1 mayıs yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1 mayıs yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mayıs 2014 Perşembe

MEHMET AKKAYA/ İşçi sınıfı umurlarında mı?

“Birlik, Dayanışma ve Mücadele” sloganını, Türkçe, Kürtçe, Lazca, Çerkezce, Arapça ve Ermenice söyleyecek, kürsüsünden bu dillerde konuşmalar yapacak, “Kürt meselesinin en temel mesele olduğunu” iddia edecekler.
 
Kürtçe, Lazca vs. konuşmak, mitinge gelenlerin Türkçe konuşmaları anlamayacağı için midir?
 
İşçi sınıfına iyilik yapmış, 1 Mayıs’ın birlik ve dayanışma ruhuna uygun davranmış mı olacaklar?
 
Kargaların güldüğünü görebiliyor musunuz?
 
İşçi sınıfının birliğini isteyen; birlik ve dayanışma gününde işçiye, işçi olduğunu anlatır. Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Arap vs. olduğunu hatırlatmaz.
 
Etnik kökenlerini, dinlerini, tarikatlarını, mezheplerini ya da yörelerini önemsemenin sınıfı dağıtmak olduğunu, aralarında ayrılık çıkaracağını, düşmanın ekmeğine yağ sürmüş olacaklarını söyler.
 
İşçi sınıfının birliğini isteyen; işçiye, işçi sınıfın unsurları olduklarını, çıkarlarının ortak olduğunu söyler.
 
İşçi sınıfının birliğini isteyen; son 30 yıllık kayıpları hatırlatır. Kayıpların, birbirlerine sahip çıkmadıkları için olduğunu; kapıya dayanmış kıdem tazminatının kaldırılması, taşeron işçilik, esnek çalışma, kiralık işçi büroları gibi, topyekûn işçileri tehdit eden planları ise ancak sımsıkı kenetlendikleri zaman püskürtebileceklerini söyler.
 
Etnik ve mezhepsel farklılıkları öne çıkarmanın, işçileri yeniden Ortaçağ’ın kulluk zincirine bağlamak olduğunu anlatır.
 
Etnik ve mezhepsel ayrılıkların, kabile devletlerini hortlatacağını, mafyalaşmış Ortaçağ devletçikleri doğuracağını ve onları emperyalizme yem yapacağını anlatır.
 
İşçi sınıfını parçalayanlar, kiminle devrim yapacaklar?
 
Karşıdevrimcilerin bayram ettiğini görmüyorlar mı?
 
Hükümet, çalışma hayatı için kölelik planında “sona yaklaştıklarını” açıkladı.
 
“Taksim” diye tutturanlara ve Sıhhiye’de “Kürsüden Kürtçe konuşulacak” diye tepinenlere bakınız.
 
1 Mayıs’ta, kölelik planını zihinlere çakmak, bu plana karşı işçiyi derleyip toparlamak için küçücük çaba görebiliyor musunuz?
 
Hükümet, Yatağan, Kemerköy, Yeniköy ve ÇATES’i satıyor.
 
1 Mayıs’ta işçi sınıfını, fabrikaların önünde birleştirmek için bir çaba görüyor musunuz?
Ya yılın 364 günü yer altına saklanan, toplumun hiçbir temel meselesinde görünmeyen, senede bir gün çıkarak, yüzlerini kapatıp “kavga, isyan, devrim” sloganları ile cam çerçeve kıranlara ne demeli?
 
Onlara diyecek sözüm yok.
 
Ama onların kuyruğuna takılan sendikacıların aklına şaşılmaz mı?
 
2014 Mayıs’ında işçi sınıfının kavgaya hazır olmadığının farkında değiller mi?
 
Sendikal hareketin son 10 yılın en zayıf dönemini yaşadığının, sendikaların önemli kısmının hükümetin kontrolüne geçtiğinin, bir kısmının bölünmenin aleti olduğunun farkında değiller mi?
 
İşçi sınıfını hazır olmadığı bir kavgaya sürüklemek, bir yandan da etnik kökenlerine göre parçalamaya çalışmak, hangi akla hizmettir.
 
Hem madem bu kadar kavga âşığısınız ve işçi sınıfını bu kadar seviyorsunuz, Yatağan işçisi, 18 Nisan’da Ankara’da, atlı polisler, gaz bombaları ve plastik mermilerle ezilmeye çalışıldığında neredeydiniz?
 
Yatağan işçisi, herkesi desteğe çağırmadı mı o gün?
 
“İsyan, devrim” diye cam çerçeve kıranlar, 1 Mayıs’ların yüzleri kapalı örgütleri, neredeydiniz?
 
İşçi sınıfının yardıma ihtiyacı olduğunda sadece İşçi Partisi’nin ve TGB’nin orada olması, “kavga fetişistleri”nin ise yer yarılmışçasına kaybolmaları düşünmeye değmez mi?
 
2014 1 Mayıs’ı, Yatağan, Kemerköy, Yeniköy ve ÇATES’le dayanışma, özelleştirmeyi püskürtme günü olmalıdır.
 
Bu 1 Mayıs, hükümetin kölelik planlarının çöpe atılması için güçbirliği yapıldığı, kararlılık sergilendiği gün olmalıdır.
 
Bu 1 Mayıs, işçi sınıfının emperyalizme karşı ayağa kalktığı gün olmalıdır.
 
