Paniğe ve öfkeye gerek yok hukukî süreç işliyor
(ZAMAN GAZETESİ- 07.03.2011)
Her şeyden önce bir hakikati beyan etmenin faydalı olduğunu
düşünüyorum: Hiç kimseyi bir çırpıda suçlu ilan etmek doğru olmadığı gibi; hiç
kimseyi aynı şekilde suçsuz ilan etmek de doğru değildir...
Hafta
içinde yapılan operasyonlarla bazı gazeteciler gözaltına alınınca, medyanın
önemli bir bölümü kıyameti kopardı. Basın özgürlüğü kavramını bayraklaştırarak,
gazetecilere baskı yapıldığını, Ergenekon soruşturmasında ölçünün kaçtığını,
Türkiye'nin polis devleti olmaya doğru gittiğini vs. söyleyenler oldu. Bu kadar
ağır eleştiri yapanların elinde somut bir bilgi, belge, bulgu var mı? Hayır.
Gözaltına alınan kişilerin gazeteci olması, o kişilerle diğer gazeteler
arasındaki arkadaşlık bağları, onlara karşı beslenen itimat... Bunlar hukukî
bir dayanak mıdır?
..........
Bilmeyenler
ya da bilmezden gelenler için süreci kısaca özetleyelim: Bir zanlı hakkında
savcılık bazı bilgi ve belgelere ulaştığını düşündüğünde hâkimlere başvuruyor.
Bu başvuru esnasında elindeki somut delilleri ibraz ediyor. Hâkimler,
savcılardan gelen talebi doğru ve yerinde bulursa o kişiler hakkında süreci
başlatıyor. Zanlı kişiler iki gün karakolda kalıp ifade veriyor. Susma hakkına
sahip. Savcılar en fazla iki gün daha ek süre isteyebiliyor. Daha sonra
zanlılar hâkim huzuruna çıkarılıyor. Sanıkları mahkeme dinliyor ve karar
veriyor. Bu karar tutuklama da olabiliyor, serbest bırakma da. Tutuklanan
kişilerin mahkemeye itiraz hakkı da bulunmakta.
Yukarıda
özetlediğim süreç sanki yokmuş gibi, sanki insanların ev ve işyerlerinde
aramalar keyfî yapılıyormuş gibi davranmanın âlemi yok....
.......
Soner
Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık... Bunlar darbeci miydi, derin yapılarla gizli
bağlantıları var mıydı, psikolojik harbin birer parçası mıydı, bazı odakların
yönlendirmesiyle kara propaganda yapmışlar mıydı, ülkede kaos oluşturacak bir
atmosfere zemin hazırlamışlar mıydı? Bu soruların cevabına bir nefeste 'evet'
ya da 'hayır' demek bu aşamada mümkün değil. Zanlılar hakkında somut bilgilere
ulaşıldığında manzara daha da netleşecek.
Ancak
bu aşamada bazı prensiplerin hatırlanmasında fayda var: Gazetelerin gazetecilik
faaliyetleri nedeniyle soruşturma geçirmesine herkes (sadece gazeteciler değil)
karşı çıkmalı; lakin gazetecilik faaliyeti sayılmayacak eylemler söz konusuysa
gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine de müsaade edilmemeli. Türkiye, uzun bir zamandan beri yoğun bir psikolojik
harekâtla karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan
başta olmak üzere bazı insanlar etki ajanlarının hedef tahtasında. Şu ana kadar
bu insanlar hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu nevinden onlarca kitap
yazıldı, binlerce yazı yazıldı, onlarca web sitesi kuruldu. Bu amansız kara
propagandanın tesadüf olmadığı, derin bir ittifakın emriyle yapıldığı pek çok
hadisede açığa çıktı....
.....
Demem o ki bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her
gazeteci haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki
farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok. Paniğe, hiç
gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın
gereği, her şeyi ayan beyan göreceğiz. Bugün üst perdeden atıp tutan ve
duruşundan taviz vererek sağa sola savrulan kişilerin mahcup duruma düşmesi de
söz konusu. Başbakan, doğru söylüyor: "Bırakın yargı işini yapsın."
Nasıl olsa kısa bir zaman sonra herkes yargının elindeki belge ve bilgilerine
vâkıf olacak. Ya o vukufiyet alelacele konuşanları mahcup ederse? Şu suçludur,
şu suçsuzdur demek biz gazetecilerin görevi değil.
......