27 Aralık 2014 Cumartesi

OSMANLI'DA "DEMOKRATİK ÇÖZÜM SÜRECİ"NE BENZER İKİ ÖRNEK: SONUÇ, KAN VE GÖZYAŞI


Osmanlıcılık yaparken tarihten ders almıyoruz

Yeni Türkiye’nin inşası adına, 200 yıllık bir geçmişe sahip yenileşme hareketi ve 1914 de başlayıp 1922’de zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşı, 1923 Lozan Antlaşması’yla tescil edilerek, 29 Ekim 1923’de ilan edilen Cumhuriyet’in temel taşlarıyla oynanıyor. Reform adı alında Cumhuriyet’in temel felsefesi ve dayandığı ilkeler örseleniyor. Osmanlı’ya özlem ile yeni Osmanlıcılık adıyla Cumhuriyet kurumları tahrip ediliyor. Yerine konanlar ise ülkeyi geriye götürmeyi, muasır medeniyet seviyesinden uzaklaştırmayı ve ülkenin adeta dağılmasına neden olabilecek hususlar. Cumhuriyetin bütün kazanımları teker teker tahrip edilmeye çalışılıyor. Bunlardan birisi, belki de en önemlisi “açılım süreci” ya da “demokratik çözüm süreci” olarak isimlendirilen, ne olduğu, sonucunda nasıl bir Türkiye’nin öngörüldüğü açıklanmayan, sonu maalesef hüsranla biteceği şimdiden belli olan çalışmadır. ABD patentli bir proje olan “demokratik çözüm süreci”ne benzer projeler Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde de uygulanmış, başarısızlık, daha fazla kan, göz yaşı sebep olmuş ve Osmanlı’nın parçalanmasına yol açmıştır. Bununla ilgili iki örneği belki ders olur amacıyla anlatmakta yarar görüyorum.
MAKEDONYA’NIN KOPUŞU

