir biçimde etkili yürütüldüğünde AKP-MHP iktidarının sonunun geleceği açıktır.

'KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİNİN EZİLMESİ KARARI ALINMIŞ'

2014’te çöktürme planı hazırlanmıştır. 30 Ekim 2014’te gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu toplantısında savaş kararı alınmıştır. Dolmabahçe Mutabakatı reddedilmiştir. Önderlik ağır tecrit altına alınmıştır, 7 Haziran seçimleri yok sayılmıştır. 24 Temmuz’da Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek için büyük bir saldırı kampanyası başlatılmıştır. Asayişi ve güvenliği sağlayacağız adı altında halkın tüm örgütlenmelerinin ezilmesi ve halkın iradesinin kırılması kararı alınmıştır. Bu yönlü saldırıya geçilmiştir, ama Özgürlük Hareketi ve halkımız direndiğinde, demokratik siyasal alanda, Türkiye'deki sol ve demokrasi güçleri içinde, hatta halkımız içinde de “neden bu direniş oldu” gibi gerçeği, siyasal durumu doğru anlamayan, niyetleriyle hareket eden yaklaşımlar görülmüştür. Bu yaklaşım, AKP iktidarının doğru anlaşılmamasını beraberinde getirmiştir. Bu yanlış yaklaşım da bu iktidara karşı örgütlü tutum koyma, buna karşı bir demokrasi programını ortaya çıkarma konusunda yetersizlikler yaratmıştır. Bu gerçeğin görülmesi gerekiyor. Karşımızda tartışmasız bir faşist ittifak, faşist iktidar vardır. Bu faşist iktidar Kürtleri soykırıma uğratmak istemektedir. AKP-MHP iktidarı soykırımcı faşist iktidardır. Erdoğan-Bahçeli soykırımcı faşist şeflerdir. Kürt soykırımını rahat gerçekleştirmek için de Türkiye'deki tüm demokrasi güçlerine yönelik de savaş açılmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi ezilecek, tasfiye edilecek, demokrasi güçleri ezilecek, bu ortamda da Kürt soykırımı tamamlanacaktır.

TAYYİP ERDOĞAN'A KİM DİKTATÖR DİYORSA BİRLEŞMELİ: HDP, CHP, ÖDP, TKP...

Demokrasi, güç birlikleriyle, ittifaklarla, ortaklaşmalar temelinde yürütülen mücadeleyle kazanılır. Hele bir ülkede faşist bir iktidar varsa buna karşı mücadele ancak ve ancak demokratik güçlerin kurduğu antifaşist cepheyle başarı kazanabilir. Eğer şu anda Türkiye'de faşist bir iktidar varsa, buna karşı antifaşist direniş cephesini ortaya çıkarmadan bu faşist iktidarı geriletmek, Türkiye'yi demokratikleşmek mümkün değildir.

Bu HDP için de geçerlidir, CHP için de geçerlidir, ÖDP için de EMEP için de SDP için de ESP için de TKP için de Devrimci Parti için de ve daha başka tüm sol, sosyalist gruplar, demokrat ve aydın olan herkes için geçerlidir. AKP'nin zihniyeti de uygulamaları da faşisttir. Zaten MHP ile ittifak kuran ya da temel ittifakı Devlet Bahçeli ve MHP olan bir iktidarın pratiğinin faşist pratik olmasından başka bir şey beklenebilir mi?

'CHP'Yİ EZMEK İSTİYORLAR ÇARE DEMOKRASİ BLOĞU'

Faşizm demek, kendi dışındaki tüm düşünceleri, siyasi yapıları ezmektir, tasfiye etmek demektir. Şu anda bırakalım HDP’yi, diğer sol-sosyalist güçleri, cumhuriyetin kurucusu olan partiyi bile ezmek istiyor, tasfiye etmek istiyor. Onu bile saf dışı etmek istiyor. Bu koşullarda bir demokrasi cephesi, bloku kurmaktan başka bir çare var mıdır? Eğer Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli şefliğindeki faşist iktidar Türkiye'nin kurucu partisi olan CHP’ye bile yöneliyorsa, onu bile susturmak istiyorsa, onun üzerinde bile her türlü oyun, komplo yapıyorsa, onu baskı ve töhmet altına alarak, onun üzerinde psikolojik savaş yürüterek, ona karşı her türlü yol ve yöntemi kullanarak susturmak istiyorsa, kendi yedeğine almak ya da koltuk değneğine yapmak için böyle bir saldırgan politika yürütüyorsa, o zaman bu faşist iktidara karşı bütün demokrasi güçlerinin ortaklaşması lazım. Buna CHP de dahildir. CHP’nin tümü olmuyorsa CHP içindeki demokrasi güçlerini katmak da dahildir. Eğer CHP gerçekten Tayyip Erdoğan’ı diktatör olarak görüyorsa, AKP iktidarının hegemonik faşist yeni bir devlet kurmak istediğini söylüyorsa, AKP'nin demokrasiyi tümden ortadan kaldırdığını, cumhuriyeti tamamen bir kişinin iradesi haline getirdiğini söylüyorsa o zaman CHP’nin de bu demokrasi blokunun içinde yer alması gerekiyor.

