Soner Yalçın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Soner Yalçın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haziran 2015 Perşembe

Dilek Öcalan mı dediniz..?

Giriş notu: Sevr adım adım hayata geçiriliyor; ve medya sadece Abdullah Öcalan’ın HDP Milletvekili yeğeni Dilek Öcalan’ın magazin haberleriyle ilgileniyor.

Kürt meselesinin salt aktüel boyutuyla ele alınması psikolojik harbin başarısıdır..!

Evet başlayabiliriz…
 
Tel Abyad…

Suriye PKK’sı PYD’nin eline geçti.

Tel Abyad’ın Kürtçe adı;
“Gire Spi”…

Peki…

Ayn El Arap’a Kürtçe “Kobani” diyenler; Tel Abyad’a neden Kürtçe “Gire Spi” demiyor?

Sebebi belli; “etnik temizlik yaptıkları intibasının” oluşmasını istemiyorlar.

Evet.. Bir “PKK aklı” var.
 
Ve ne yazık ki bir “Türkiye aklı” yok!..

Çünkü… Türkiye bölünmüştür. Türkiye’de sadece ak ve kara vardır. Gri tonlar konuşulmamaktadır bile…

Bakınız… Erdoğanlar, Kılıçdaroğulları, Bahçeliler gelir geçer.

Ama bugün yanı başımızda Türkiye’yi yakından ilgilendiren/gelip geçmeyecek tarihi olaylar yaşanmaktadır. Bu konularda “particilik” olmaz! Bu vatan görevidir.

Fakat…

Duygusal siyasi değerlendirmeler ve; merkez medyanın kişiyi aptallaştırmasıyla bu yüce görev görülmemektedir/görülmek istenmemektedir.

Şunu demek istiyorum…

Tarih: 11 Haziran 2015.
Erdoğan diyor ki: “Tel Abyad’da Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran Batı, onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor. Buna biz nasıl olumlu bakabiliriz? Bu Batı’ya, biz nasıl samimi olarak bakabiliriz?..”

İki gün sonra…
Erdoğan diyor ki: “Bölgeden 15 bin Arap ve Türkmen, Türkiye tarafına geçti, boşalan yerlere PYD ve PKK yerleştiriliyor. Bu pek hayra alamet değil…”

Bir hafta sonra…
Hollywood yıldızı Angelina Jolie, Türkiye’ye gönderilerek Erdoğan’la görüşmesi sağlandı.

Kim kimi ikna etti, göreceğiz!..

 Ancak… Üzerinde durmak istediğim konu; Angelina Jolie’nin, Erdoğan’ı ikna etmesine izin vermemek gerekir. Erdoğan’ın bu sözlerinin arkasında durmasını sağlamak gerekir.

Yapılabilir mi? “Particilik olmaz bu konularda” diyorum. Peki…

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’den Tel Abyad ile ilgili bir tek cümle duydunuz mu? Hayır.

Devam edelim…
 

Erdoğan’ın refleksi

Suriye yıllarca PKK’yı koruyup kolladı.

Konjonktür değişti; PKK bugün Esad’a karşı!

Erdoğan; Batı’nın Libya/Kaddafi saldırısına önce karşı çıktı sonra geri adım atmak zorunda bırakıldı.

Erdoğan; Batı’nın Suriye saldırısında ön almak/öncülük yapmak istedi; başaramadı. Kaddafi gitti ama Esat hâlâ koltuğunda oturuyor.

Peki… Erdoğan, konjonktür değişmesine rağmen Esat’la uzlaşmaya hala neden yanaşmıyor?

Sınırımızda Esat’sız bir çözümün olmayacağı ortada değil mi?

Erdoğan neden refleks göstermiyor/gösteremiyor? Bu, kişilik özelliklerinden mi kaynaklanıyor, Batı’nın baskısından mı?

Bunun sonucu; Türk Dışişleri tarihi boyunca hiç bu kadar zavallı durumu düşmedi.

Çocuk oyunu evcilik gibi diplomasicilik oynuyor:

“PYD’nin Suriye ile ilgili kırmızı çizgileri aşmasına göz yumulmayacak.”