Bu örneklerden birisi Makedonya reformu veya ıslahatıdır. Elviyei Selase adı altında birleştirilen, Selanik, Manastır, merkezi Üsküp olan Kosova ve buraya bağlı bölgeler coğrafi olarak Makedonya olarak isimlendirilmiştir. Nüfusunun yarıdan fazlasının Müslüman olduğu bölgede, Müslüman nüfusunun üçde ikisi Türk, geri kalanı Arnavut idi. Makedonya’ya muhtariyet verilmesi için 1902 yılında başlayan isyanı bastıramayan Osmanlı Devleti, bir ıslahat talimatı çıkardı. Buna göre valilerin yetkileri genişletilmiş, mahkemelerin bağımsızlığı sağlanmış ve karma jandarma teşkilatı meydana getirilmiştir. Bu ıslahat talimatını uygulamak üzere Hüseyin Hilmi Paşa’yı genel müfettiş olarak görevlendirmiştir. Çalışmaların başarılı olamaması ve isyanın devam etmesi üzerine Rusya ve Avusturya bu programa müdahale etmiştir. Söz konusu iki ülke diplomatları tarafından hazırlanan ve diğer Avrupa ülkeleri tarafından da onaylanan Viyana Islahat Programı, 1903 yılında Osmanlı Devleti tarafından  kabul edildi. Bu program Osmanlı Islahat Planını tadil ediyordu. Genel Müfettişin 3 yıldan önce görevden alınmaması, alınması halinde büyük devletlere danışılması, genel müfettişin gerekli görürse İstanbul’dan talimat beklemeden kuvvet kullanması, valileri emri altında  bulundurması, jandarmanın yabancı uzmanlar tarafından ıslahı, karma jandarma birlikleri oluşturulması (Müslüman, Hristiyan ve Yahudi) elde edilen gelirin bir kısmının bölgeye harcanması bu ıslahatın ana unsurlarıydı. Söz konusu ıslahat da bölgedeki kargaşayı önleyemedi. 1904 yılında Rusya ve Avusturya Dışişleri Bakanları Mürzsteg’de yeni bir program hazırladılar. Islahatın kontrolü için Hilmi Paşa’nın yanına Avusturya ve Rusya tarafından özel memurlar atanacak, Jandarma’nın ıslahı yabancı bir generale verilecek, genel af ilan edilecek, zararlar tazmin edilecek, bir yıl vergi alınmayacaktı. Program Osmanlı Devletince kabul edildi. Bir İtalyan generali tayin edildi, Makedonya 5 bölgeye ayrılarak, asayişi sağlamak için bu generalin emrinde İtalyan, Rus, Avusturya, Fransız ve İngiliz subayları jandarmada hizmet verdiler. Bu program da başarılı olamadı. Bunun üzerine Osmanlı Bankası’nın sorumluluğunda uygulanan mali program da sorunu çözemedi. Çünkü bölgedeki etnik ayrım had safhaya ulaşmıştı. Bu sorun daha sonra Balkan Savaşları’nın önemli nedenlerinden biri oldu ve sonunda da Makedonya Osmanlı’nın elinden çıktı.
‘AÇILIM’ ADIMLARI BÖLÜNME GETİRİR
İkinci vereceğim örnek Ermeni Reformu ile ilgili. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı müteakip yapılan barış görüşmeleri kapsamında yürütülen Berlin Kongresi’de alınan kararlar sonucu Ermeniler’e önemli vaadlerde bulunulmuştu. Bu tarihten sonra başlayan Ermeni İsyanları 1908’de 2’nci Meşrutiyet’in ilanı ile durulmuş, müteakiben 1912- 1914 yılları arasında yapılan görüşmeler sonucu 8 Şubat 1914 deki Osmanlı - Rus antlaşması yapılarak, daha önce Avusturya, İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya ve Almanya Büyükelçileri tarafından hazırlanan reform planı kabul edilmişti. Söz konusu reformda, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas olmak üzere 6 vilayetten oluşan bölgenin ikiye ayrılması ve her birinin başına yabancı müfettiş atanması, resmi dairelerde Ermenicenin ve diğer yerel dillerin de kullanılması, Hamidiye Alaylarının nizami ordu bünyesine alınarak lağvedilmesi, milis kuvveti oluşturulmaması, jandarma reformu, Ermenilerin kendi öz savunma güçlerini kurmaları vb. hususları ihtiva ediyordu. Sonrası 1’nci Dünya Savaşı ve savaş sırasında Ermeni kalkışması. Kan ve gözyaşı.

Yazının başında da belirttiğim gibi şu anda yürütülen “demokratik çözüm süreci” ya da “açılım süreci” de benzer tedbirleri içeriyor. Millete açıklanmayan, TBMM’de görüşülmeyen süreç anlaşıldığı kadarıyla kamuoyundan saklanması gereken veya kamuoyunun kabul edemeyeceği hususları içeriyor. Yani özerklik gibi, Kürtçe eğitim gibi, Kürtçenin ikinci resmi dil olması gibi, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gibi, Anayasa’nın ilgili maddelerinin değiştirilmesi gibi. Peki bunlar Millet tarafından kabul edilebilir mi? Veya uygulanabilir mi? Uygulandığında sorun çözümlenebilir mi yoksa daha mı kötüye gider? Hep soruyorum iktidarı nasıl bir Türkiye tahayyülü var, bu tahayyül milletin tahayyülü ile örtüşüyor mu? Bütün bunların yanıtları yok. Bu konuları araştıran ya da açıklayan resmi makamlar da yok. “Açılım” konusundaki yol haritası ve/veya mutabakata varıldığı söylenen hususlar özerklik, Kürtçe eğitim, Kürtçenin ikinci resmi dil olması, Öcalan’ın serbest bırakılması, Anayasa değişikliklerini ihtiva ediyorsa bunun uygulanabilirliği yoktur, buna rağmen uygulanırsa ülkemizde etnik çatışma meydana gelir, etnik ayrışım ve etnik bölgeler oluşur ve ülkemiz dağılma sürecine girer. Bu konuda tarihsel örneklerden ve bölgemizde yaşananlardan ders almalıyız. Alınmazsa sonu karmaşa, kan ve göz yaşı olur.
İSMAİL HAKKI PEKİN (Aydınlık- 26.12.2014)