'SOL, ULUSALCILIKLA ZEHİRLENMİŞ'

Türkiye'de sadece sosyal demokratlar değil, sol bile ulusalcılıkla, milliyetçilikle sakatlanmış, zehirlenmiş ve bununla muzdariptir. Bu nedenle CHP’nin, sosyal demokratların, hatta bir kısım solun Türkiye'nin temel demokrasi dinamiği olan Kürtlerle, hatta Alevilerle yan yana gelmeden kaçması durumu yaşanmaktadır.

Biz şunu söylüyoruz; herhangi bir demokratik güç, demokratik yapılanma, herhangi bir siyasi yapılanma gerçek anlamda AKP faşizmini geriletecek, etkisizleştirecek, iktidardan düşürecek ve bunun yerine Türkiye'yi demokratikleştirecek bir asgari program ortaya koysun, biz tüm Kürt demokratik güçlerinin, HDP’nin ve diğer tüm siyasal yapıların, kurumların böyle bir demokrasi cephesi içinde yer almasını isteriz. Hiçbir kaygı taşımadan, hiçbir kayıt koymadan niye şöyle değil, niye böyle değil demeden böyle bir demokrasi cephesi içinde ortak mücadele içine girilmesinden yanayız. Bizim yaklaşımımız bu. Biz katı, sekter ve dogmatik bir yaklaşım içinde değiliz. Faşizmin iktidarda olduğu, tamamen soykırımcı karakterde olduğu bir dönemde Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarına karşı oluşacak demokrasi platformuna, demokratik güç birliğine, bu temelde oluşacak programa dar ve sekter yaklaşmak, Kürt demokrasi güçlerinin illa da kendi programlarının olmasını dayatmak bizim yaklaşımımız değildir.

Bütün demokrasi güçleri, demokratik güçler belli bir empati kurarsa, gerçekten AKP faşizmine karşı mücadelede samimilerse, AKP faşizminin yenilgiye uğratılmasını istiyorlarsa, o zaman bütün demokratik siyasi güçlerin, sol ve sosyalist güçlerin esnek yaklaşarak ortak bir demokratik programda, bir demokratik mücadele cephesinde buluşmaları mümkündür. Biz ille de HDP, şu ya da bu parti sunsun demiyoruz; Türkiye'deki herhangi bir demokratik siyasi güç bir demokrasi programı ortaya koysun, HDP de Kürt demokratik güçleri de tüm Kürt kurumları da böyle bir demokrasi programı etrafında diğer demokrasi güçleriyle birleşsin! Bizim yaklaşımımız bu çerçevededir.

Böyle bir demokrasi cephesinin şimdiye kadar oluşması gerekiyordu. AKP herkese saldırıyor, adım adım kendi devletini, kendi siyasal yapılanmasını ve kendi zihniyetinde yeni bir sistem oluşturmaya çalışıyor. Açıkça kendi dışındaki tüm düşünceleri, tüm siyasal yapıları, tüm zihniyetleri, tüm yaşam biçimlerini ezerek tek tipe, tekliğe dayanan bir Türkiye yaratmak istiyor. Ama buna rağmen asgari bir demokrasi programı etrafında bir demokrasi platformu, cephesi, bloğu, oluşturulamıyor. Bu gerçekten çok incitici bir durumdur. Herkes için ciddi bir eleştiri konusudur. Tüm demokrasi güçleri için ayıplanacak ve eleştirilecek bir durumdur.

'TÜRK SOLUNDA SOSYAL ŞOVENİZM VAR'

Neden böyle oluyor? Hem AKP'ye antifaşist deyip samimi olarak bunun gereklerini yerine getirmemek bu durumu ortaya çıkarıyor, hem de Türkiye solu, sosyalistleri, demokrasi güçleri her nedense dünyada herkesin başardığını yapamıyor; bir araya gelemiyor. Kuşkusuz bunda sosyal şovenizmin önemli bir etkisi var. Türk devletinin özel savaşı, psikolojik savaşı ve ideolojik saldırıları altında Kürt sorununa olumsuz yaklaşan, Kürt demokratik güçleriyle yan yana görünmek istemeyen bir sosyal şovenizm eğilimi var. Artık bunun kırılması gerekiyor. Kürt Özgürlük Hareketi her zaman makul yaklaştı. Kürt demokratik hareketi makul davrandı. Kürt sorunu Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde Türkiye sınırları içinde, yerel demokrasi içinde çözülmek isteniyor. Özyönetimler çerçevesinde Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde çözülmek isteniyor. Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt demokratik hareketi böyle çözümleyici, pozitif bir yaklaşım gösterdiği halde hala geçmişteki sosyal şovenizmin etkisi altında olmak, gerçekten de ne sosyal demokratlara, ne liberallere, ne de kendine sol diyenlere yakışıyor.

Türkiye gerçeğinde Kürt demokratik güçleriyle ortak cephe yaratmadan nasıl bir demokrasi mücadelesi verilecektir? Bu demokrasi mücadelesi nasıl etkili olacaktır? Bu açıdan AKP faşizminin, MHP faşizminin özel savaşçıların vatan millet Sakarya diyerek diğer demokrasi güçlerini töhmet altında bırakması çabaları karşısında doğru bir duruş içinde olmak lazım. Onların yürüttüğü psikolojik savaşın etkisinde kalarak söylem ve tutumlar içine girmemek gerekir. Eğer doğru yaklaşılırsa biz demokrasi cephesinin de, ortak demokrasi mücadelesinin de geliştirileceğine inanıyoruz.