Vay.. Vay… Çok korkutucu!..

Ardından diyorlar ki; “Türkiye’nin şartları PYD’ye en üst düzeyde iletildi.”

Neymiş bunlar:
- Esad rejimi ile işbirliği yapmayacaksın!
- Suriye’nin toprak bütünlüğüne aykırı hareket etmeyeceksin!

Şaka gibi…

Aslında… Türk Dışişleri güçsüzlüğünün farkında; bunu şu cümleden anlıyoruz:

“PYD’nin bölgedeki Türkmen ve Arap nüfusun boşaltılması, yerlerine Kürtlerin yerleştirilmesi gibi eylemlerine duyulan tepki ABD yönetimine, BM’ye, BM Güvenlik Konseyi’ne, Avrupa Birliği Komisyonu’na ve NATO Genel Sekreteri’ne iletildi. ABD Dışişleri, Türkiye’yi haklı buldu ve PYD’ye en üst perdeden iletti. ABD, Türkiye’nin Tel Abyad başta olmak üzere Kuzey Suriye’deki Kürt bölgesine ilişkin görüş ve isteklerine açık destek veriyor…”

Acıklı halimiz budur.

Türkiye olanları seyrediyor; aynı Angelina Joe’nin “filmlerini” seyrettiği gibi…
 

Laik Kürt Kadın Gerillalar

Demek…

Irak Ordusu’nun gücünün yetmediği IŞİD’i, Suriye PKK’sı yendi?

Çocuk olmayınız.

Tel Abyad’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalan öğretmen Halil İbrahim, IŞİD ile PYD’nin tüm Tel Abyad halkının gözleri önünde danışıklı dövüş yaptığını söyledi: “Kimse IŞİD’le çatışmadı bile. Bombardıman başladı, IŞİD çekildikçe adım adım PYD yerleşti.”

ABD uçakları IŞİD’i vuruyor. PYD toprak kazanıyor.

Ve Batı medyası “Kürt gerilla kadınlarının” fotoğraflarını-videolarını dünyaya servis ediyor: İşte canları pahasına dinci-yobaz IŞİD’i yenen laik kadın gerillalar!

Yakında Angelia Jolie “Kürt laik gerilla” rolünde film çevirir artık!

Hep yazıyorum… IŞİD’in görevi “Kürt koridoru” açmaktır! “Kürt petrolünün” Akdeniz’e ulaşması gerekiyor!

Sadece “koridor” açmak yetmiyor.

Kerkük’te Musul’da yaptıkları gibi nüfus yapısını da değiştirmek gerekiyor. Bu nedenle…

Tel Abyad’dan 20 bini aşkın sürgün sınırdan Türkiye’ye geldi.

“Sürgün” diyorum; çünkü bu kadar savaşın ortasında kalmış ve kaçmamış binlerce insan PYD’nin topraklarına girmesi ardından Türkiye’ye sığındı.


Diyorlar ki, “bizi PYD sürdü.”


Bu bilinçli etnik temizlik mi?


Soruya şöyle yanıt vereyim:
Ayn El Arap’tan/Kobani’den gelenleri karşılayan HDP’liler vardı.
Tel Abyad’dan gelenleri karşılayan bir tek HDP’li yok!


Söylemek istediğim şudur:
Yok IŞİD’miş…
Yok PKK/PYD’miş…
Yok demokrasi imiş, yok özgürlük imiş, yok ezilen halklar imiş…
Birinci Dünya Savaşı’ndan beri bu böyle…
Bugün, salt “Erdoğan nefreti” sağlıklı siyasal değerlendirme yapılmasını engelliyor.


Tehlikenin farkında mısınız?


Eklemeliyim:


Kiminin ağzından/kaleminden bugünlerde “Süleyman Demirel” adı düşmüyor; ama nedense onun son dönemde sıklıkla söylediği “Batı, Sevr istiyor” sözünü hatırlamak/hatırlatmak istemiyorlar.

Sonuçta…
Bu konularda particilik olmaz; orada mısınız?
 
