30 Mart 2018 Cuma

4 NİSAN LİDERLER ZİRVESİ ÖNEMLİ OLAYLARA MI GEBE ?




Rus Ordusu Uyarıyor: Suriye’de Büyük bir Savaş An Meselesi


17 Mart’ta, Rus Genelkurmay’ı, Suriye’ye yapılması muhtemel bir saldırı hakkında uyarıda bulundu. Açıklama ayrıntılandırılmadı. Tabi ki, bazı bilgiler gizlidir; ancak, halka açık bilginin bağımsız ve tarafsız bir analizi insanı aynı sonuca götürür. Şimdi olgulara bakalım.

ABD donanması tarafından Kızıldeniz'de, Akdeniz'de ve İran Körfezi'nde konuşlandırılan savaş gemileri var. Bu gemiler, belirlenen herhangi bir günde, Ortadoğu’daki bir hedefe yaklaşık 400 uzun menzilli Tomahawk füzesi fırlatmaya hazır durumda. Denizden fırlatılan Cruise füzeleri, nisan ayında Suriye’yi vurmak için kullanılmıştı. Hint Okyanusu’nda bulunan Diego Garcia Adası’ndaki tüm askeri operasyonlarla ilgili her şey gizli bilgidir, fakat burada bulunan stratejik bombardıman uçaklarının en az 100 cruise füzesi fırlatabildiği ve ayrıca bir takip saldırısında diğer yüksek hassasiyete sahip mühimmatı kullanabildiği herkesçe bilinen bir sırdır. Ortalama olarak, bir bombardıman uçağı 20 adet AGM-86 ALCMs taşır. Meraklı yabancılar için yasak bölge olan bu adada, genellikle beş bombardıman uçağının konuşlanmış olduğuna inanılıyor. Bu, çok kısa sürede en az 500 cruise füzesinin ateşlenebileceği anlamına geliyor.



17 Martta, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Büyük Britanya, Fransa ve ABD’nin yanı sıra bazı diğer ülkelerin, Suriye’de faaliyet gösteren, Suriye Ordusu ile doğrudan çarpışmaya giren özel kuvvetlere sahip olduğunu açıkladı. Bunlar sadece komandolar değil.


16 Mart'ta İngiltere'nin Irak sınırına bitişik ABD kontrolündeki El- Tanf askeri üssünde önemli sayıda birlik yerleştireceği bildirildi. Bu tesis, NATO’nun Suriye’deki savaş planında görünür bir şekilde yer aldı. Burası, İran’ı Suriye ve Irak üzerinden Lübnan’a bağlayan koridorun önünü kesmektedir. Konuşlanmanın boyutu (yaklaşık tankların ve helikopterlerin eşlik ettiği 2300 asker), sadece, halihazırda kaçmakta olan IŞİD militanlarıyla savaşmayı amaçlaması için çok dikkat çekici.

Bundan önce, ABD zaten üsse zırhlı araçlar ile 600 asker ve El-Ömer petrol sahasına da takviye birlikleri göndermişti.

12 Mart'ta ABD'nin BM Büyükelçisi Nikki Haley Suriye'ye karşı askeri harekat tehdidinde bulundu. Deneyimlerimiz, ABD’nin önce vurduğunu ve daha sonra açıklamalar üzerine düşündüğünü gösteriyor. Hiç şüphe yok ki, eylemlerini gerekçelendirmek için bir hayli bahane uyduruyor.

Geçen haftadan beri gerginlik artıyor. Örneğin, ana akım medya Kuzey Kore’nin Suriye’deki “kocaman”,  gizemli yeraltı askeri üssü  üzerine velveke kopardı! Pyogyang’la ilgili bu hikaye, Suriye’nin kimyasal stoklarını yeniden yapılandırdığı benzeri şehir efsanelerinin virüs gibi yayılmasına yardımcı oluyor.

Gerilimin tırmanması,  Astana’da, ileriye dönük çatışmasızlık bölgelerinin genişletilmesi konseptini de içeren Suriye’de barışı sağlama planları üzerine görüşmek üzere bir araya gelen Rusya, İran ve Türkiye Dışişleri Bakanları arasındaki 16 Mart toplantısıyla aynı zamana denk geldi. O toplantı, 4 Nisan’da İstanbul’da yapılacak zirveye zemin hazırladı. Önümüzde, hala, yaklaşık iki hafta var. Bu üst düzey olay, Batı’nın Suriye’deki planlarını bozacak önemli kararlar doğurabilir. Çok zaman kalmadı. Amerikan bakış açısından, bu durum, süreci engellemek amacıyla “acil eylem”i gerekli kılar.