'CHP İKİLİ TUTUMU CEPHEMİZİ BOZUYOR'

Kuşkusuz demokrasi güçlerinin bir araya gelememesinde, parçalı olmasında CHP’nin olumsuz rolü bulunmaktadır. CHP bir taraftan Erdoğan’a diktatör diyor, AKP iktidarının altında adaletin, demokrasinin, hakkın, hukukun kalmadığını söylüyor, ama diğer taraftan AKP faşizmine karşı ortak mücadeleyi engelleyen yaklaşım ve tutumlar içinde oluyor. Özellikle özel savaşın, psikolojik savaşın AKP iktidarının CHP üzerinde sürekli psikolojik savaş yürütmesi, CHP’yi bölücülükle, terörle, teröristlerle birlikte olmakla suçlaması, Fethullahcılarla birlikte olmakla suçlaması, CHP’yi hainlikle suçlaması, CHP genel başkanı başta olmak üzere tüm CHP’lileri zindanlara atmakla tehdit etmesi, CHP’nin tutarsız, ilkesiz yaklaşımlar içine girmesini beraberinde getirmektedir. CHP’nin bu yaklaşımları tabii ki muhalefetin parçalı kalmasına yol açmakta ve demokrasi güçlerinin bir araya gelmesine engel olmaktadır. Çünkü Türkiye'deki sol güçler, sosyal demokratlar, çeşitli aydınlar, yazarlar, demokratik çevreler hala CHP’yi demokrasi cephesinde görüyorlar ya da CHP’yi AKP faşizmine karşı alternatif olarak görüyorlar. Bu açıdan CHP’nin politikalarında yanlışlıklar görseler de CHP’ye karşı tutum alma, CHP’den ayrı bir siyasal tutum gösterme durumları ortaya çıkmıyor. Ne CHP’yi karşılarına alabiliyorlar, ne de CHP’den uzak durabiliyorlar. Bu yönüyle CHP sol güçleri ve demokrasi güçlerini Araf’ta bırakan, hem AKP'ye karşı olduğunu gösteren, zaman zaman sol söylemlerde bulunan ve böylelikle demokrasi güçlerini, toplumu beklenti içinde tutarak demokrasi güçlerinin birleşmesine, ortak mücadele etmesine zarar vermektedir. Bu yönüyle CHP’nin tutumu Türkiye'deki antifaşist cepheyi zayıflatmaktadır, AKP'ye karşı duruşu zayıflatmaktadır.

SOSYALİSTLER CHP'Yİ DAHA FAZLA ELEŞTİRMELİ: YOLA GETİRMELİYİZ

AKP de bundan yararlanarak iktidarını sürdürmektedir. Hatta bu tutumlarıyla CHP ağırlıklı olarak AKP'nin koltuk değneği haline gelmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP'nin saldırılarını meşrulaştırmada en temel rolü CHP oynamıştır. CHP 15 Temmuz’dan sonra, özellikle Olağanüstü Hal’le birlikte AKP'ye karşı ciddi tutum alsaydı AKP'nin meşruiyeti sorgulanır, bir yıldan fazladır sürdürülen ağır saldırılar bu düzeyde gerçekleştirilemezdi. CHP, AKP'den daha fazla özgürlük mücadelesi karşıtı olduğunu ve AKP'den daha fazla vatanın ve milletin birliğini savunduğunu göstermek için demokrasi güçlerini bölen, muhalefeti bölen söylemler ve tutumlar içine girmektedir. HDP ve demokrasi güçleri makul bir yaklaşım gösterseler de CHP bu gerçeği görüp tüm demokrasi güçleriyle ortak bir tutum ortaya koyacak politika izleyemiyor. Aslında CHP’nin tabanında hala demokrasi ve özgürlükten yana olan, Türkiye'nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun çözümünü isteyen, emekten yana olan, Alevi toplumunun sorunlarını çözmek isteyen, kadın konusunda daha özgürlükçü yaklaşım içinde olan önemli bir kesim var. CHP tabanının önemli bir kesimi Alevilerle, Kürtlerle, tüm demokrasi güçleriyle ortak mücadeleden, ortak tutumdan yana. Ancak CHP toplumu değil, tabanı değil, devleti ve iktidarı esas aldığından, çeşitli ulusal kesimleri dikkate aldığından demokratik bir tutum, demokratik bir irade ortaya koyamıyor. Bunun aşılması ve CHP’nin bu durumdan çıkarılması gerekiyor. Bu konuda hem CHP içindeki demokrasi güçlerinin, CHP yönetiminin bu tutarsız, ikircik, antifaşist cepheyi bölen yaklaşımlara tutum koymaları gerekiyor, hem de sol ve sosyalist güçlerin CHP’ye tutum takınması gerekiyor. CHP’nin bu tutarsız, ikircikli durumdan çıkması için CHP’ye eleştiri geliştirmeleri gerekiyor.