2 Mayıs’ta sendikal hareket, bölme çabalarını ve yenilgiye sürüklemeyi esastan sorgulayacaktır. Emin olun.
 
AYDINLIK; 01.05.2014

30 Nisan 2014 Çarşamba

MEHMET ALİ GÜLLER/ PKK neden Taksim’de 1 Mayıs kutlar?

PKK-BDP 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağını açıkladı. PKK-BDP, geçen yıllarda da Taksim’e çıkmıştı, çıkmaya çalışmıştı...
 
Peki, PKK neden 1 Mayıs’ı kutluyor? Daha doğrusu PKK neden 1 Mayıs’ı Taksim’de kutluyor?
 
Bugün bu sorunu inceleyeceğiz:
 
PKK, TEKEL’in kapatılmasına karşı çıktı mı?
İncelemeye PKK’nin ne olduğu sorusuyla başlayalım. Yanıt açıktır: PKK, Türkiye’nin bir bölgesini koparmaya çalışan silahlı bir terör örgütüdür. Yasal partileri de bu stratejiye uygun politikalar üretmektedir: Türkiye partisi değil, bölge partisidir. Sınıf partisi değil etnisite partisidir.
 
Hadi gelin somutlaştıralım...
 
Siz hiç PKK-BDP’yi, Taksim’deki 1 Mayıs haricinde, bir işçi eyleminde gördünüz mü? Örneğin Muğla’da ve Ankara’da direnen Yatağan işçilerine destek veriyor mu? Örneğin daha önce Ankara’da büyük eylemler yapan TEKEL işçilerine destek verdi mi?
 
PKK, Güneydoğu’daki fabrikaların kapatılmasına karşı çıktı mı?
Bu sorumuza “ama oralar Kürt ili değil” diyenler olabileceği için sorumuzu ayrıntılandıralım: PKK-BDP Adıyaman TEKEL eylemlerine katıldı mı? Bitlis Tütün İşletmeleri Müdürlüğü’nün kapatılmasına karşı çıktı mı? Hatta Diyarbakır Tütün İşletmeleri Müdürlüğü’nün kapatılmasına direndi mi?
 
Sormaya devam edelim: PKK-BDP, Ağrı, Urfa, Antep Et Kombinalarının satılmasına karşı çıktı mı? Doğu ve Güneydoğu’daki Sümerbank ve mağazalarının kapatılmasına itiraz etti mi?
 
Uzatmayalım: Aydınlık Emek Sayfası yazarı Mehmet Akkaya, bu soruların daha ayrıntılısını ve üstelik rakamlarla beraber 24 Nisan günü sordu, yanıtı verdi. Mutlaka o yazıyı yeniden inceleyiniz.
 
Güneydoğu’da 1 Mayıs neden kutlanmaz?
Bakın mesele anlaşılabilsin diye BDP’ye sempati duyan yurttaşlarımız için şu soruyu da soralım: Tamam, “TC’nin” fabrikalarını geçtik, peki PKK ya da türevi olan partilerden örneğin BDP neden Güneydoğu’da 1 Mayıs kutlamıyor?
 
Diyebilirsiniz ki “ama Diyarbakır’da kutlanıyor”, doğru ama siz de çok iyi biliyorsunuz ki aslında o kutlamaları Diyarbakır’daki sol örgütler yapıyor. Nevruz’la 1 Mayıs’ın sayısal karşılaştırması bile bu gerçeği gösterir.
 
Ayrıca, PKK’nin Gezi eylemlerine Diyarbakır’da değil ama sonradan Öcalan’ın talimatıyla Taksim’de katıldığını da anımsayınız.
 
PKK, Gezi’ye sonradan neden katıldı?
Artık başlıktaki soruya gelebiliriz: İşçi sınıfı derdi olmayan, güneydoğudaki emek mücadelesine kayıtsız olan, bölgesindeki 1 Mayıslara bile göstermelik katılan PKK-BDP neden Taksim’de 1 Mayıs kutlar?
 
Sorunun yanıtı için 10 ay öncesine dönelim; Taksim’deki Gezi eylemlerine ya da daha genel adıyla Haziran Halk Hareketi günlerine...
 
Eylemler başladığında BDP önce katılmamıştı. Hatta katılmadıkları için AKP’den teşekkür de almışlardı. Dahası BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş alandakilerin darbeci olduğunu, bu nedenle katılmadıklarını açıklamıştı.
 
Sonra devreye Öcalan, daha doğrusu MİT Müsteşarı Hakan Fidan girdi. Öcalan PKK’ye “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatı verdi. Ardından 300-500 civarından PKK’li “Apo posterleri” açarak Taksim’e girdi.
 
Peki neden? Yanıt, Erdoğan’ın açıklamalarında vardı. Erdoğan ekranlardan halka şöyle sesleniyordu: “Ne işiniz var Apo posterli eylemde?”
 
Öcalan’la müzakere yürüten Erdoğan, güya halkını bölücülükten koruyordu! Kuşkusuz amaç Eylemleri sönümlendirmek, halkı Gezi’den soğutmaktı. Öcalan, Fidan’ın isteğiyle ortağı Erdoğan’a can simidi atmıştı. Neyse ki halk ve öncü örgütleri bu oyuna gelmedi.
 