Washington’ın planı, büyük bir parçası ABD önderliğindeki koalisyonun kontrolünde kalacak şekilde Suriye’nin parçalanması amacını kapsıyor. Amerikalılar, daha şimdiden, Fırat Nehri’nin doğusundaki topraklarda belediye meclislerini topluyor. Bu bölge, Washington’ın, savaştan zarar görmüş bu ülkenin gelecekteki yapılanmasında söz sahibi olmasını sağlama almak için, bedeli ne olursa olsun elde tutulmalıdır. Aksi takdirde, şimdiye kadar yapılan tüm sıkı çalışmalar, tümüyle boşa gidecek ve sonuçta Amerika’nın küresel pozisyonunun altını oyup Ortadoğu’daki nüfuzunu azaltacak. Suriye’yi kaybetmek, “baş düşman” olarak gördüğü İran’la cepheleşmesinde büyük bir yenilgiye uğramasıyla aynı anlama gelecektir. Planlar, Rus güçlerinin geri püskürtülmesini de içeriyor. Suriye, bunun icrasında uygun bir yer. Eğer Rus ordusu olması yakın bir saldırı konusunda dünyayı uyarıyorsa, bu ciddi bir tehdittir. Ve bu tek-vuruşlu bir operasyona benzemiyor. Bu kez, çok daha ciddi bir şeyin içindeyiz: Rusya’yı baskı altına almayı, İran’ı geri püskürtmeyi, petrol ihracatçısı zengin Arap uluslarının desteğini kazanmayı, onlara Amerikan silahları için devasa meblağlar ödettirmeyi ve ABD’nin aynı anda her yerde olabileceğini, kendi iradesini zorla kabul ettirme adına isteklerinde son derece kararlı  olduğunu dünyaya göstermeyi amaçlayan büyük ölçekli bir operasyonla karşı karşıyayız.

Arkady SAVITSKY- 
Rus Askeri Analist

21.03.2018 / strategic-culture.org

Çeviri: IŞIK

6 Mart 2018 Salı

‘Doğu Guta’dan ‘Doğu Fırat’a Suriye’nin Toprak Bütünlüğü



Hem askeri hem de diplomatik alandaki gelişmeler, Amerika ve müttefiklerinin Suriye’deki kapasitesinin sadece Şam ve müttefiklerinin kurmaya çalıştığı oyunu bozmaktan ibaret olduğunu gösteriyor.

Suriye ordusu, silahlı grupların Doğu Guta’daki hakimiyetine son vermesi halinde Halep zaferi düzeyinde bir stratejik kazanım elde etmiş olacak.

Aralık 2016’daki Halep zaferi, Suriye savaşının niteliğinde ciddi bir değişim yarattı. O zamana kadar Suriye devletinin yönetim yapısıyla ilgili olan savaş, Aralık 2016’dan sonra ülkenin toprak bütünlüğü ile ilgili olmaya başladı.

Bir başka deyişle 2011’den itibaren rejim tartışmaları çerçevesinde konuşulan Suriye sorunu, Aralık 2016’dan sonra ‘toprak bütünlüğü’ çerçevesinde gündeme gelmeye başladı.   

Doğu Guta, 2012’de cumhurbaşkanlığı sarayının içine saldırabilecek kadar ciddi olan devlete yönelik tehdidin 2015’ten sonra başkentin varoşlarında hapsedilmiş şeklini ifade ediyor.

Dolayısıyla Doğu Guta’nın yeniden devlet kontrolüne alınması ile Suriye savaşının niteliği, muhaliflerin tabiriyle ‘rejim’le ilgili olmaktan tamamen çıkmış olacak.

Doğu Guta zaferini Halep zaferi ile aynı düzeyde önemli kılan, alanın büyüklüğü ya da savaşılan örgütlerin gücü değil. Çünkü Suriye ordusu ve müttefikleri, Halep zaferinden sonra, çok daha büyük bir alanı, çok daha güçlü örgütlerden temizlemeyi başardı.

2017 yılı boyunca Şam’ın güney kırsalı ile Humus’un doğusundan, Irak ve Ürdün sınırına kadar olan binlerce kilometrekarelik alan yeniden devlet kontrolüne alındı.

Suveyda iliyle Ürdün sınır hattında Amerika ve Ürdün destekli silahlı gruplar, Humus’un doğusundan itibaren Irak sınırındaki el-Bukemal’e kadar olan binlerce kilometrekarelik alanda da IŞİD yok edildi. Yıllarca kuşatma altında kalan Deyr ez-Zor kurtarıldı.