SONER YALÇIN / SÖZCÜ / 24.06.2015

8 Mayıs 2014 Perşembe

SONER YALÇIN / BDP NEDEN HDP OLDU

 
 
Mec­li­s’­e olan il­gi kay­bol­ma­sın­dan mı bi­lin­mez geç­ti­ği­miz haf­ta ya­şa­nan bir ge­liş­me pek ko­nu­şul­ma­dı.

BDP mil­let­ve­kil­le­ri tö­ren­le HDP’­ye ka­tıl­dı. Par­ti­nin Eş Ge­nel Baş­ka­nı Er­tuğ­rul Kürk­çü, “Bu­gün ya­şa­nan sa­de­ce bir yer de­ğiş­tir­me de­ğil, ye­ni bir stra­te­jiy­le yo­la çı­kı­yo­ru­z” de­di.

 Kürk­çü­’nün kas­tet­ti­ği stra­te­ji ne?

 Si­zi 11 yıl ön­ce­si­ne gö­tü­re­yim…
 

Ta­rih: 23 Ocak 2003.
Mil­li­yet ga­ze­te­si­nin man­şe­tin­de bir fo­toğ­raf ya­yın­lan­dı.
AB­D’­nin Ira­k’­a mü­da­ha­le­ye ha­zır­lan­dı­ğı gün­ler­de ya­yın­la­nan fo­toğ­raf­ta, PKK yö­ne­ti­ci­le­ri Ni­za­met­tin Taş, Ali Hay­dar Kay­tan ve Ha­lil Ataç, AB­D’­li üst dü­zey bir as­ke­ri yet­ki­liy­le kır­sal­da otu­rup ko­nu­şur­ken gö­rü­lü­yor­du.

Fo­toğ­ra­fın ne­yi ifa­de et­ti­ği­ni söy­le­me­ye ge­rek yok.

O gün­ler­de Was­hing­to­n’­da ko­nu­şan emek­li Or­ge­ne­ral Çe­vik Bir, AB­D’­nin Ira­k’­a gir­me­sin­den mem­nu­ni­ye­ti­ni be­lir­tip “kom­şu olu­yo­ru­z” di­ye se­vi­ni­yor­du!..

 ABD-PKK iliş­ki­si­ni gös­te­ren bu fo­toğ­raf ne ilk­ti ne de son.

“Ye­ni kom­şu­”, böl­ge­de sa­vaş­tı­ğı Şi­ile­r’­e ve Mil­li­yet­çi Arap­la­r’­a kar­şı PKK’­yı müt­te­fik ola­rak seç­miş­ti.

 AB­D’­nin böl­ge­ye ge­li­şi­nin PKK’­da ya­rat­tı­ğı he­ye­ca­nı söy­le­me­ye ge­rek yok. “Ye­ni bir İs­ra­il olu­yo­ru­z” di­ye se­vi­ni­yor­du ki­mi­le­ri.

Şim­di­ler­de BDP adı­nı ön­ce HDK-HDP (Halk­la­rın De­mok­ra­tik Kon­gre­si-Par­ti­si) di­ye na­sıl de­ğiş­ti­ri­yor­sa, PKK da is­mi­ni 2002’de KA­DEK (Kür­dis­tan Öz­gür­lük ve De­mok­ra­si Kon­gre­si) ola­rak de­ğiş­tir­di. Böy­le­ce ulus­la­ra­ra­sı te­rör ör­gü­tü lis­te­le­rin­den çık­tı. AB­D’­nin ege­men ol­du­ğu yer­ler­de tem­sil­ci­lik­ler aç­ma­ya baş­la­dı. Es­ki­nin me­kap ayak­ka­bıy­la ge­zen si­lah­lı adam­la­rı, dip­lo­ma­si­nin öne­mi­ni fark et­ti; için­den bir de kra­vat­lı­lar gru­bu çı­kar­dı!

Sa­de­ce bu ka­dar de­ğil…

PKK ar­ka ar­ka­ya AB­D’­nin böl­ge­ye ge­li­şi­ni “Kürt hal­kı için fır­sa­t” ola­rak gör­dü­ğü açık­la­ma­lar yap­tı.