PKK’nin Taksim’deki rolü
İşte o gün PKK neden Taksim’e çıktıysa, önceki yıllarda ya da bu yıl 1 Mayıs’ta Taksim’e o nedenle çıkıyor:
 
1) Sınıfı, işçileri ve emekçileri alandan soğutmak için.
2) Halkı, yurttaşları, öğrencileri Taksim’den uzak tutmak için.
3) Geniş kitleler nezdinde 1 Mayıs’ı “bölücülükle” eş tutturabilmek için.
4) Türkiye gibi Türkiye’nin devrimci sınıfı olan işçi sınıfını da bölmek için.
5) Sisteme, hükümete, emrindeki polise 1 Mayıs’a müdahale zemini yaratmak için.
 
1 Mayıs bileşenleri, PKK’nin bu ilgisini artık sorgulamalıdır!
 
AYDINLIK / 30.04.2014

YILDIRIM KOÇ / 1 Mayıs'ın gerçek tarihi: Şikago olaylarıyla ilişkisi yok

 
YILDIRIM KOÇ / 28.04.2014- AYDINLIK / 1
 
1 Mayıs’ın geçmişi genellikle yanlış biliniyor. 1 Mayıs’ın “Gerçek Tarihi” bu hataların bir bölümünü düzeltmeyi amaçlamaktadır.
 
Öncelikli ve yaygın yanlış, 1 Mayıs’ın, 1886 yılında Şikago’da yaşanan olaylar ve bu olaylar bahane edilerek asılarak öldürülen sosyalistlerle ilgili olduğunun sanılmasıdır.
 
1 Mayıs’ın işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak belirlenmesinin 1886 yılındaki Şikago olaylarıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Ayrıca, bu olaylarla bağlantılı kılınarak asılan işçi önderleri de sosyalist değil, anarşistti, anarkosendikalistti.
 
Önce bu yaygın hataya bakalım.
 
DİSK Yayınevi tarafından 1977 yılında yayımlanan DİSK Eğitim Notları, Demokratik Sınıf ve Kitle Sendikacılığı kitabında (s.183) şunlar yazmaktadır:
 
Amerika’da işçiler çalışma süresinin kısaltılmasını istediler. İşgününün 8 saate indirilmesi için 1 Mayıs 1886 tarihinde 600 bin işçi genel greve gitti. Fabrikalar durdu. Kitlesel gösteri ve yürüyüşler örgütlendi. Burjuvazi polisi ve ajanlarını işçilerin üstüne gönderdi. Birçok işçi öldü, yaralandı. Amerikan işçi sınıfıyla dayanışma için pek çok ülkede işçi sınıfları gösteri ve direnişler düzenlediler. Aralarında I. Enternasyonal’e bağlı işçi önderinin de bulunduğu 4 yürekli işçi, kapitalist tekellerin emriyle asıldı. (...) Amerikan işçilerinin yiğit direnişi işçi sınıfı tarihinde altın bir sayfa oldu. 1889’da, 1 Mayıs işçi örgütleri tarafından ‘Uluslararası Birlik-Mücadele-Dayanışma Günü’ ilan edildi.”
 
Bu efsane birçok başka yayında da tekrarlanmaktadır.
 
1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika’daki gösterilere yaklaşık 400 bin işçi katıldı. Şikago’da 40 bin dolayında işçinin gösteri yürüyüşü ve grevi ise en önemli olaylardandı. Şikago’da 21 bin işçi 17 Nisan’da ve 25 bin işçi 25 Nisan’da gösteri yürüyüşü yapmıştı. Bu yürüyüşlerin hiçbirinde olay çıkmadı.
 
Polis saldırdı, 6 işçi öldü
3 Mayıs 1886 günü ise Şikago’daki McCormick tarım araçları fabrikasının (adı daha sonra International Harvester oldu) önünde toplanan birkaç yüz grevci işçiye polis tarafından ateş açıldı. Bu işyerinde Şubat ayından beri grev sürüyordu ve işveren polis desteğiyle grevkırıcıları çalıştırıyordu. Polisin bu saldırısında altı işçi öldürüldü.
 
8 saatlik işgünü için ülke çapında kampanya sürdürülürken polisin bu saldırısıyla altı işçinin ölmesi üzerine, 4 Mayıs 1886 günü Şikago’da “Samanpazarı Meydanı”nda bir protesto gösterisi düzenlendi. Gösteri olaysız bir biçimde sürerken, polis, gösteriyi dağıtmak için saldırdı. Bu arada, kimin tarafından atıldığı hâlâ belirlenemeyen bir bomba, iki polisin hemen, altı polisin ise aldıkları yaralar nedeniyle daha sonra ölmesine neden oldu. Polisin açtığı ateş üzerine de en az on kişi öldü.
 
Atılan bomba bahane edilerek, Şikago’da işçi gösterilerini düzenleyenlerden anarşist düşünceyi savunan (anarkosendikalist) 8 sendikacı tutuklandı. Yapılan yargılamada, tutuklananların atılan bomba ile hiçbir şekilde bağlantılı olduğu gösterilemedi.
 
Ancak, bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde yaratılan işçi ve sendika düşmanı hava nedeniyle, jüri, zanlıları suçlu kabul etti.
 