Başkent Şam’ın dış semtlerinden Doğu Guta’da ise silahlı grupların kontrolü altında bulunan alan, yaklaşık 100 kilometrekareden oluşuyor.[1]

Suriye ordusunun 2017 yılı boyunca kontrol altına aldığı bölgelerle kıyaslanmayacak kadar küçük olan Doğu Guta’yı stratejik açıdan Halep kadar önemli kılan faktörler şunlar:

1- Başkente yakınlık: Doğu Guta, idari açıdan “Şam kırsalı” diye nitelendirilse de Şam’la iç içe bulunuyor. Silahlı gruplar, 2015’e kadar olduğu gibi devletin yönetim merkezini doğrudan tehdit edemiyor; ancak hapsedildikleri bu 100 kilometrekarelik bölgeden roket, havan topu veya uzun namlulu silahlarla başkenti kolayca hedef alabiliyor.

2- Nüfus yoğunluğu: Silahlı grupların işgali altındaki Doğu Halep’in nüfusunun Aralık 2016 itibariyle yaklaşık olarak 170 bin olduğu anlaşılmıştı. Doğu Guta’da ise yaklaşık 350-400 bin kişinin yaşadığı öne sürülüyor.

3- Örgütsel çeşitlilik:  Doğu Guta’da, tüm taraflarca terörist sayılan IŞİD ve Nusra bağlantılı örgütlerin yanı sıra Suudi destekli “İslam Ordusu” gibi “ılımlı” diye nitelenen örgütler de var. Ilımlı ya da terörist diye nitelenen örgütler arasında zaman zaman savaşlar olsa da “Fetih Ordusu” tecrübesinde görüldüğü üzere ittifaklar da söz konusu.

4- Uluslararası destek: Doğu Guta’daki silahlı gruplar, Şam’a yakınlıkları bakımından rejim devirme projesinin en önemli unsurları olarak ciddi bir uluslararası desteğe sahipti. Bu desteğin sadece para ve silah yardımından ibaret olmadığı buradaki örgütlerin davranışlarından da anlaşılıyordu.

Mesela örgütler, başkentin hemen yanı başında onlarca tank ve askeri araçla resmigeçit töreni yapıp bunu sosyal medyada yayımlayabiliyordu.[2]

Rehin aldıkları sivilleri kafesler içine koyup sokaklarda dolaştıran [3] ve onları canlı kalkan olarak kullandıklarını sosyal medyada ilan eden silahlı grupların bu özgüveni büyük ölçüde sahip oldukları uluslararası destekten kaynaklanıyordu.

Doğu Guta’nın önemi

Şubat 2018’deki Doğu Guta operasyonu, Suriye savaşının artık rejimi değil, ülkenin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik olduğunu anlatması bakımından Aralık 2016’daki Halep operasyonundan sonraki en önemli dönüm noktası.

Suriye ordusu ve müttefiklerinin 2017 yılında Doğu Guta’nın yüzlerce katı büyülüğündeki toprakları silahlı gruplardan temizlemesine tepki vermeyen medyanın Doğu Guta için ağıtlar yakması ve BM’nin ateşkes için seferber edilmesi de işte bu önemden kaynaklanıyor.
      
Hem başkente yakınlığı, hem de uluslararası taraflar açısından Suriye savaşını sürdürülebilir kılan örgütlerin bulunması Doğu Guta’yı önemli kılıyor.

Bir başka deyişle, Şam ve müttefikleri Suriye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan cephelere odaklanabilmek; Amerika ve müttefikleri ise Suriye’de ‘rejimin güvenliğine’ yönelik tehdit kozunu kaybetmemek için Doğu Guta’yla ilgileniyor.   

Neden Doğu Guta?

2017 yılı boyunca topraklarındaki IŞİD hakimiyetine son veren Suriye ordusu için 2018’de üç cephe söz konusuydu.

1- Türkiye sınır hattındaki İdlib, Halep ve Hama kırsalları.

2- İsrail ve Ürdün sınır hattındaki Kuneytra ve Dera kırsalları.

3- Başkent Şam’ın dış semtlerinden Doğu Guta.

IŞİD’den sonra Suriye’de hem tüm taraflarca terörist olarak kabul edilen hem de en fazla toprak hakimiyetine sahip olan örgüt, Nusra Cephesi ve müttefikleriydi ve bunlar yukarıda sıralanan bölgelerde bulunuyordu.

Suriye ordusu ve müttefikleri Ocak 2018 itibariyle Türkiye sınır bölgesine yöneldi ve 9 Şubat’ta İdlib, Halep ve Hama üçgenini silahlı gruplardan temizledi.[4] Ancak ülkenin toprak bütünlüğünü yeniden sağlama çabası ile savaşın asli taraflarının sinir uçlarına dokunmuş oldu.

2011’den 2014’e kadar rejim devirme, 2014’ten 2017’ye kadar ise terörle mücadele gerekçesiyle Suriye savaşının doğrudan ya da dolaylı tarafı olan Amerika, İsrail ve Türkiye, Suriye sorununun toprak bütünlüğü içinde çözülmesinden duyduğu kaygıyı şu reflekslerle gösterdi.