2002 se­çim­le­ri­ne bu ge­liş­me­le­rin yö­rün­ge­sin­de DE­HAP (De­mok­ra­tik Halk Par­ti­si) adıy­la gi­ren par­ti, dün­ya AB­D’­nin ola­sı Irak iş­ga­li­ni ko­nu­şur­ken “em­per­ya­liz­m”­in “e­”si­ni ağ­zı­na al­ma­dı.

Er­do­ğan gi­bi on­lar da “göm­le­k” de­ğiş­tir­miş­ti…

ABD ba­şa­rı­sız
AB­D’­nin Irak mü­da­ha­le­sin­den bu ya­na 11 yıl geç­ti.

ABD söz­de Ira­k’­ı dik­ta­tör­lük­ten kur­ta­ra­cak, de­mok­ra­si­ye ge­çi­şi­ni sağ­la­ya­cak, ül­ke­ye ba­rış ve hu­zur ge­ti­re­cek­ti.

El­bet­te asıl ni­ye­ti­ni bi­li­yo­ruz:

Irak pet­rol­le­ri­ni kü­re­sel pa­zar­la­ra aç­mak, İs­ra­il’­in gü­ven­lik so­ru­nu­nu çöz­mek, ken­di eko­no­mik kri­zi­ni son­lan­dır­mak…

Ba­şa­rı­lı ol­du mu?
 
Ha­yır.

Sad­da­m’­ı de­vir­di de­vir­me­si­ne an­cak Ira­k’­ı yö­ne­te­bil­me ka­pa­si­te­si­ne sa­hip Ma­li­ki dı­şın­da bi­ri­ni bu­la­ma­dı.

İs­ra­il’­i da­ha gü­ven­li kı­la­cak­tı. Ak­si­ne Ira­k’­ı, İs­ra­il’­in can düş­ma­nı İra­n’­ın et­ki ala­nın­da bir ül­ke­ye dö­nüş­tür­dü.

Eko­no­mik kri­zi son­lan­dı­ra­cak­tı. Ira­k’­ta sa­vaş için 2 tril­yon do­la­rı aşan bir pa­ra har­ca­mak­la kal­ma­dı, borç­la­rı ve büt­çe açı­ğıy­la ta­ri­hin en de­rin eko­no­mik kri­ziy­le bo­ğu­şu­yor.

Sa­de­ce bu ka­dar de­ğil…

Su­ri­ye­’de, Öz­gür Su­ri­ye Or­du­su­’nu si­lah­lan­dı­ra­rak Esa­d’­a bir ve­sa­yet sa­va­şı yü­rüt­tü. Esa­d’­ı de­vi­re­me­di­ği gi­bi, ya­rat­tı­ğı mu­ha­le­fet, ka­fa ke­sen te­rö­rist­le­rin de­ne­ti­mi­ne gir­di.

Ku­zey Af­ri­ka­’da des­tek­le­di­ği “ı­lım­lı İs­lam ik­ti­dar­la­rı­” dal­ga­sı Mı­sı­r’­da­ki as­ke­ri mü­da­ha­ley­le yı­kıl­dı. Ar­dın­dan Tu­nus gel­di. Kı­sa­ca­sı ba­şa­rı­sız olan yal­nız­ca AB­D’­nin tan­kı to­pu de­ğil. Bir bü­tün ola­rak, böl­ge­’de ABD pro­je­si/BOP tut­ma­dı. Çün­kü…

Or­ta­do­ğu­’da yıl­lar sü­ren mü­ca­de­le so­nu­cu ya­ra­tı­lan si­ya­si bi­ri­ki­mi yok say­dı. Böl­ge hal­kı­nı mo­dern kim­lik­ler­le de­ğil; Arap, Şi­i, Sün­ni, Kürt di­ye sı­nıf­lan­dır­dı. Et­nik, di­ni, mez­hep kim­lik­le­ri­ni ok­şa­dı. Hiç­bi­ri­nin Ba­tı­’ya rağ­men böl­ge­de ku­ru­lan yurt­taş­lı­ğın önü­ne ge­çe­me­di­ği­ni gö­re­me­di. Su­ri­ye­’de İs­lam­cı mi­li­tan­la­rın vah­şi­ce öl­dür­dü­ğü Hı­ris­ti­yan din ada­mı­nın ce­na­ze­sin­de bir ima­mın du­a oku­ma­sı­nı an­la­ya­ma­dı.