YILDIRIM KOÇ / 29.04.2014- AYDINLIK / 2

 
 
 
1 Mayıs'ın gerçek tarihi: 1 Mayıs için ilk girişim ne zamandı?
Samanpazarı’ndaki olaylara ilişkin mahkeme kararı adil değildi. Chicago’da 1 Mayıs günü Parsons’un önderliğinde bazı iddialara göre 40, bazı iddialara göre 80 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş yapılmıştı; ancak herhangi bir olay çıkmamıştı. Ayrıca, 4 Mayıs gösterisini düzenleyenler sosyalist veya komünist değil, anarşistti. August Spies, ABD’de Almanca olarak yayımlanan bir anarşist gazetesinin (Arbeiter Zeitung) yayın yönetmeniydi.
 
Zanlıların jüri tarafından suçlu bulunmasında en önemli belge, 4 Mayıs 1886 günlü mitingin çağrısıydı. Çağrı ilanının ilk biçiminde, “İşçiler, silahlanın ve tüm gücünüzle gelin” sözleri yer alıyordu. Spies, provokasyon korkusuyla bu cümleye karşı çıktı. Bu cümle metinden çıkarıldı. Ancak diğer bir matbaada basılan bildirilerin tümü imha edilemedi. Zanlılar aleyhindeki en önemli kanıt, bu bildiri oldu.
 
İdam kararı
Mahkeme 8 sendikacıdan 7’sini idama mahkum etti. İdama mahkum edilen 5 kişinin cezaları onaylandı, ikisinin cezaları ömürboyu hapse çevrildi. Cezaları onaylananlardan Louis Lingg infaz öncesinde intihar etti veya öldürüldü. George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsons ve August Spies 11 Kasım 1887 tarihinde idam edildiler.
 
Bu olaylardan altı yıl sonra, 1893 yılında, eyalet valisi John Peter Altgeld hapiste bulunan 3 kişiyi affetti. Diğer taraftan Samanpazarı meydanında barışçı göstericilere saldırı emrini veren polis yetkilileri Bonfield ve Schaack ise 1899 yılında görevlerini kötüye kullanmaktan meslekten ihraç edildiler.
 
Londra’daki toplantı
4 Mayıs 1886 tarihindeki Şikago olaylarından sonra, işçilerin 8 saatlik işgünü ve işçi lehine diğer alanlarda yasalar çıkarılması konusundaki mücadelesi durmadı.
 
Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu bu arada Amerikan İşçi Federasyonu (AFL) adını almıştı. Amerikan İşçi Federasyonu’nun 1888 yılında yapılan kongresinde, Marangozlar Sendikası’nın öncülüğünde ve diğer tüm sendikaların desteğiyle, 8 saatlik işgünü için bir mücadelenin başlatılması kararlaştırıldı. Bu gösteriler 1 Mayıs 1890 tarihinde yapılacaktı.
 
Bu arada bir başka girişim, 1 Mayıs’ı yalnızca 8 saatlik işgünü ve temel sendikal haklar için mücadele günü olmaktan çıkararak, işçi sınıfının uluslararası birliği ve dayanışmasını gündeme getirdi.
 
1888 yılında Londra’da toplanan bir başka uluslararası işçi kongresinde ise, Belçika delegesi Anseele, en temel işçi haklarının tanınması için uluslararası işçi hareketinin gücünün gösterilmesini sağlayacak gösterilerin yapılmasını önerdi. Bu gösteriler için öngörülen tarih ise 1889 yılı Mayıs ayının ilk Pazar günüydü. Bu önerge daha sonra değiştirildiyse de, bilinebildiği kadarıyla, uluslararası işçi hareketinin birlik ve dayanışma günü olarak 1 Mayıs’ın kutlanması konusundaki ilk girişim budur.
 
Şikago olaylarına hiç değinilmedi
Çeşitli ülkelerdeki işçi hareketlerinin temsilcileri 1889 yılında Paris’te uluslararası bir toplantı düzenlediler ve İkinci Enternasyonal’i oluşturdular.Bu toplantıda, Şikago olaylarına hiç değinilmeden, günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve işçi hakları konusunda Paris Kongresi’nde kabul edilen diğer kararların siyasal iktidarlara kabul ettirilmesi için aynı günde ve zamanda bütün ülkelerde büyük bir uluslararası gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Amerikan İşçi Federasyonu’nun 1888 kongresinde alınan karar uyarınca 1 Mayıs 1890 tarihinde böyle bir gösteri yapacağı belirtilerek, uluslararası gösteri gününün de 1 Mayıs 1890 olması kararlaştırıldı.

 

29 Nisan 2014 Salı

"Sol" geçen 1 Mayıs’ta ne dedi ‘hatırlamıyor’ !!!

 
İki adım ileri bir adım geri...
 
Sol gazetesi dün sürmanşetten yayımladığı haberde, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve PKK lideri Öcalan’ı yan yana koyarak “İktidara destekte buluştular” yorumunda bulundu. Bu gazetenin Perinçek’e karşı iddiaları yeni değil. Daha önce de “Doğu Perinçek’ten hükümete destek” başlığıyla Akit gazetesi röportajı yorumlanmıştı. Sol gazetesinin Cemaat yazarlarıyla aynı ifadeleri kullanarak Perinçek’e saldırmasına değinmeden yeni olan duruma geçelim.
 