Amerika, IŞİD’den sonra da Suriye’de kalmaya devam edeceğini vurguladı.[5] YPG’yi kullanarak Fırat’ın doğusunda devletçik kurmaya koyuldu.

İsrail, Suriye sınırında 40 kilometrelik bir güvenli bölge[6] oluşturma hevesini açık etti ve Suriye’ye saldırılarını arttırdı; ancak 10 Şubat’ta bir savaş uçağını kaybetti.

Türkiye, ise Amerika’nın YPG ile yaptığını ÖSO ile yapmak için Afrin’e “Zeytin Dalı” adlı bir operasyon başlattı.

Çünkü Suriye sorununun toprak bütünlüğü içinde çözüme kavuşması; Amerika için Doğu Fırat projesinin çökmesi, İsrail için İran’la sınır komşusu olması, Türkiye için ise on binlerce militanı nüfusuna geçirmesi anlamına geliyor.

Doğu Guta, ikinci Halep

Suriye’nin toprak bütünlüğünün Aralık 2016’dan sonra mümkün bir hedef olarak gözükmesi, yalnızca Halep’in büyüklüğü veya ekonomik rolü ile ilgili değil. Biraz da Halep zaferinin yarattığı stratejik etkilerle ilgili.

Suriye ve müttefiklerinin Halep zaferi, hem askeri hem de diplomatik sahada çok radikal değişimler yarattığı için 2017’de IŞİD’in 2018’de de Nusra ve müttefiklerinin yok edilmesinin yolunu açtı.

Halep zaferinin diplomatik alanda yarattığı en dramatik değişim, Türkiye’nin Rusya ve İran’ın safına geçmesiyle yaşandı. Halbuki Türkiye, o tarihe kadar Suriye’ye askeri müdahalede bulunmadığı için Amerika ile kavga ediyordu.

Türkiye’nin Astana sürecine taşıdığı silahlı grupları, Nusra ile saflarını ayırmaya zorlaması, sahada da radikal bir değişim yarattı. Çünkü ‘ılımlılar’ ile ‘teröristlerin’ safının ayrılması Şam ve müttefiklerinin 2014’teki Cenevre-2 müzakerelerinden beri yapmak isteyip de muhataplarına kabul ettiremediği bir şeydi.

Elbette silahlı gruplar 2012’den beri yer yer birbiriyle savaşsa da IŞİD dışındaki silahlı gruplar Aralık 2016’daki Halep hezimetine kadar dış destekçilerinin yönlendirmesiyle birbiriyle etkili ittifaklar da yapabilmişti.

Mesela Nisan 2015’te İdlib’i devlet kontrolünden çıkaran ‘Fetih Ordusu’, ‘ılımlı’larla ‘terörist’leri birleştiren Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın eseriydi.

Ancak Halep bozgunu ve Astana süreci, artık ‘ılımlılar’ ile ‘teröristlerin’ birbiriyle ittifakını zorlaştıran, çatışmasını ise derinleştiren yeni bir denge yarattı.

Halep zaferinin yukarıda sıralanan bu stratejik etkilerinin muhtemel Doğu Guta zaferi ile daha kalıcı hale geleceği şu sebeplerle söylenebilir:

1- Doğu Guta’nın kurtarılması ile vekalet savaşına liderlik eden “asılların” başkente uzanan elleri kesilmiş, dolayısıyla ‘rejim devirme’ ya da ‘rejim dayatma’ meselesi muhalifler ve destekçileri açısından imkansızlaşmış olacak.

2- Doğu Guta’daki silahlı grupların tıpkı Halep’te yapıldığı gibi İdlib’e nakledilmeleri, hakimiyet mücadelesinden dolayı silahlı gruplar arasındaki çatışmaların derinleşmesine neden olacak.

Doğu Guta’daki militanların İdlib’e nakledilmesini öngören Rusya’nın çözüm teklifi, BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararı öncesinde silahlı gruplar tarafından reddedilmişti. Ancak silahlı grupların beklediğinin aksine 2401 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı, IŞİD ve Nusra gibi terörist sayılan grupları ateşkes dışında bıraktığı için Doğu Guta’daki silahlı gruplara koruma vaat etmiyor. Dolayısıyla silahlı gruplar yok edilmek ile nakledilmek arasında tercih yapmak durumunda.

3- Halep bozgunundan sonra açıkça görüldüğü üzere silahlı gruplar, dış destekçilerine umut verdikleri ölçüde destek kazanabiliyor. Dolayısıyla Doğu Guta cephesini kaybeden militanları ya ‘teröristlere’ katılarak başka bir cephede Suriye ordusuna karşı savaşmak veya ‘ılımlılara’ katılarak Amerika’nın veya Türkiye’nin askeri olmak gibi seçenekler bekliyor.