ABD kay­bet­ti; ül­ke­si­ne dö­nü­yor…

Fi­yas­ko­nun so­nu­cu
BDP’­nin HDP’­ye dö­nüş­me­si­nin ar­dın­da AB­D’­nin bu kay­bı var.

Kürt hal­kı­na AB­D’­nin onu kur­ta­ra­ca­ğı­na da­ir su­nu­lan “Kür­dis­tan ha­ya­li­” fos çık­tı.

İra­n’­da, Ira­k’­ta, Su­ri­ye­’de kan uyuş­maz­lı­ğı ya­şa­dı­ğı ik­ti­dar­lar var. Al­ter­na­ti­fi ise ka­fa-kol ke­si­yor.

Bu ye­ni şart­lar PKK’­yı ye­ni­den Tür­ki­ye­’ye mec­bur bı­rak­tı.

Evet, PKK stra­te­ji­si­ni de­ğiş­tir­mek zo­run­da kal­dı.

Ön­ce­ki gün PKK’­lı Mus­ta­fa Ka­ra­su, “Es­ki­den dev­let kur­ma an­la­yı­şı var­dı, bun­dan vaz­geç­ti­k” de­di. De­va­mın­da HDP’­nin ku­ru­luş ge­rek­çe­si­ni de Er­tuğ­rul Kürk­çü­’nün sö­zü­nü ta­mam­la­ya­rak söy­le­di: “U­lus­la­rın dev­let kur­ma­dan da öz­gür ve de­mok­ra­tik ya­şam için­de, ken­di ka­der­le­ri­ni ta­yin ede­bi­le­ce­ği yak­la­şı­mı için­de­yiz. HDP ile Tür­ki­ye sı­nır­la­rın­da Tür­ki­ye­’nin de­mok­ra­tik­leş­me­si için­de Kürt so­ru­nu­nu çöz­me­yi he­def­li­yo­ruz. Bu bir stra­te­jik pro­je­dir.”

PKK ar­tık ken­di­si­ne Tür­ki­ye­’de bir alan aç­mak zo­run­da ol­du­ğu­nu an­la­dı. Ye­ni bir dev­let kur­ma ama­cıy­la kur­tul­mak is­te­di­ği Tür­ki­ye, bu­gün böl­ge­de Kürt­le­rin ne­fes ala­bi­le­ce­ği tek top­rak par­ça­sı.

Ha­liy­le PKK’­nın Tür­ki­ye­’de si­ya­set ya­pa­bi­le­ce­ği bir pro­je­ye ih­ti­ya­cı var.

Müt­te­fik­le­re ih­ti­ya­cı var.

Gü­ney­do­ğu­’da­ki Kürt­ler dı­şın­da di­ğer ke­sim­ler­le bir ara­ya gel­me­ye ih­ti­ya­cı var.

BDP’­yi HDP’­ye dö­nüş­tü­ren ne­den de iş­te bu re­ali­te.

Öca­la­n’­ı, kü­çük sol grup­lar­la bir­lik­te par­ti kur­ma­ya iten bu.

Kan­la-göz­ya­şıy­la ge­çen yıl­lar­dan her­ke­sin ders çı­kar­ma­sı ge­re­ki­yor. Bü­yük dev­let­le­re da­ya­na­rak ku­ru­lan ha­yal­ler­den uyan­ma za­ma­nı gel­di. Bı­ra­ka­lım ar­tık baş­ka­la­rı­nın iş­gal­le­ri­nin ya­rat­tı­ğı fır­sat­la ku­ru­la­cak ya­pay Kür­dis­ta­n’­ı.

Bu­gün Gü­ney­do­ğu­’dan da­ha faz­la Ba­tı­’da Kürt kar­de­şi­miz ya­şı­yor. Bi­zi bir­bi­ri­miz­den na­sıl ayı­ra­cak­sı­nız? Ara­mı­za na­sıl sı­nır çe­ke­cek­si­niz?