Bize ulusalcı demesinler” tedirginliği
Sol gazetesi ilk kez ciddi biçimde PKK’ya tavır alarak AKP ile ittifaklarını dile getirdi. Bu olumlu ama ani çıkışın yarattığı ürkeklikle Doğu Perinçek haberin unsuru haline getirilmiş. “Bize ulusalcı demesinler” tedirginliği alakasız bir benzetmeye yol açmış. Sonuçta Doğu Perinçek, Sol gazetesine konu olan açıklamasında Taksim’de Apo posterlerinin açılacağını, PKK’nın Taksim’den gideceğini ve bazı illegal grupların kışkırtma içerisinde olduğunu söylemişti. Tabii ki gazetenin Öcalan’ı eleştirdiği habere bu ifadeleri koyarak Perinçek’i eleştirme gayreti gerçekçi olmazdı.
 
Açıklama özenle ayıklandı
Bu nedenle Perinçek’in açıklamaları özenle ayıklandı ve “Öcalan-PKK” ifadeleri haberde yer almadı. Perinçek’in, İBDA-C bağlantılı Haşim Kılıç’ın Cemaat’i savunan sözlerini eleştirmesi ise “AKP’nin yanında saf tuttu” ifadesiyle verildi. Kendi mantıklarıyla yorum yapsaydık kırk kez Cemaat ile saf tuttuklarını örnek veren haberlere imza atardık. Öcalan’ın Gezi’ye “darbeci” demesini bir yıl geriden görmelerini eleştirmeyeceğiz. Hem Öcalan “Meydanı Ergenekonculara bırakmayın” derken buluştuğunu iddia ettiğiniz İşçi Partisi’ni hedefe koyuyordu. Çünkü AKP ile yürüttüğü açılım zora girmişti. Yıllardır Aydınlık’ın yazdığı, sizinse ancak dün görebildiğiniz gibi AKP ile PKK ittifak halindeydi yani.
 
Turuncu kuvvetleri görmemesi talihsizlik
Sol gazetesinin, AKP-PKK pazarlıklarının “akil insanı” olan sendika başkanlarına, AB fonlarından beslenen STK’lara neden turuncu kuvvet denildiğinin farkına varamaması ayrı bir talihsizlik.
 
Öcalan’ı yazmak cesaret işi
Sol gazetesinin daha ne kadar Öcalan’ın gerçek rolünü haberleştirebileceğini çok merak ediyoruz. Zira cesaret isteyen bir iş. Öcalan’ın sorgu görüntülerini görmezden gelip İmralı’dan yapılan “montaj” açıklamasını haber yapmak mizah oluyor.
 
Geçen 1 Mayıs’ta ne dedi ‘hatırlamıyor’
Sol gazetesi Perinçek’in Taksim ısrarcılarını eleştirmesini “AKP’ye destek” şeklinde sundu ama gazete yöneticileri ve köşe yazarları geçen sene ne demişlerdi hatırlayalım:
 
1 Mayıs sorgulaması
...bazı şeylerin daha özgürce tartışılmasında yarar var. Örneğin Taksim konusu... Garip hale geldi, kimse düşündüğünü söyleyemiyor, ifade edemiyor. Bu yıl Taksim’de 1 Mayıs’ın kitlesel bir biçimde kutlanmasının zor olduğunu düşünenler bunu açıkça dile getirmeye çekiniyor. Neden? Çünkü “Taksim” her şeyin üzerini örten bir olgu haline getirildi...
 
Ancak bugün Taksim’in, her şeyin üstünde bir hedef olarak görülmesi, tekrar tekrar Taksim eksenli bir hesaplaşma için hazırlık yapılması, Türkiye işçi sınıfı hareketinin ve Türkiye solunun apolitikleşmesinden başka sonuç vermez.                  
Kemal Okuyan, 21 Nisan 2013
 
Ya Taksim ya ölüm
Hükümet önce izin verir gibi yaptı, sonra “Taksim’de olmaz” dedi ve gündemi kilitledi. “Ya Taksim ya ölüm” sloganı bir kez daha çıktı ortaya. Asıl soru ise yine unutuldu gitti: 1 Mayıs’ta ne için miting yapılacak? Hükümetle inatlaşmak... Bir sakıncası yok. Ancak hükümetle başka konularda, asıl konularda inatlaşmayanların alan konusundaki inadının arka planında ne var acaba?...
 
Bu yıl kitlesel, talepleri net, açık, siyasi iktidara meydan okuyan bir 1 Mayıs gerektiği çok açık. Bunu hiç hesaba katmadan içine girilen Taksim inatlaşmasının “içerik” ayıbını örteceğini mi sanıyorlar?
Kemal Okuyan, 26 Nisan 2013
 
*****
Tribün nidası
“Taksim’e girecek miyiz, giremeyecek miyiz” üzerinden yapılan tartışmalar sona erdiğinde, geriye sadece, “girdik işte... gireriz biz!” gibilerinden kimi tribün nidalarından başka bir şey kalmıyor.
Renan Bilek, 25 Nisan 2013
*****
Emek hareketine zarar
Taksim yasağına karşı bugüne kadar saygı duyulacak bir mücadele verildi. Ama bu mücadelenin bundan böyle de tek belirleyici mücadele ekseni olarak kalması, emek hareketine zarar verme noktasına geldi. Emek hareketini içerden çürüten bazı sendikacıların, yılda bir defa, o da içerik yerine biçim tartışmaları üzerinden “aklanmaları”nın aracına dö-nüştürülebilir mi 1 Mayıs? (Ki AKP iktidarı, içi boşaltıldığı sürece “Taksim” tartışmasına son yıllarda kolaylık göstererek taraf olmadı mı?)
Oğuz Oyan, 25 Nisan 2013
 
Murat Şimşek /AYDINLIK / 29.04.2014

24 Nisan 2014 Perşembe

MEHMET AKKAYA/ BDP ve PKK’nın 1 Mayıs ile ne ilgisi var?