4- 2017, IŞİD’in yok edildiği yıl oldu; gözüken o ki 2018 de Nusra ve müttefiklerinin yok edileceği bir yıl olacak.

Nusra ile farklı dönemlerde ittifaklar yapan ‘Ahrar Şam’, ‘İslam Ordusu’, ‘Nureddin Zengi’ vs. gibi ‘ılımlı’ diye nitelenen örgütler ise Doğu Guta sonrasında ya Şam’la anlaşarak ulusal uzlaşma sürecine katılacak, ya Dera ve Kuneytra’ya gidip İsrail’den destek dilenecek, ya da İdlib’de Türkiye’den, Fırat’ın doğusunda da Amerika’dan yeni görevler alacak.

Değişen çözüm gündemi

Halep zaferinden sonra Suriye konusundaki çözüm gündemi bariz bir şekilde değişti. Rejim tartışmaları eksenindeki çözüm gündeminin yerini toprak bütünlüğü eksenindeki tartışmalar aldı. Başkente yönelik tehdit ortadan kaldırılacağı için Doğu Guta’dan sonra bu gündemin yerleşik hale gelmesi sürpriz olmayacak.  

Çünkü artık toprak hakimiyeti olan silahlı gruplar, açıkça dış destekçilerinin tayin ettiği hedefler doğrultusunda ve ancak onlarla birlikte var olabiliyor.

Örneğin Fırat’ın doğusunda hakimiyeti olan gruplar Amerika’nın, güney cephesindeki silahlı gruplar İsrail’in, kuzey cephesindeki gruplar da Türkiye’nin tayin ettiği hedefler için savaşarak var olabiliyor.

Doğu Guta’daki silahlı gruplardan İslam Ordusu üzerinde bariz bir Suudi nüfuzu olmakla birlikte, kuzey, güney ve doğu cephelerindekiler gibi sahada dış destekçileriyle birlikte yer almıyor.

Bu sebeple Doğu Guta dosyasının kapanması, toprak hakimiyeti bulunan silahlı grupların  tablosunu şu yönde değiştirecek:

1- Dış destekçileri tarafından terk edilenler: Nusra ve müttefikleri terörist diye niteleniyorlar bu yüzden de IŞİD’le aynı kaderi paylaşıyorlar.

2- Vekalet ilişkisini koruyanlar: İsrail’in güney cephesinde desteklediği silahlı gruplar bu kategoriye giriyor. İsrail henüz Türkiye ve Amerika gibi Suriye’ye doğrudan girmemiş olsa da güney cephesindeki silahlı gruplara hedef tayin ediyor. İsrail basınından 7 tane olduğunu öğrendiğimiz[7] bu gruplar, İsrail çıkarları için savaşma karşılığında dış destek kazanıyorlar.

3- Dış destekçilerini sahaya taşıyanlar: YPG/SDG ve ÖSO bu kategoride yer alıyor. Amerika, YPG aracılığıyla, Türkiye ise ÖSO adını verdiği silahlı gruplar aracılığıyla Suriye topraklarının bir bölümünü kontrol altında tutuyor.

Birinci gruptaki örgütler, İslam devleti kurma iddiasında oldukları ve siyasi çözüme de karşı oldukları için hiç kimse onların Suriye’nin geleceğine dair ne dediği ile ilgilenmiyor.

İkinci ve üçüncü gruptakiler ise destekçileriyle kurdukları ilişki bakımından çözüm masasında Suriye’nin geleceğiyle ilgili olarak sadece Amerika, Türkiye veya İsrail’in tezlerini tekrar edebilecek durumdalar.  

Zayıf halka   

Şu an konjonktür gereği gözükenin aksine Suriye’nin geleceğinde rol alma bakımından en zayıf halkayı Türkiye ve Amerika ile işbirliği yapan gruplar oluşturuyor. Çünkü hem ‘Fırat Kalkanı’nın hem de ‘Zeytin Dalı’nın kaderi, sanılanın aksine Türkiye’nin değil, bunlara Türk-Amerikan çelişkisini arttırmak için onay veren Rusya’nın elinde.

Amerika’nın YPG’ye Fırat’ın batısında koruma sağlayamaması da Doğu Fırat projesini kırılgan hale getiriyor.    

Zira Amerika’nın onayı[8] ile gerçekleşen Türkiye’nin Afrin operasyonu, kurtuluşu Suriye’ye sığınmakta bulan YPG açısından ciddi bir iç çelişki yarattı.

