ZAMAN GAZETESİ ARŞİVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ZAMAN GAZETESİ ARŞİVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2014 Pazartesi

EKREM DUMANLI 2011 YILINDA NELER YAZMIŞ ?










Paniğe ve öfkeye gerek yok hukukî süreç işliyor

(ZAMAN GAZETESİ- 07.03.2011)

 

Her şeyden önce bir hakikati beyan etmenin faydalı olduğunu düşünüyorum: Hiç kimseyi bir çırpıda suçlu ilan etmek doğru olmadığı gibi; hiç kimseyi aynı şekilde suçsuz ilan etmek de doğru değildir...
 
 
Hafta içinde yapılan operasyonlarla bazı gazeteciler gözaltına alınınca, medyanın önemli bir bölümü kıyameti kopardı. Basın özgürlüğü kavramını bayraklaştırarak, gazetecilere baskı yapıldığını, Ergenekon soruşturmasında ölçünün kaçtığını, Türkiye'nin polis devleti olmaya doğru gittiğini vs. söyleyenler oldu. Bu kadar ağır eleştiri yapanların elinde somut bir bilgi, belge, bulgu var mı? Hayır. Gözaltına alınan kişilerin gazeteci olması, o kişilerle diğer gazeteler arasındaki arkadaşlık bağları, onlara karşı beslenen itimat... Bunlar hukukî bir dayanak mıdır?
..........

Bilmeyenler ya da bilmezden gelenler için süreci kısaca özetleyelim: Bir zanlı hakkında savcılık bazı bilgi ve belgelere ulaştığını düşündüğünde hâkimlere başvuruyor. Bu başvuru esnasında elindeki somut delilleri ibraz ediyor. Hâkimler, savcılardan gelen talebi doğru ve yerinde bulursa o kişiler hakkında süreci başlatıyor. Zanlı kişiler iki gün karakolda kalıp ifade veriyor. Susma hakkına sahip. Savcılar en fazla iki gün daha ek süre isteyebiliyor. Daha sonra zanlılar hâkim huzuruna çıkarılıyor. Sanıkları mahkeme dinliyor ve karar veriyor. Bu karar tutuklama da olabiliyor, serbest bırakma da. Tutuklanan kişilerin mahkemeye itiraz hakkı da bulunmakta.
Yukarıda özetlediğim süreç sanki yokmuş gibi, sanki insanların ev ve işyerlerinde aramalar keyfî yapılıyormuş gibi davranmanın âlemi yok....
 .......
 
Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık... Bunlar darbeci miydi, derin yapılarla gizli bağlantıları var mıydı, psikolojik harbin birer parçası mıydı, bazı odakların yönlendirmesiyle kara propaganda yapmışlar mıydı, ülkede kaos oluşturacak bir atmosfere zemin hazırlamışlar mıydı? Bu soruların cevabına bir nefeste 'evet' ya da 'hayır' demek bu aşamada mümkün değil. Zanlılar hakkında somut bilgilere ulaşıldığında manzara daha da netleşecek.
 
Ancak bu aşamada bazı prensiplerin hatırlanmasında fayda var: Gazetelerin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle soruşturma geçirmesine herkes (sadece gazeteciler değil) karşı çıkmalı; lakin gazetecilik faaliyeti sayılmayacak eylemler söz konusuysa gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine de müsaade edilmemeli.  Türkiye, uzun bir zamandan beri yoğun bir psikolojik harekâtla karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bazı insanlar etki ajanlarının hedef tahtasında. Şu ana kadar bu insanlar hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu nevinden onlarca kitap yazıldı, binlerce yazı yazıldı, onlarca web sitesi kuruldu. Bu amansız kara propagandanın tesadüf olmadığı, derin bir ittifakın emriyle yapıldığı pek çok hadisede açığa çıktı....
.....
Demem o ki bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her gazeteci haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok. Paniğe, hiç gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın gereği, her şeyi ayan beyan göreceğiz. Bugün üst perdeden atıp tutan ve duruşundan taviz vererek sağa sola savrulan kişilerin mahcup duruma düşmesi de söz konusu. Başbakan, doğru söylüyor: "Bırakın yargı işini yapsın." Nasıl olsa kısa bir zaman sonra herkes yargının elindeki belge ve bilgilerine vâkıf olacak. Ya o vukufiyet alelacele konuşanları mahcup ederse? Şu suçludur, şu suçsuzdur demek biz gazetecilerin görevi değil.
......
 

EKREM DUMANLI 2011 YILINDA NELER YAZMIŞ ?


 
 
 
 
 
 
 
 
EKREM DUMANLI (ZAMAN GAZETESİ- 06.03.2011)
Bazı gazetecilerin gözaltına alınması, değişik tepkilerin oluşmasına sebep oldu. Yurt içinden ve dışından yükselen bazı tepkiler meseleyi daha da karmaşık hale getirdi.