1997'de 450 bin 215 olan toplam pancar üreticisi, 2010'da 196 bin 901'e düşürüldü.2003'teki 334 bin 296 tütün üreticisi, 2010’da 80 bin 766'ya düşürüldü. 250 bin aile tütün ekemez oldu. Bunların 67.479'u Doğu ve Güneydoğu’da idi. Doğu Anadolu’da üretici sayısı 2.603’ten 1.334'e, Güneydoğu Anadolu ise 98 bin 828'den 22 bin 165'e düşürüldü. Güneydoğu’da 66 bin 123, Doğu’da ise, 1269 aile tütün ekemez oldu.
 
Kotalarla on binlerce köyü toprağını bırakmak zorunda kaldığında BDP seyrediyordu. Kürt köylüsü umurlarında değildi.
 
Malatya ve Bitlis Sigara Fabrikalarının da içinde olduğu 5 sigara fabrikası satılıp, kapılarına kilit vurulurken, Malatyalı ve Bitlisli işçimiz sokağa satılırken ne sokağa atılan ve sürülen işçiler ne de Bitlis’in tek fabrikasının kapatılması umurlarında olmadı.
 
Adıyaman, Besni, Kahta, Malatya, Batman, Bekirhan, Beşiri, Kozluk, Kurtalan, Sason, Bitlis, Buldan, Kale, Diyarbakır, Silvan, Bismil, Muş Yaprak Tütün İşletmeleri ve Diyarbakır Müdürlüğü kapatılırken, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Gaziantep, Kars, Malatya, Sivas, Van Tütün Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlükleri kapatılırken, BDP ve PKK sadece seyrediyordu..
 
Sivas, Kars, Adıyaman, Elazığ, Göksün, Kızıltepe, Erzurum, Siirt, Diyarbakır, Tunceli, Tatvan, Van, Hilvan ve Muş Yem Fabrikaları satılıp kapatılırken, Erzincan, Erzurum, Siverek, Yüksekova, Muş, Adilcevaz, Sivas, Elazığ, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya SEK İşletmeleri satılıp kapatılırken, Malatya, Kars, Elazığ, Şanlıurfa, Gaziantep, Tatvan ve Ağrı Et Kombinaları satılıp kapatılması, BDP’nin ve PKK’nın zerre kadar umurunda olmadı.
 
KÖYTEKS’in Erzincan, Siirt ve Diyarbakır Hazır Giyim Tesislerini satılırken, SÜMER HOLDİNG’in Malatya, Erzincan, Şanlıurfa, Diyarbakır, Sarıkamış, Adıyaman, Erhaz, Sihaz ve Sarıkamış İşletmeleri, Hakkâri mağazaları satılırken, BDP ve PKK’nın kılı bile kıpırdamadı.
 
Elazığ, Van, Kars, Kurtalan, Gaziantep, Şanlıurfa, Aşkale, Adıyaman, Ergani Çimento Fabrikalarını satılırken, ETİBANK’ın Elazığ Sodyum Bikromat İşletmesi satılırken, Türkiye Zirai Donatım Kurumunun Diyarbakır, Muş, Erzurum, K.Maraş İşletmeleri ve Şanlıurfa Sosyal Tesisi satılırken BDP ve PKK’nın içi sızlamadı.
 
Besni, Adilcevaz, Ahlat, Girlevik, Otluca, Kiti, Telek, Derme, Erkenek, Kemek, Mardin-Çağ, Malazgirt, Sönmez, Koyulhisar, Uludere, Çemişgezek, Endil, Hoşap, Erciş ve Koçköprü HES’leri satılırken, Bitlis, Hakkâri, Muş ve Van illerini kapsayan Van Gölü Elektrik Dağıtım A.Ş, Elazığ, Bingöl, Malatya, Tunceli illerini kapsayan Fırat EDAŞ, Erzurum, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Iğdır ve Kars illerini kapsayan Aras EDAŞ’ı satılırken BDP ve PKK’nın “Hayır satılmasın” diye bir çabaya girdiğini gören duyan oldu mu?
 
Peki ya Köy Hizmetleri kapatılırken BDP ve PKK’nın kılı kıpırdadı mı?
 
Ya İl Özel idareleri kapatılır, buralarda çalışanlar sokağa atılırken, Mardin, Hakkari, Diyarbakır başta olmak üzere işten atılan işçiler feryat ettiklerinde BDP ve PKK’nın itiraz namına bir şey yaptığını söylediğini duyan gören oldu mu?
 
Ya Belediyeler?
Bütün belediyeler taşeron cehennemine döndüğünde, BDP’nin yönettiği belediyelerde taşeronluk kaldırıldı mı?
 