YPG’nin Suriye’nin geleceğine yönelik yeni yaklaşımında bu çelişkinin ne kadar belirleyici olacağını zaman gösterecek. Ancak Amerika’nın şu anda bile Suriye projesi için kullandığı YPG’nin Fırat’ın hem doğusunda hem de batısındaki hakimiyetini garanti edemediği açık.

Bu yüzden de Suriye ordusunu Afrin’e ve eğer Sputnik’in haberi doğruysa Menbic’e[9] çağıran YPG, Amerika’nın Fırat’ın doğusundaki desteğinin sürmesi karşılığında Fırat’ın batısından vazgeçmeye hazır olduğunu gösteriyor.

Suriye’de oyun kurmak ve oyun bozmak

Hem askeri hem de diplomatik alandaki gelişmeler, Amerika ve müttefiklerinin Suriye’deki kapasitesinin sadece Şam ve müttefiklerinin kurmaya çalıştığı oyunu bozmaktan ibaret olduğunu gösteriyor.

Şam ve müttefikleri, Astana süreci ile Suriye sorununun toprak bütünlüğü içinde siyasi çözümünü öngören bir oyun kurmaya çalışıyor.

Amerika, Türkiye ve İsrail ise doğrudan veya dolaylı destekledikleri grupların toprak hakimiyetlerini genişleterek bu oyunu bozmaya çalışıyor.

Kurmak zor ve zaman alıcı, bozmak ise kolay ve hızlı olduğu için Suriye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan taraflar güçlü gözüküyor olabilir.

Ancak Şam’ın müttefiklerinin sahaya ağırlık koyduğu 30 Eylül 2015’ten itibaren yaşanan değişim, oyunu bozanların değil kuranların kazanmakta olduğunu gösteriyor.

Alptekin DURSUNOĞLU
Yakın Doğu Haber / 26.02.2018

[1] Neşra. 23 Şubat 2018. شرط حازم لدمشق في الغوطة... وتفكير بردّ كبير للمُعارضة  https://www.elnashra.com/news/show/1181848/%

[2] Youtube. 1 Mayıs 2015. Parata militare del Fronte Islamico e discorso di Zahran Allouch https://www.youtube.com/watch?v=qzLofGi-oT8

[3] Youtube 1 Kasım 2015. جيش الإسلام ينشر مئة قفص مليئة بالأسرى في غوطة دمشق بهدف "ردع النظام عن قصفها" https://www.youtube.com/watch?v=9SVmbTPNba4

[4] YDH. 9 Şubat 2018. Hama, İdlib, Halep üçgeni kurtarıldı http://www.ydh.com.tr/HD15579_hama-idlib-halep-ucgeni-kurtarildi.html

[5] Habertürk. 15 Ocak 2018. ABD Senatosu’nda Türkiye ve Kuzey Suriye konuşuldu http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/1796559-abd-senatosunda-turkiye-ve-kuzey-suriye-konusuldu

[6] NTV. 31 Ocak 2018. "İsrail Suriye'de güvenli bölge oluşturacak" https://www.ntv.com.tr/dunya/israil-suriyede-guvenli-bolge-olusturacak,3lO863KxsEOJV8AtNbIaoQ

[7] Haaretz. 21 Şubat 2018. To Push Iran Back, Israel Ramps Up Support for Syrian Rebels, 'Arming 7 Different Groups' https://www.haaretz.com/israel-news/with-eye-on-iran-israel-increases-military-support-for-syrian-rebels-1.5826348

[8] Akşam. 16 Ocak 2018. ABD Türkiye'ye yeşil ışık yaktı: Afrin operasyon alanımız değil http://www.aksam.com.tr/dunya/abd-turkiyeye-yesil-isik-yakti-afrin-operasyon-alanimiz-degil/haber-698918

[9] Sputnik 25 Şubat 2018. 'Suriye ordusu birkaç gün içinde Menbiç'e girecek’ iddiası https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201802251032389975-suriye-ordusu-menbic-girecek-iddia/

ABD’nin Suriye’deki Üç Opsiyonu


WASHINGTON

DÜN dediğim gibi, bugün ABD’nin Suriye’de İran etkisini dizginlemek için üzerinde çalıştığı politika opsiyonlarını konu edineceğim yazıma son rötuşları yapmak amacıyla kaynaklarımı aradım.

Pentagon’dan konuştuğum kaynaklar, İran bahsi açıldığında tam da o saatlerde kendilerine yeni ulaşan, Afrin’deki Şii milis gücü hareketleri hakkındaki raporu okumaktaydılar.

Önce bana, Pentagon’un bastırmasına rağmen YPG’yi ileride Suriye’deki İran’a bağlı milis gücüyle çatıştırma opsiyonunun Washington’da gerçekçi bulunmadığını söylediler.

Aynı kaynaklar, Washington istihbarat camiasında yapılan değerlendirmeye göre Suriye genelinde İran’ın amaçları doğrultusunda çatışabilecek Şii milis gücünün 125 bin kişiyi aştığını belirttiler.