CHP'NİN BİZİM CEPHEDE YER ALMASI GEREKİR

CHP eğer gerçekten AKP'nin politikalarına karşıysa, Erdoğan’ı diktatör görüyorsa, Türkiye'de adaletin, ahlakın, vicdanın, eşitliğin kalmadığını düşünüyorsa, o zaman en geniş kesimlerin içinde bulunacağı antifaşist cephenin içinde yer alması gerekiyor. Bu cephenin ortaya çıkması ve ortak mücadelenin geliştirilmesi için sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Bunu yapmadığı takdirde CHP muhalefeti bölen, muhalefetin bir araya gelmesini engelleyen bir aktör konumundan çıkamayacaktır... Bu açıdan sol güçlerin, sosyalist güçlerin, CHP üzerinde etkili olacak tüm aydınların, yazarların, demokratik güçlerin CHP’yi eleştirmesi gerekiyor. CHP üzerinde baskı kurmaları gerekiyor. Bu yapılmadığı için CHP’nin üzerinde AKP'nin baskısı, özel savaşın baskısı, demokrasi karşıtı güçlerin baskısı etkili oluyor. Bu gerçeğin görülmesi gerekiyor.

CHP, ERDOĞAN'A KARŞIYSA KÜRT GÜÇLERİNİN YANINDA YER ALMALI

Eğer CHP bu durumdan gerçekten çıkmak istiyorsa, AKP’ye karşı mücadelede samimiyse, tüm demokrasi güçleriyle birlikte AKP faşizmine karşı ortak hareket etmelidir. Kürt halkı da, Kürt demokrasi güçleri de böyle bir antifaşist cephede en etkili biçimde yer alacaklardır. Nitekim HDP’nin, Kürt demokratik hareketinin CHP’ye bu yönlü çağrıları vardır. Bu çağrılara cevap olmayan, gerekleri yapmayan CHP’dir. Eğer CHP bu yanılgılı, muhalefeti güçlendirmeyen tutumu bırakırsa AKP iktidarının ömrü çok kısa olacaktır. AKP iktidarı zayıftır. AKP iktidarı, demokrasi güçlerinin parçalanmışlığından yararlanarak ayakta kalmaktadır. Eğer bu parçalanmışlık giderilir, ortak hareket edilirse kesinlikle AKP iktidarı gidecek, Türkiye'nin demokratikleşmesinin yolu açılacaktır.

aydinlik.com.tr / 16.08.2017


12 Mayıs 2016 Perşembe

‘ABD ile direkt temasımız var’




PKK’nın önde gelen isimlerinden Cemil Bayık, Kandil’de BBC muhabiri Ian Pannell’ın sorularını yanıtladı. “Kerkük’te görüştüğümüz PKK komutanları Koalisyon güçleriyle dolaylı temasları olduğunu söyledi, bu doğru mu” sorusuna Bayık, şu cevabı verdi:

“Dolaylıdan da öte direkt de sayılabilir. Çünkü bizim güçlerimizin DAEŞ’le (IŞİD) nasıl mücadele ettiğini dünya alem biliyor. Koalisyon güçlerinden gizli, DAEŞ’le mücadele yürütülmedi. Zaman zaman görüşmeler bile olmuştur. DAEŞ’e karşı mücadele eden, gerillayla iletişime geçmek zorunda.”

‘ESAS TEMAS ABD İLE’

Bayık, muhabirin bu temasla ABD’den mi bahsettiği sorusuna, “Amerika’dan da, İngiltere’den de... Koalisyon güçlerini temsil eden esas Amerika’dır tabi” cevabını verdi.

Uluslararası güçlerden kendilerine mektupla çağrılar yapıldığını söyleyen Bayık bunlara mektuplarla cevap verdiklerini belirterek tek taraflı çağrıların anlamı olmadığını söyledi.

‘MÜZAKEREYE HAZIRIZ!’

Bayık “Savaşı başlatan biz değiliz ki bizden savaşın durdurulması istensin. Hem Türkiye’den hem PKK’den derhal savaşın durdurulup ateşkesin çift taraflı ilan edilmesini ve müzakerelerin başlatılmasını istemelidirler” dedi. Bayık, mektupları kimin gönderdiğini, onlar açıklamadan söylemeyi uygun bulmadığını belirtti. Bayık, müzakerelerin yeniden başlaması durumunda buna hazır olduklarını söyledi. Cemil Bayık Ağustos ayında ABD ile temas kurduklarını söylemiş ancak bu açıklama ardından Amerikan Dışişleri Bakanlığı bu iddiayı reddetmişti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass geçtiğimiz günlerde PKK’ya silah bırakma çağrısını içeren bir açıklama yapmıştı.

‘TAK’IN SALDIRISI SAVAŞIN PARÇASI’

TAK örgütünün PKK ile ilişkisinin olmadığını iddia eden Bayık, sivillere yönelik eylemleri kınadıklarını ancak 17 Şubat’taki Ankara saldırısı gibi askerlere yönelik eylemleri savaşın parçası gördüklerini söyledi. Bayık, devletin operasyonlarının sürmesi halinde savaşı geliştireceklerini ve bunun Türkiye’ye yayılacağını belirtti.

Pannell’in, PKK’nın 2013’te yaptığı çağrı ardından TAK’ın eylemlerini durdurduğunu ve KCK yöneticisi Sabri Ok’un 17 Şubat saldırısını öven açıklamalarını hatırlatması üzerine Bayık, bugünkü koşullarda kimsenin TAK’ı durduramayacağını söyledi. Sabri Ok’un açıklamasını duymadığını söyleyen Bayık, “KCK’yi eşbaşkanlık temsil ediyor. Eşbaşkanlığın açıklamaları esastır” dedi.