Tam tersine, bütün BDP belediyelerinde de taşeron cehennemleri yaşanıyor. Daha da ötesi, bazı belediye başkanları, aynı zamanda taşeron şirketi kurarak soygun sisteminin ve işçiyi azgınca ezen sömüren sistemin patronları olarak da rol üstlendiler.
 
PKK ve BDP işte bunca yıkımdan beslendi. Yıkımın beslediklerinin yıkıma karşı çıkması beklenebilir mi?
 
Daha çok yıkım, daha çok bölücülük...
Ya esnek çalışma, ya işçi kiralama, ya kıdem tazminatının yok edilmesi?
BDP ve PKK suspus.
BDP ve PKK 1 Mayıs’a neden katılır?
KESK, DİSK, TMMOB, TTB, EMEP, ÖDP, TKP, ve BDP tabanı, bunları sorgulamak zorundadır.
 
AYDINLIK / 24.04.2014

BDP/HDP: 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz

Yerel seçimlerde PKK’nın batıdaki partisi olan Halkların Demokratik Partisi (HDP), düzenledikleri basın toplantısı ile 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlayacaklarını açıkladı. HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Şamil Altan, “HDP olarak bu 1 Mayıs’ı bütün bileşenlerimizle, kuvvetlerimizle 1 Mayıs Taksim alanında kutlayacağız, hazırlıklarımız sürüyor” dedi. BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Arife Çınar da il ilçe örgütleriyle 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını belirterek “Halkımızla, kimliğimizle 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. Barışı, eşitsizliği haykırmak için yine çocuk yaşta işçi sayısının artması, taşeronlaştırmanın yaygınlaşması, kadınların sömürülmesini haykırmak için 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. Tüm halkımızı Taksim’e çağırıyoruz” diye konuştu.

30 Nisan 2011 Cumartesi

" Bir mayıs, pir mayıs "

Fransa’da 1 Mayıs üstüne ilk “kan” , zamanımızdan 118 yıl önce küçük sanayi kenti Fourmies’de damladı.

Bölgede çok eski zamanlardan kalma bir 1 Mayıs geleneği vardı ve genç nişanlıların yüzyıllardan beri birbirlerine "çiçekli akdiken dalı" verdikleri bu özel gün, 1889 yılından öteye “işçi bayramı” olarak kutlanıyordu.
Ama tatil değil iş günüydü ve on üç, on dört yaşındaki çocuklar da “deneyimli” işçi sayılıyorlar, tekstil atölyelerinde her gün on iki saat bir lokma ekmek parası karşılığında çalıştırılıyorlardı.
Yaşlı genç Fourmies işçileri, bayram günü “sekiz saatlik” mesai istemiyle grev yapmaya karar verdiler. 1891 yılı 1 Mayıs sabahı, grevciler, sokaklarda “bize 8 saat, 8 saat gerek” sloganını açık saçık bir Fransız şarkısının bestesine uydurarak neşeyle dolaştılar.
Dokuma atölyelerinin önünde jandarmayla hafif bir dalaş yaşandı ve birkaç işçi tutuklandı. Öğleden sonra grevciler, tutuklanan yoldaşlarını kurtarmak üzere hapsedildikleri belediye binasının önünde toplandılar.
Kadın işçiler, sabahki şarkının sözlerini “Bize erkeklerimiz, erkeklerimiz gerek…” diye değiştirmişlerdi.
İtiş kakış sırasında, jandarmaya takviye gelen askerlerin yavaş yavaş gerilediğini gören bir piyade subayı, grevcilerin üstüne “Ateş!” emrini verdi.
9 kişi öldü, 33 kişi yaralandı. Aralarında, otuz yaşını aşkın sadece bir işçi vardı. Diğerleri, dokuma atölyelerinde çalışan işçi çocuklardı…
Ölülerden biri, Maria Blondeau adlı bir genç kız, ellerinin arasında kanlı bir “akdiken” dalı tutuyordu. Nişanlısı, henüz o sabah vermişti kendisine sevgililerin simgesi bu çiçekli dalı.
Fourmies kentinde yaşanan dram, ordu ve hükümetin şiddetle eleştirilmesine yol açtı ve 8 Kasım 1891 seçimlerinde, Karl Marx’ın damadı Paul Lafargue’ı tarihin ilk “sosyalist” milletvekili olarak meclise taşıdı!
8 saatlik mesai için 17 yıl daha beklemek gerekti ve Fransız işçileri bu hakkı ancak 1918’den sonra kazandı.
1 Mayıs’ların “akdiken” çiçeklemesi ise “un brin de muguet”, bir sap müge, geleneğiyle sürdürülüyor. Mayısın birinci günü insanlar, tüm Fransa ve özellikle Paris sokaklarında, yakınlarına mutlaka ve çoğu kez yabancılara da birer sap müge çiçeği armağan ederler. Müge çiçeğiyle 1 Mayıs, o zaman bu zamandır birbirinden ayrılmaz, birlikte anılırlar. Dünya yarılsa, nisan ayının son haftası dışında müge satılmaz Paris sokaklarında…
Kışın kiraz, yazın portakal yediren küresel tarım ve güneş görmeyen diyarlarda domates patlıcan yetiştiren teknoloji düzeneği bile “sürümlük” müge yetiştirememiştir. Narin müge, adeta 1 Mayıs’a adamıştır varlığını.
1 Mayıslar dünyada da kanla yazılmış, 1886’da Chicago’da dört sendikacının katliyle başlayan kanlı dizin, Fransa’dan Polonya’ya, İngiltere’den Meksika’ya uluslararası işçi haklarının şiddet tarihçesidir. Arjantin’de bir değil iki kez kana bulanmıştır 1 Mayıslar. 1909 ve 1985’te…

Türkiye de bu gerçeğin dışında kalmamıştır.