Pentagon’un planı kabul edilseydi bu güce karşı YPG’nin başarılı olamayacağı da konuşulmuş birimlerde.

Anlayacağınız hem siyasi gelişmeler hem de bu değerlendirme nedeniyle Pentagon’un stratejisi masa üstünde kalmaya mahkûm gibi görünüyor.

Üzerinde çalışılan planlara geçmeden önce bunların birimlerde birer opsiyon olarak sunulduğunu ve henüz Beyaz Saray’ın bunlardan bir tanesini resmi politika haline getirmediğini de unutmayalım.

Washington’daki birimlerde yapılmakta olan bu çalışmaya İsrail’deki birimlerin de aktif katkı yaptığı anlaşılıyor; çünkü İran etkisini dizginleme arayışı temelde İsrail’in güvenliği için yapılmak istenen bir şey.

ESAD DEĞİL, SURİYE DEVLETİ

Birimlerde halen üzerinde düşünülmekte olan opsiyonlar arasında şunlar var:

1- Sınırda güvenlik bölgesi: İsrail’le birlikte Suriye sınırından 20 ile 40 kilometre arasında içeri girilerek bir güvenlik bölgesi oluşturulması üzerinde düşünülüyor.

Amerikalı yetkililer bunun Rusya’yla detaylı olarak tartışılması gerekeceğini söylediler.

2- Rusya etkisi: Putin ile Netanyahu arasında son bir aydır yapılan tüm temasların ve Rus istihbaratının üst düzey yetkililerinin Tel Aviv’de yaptıkları görüşmelerin sonuçlarını değerlendiren Washington, Rusya’nın İsrail’e İran konusunda bir güvence verebileceğini de düşünüyor.

Ancak bu konuda Rusya’ya ne kadar güvenilebileceği, güvenilse dahi Moskova’nın Tahran üzerinde yönlendirme etkisinin bulunup bulunmadığına dair kuşkular var.

Zaten son olarak Ruslar, “İran’ın Suriye’de bulunma hakkının ne kadar yanında durursak aynı zamanda İsrail’in de kendisini savunma hakkının yanında dururuz” açıklaması yaptılar.

3- Suriye Devleti vurgusu: Bu formülü düşünen birimler, bunları anlatırken Esad rejiminden hiç bahsetmiyor, bunun yerine Suriye Devleti diyorlar. Rusya’yla da konuşulan yeni Suriye anayasası taslağında, Suriye Arap Cumhuriyeti yerine Suriye Anayasası ifadesi geçiyor.

Böylece reforme edilecek Suriye Devleti’nde Kürtler ile diğer etnik grupların da etkili yerleri olacağı, demokratik seçim yapıldıktan sonra devlet başkanının değişeceği ve yeni Suriye Devleti’nin İran’dan, kendi topraklarından İsrail’e saldırganlık yapmasını istemeyeceği de düşünülüyor.

Amerikalılar bu sürece Rusya’nın da desteğinin tam olacağını ve orta-uzun vadede bunun yapılabileceğini tahmin ediyorlar.

Serdar TURGUT
HaberTürk / 28.02.2018

1 Mart 2018 Perşembe

Gizli Suriye Planı Üzerinde Çalışılıyor

RUSYA, üzerinde çalıştığı büyük Suriye planının ana maddelerini Amerika’yla kesinleştirmeye hazırlanıyor. Afrin, Fırat’ın doğusu ve Deyrizor’u da kapsayan üç aşamalı planın ana hatlarını görüşmek üzere tüm Ortadoğu stratejisinin ve Suriye bağlamındaki Kürt politikasının ana mimarı olan Vitaly Naumkin 27 Şubat’ta Washington’a geliyor.

Georgetown Üniversitesi’nde Amerikan dış politika elitlerinin yetiştiği School for Foreign Service tarafından düzenlenen yemekli toplantıya sadece davet edilenler katılabiliyor, konuşulan her şey de “off the record” olacak.

TÜRKİYE BEKLENİYORDU

27’si akşamüstü yemek, saat 18.45’te Georgetown Alumni House’ta veriliyor. Vitaly Naumkin 19.00’da konuşmasına başlayacak ve tartışma bölümünden sonra yemek 20.30’da bitecek.

Rusların, Amerika’da da olumlu karşılanacağından emin olduğu anlaşmanın ana hatları aslında Naumkin tarafından kasım ayında Washington’da tartışılacaktı. Ancak Moskova bunun o dönemde tartışılmasının Türkiye açısından erken olduğunu düşündü ve ziyareti erteletti. Şimdi ise bu büyük planı tartışmak için Ruslar çok daha güçlü geliyorlar.