Bı­ra­ka­lım ar­tık bu et­ni­si­te­ye, mez­he­be da­ya­nan, Or­ta­do­ğu­’da top­lum­la­rı bir­bi­ri­ne boğ­du­ran ge­ri­ci ide­olo­jik an­la­yış­la­rı.

Bun­la­rın hiç­bi­ri 1923’te ku­ru­lan Cum­hu­ri­ye­t’­in eşit yurt­taş­lık fel­se­fe­sin­den da­ha ile­ri­si­ni ya­ra­ta­ma­dı.

Kürt Kar­de­şim!

Gel bir­lik­te he­pi­mi­zin öz­gür­ce, kar­deş­çe ya­şa­ya­ca­ğı bir ül­ke in­şa ede­lim.

Baş­ka tür­lü hiç­bi­ri­miz mut­lu ola­ma­yız.


08.05.2014 SÖZCÜ

20 Mart 2014 Perşembe

Mehmet Altan mağduriyeti


Çok ça­buk yü­cel­ti­yor ve çok ça­buk al­çal­tı­yo­ruz. Ol­gu­lar/kav­ram­lar te­mel­li tar­tış­mı­yo­ruz çün­kü.

Yi­ne bir te­le­fon sız­dı­rıl­dı. Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­ın, Star ga­ze­te­si ge­nel ya­yın yö­net­me­ni Mus­ta­fa Ka­ra­ali­oğ­lu­’n­dan baş­ya­za­rı Meh­met Al­ta­n’­ı kov­ma­sı­nı is­te­di­ği or­ta­ya çık­tı. Bu sı­zın­tı son­ra­sı Meh­met Al­tan “ba­sın mağ­du­ru­” olu­ver­di! Ken­di­si­ni mağ­dur sa­ya­bi­lir mi­yiz?

Yazayım, siz ka­rar ve­rin…

Meh­met Al­tan 20 yıl Sa­bah ga­ze­te­sin­de yaz­dı. Öza­l’­ı, Çil­le­r’­i ve Er­do­ğa­n’­ı des­tek­le­di. Ve Er­do­ğa­n’­ı öy­le­si­ne yü­celt­ti ki, Star ga­ze­te­si­ne baş­ya­zar ya­pıl­dı. Çün­kü Er­do­ğan, Meh­met Al­ta­n’­ın da­ha çok yaz­ma­sı­nı is­te­di; Sa­ba­h’­ta haf­ta­da iki kez si­ya­si ya­zı­lar ka­le­me alı­yor­du. 11 Ka­sım 2006’da Sa­ba­h’­tan ay­rıl­dı ve Sta­r’­a geç­ti; ar­tık ye­di gün Er­do­ğa­n’­ı öve­bi­le­cek­ti!

 Meh­met Al­tan, Uzan­la­r’­ın elin­den TMSF ka­na­lıy­la 2004 yı­lın­da alı­nıp AK­P’­nin “par­ti or­ga­nı­” ya­pı­lan Sta­r’­a baş­ya­zar ol­mak­ta ba­sın öz­gür­lü­ğü açı­sın­dan hiç sa­kın­ca gör­me­di!

 Yıl: 2008. “İ­kin­ci Cum­hu­ri­ye­t’­in Yol Hi­ka­ye­si­” ad­lı ki­ta­bın­da Def­ne Asal, Meh­met Al­ta­n’­a so­ru­yor:

- Ak Par­ti so­nuç­ta baş­tan be­ri öz­gür­lük­çü, de­mok­ra­si ta­raf­ta­rı ama öte yan­dan da mu­ha­fa­za­kar bir par­ti, bu se­ni kor­kut­ma­dı mı?
- Ha­yır kor­kut­ma­dı, kor­kut­maz.
- Şu­nu sor­mak is­te­dim as­lın­da, bir an­la­yış var ya, bun­lar as­lın­da ta­ki­ye ya­pı­yor­lar di­ye.
- Ta­ki­ye ya­pı­yor di­yen­le­rin AB’­yi des­tek­le­me­di­ği­ni gö­re­rek, on­la­rın ta­ki­ye yap­tı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. Ak Par­ti­’nin ta­ki­ye yap­tı­ğı­nı söy­le­ye­rek, ken­di­le­ri­nin ik­ti­dar kav­ga­sı­nı yü­rü­ten la­ik ta­ki­ye­ci­ler var.
(s 231-232)