Bayık, “Bu eylemlerin PKK’yle bir ilişkisi yoktur. Bizim dışımızdaki bir örgüttür. Kimdir, kimler yer alıyor onu bilmiyoruz. Muhtemelen bizden ayrılanların bazıları onun içinde yer almış olabilir.” 


Aydınlık- Haber Merkezi
26.04.2016

17 Nisan 2016 Pazar

Cemil BAYIK: " Özyönetimlerin içini dolduramadık"




PKK’nın sözde özyönetim girişimlerindeki başarısızlığın ardından örgütün üst düzey yöneticilerinden başarısızlık itirafları gelmeye başladı. Murat Karayılan’ın “Hendekler hataydı” demesinin ardından KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık da “Kadromuzun bu saldırıya yeterince hazır olmadığı görülmüştür. Hazır olmadığı için de özyönetim ilan edilen yerlerin etrafında bir direniş çemberi yaratılamamıştır. Bu kadar ağır saldırılara rağmen hala özyönetim alanlarına verilen destek yetersizdir. AKP’nin saldırgan politikalarına karşı yürütülen mücadele yetersizdir. Hem kesintilidir, hem de istenen düzeyde etkili değildir. Bu durumun kesinlikle aşılması gerekiyor” diyerek topu çatışmanın yaşandığı şehirlerdeki PKK’lı teröristlere attı.

‘KADROLAR GAFLETTEDİR’

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın örgütün yayın organı olan Serxwebun dergisindeki yazısı, örgütün bazı ilçelerde uygulamaya çalıştığı sözde özyönetim sisteminin başarısızlığını gözler önüne seriyor. Bayık bu başarısızlıkta en büyük payın o şehirlerde bulunan PKK’lılara ait olduğunu belirterek şöyle diyor: “Özgürlük Hareketi direniş gösterince kadroların, çalışanların bu duruma gereken düzeyde ayak uyduramadığı görülmüştür. Bu tarihi bir gaflettir. PKK kadro anlayışıyla, PKK’nin çalışan anlayışıyla, hatta PKK’nin yurtseverlik anlayışıyla uyuşmayan bir şekillenmenin bu dönemde ortaya çıktığı görülmüştür.”

‘SİYASAL ORTAM DEĞERLENDİRİLEMEDİ’

Cemil Bayık kurdukları öz yönetimlerin için boş olduğunu da şu sözlerle anlatıyor: “Çoğu yerde meclisler kurulmuş, komün kurulmuş ama içi doldurulamamıştır. Peki bu niye yapılmamıştır? Nedeni şudur; her şey Önderlikle yapılan görüşmelere, seçimdeki şu kadar oya bağlanmıştır. Bu nedenle toplumun örgütlenmesi, demokratik özerkliğin inşası, öz yönetimin gerçekleştirilmesi üzerinde yoğun bir örgütlenme ve çaba gösterilmemiştir. Bırakalım şu andaki sert çatışmaya ve mücadeleye hazır olunması, Önder Apo’nun İmralı’daki görüşmeler temelinde yarattığı, yine bizim eylemsizlik ve çatışmasızlık ortamında yarattığımız siyasal ortam bile değerlendirilememiştir.”

Aydınlık / 14.04.2016

25 Ağustos 2015 Salı

Alman Die Welt gazetesi, Kandil'de Cemil Bayık ile görüştü



‘Başkanlık hayali suya düşünce intikama sarıldı’


Die Welt – Deniz Yücel

Alman Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel geçen hafta Kandil’deydi. Burada Cemil Bayık ile görüşen Yücel’in söyleşisi Alman basınında dün yayımlandı. Çatışmaların yaşandığı bu süreçte konuşan PKK’nin iki numaralı ismi Bayık, Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin suya düşmesiyle intikam alma isteğinin doğduğunu savundu.

Sadece misilleme hakkını kullandıklarını söyleyen ve bundan sonra tek taraflı bir ateşkes olmayacağının altını çizen Bayık, “Erdoğan’ın hesabı şuydu: ‘Ben saldırabilirim ve PKK bunun karşısında duramaz. Dursa da, bunu Kürtlerin aleyhinde kullanabilirim.’ Bizi tuzağa çektiğini düşünüyor. Yanılıyor. Çünkü Erdoğan’ın neden PKK’ye saldırdığını herkes anladı” dedi.


Türkiye, dört hafta önce hem IŞİD’e hem PKK’ye karşı operasyon başlattı. O zamandan beri IŞİD zayıfladı mı?

Aslında IŞİD büyük darbeler yemişti. Türkiye’nin PKK’ye saldırmasının nedenlerinden biri, IŞİD’i korumaktır. Türkiye IŞİD’le savaşmıyor.

Savaşmıyor mu?

Kesinlikle. Erdoğan Ortadoğu’da egemen olmak istiyor, halife olma peşinde. IŞİD, Rojava’daki Kürtlere ve Esad’a karşı Sünni cephenin parçası. IŞİD, Erdoğan için sadece bir araç değil, ideolojik yakınlığı da var. Türkiye’ye baskı çok artmıştı, Türkiye itibarı için bir şeyler yapmak zorundaydı.