Yurdumuzda ilk kez 1912 yılında kutlanan 1 Mayıs’ı 1935’ten öteye hem kutlamak kolay olmamış, hem de uğrunda epeyce çile çekilmiş, çokca kan dökülmüş, faili hâlâ meçhul şiddet, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de toplanan masum kalabalığın üzerine açılan ateşle zirve yapmıştır.

Ancak dünyada 1 Mayıslar için verilen canlar ve dökülen kanlar karşılığında işçiler daha fazla hak, daha geniş güvenceler kazanırken, Türkiye’nin farkı, provokatörler tarafından kana bulanan 1 Mayısların işçi haklarını budamak, sendikacılığı yok etmek için kullanılmış olmasıdır.

21. yüzyıl Türkiye’sinde yüz binlerce çocuk, 19. yüzyıl Avrupa’sının koşullarında çalıştırılıyor hâlâ. Özelleştirilen limanlarda birbiri ardından ölümcül kazaya uğrayan işçilerin çalıştırıldığı insanlık dışı koşullar, 1885’te ABD’de, 1889’da İngiltere’de greve başlayan “docker”lardan farklı değil. Umarım 1 Mayıslar artık kansız ve şiddetsiz kutlanır, böylece gerilemeye değil, ilerlemeye yarar.

Hepinize iyi bayramlar…

"Mine G. Kırıkkanat"

Bir Mayıs’ta Bilinç Gülleri Açmalı...

Cumhuriyet 01.05.2011

“Bir Mayıs’ta pembe güller açar...”


Yalnız güller mi; Taksim Meydanı’nda bu kez hangi güller açacak...

Geçmiş Bir Mayıs’lar capcanlı belleklerimizde... Anı değil, birer yaşantı olarak hep. Geçmişte yaşanan her şey unutulmuyor! İstediğin kadar anımsamaktan kaç!

On binlerce insan nice Bir Mayıs’larda kentin dört bir köşesinden Taksim’e doğru yürüdü. Marşlar, şarkılar söyleyerek! “Bugün emekçinin günü” diyerek; emeğin, insanlığın en büyük değeri, varlığının nedeni olduğuna inanarak; bunu da iktidardaki anlayışsız kadrolara duyurmak, sezdirmek, benimsetmek isteyerek!..
***
Önce bir araya geldik Beşiktaş’ta... Ellerimizde sloganlar... Hak arayan, hak isteyen, kör gözlere gerçekleri bir kez daha göstermek için... Boşa mı gitti hepsi? On binlerce emekçi her Bir Mayıs’ta bir araya geldi, bir büyük güç, bir büyük bilinç olduğunu kanıtlarcasına... Ama o günlerde kim varsa iktidarda, duymak, bilmek, öğrenmekten kaçındı. Gizli açık vurucu güçlerini kullanıp bu büyük uyanışı sindirmek, söndürmek istedi. Sendika mı, sendikalı mı!.. Öyleyse karşımızdadır, öyleyse düşmanımızdır, ne yapmalı etmeli bu uyanışı durdurmalı! Yıllardır sürüp gittiği gibi, emek de, emekçi de, emekten yana olan da susturulmalı... Bu bozuk düzen sürüp gitmeli ki, iktidar yakınları kolayca zenginlik üstüne zenginliklerini katlasınlar!..
***
Ben Bir Mayıs’ları yaşayanlardanım. O Bir Mayıs’larda gizli güçlerin nasıl yolu kesmek, insanları ürkütmek, sindirmek için cinayetlere bile başvurduklarını görenlerdenim. Sizler de yaşamadınız mı o Bir Mayıs’ları! Yaşadınız, ama ülke yönetiminin emekten, emekçiden yana bir nitelik kazanması için bir şey yapamadınız. Yapmak istediniz ama karşınızda sopayı, dayağı, silahı, yumruğu, zehirli gazları buldunuz! Tam yükseklere kaldırırken düşürdünüz o bayrağı elinizden! Her Bir Mayıs, bir uyanıştır. Ama sonu gelmeyen! O parti gider, bu gelir, o gider öteki gelir, ama emek düşmanlığı, emeğin hor görülmesi, emekçinin yenilgisi sürer gider...
***
Bugün Bir Mayıs yine! Emek gücü bir kez daha Taksim Alanı’nda toplanacak. Kentin binbir köşesinden gelecekler, bağıracaklar, türküler söyleyecekler; inanç-la, haklarını dosta düşmana karşı savunacaklar! Sonra yine, bir kez daha, çekilip gidecekler. Yeni Bir Mayıs’a kadar!

Bu kez yenilmesek, bu kez uyansak, bu kez emeğin, emekçinin, halkın düşmanları kimdir iyice öğrensek, anlasak diyorum...

Bir Mayıs’larda artık gerçek güllerin açmasını bekliyorum.