 Dün böy­le söy­lü­yor­du. Do­la­sıy­la, Sta­r’­a yaz­ma­ya baş­la­dı: “Tür­ki­ye ye­ni­leş­me­si­nin, dö­nüş­me­si­nin iti­ci mo­to­ru Er­do­ğa­n’­dır…”

Aydın despotluğu

Mehmet Altan Star’a geçer geçmez hemen bir de kitap çıkardı: “Eğrisiyle Doğrusuyla Ak Parti.” Partiyi şöyle analiz ediyordu: “Yoksullar ile tuzu kurular karşı karşıya. Tuzu kurular ve onların müttefiki olan Ankara’nın egemenleri, AK Parti vasıtasıyla merkeze taşınan yoksulları gördükçe feryat ediyorlar: ‘İrtica geliyor.’ Aslında irtica gelmiyor, egemenlik gidiyor galiba.”

Mehmet Altan yazılarında ve televizyon ekranlarında yıllarca bu sözleri tekrarladı. Ülkeyi karanlığa boğan Erdoğan zihniyetini “demokrasi getiriyor” diye selamladı; “darbelerle hesaplaşıyor” diye yüceltti.

Şimdi, “yanıldık” diyor(lar).

İnanalım mı? Hayır…

Çünkü, Erdoğan kendini hiç saklamadı. Nefretini gösterdi. Öfkesini haykırdı. “Öteki”yle savaşacağını ilan etti.

 Türkiye’nin yarısı fark etti de kendilerine aydın diyenler mi, ayak sesleri duyulan faşizmi analiz edemediler? Düşünme yetisini, siyasi zekalarını mı kaybetmişlerdi?

 Hadi canım siz de!..

 Görmek istediklerini gördüler, duymak istediklerini duydular; şiddeti, kötülüğü, bayağılığı, kabalığı yok saydılar.

 Geldik, neden görmedikleri meselesine…

Kişilik zafiyeti

Dö­nek­lik tar­tış­ma­la­rın­da bir yan­lış­lık var:

 Yü­zey­de ide­olo­jik/fi­kir tar­tış­ma­sı ola­rak gö­zü­ken, as­lın­da de­rin­de ki­şi­lik za­fi­ye­ti; pa­ra/ma­aş, ma­kam/kol­tuk, ün/şöh­ret gi­bi mad­di ha­yat ta­le­bi! Bu ne­den­le dö­nü­yor­lar.

Me­se­le­nin bu yö­nü­nü hiç ko­nuş­mu­yo­ruz. Yüz­leş­me­li­yiz, bu ger­çek­le…

Meh­met Al­ta­n’­ın Sa­ba­h’­tan Sta­r’­a geç­me­sin­de al­dı­ğı as­tro­no­mik pa­ra­nın et­ki­si yok mu?

Yap­ma­yın.

Va­at edi­len pa­ra­yı ala­ma­yın­ca kö­şe­sin­de bi­le yaz­dı: “Ha­san Do­ğan be­nim Sa­ba­h’­tan Sta­r’­a ge­çi­şi­min baş ak­tör­le­rin­den bi­riy­di. Be­ya­na gü­ven duy­ma saf­lı­ğı­mı hiç terk et­me­mem yü­zün­den, o sü­reç­te fark­lı ak­tör­ler ta­ra­fın­dan ba­na ya­pı­lan va­at­ler­le, şim­di­ki uy­gu­la­ma­lar ara­sın­da bü­yük fark­lar ol­sa da, baş­lan­gıç­ta hep­siy­le, Ha­san da da­hil, yo­ğun bir şe­kil­de teş­ri­ki­me­sa­i yap­tık.” (24.03.2010 Star)

İş­te mağ­dur Meh­met Al­tan bu­dur! O “fark­lı ak­tör­le­ri­n” va­at­le­ri­ni tut­ma­la­rı­nı is­ti­yor. Baş­ya­zar kö­şe­sin­den pa­ra di­le­ni­yor!