Ama IŞİD daha yeni Türkiye’ye karşı tehditler içeren bir video yayınladı.

IŞİD o videoda, Türkiye’nin bir yandan PKK, diğer yandan ‘haçlı seferliler’ tarafından kuşatıldığını söylüyor. AKP de neredeyse kelimesi kelimesine aynı şeyleri söylüyor. IŞİD Erdoğan’a sahip çıkıyor; Türkiye’yi aynı düşmanlara karşı uyarıyor.

ATEŞKESİ ERDOĞAN BOZDU

Ateşkesi kim bozdu?

Erdoğan. Bu savaş, öyle söylendiği gibi iki polisin Ceylanpınar’da vurulmasıyla başlamadı. 5 Nisan’dan sonra Önder Apo ile bütün ilişkileri kestiler. Erdoğan atılan tüm adımları yok saydı: “Müzakere yok, taraf yok, Kürt sorunu yok” dedi. Ondan sonra gerginlik siyasetiyle seçimleri kazanacağını düşündü. Gerillanın Amed’deki HDP mitingindeki katliama cevap vereceğini tahmin etti. Bunu, seçimleri iptal etmek için bahane olarak kullanacaktı. Ama biz, o tuzağa düşmedik. Seçimlerde HDP, Erdoğan’ın başkanlık hayallerini suya düşürdü ve AKP’yi iktidardan düşürdü. İntikam olarak seçimlerden sonra saldırılar devam etti.

Ceylanpınar’daki polis cinayetini PKK mi yaptı?

Hayır. Kendine ‘Apocu’ diyen grup yaptı.

Cinayeti kınamadınız ama…

O kadar saldırı olduğunda onu kınamak, aleyhimizde sonuçlara yol açabilirdi.

Ama şimdi savaşa girdiniz.

Biz savaşa girmiş değiliz. Sadece misilleme hakkımızı kullanıyoruz.

Geçen hafta Silvan gibi bazı şehirlerdeki görüntüler savaş manzarasıydı…

Orada halk, devletin saldırılarına karşı kendilerini amatörce korumaya çalışıyor. Devlet, buna elindeki tüm gücüyle karşılık veriyor. Bu yüzden devleti uyardık: Eğer siz bu halkın üzerine böyle giderseniz, biz gerillaya şehirlere girmesi talimatını vereceğiz.

 Yani savaşa gireceksiniz, öyle mi?

Türkiye bu siyasete ısrar ederse, gerilla savaşa girebilir. Ama bizim istediğimiz bu değil. Çünkü biliyoruz ki, bu operasyonun esas hedefi HDP projesini boşa çıkarmak.

Nasıl yani?

Türkiye’nin imha ve inkâr siyasetiyle tüm kimlikler yok olmak üzereydi. En son Kürtler kalmıştı. Ama Kürtler direndi ve kendileriyle birlikte diğer kimlikleri de canlandırdı. Sonunda, yok edilmek istenen bütün kimlikler parlamentoya taşındı. Şimdi Erdoğan, seçim hiç yapılmamış gibi davranıyor ve erken seçimde baraj altında kalması için HDP’yi karalıyor.

HDP’nin önem kazanması, PKK için bir önem kaybı değil mi?

HDP’den rahatsız olsaydık, seçimlerin gerçekleştirilmesi için o kadar çaba göstermezdik. HDP’yi ortaya çıkartan, PKK’nin mücadelesiydi. Önder Apo, Kürt sorununun ve ülkenin diğer sorunlarının çözülmesi için Kürtleri, solcuları, demokratik güçleri parlamentoya çekti. HDP’nin görevi budur. Bu yüzden, HDP’siz çözüm olamaz.

TEK TARAFLI ATEŞKES YOK

“Misilleme hakkımız” dediğinizle HDP’ye zarar vermiyor musunuz?

Hayır. Tayyip Erdoğan’ın hesabı şuydu: “Ben saldırabilirim ve PKK bunun karşısında duramaz. Dursa da, bunu Kürtlerin aleyhinde kullanabilirim.” Yani hem HDP’ye karşı, hem de IŞİD’le mücadelesi sayesinde uluslararası alanda iyi bir imaj elde etmiş PKK’ye karşı. Bizi tuzağa çektiğini düşünüyor. Yanılıyor.

Gayet başarılı bir plan…

Hayır. Çünkü Erdoğan’ın neden PKK’ye saldırdığını herkes anladı. Ama bir süreç başlattı. Erdoğan Meclis’i hiçe saydığı için, halk yerel demokrasiyi inşa etmeye başladı.

Selahattin Demirtaş her iki tarafı ellerini silahtan çekmeye çağırdı.

Sadece o değil. Biz, bütün bu çağrıları değerli buluyoruz. Çünkü biliyoruz ki, artık ne Türkiye ne biz sorunları savaşla çözemeyiz. Biz, şimdiye kadar sekiz defa tek taraflı ateşkes ilan ettik, sonunda gerillayı geri çekmeye başladık. Ama devlet, bizi önce oyaladı ve sonunda çözüm süreci kapsamında atılan tüm adımları inkâr etti.

Ateşkes ilan etmeniz için ne olmalı?