Zeytin Dalı Operasyonu’nun Rusya’yla daha önce konuşulduğu gibi bir aşamaya getirilmesinden sonra Putin artık büyük oyunun ana hatlarını Washington’un dış politika elitlerine de anlatmanın zamanının geldiğine karar verip Naumkin’i 27 Şubat’ta Washington’a gönderiyor. Naumkin’in konuşmasından hemen sonra Trump ve Putin’in Suriye’nin geleceği üzerine uzun bir telefon görüşmesi yapması da bekleniyor.

BÜYÜK OYUN

Rusya’nın stratejik hamlelerini iyi takip eden uzman Amerikan kaynaklarına göre, Naumkin’in “Suriye’de barış için imkânlar; Rusya’nın çıkarları ve rolü” başlıklı konuşmasında tartışmaya açacağı ve bir süredir Amerika’nın ilgili yönetim birimleriyle de konuştuğu plan şu ana noktalardan oluşuyor.

1- Amerika’ya göre Rusya, Zeytin Dalı Operasyonu öncesinde Türkiye’yle konuştuğunda Afrin şehrine girilmesi gerekmeden Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanacağını biliyordu. Rusya için önemli olan, Türkiye’nin o tehdidi ortaya koyacak askeri başarıyı göstermesiydi. Çünkü Rusya’nın nihai hedefi, bölgede Kürtler ile Suriye’nin anlaşmasını sağlamaktı.

2- Amerika, Rusya’yla yaptığı tüm görüşmelerde Afrin’den YPG güçlerinin çıkması gerekirse bunların Münbiç üzerinden Fırat’ın doğusuna geçirilmesini istedi. Ancak Naumkin’den önce Washington’a gizlice gelen ve benim bu köşede yazdığım Rusya’nın tüm istihbarat birimlerinin üst yöneticileri, bunun YPG’nin tamamen Amerika’nın kontrolüne bırakılması anlamına geleceğine ve buna izin verilmemesi gerektiğine Putin’i ikna etti.

3- Rusya, eğer Afrin’de Suriye ile Kürtler arasında bir anlaşma ve birlikte yaşama modeli oluşturulabilir ve modelin Türkiye’yi tehdit etmediği de gösterilirse bunun Fırat’ın doğusuna da model olabileceğini düşünüyor. Amerika ise Fırat’ın doğusu için, kabul edilmesi mümkün görülmeyen bağımsızlık harici bir planı net oluşturamamış, sadece DEAŞ’la mücadeleye kilitlenmiş durumda. Rusya’nın planında, Fırat’ın doğusu için Kürtlerle anlaşmaya varıldığı takdirde “Kuzey Irak modeli” çerçevesinde merkeze bağlı bir idari özerk yapı önerisi de var.

4- Deyrizor ise ancak bu aşamalar geçildikten sonra konuşulacak. Rusya, Suriye ile Kürtlerin enerji bölgesini birlikte yönetmesini ve enerji dağılımını iki tarafın ihtiyaçları doğrultusunda yapmasını düşünüyor.

5- Kültürel ve idari özerkliğe kadar gidebilen bu modelde ayrıca Kürt silahlı milislerinin Suriye ordusuyla birlikte çalışması da düşünülüyor. Örneğin, Fırat’ın doğusunda Türkiye sınırının güvenliğini sağlamakta Suriye askerinin aktif rol alması var kafalarda.

EĞER BU OLURSA...

Esas mimarının Rusya olduğu, Amerika’nın DEAŞ sonrası ne yapılacağına yönelik net bir planı bulunmadığı için kabul edeceği düşünülen model bu şekilde uygulanırsa, özetle şunlar olacak:

- Suriye’nin bölünmezliğini savunan ve kuzeyde bir terör koridoru istemeyen Türkiye, istediklerini almış olacak. Afrin bölgesinin batısından başlayarak Irak sınırına kadar güney sınırının güvenliği de garanti altına alınmış olacak.

- Amerika’nın üzerinde çalıştığı bağımsız Kürdistan projesi rafa kalkacak.

- Türkiye’nin zaten işbirliği içinde olduğu Rusya, bölgede daha da önemli aktör haline gelecek. Amerika’nın İran’a bağlı milisler ile YPG milislerini çarpıştırma hayali de rafa kalkacak.

- Süreç iyi yönetilirse, ileride Kürtler ile Suriye’nin arasının tekrardan bozulma ihtimali açık bırakılmış olsa da bölgeye özlenen bir barış getirme şansı doğacağı düşünülüyor.

Tabii Washington’daki yönetim birimleri arasında dağınıklık var. Bu plana, ilgili birimlerden en az birinin tepki vermesi ihtimali de bulunuyor.

Serdar TURGUT
HaberTürk / 21.02.2018