 Ruh aç­lı­ğı­nı do­yu­ra­maz­sı­nız; ne pa­ra­lar, mev­ki­ler, şöh­ret­ler, aka­de­mik un­van­lar ver­se­niz de in­sa­nı ezen bu aç­lı­ğı yok ede­mez­si­niz. Bu cüm­le­yi yaz­ma­mın ne­de­ni şu: Baş­ya­zı­sın­da pa­ra di­le­nen Meh­met Al­ta­n’­ın o dö­nem çok pa­ra ka­za­nı­yor ol­ma­sı. TMSF’­nin el koy­du­ğu CI­NE 5 gi­bi ka­nal­lar­da hiç sey­re­dil­me­yen prog­ram­lar­dan med­ya kri­ter­le­ri­nin çok üze­rin­de pa­ra­lar al­dı.

Üs­te­lik: Ha­ya­tı bo­yun­ca dev­let­ten bes­len­di­ği­ni söy­le­di­ği me­mu­ru-köy­lü­yü-iş­çi­yi aşa­ğı­la­yan Meh­met Al­tan, en ko­lay ka­zan­cı/bü­yük pa­ra­la­rı dev­let­ten al­dı!

As­tro­no­mik bu ka­zan­cı Me­lih Aşık kö­şe­sin­de ya­zın­ca, Meh­met Al­tan ne yap­tı der­si­niz; ik­ti­da­rın po­lis gü­cü­nü ar­ka­sı­na ala­rak her­ke­se yap­tı­ğı­nı bir kez da­ha tek­rar­la­dı: “Er­ge­ne­kon­cu­su­nuz!” “Kul­la­nı­lan ga­ze­te­ci­si­niz!”

İş­te bu­dur; Meh­met Al­tan­lar için Er­ge­ne­kon­cu­luk ya da kul­la­nı­lan ga­ze­te­ci ol­ma­nın kri­te­ri, ger­çe­ği yaz­mak! Dü­zen­le­ri­nin bo­zul­ma­sı­nı hiç is­te­me­di­ler.

Bu ne­den­le, nef­ret ve öç al­ma tut­ku­su­nu bar­bar­lı­ğa dö­nüş­tür­dü­ler.

 Bu ne­den­le, acı­ma­sız­lar­la it­ti­fak yap­tı­lar! Yap­tık­la­rı, “as­ma­yıp da bes­le­ye­lim mi­” an­la­yı­şı­nın baş­ka bir ver­si­yo­nuy­du; “Si­liv­ri­’ye sok­ma­yıp da yaz­ma­la­rı­na izin mi ve­re­lim!”

Parayı veren düdüğü çalar

Gelelim mağduriyet meselesinin aslına…

Mehmet Altan, Star’dan niye kovuldu?

 Cemaat-AKP çatışmasında tavrını; Pensilvanya’da ziyaret edip elini öptüğü Fethullah Gülen lehine kullandı! Hepsi budur.

 Yoksa… Mehmet Altan gerçeği görmüş de yön değiştirmiş filan değil. Cemaat’in Erdoğan’la iplerini koparmasıyla Mehmet Altan’ın da yolu ayrıldı. Erdoğan’ı övmesi için para verilmişti; Gülen’i övünce Star’dan kovuldu!

 Mehmet Altan halen Cemaat’in yayın organlarında arzı endam eyleyip Erdoğan’a çakıyor.
AB fonlarına, istihbaratçı düşünce kuruluşları “think tank”lere para karşılığı yazılan raporlara girmeyelim.

Tüm bunların basın özgürlüğüyle/mağduriyetle ne ilgisi var?

 Can Yücel ne diyor Mehmet Altanlar için:

“öyle keyifli yazıyorum ki, bu adamlar hem üniversitede var
hem gastede yazar/hem de bozarlar
asaf savaş sakat/ve belgeli murat
bu murat belgeli murat
çok ingilizce bilir
ama hel’sinkiyle güvey girer (…)
adları lazım değil esasında
kendileri lazımlık.”

SÖZCÜ / 20.03.2014