İlginç olan da şu: Savcıların hangi bilgi ve belgeler doğrultusunda gözaltı talebinde bulunduğunu, o talebin hâkimler tarafından hangi gerekçeyle kabul edildiğini bilmiyoruz. Kanaatlerine göre konuşan meslektaşlarımız, meslekî dayanışma adına bir şeyler söylüyor ama o sözlerinde de somut bilgi ve belgelerle ne kadar irtibatlı olduğu konusu şüpheli. Siyasetçiler, temsil ettikleri kitle ve yaşadıkları tecrübe üzerinden konuya yaklaşıyor. Tam bu aşamada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ne düşündüğü daha bir önem kazanıyor. Bu nedenle Sayın Gül'e ulaşma ihtiyacı hissettim. Kırmadılar, görüşlerini paylaştılar.
.......

Madalyonun diğer yüzüne de dikkat çekiyor Sayın Cumhurbaşkanı. Tam bu noktada anlıyorum ki Cumhurbaşkanı acı tecrübeler eşliğinde meselenin bir başka boyutunu daha işaretliyor: Gazetecilerin gazetecilik mesleğini kendi çerçevesinde yapıp yapmaması. Sayın Cumhurbaşkanı hakkında yalan, iftira, karalama gibi pek çok yayınlar yapıldı ve bazı dönemlerde adeta psikolojik harp ilan edildi. Belki de bu acı tecrübelere binaen önemli bir uyarı yaptı Sayın Cumhurbaşkanı: "Umuyorum ki ülkemizde hiçbir gazeteci, mesleğini başka amaçlar için kullanmaz."

Yukarıda birebir alıntıladığım bu cümle hayatî önem taşıyor. Çünkü gazeteciliğin sınırları, gerçeği aramaktaki dürüstlüğü bu mesleği yapanların omzuna bir sorumluluk olarak yüklüyor. Maalesef belli dönemlerde bu ülkedeki gazeteciler o sınavı doğru veremedi; belki de hala veremiyor.
......

EKREM DUMANLI'NIN 2011 YILINDA NELER YAZMIŞTI ?












BALYOZ DERSLERİ (14.02.2011- ZAMAN)

Balyoz Darbe Planı davasında mahkeme 163 sanığın tutuklanmasına karar verdi.

Tutuklanması istenenler arasında eski kuvvet komutanları, çok sayıda muvazzaf ve emekli subaylar bulunmakta. Anlaşılan o ki dava dosyasındaki yeni bulgular tutuklama kararını mecburî hale getirdi.

Meseleye nereden bakarsanız bakın tarihî bir dönüm noktasında olduğumuz aşikar. Hukuk tarihimizde bir ilk; çünkü askerî darbe planı yapmakla suçlanan komutanları hiçbir sivil mahkeme yargılayamamıştı. Şimdi darbe planına dair ortaya çıkan bilgi ve belgeler nedeniyle en üst düzey komutanlar hukuka hesap veriyor. Tabii ki zanlılar hakkında şimdiden "suçlu" ya da "masum" demek mümkün değil; ancak darbenin hukuken bir suç olduğunun tescillenmesi açısından Balyoz Davası hayatî önem taşıyor.
Demokrasimiz açısından da çok önemli bir sayfa açıldı.. .....

.....
Onca belgeye rağmen sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranan medya grupları sanık yakınlarının tek yönlü propagandasına borazanlık yapıyordu kimi zaman.....
......
Mahkeme iddia makamının yeni bilgi ve belgelerini tekrar değerlendirdi ve çok sayıda sanığın tutuklanmasına karar verdi. Demek ki ortada fasa fiso bir iddia yoktu. Kanun adamları olaya yakınlık-akrabalık, hısımlık-hasımlık çerçevesinden bakmaz; bakamaz. Onlar önlerine gelen dosyadaki somut suçlamalara, o ithamlara dair somut delillere bakar; bakmak zorundadır. Sabredip beklemek lazım. Hâkimler eldeki deliller doğrultusunda tutuklama kararı verdi. Sanıklar kendilerini savunacak. En sonunda adalet tecelli edecek. Endişeye gerek yok; demokratik bir ülkede hukuk işliyor. Ve tarih bugünlere yepyeni bir sayfa açıyor.
......
 
Gazeteci Mustafa Balbay, "Ben hapishanedeyim. Darbe yapmakla suçlanan komutanlar dışarıda!" diyerek önemli bir çıkış yapmıştı. Haklıydı. Bu nedenle basından da bu söz büyük destek almıştı. Demek ki manzara vicdanları yaralıyordu. Şimdi Balyoz davasında Balbay'ın bahsettiği komutanlar da tutuklandı. Böylece, "Balbay içeride komutanlar dışarıda" söylemi çöktü. Şimdi göreceğiz, o söylemi kim meseleyi sulandırmak için, kim adaletin çarklarındaki haksızlığı eleştirmek için kullanmış. ....