Bundan sonra tek taraflı ateşkes olmayacak. Devlet de resmi olarak ateşkes ilan etmeli. İki tarafta da ateşkesi gözleyen izleme komitesi oluşturulmalı. Müzakereler özgür ve eşit şartlarda sürdürülmeli ve Önder Apo müzakere başı olarak kabul edilmeli. Arabuluculuk yapan üçüncü bir taraf lazım. Bütün operasyonlar durdurulmalı, son dönemde gözaltına alınanlar serbest bırakılmalı. Yoksa, Türkiye’nin yarın tekrar her şeyi inkâr etmeyeceğine nasıl güvenelim?

Üçüncü taraf kim olabilir? ABD mi?

Bunu defalarca önerdik.

ABD ile ilişkiniz var mı?

Var.

Amerikan hükümeti bunu yalanladı…

ABD, Türkiye’yi IŞİD’e karşı savaşa katmak istiyor ve bu yüzden diplomatik bir dil kullanarak hassasiyetlerini dikkate alıyor.

ABD, PKK’ye karşı operasyonu onayladı mı?

Açıkça söylemiyorlar ama Amerika yeşil ışık yakmasaydı bu operasyonlar olmazdı. ABD, IŞİD’e karşı en etkili Kürt özgürlük hareketinin savaştığını biliyor. Uluslararası koalisyonda hem Türkiye’ye, hem PKK’ye ihtiyacı var. Çelişki bundan kaynaklanıyor.

Kalıcı bir çözüm nasıl olur?

Türkiye önce bir Kürt sorununun var olduğunu kabul etmeli. Erdoğan da hep ‘Kürt kökenli vatandaşların sorunlarından’ söz etti, hiçbir zaman bir halkın özgürlük sorunu olarak ele almadı. Kürt sorunu anayasal güvence altına alınmalı. Kürt kültürü üzerine baskı sona ermeli, Kürtçe eğitim dili kabul edilmeli ve Kürtler yerel yönetimleriyle kendilerini yönetebilmeli.

Tüm bunlar olsa, silahları teslim eder misiniz?

Silahlı mücadeleyi bırakmak ve silahları teslim etmek ayrı şeyler. Kürt sorunu çözülmedikçe, IŞİD tehlikesi sürdükçe, kimse bize silahları teslim etmeyi dayatamaz. Biz sadece Kürtler için savaşmıyoruz. IŞİD’e karşı savaşmak, insanlık için savaşmak demek.

Kaynak: Jiyan Ağu 24, 2015

28 Temmuz 2015 Salı

Cemil Bayık: Halkımız silahlanmalı, tüneller kazmalı

 
ANF'de yer alan habere göre, 19 Temmuz 2012'de, Rojava yönetiminin PYD'nin eline geçmesinin 3. yıl dönümü sebebiyle Ronahi TV'de katıldığı bir programda konuşan Cemil Bayık, "Rojava Devrimi‘nin 3. yıldönümü başta Kahraman Rojava halkımız ve özgürlük savaşçıları şahsında tüm insanlığa kutlu olsun" dedi. Bayık, açıklamalarına şu şekilde devam etti:

"ROJAVA DEVRİMİ, YÜZYILIN DEVRİMİ"

"19 Temmuz Rojava Devrimi büyük bir devrimdir, halkların devrimidir, yüzyılın devrimidir. Hem herkesin gerçeğini ortaya çıkaran hem de herkesin kaderini belirleyen bir devrimdir. Bu açıdan büyük bir devrimdir. Büyük devrimler hem büyük umutlar, hem de büyük düşmanlar yaratırlar. Bugün eğer herkes bu devrimi üzerinde duruyor ve umut kaynağı olarak görüyorsa, devrimin büyüklüğünden dolayıdır. Yine Rojava Devrimi‘ne karşı bu kadar vahşi saldırıların, düşmanlıkların gelişmesi de bundan dolayıdır. Bugün Rojava Devrimi sadece Kürtlerin değil tüm Ortadoğu'nun yaşamında büyük değişimler yaratıyor. Yeni bir yaşam, yeni bir toplum ve yeni bir kişilik geliştiriyor."

"ÖNDER APO, TÜM İNSANLIK İÇİN BİR ARMAĞAN SUNDU"

"Ortadoğu'da ulus devlet sistemi dağılıyor. Bugün bu durum Irak, Suriye, Mısır ve Libya'da somut yaşanıyor. Bunun yerine bir devlet sistemi de kuramıyorlar. Şimdi bunun yerine yeni bir sistem gelişiyor. Bu sistem de şimdi Rojava'da hayata geçirilen demokratik ulus sistemidir. Buradaki örnekte herkes görüyor ki Ortadoğu'daki sorunları sadece bu strateji ve bu siyaset çözebilir. Ortadoğu başka şekilde kendini krizden çıkaramaz, kendini istikrara kavuşturamaz. İstikrarın, demokrasinin, kardeşliğin, birliğin, özgürlük ve adaletin de yolu demokratik ulus çözümünden geçer. Bu da Önder Apo'nun düşüncesidir, çözümü projesidir. Önder Apo bu düşünce ile sadece Kürt halkı için ve Ortadoğu için değil tüm insanlık için büyük bir armağan sundu. Bugün de bunun öncülüğünü Kürt halkı yapıyor."

"HALKIMIZ SİLAHLANARAK ÖRGÜTLENMELİ"

"Halkımız meşru savunma örgütlenmesini ve bilincini de geliştirmeli. Bu sadece askeri güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirmeli. Tüm halkımız silah almalı, bu temelde kendini eğitmeli ve örgütlemeli. DAIŞ ve sömürgeci tüm güçlerin her türlü saldırısına karşı köylerde, kentlerde, mahallelerde yer altı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirmeli. Köyünü, kentini mahallelerini terketmemeli, yaşam olacaksa da kendi topraklarında, ölüm olacaksa da kendi topraklarında olmalı. Rojavayı savunmak tüm Kürdistan'ı savunmaktır. Rojava Devrimine sahip çıkarsak ancak onurlu bir yaşama sahip olabiliriz, bunun için herkes yönünü Rojava Devrimine vermeli ve sahiplenmelidir."
19.07.2015

Cemil Bayık: Abdullah Öcalan özgürleşmeden ateşkes olmaz

 
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Abdullah Öcalan'ın özgürleşmeden ateşkesin sağlanamayacağını söyledi.

Kürtçe yayımlanan Azadiya Welat gazetesinde makale yazan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, son günlerde yeniden gündeme gelen ateşkes ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
 
Cemil Bayık, 2.5 yıl önce ateşkesi sağlatan kişinin PKK'nın tutuklu lideri Abdullah Öcalan olduğunu, Öcalan üzerinde bugün tecrit varsa ve baş müzakereci olarak bu görevini yerine getirecek koşullar yoksa, ateşkesin de yok anlamında olduğunu söyledi.

APO'NUN ÖZGÜRLÜĞÜ


Bayık, "Önder Apo'nun özgürlüğü ve özgür müzakere koşulları yaratılmadan hiç kimse ateşkesten, çözüm sürecinden söz edemez. Hiç kimse Kürt halkını aptal yerine koymamalıdır. İmralı tecridi zaten savaş nedenidir" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, geçtiğimiz gün katıldığı bir televizyon programında 'PKK silah bırakmalı' demişti.
16.07.2015

18 Nisan 2014 Cuma

Bayık'tan Kışanak'a destek


Kürtçe yayımlanan Azadiya Welat adlı gazetede makale yazan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, geçen hafta bölgede üretilen petrolden pay istediklerini söyleyen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak'a destek verdi. 'Kürt halkı kaynaklarına sahip çıkmalı' başlıklı makalede Bayık, Kışanak'ın açıklamalarından sonra bazı ırkçı ve faşist çevreler kendisi için linç kampanyası başlattığını belirterek, "Kışanak'ın söylediği şeyler Kürdistan'ın bilinen gerçekliğidir. Türkiye'nin, enerji ihtiyacının büyük kısmı Kürdistan'dan üretiliyor. Kürdistan da ise enerji sorunu var, bölge enerjiden adeta mahrum bırakılmaktadır. Kürdistan'da üretilen enerji Kürdistanın ihtiyacı olan enerjinin 100 katı kadardır" dedi."
 
'GÖREVİ SADECE ASFALT YAPMAK DEĞİL'
Cemil Bayık, bunu rağmen bölgede halen doğanın dengesi bozarak barajların yapılmaya çalışıldığını ileri sürdü. İspanya, Almanya ve İsviçre den yerel yönetimler konusunda örnekler veren Bayık, "Demokratik özerklik programı ile seçime girip seçimi kazandılar. Bu irade kapsamında adım atacaklardır. Yerel yönetimlerin görevi sadece asfalt yapmak ve toprak kazmak değildir. Toplumun genel ihtiyaçlarını da karşılamaktır. Demokratik özerklik geniş ve özgüce sahiptir" dedi.
 
Yerel yönetimlerin yeraltı ve yerüstü zengin kaynak ve zenginliklere sahip çıkmasının doğal olduğunu söyleyen Bayık, "Kürtler, kendi kaynaklarına sahip çıkarsa yoksulluk ve fakirlikten kendilerini kurtaracaklardır. Eğer Kürtlerin zengin kaynakları Kürdistan'a kalırsa bütün ekonomik sorunları çözülecektir. Kaynak ve insan öz gücü bir araya gelirse Kürdistan, Ortadoğu'nun İsviçre'si olacak. Ancak, Türkiye politikaları ile Kürdistanı yoksul ve fakirleştirip halkın göç etmesine neden oluyor" iddiasında bulundu.
 
'KIŞANAK'IN BUNU GÜNDEMLEŞTİRMESİ ÇOK İYİ OLDU'
Cemil Bayık, makalesinin sonunda, Kışanak'ın petrolden pay alma meselesini gündemleştirmesini çok iyi oldu oldu diye değerlendirerek, "Halkın doğruları görmesi için bu meselenin gündemde olması gerekiyor. Kürdistan'ın 3 büyük ili demokratik güçler (BDP) tarafından elde edilmiştir. 3-4 il hariç bütün iller demokratik güçler tarafından kazanılmıştır. Bu kapsamda belediye başkanlarına büyük görev düşüyor. Birlikte hareket ederek, ortak karar vererek demokratik özerklik çerçevesinde AKP ve CHP'nin elindeki belediyelere nazaran bulundukları illeri daha geliştirip örnek olabilirler" dedi.

CUMHURİYET / 18 Nisan 2014 Cuma