Rafet BALLI;'Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rafet BALLI;'Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2015 Salı

Erdoğan, iktidarını NATO’ya sigorta ettirdi-2

“Uçak” krizine kaldığımız yerden devam edelim. Temel tezimiz ne?
Bugüne kadar hep yazdık. Erdoğan “düşmek”ten korkuyor.
Can ve mal güvenliğinden emin değil.
7 Haziran’da “tehlike”yi somut yaşadı.
***
Seçimin ardından ABD’ye kayıtsız-şartsız biat etti.
İktidarda kalma karşılığında.
Uçak krizi böyle yaratıldı.
Evet Rus uçağının düşürülmesi hesapsızdı. Yüksek riskliydi.
Fakat bir “NATO görevi”ydi.
***
Önceki yazıda özetledik.
2013 ortasındaki durum: “Ilımlı İslam modeli” olarak AKP duvara dayanmıştı.
Batı açısından Erdoğan’ın “kullanım değeri” kalmamıştı. İçte ve dışta.
Batı için “yük”tü artık.
“Erdoğansız AKP” projeleri devreye sokuldu.
17-25 Aralık 2013’te Cemaat operasyonu geldi.
Anlamı: Batı, Erdoğan’dan kurtulmak istiyordu.
Ama şanslıydı Erdoğan. Siyasette rakibi kalmamıştı.
Yerel seçimi de, Cumhurbaşkanlığı’nı da aldı.
***
Batı, 7 Haziran seçimi öncesinde bir hamle daha yaptı.
Proje: AKP-CHP koalisyonuydu.
Amaç: Erdoğan’ı Saray’da tecrit etmek. AKP’yi elinden almaktı.
Projenin ilk etabında hesap tuttu. 7 Haziran’da AKP azınlığa düştü.
Fakat: Erdoğan’ın siyasi refleksleri çok güçlüydü.
Hesapları tersine çevirdi.
Türkiye’yi “hemen” seçime götürdü.
***
Asıl 2 seçim arasında yaptıkları önemliydi.
Erdoğan, iktidar/rejim denklemini ezberlemişti artık.
ABD desteği olmazsa: İktidara gelemezdi, iktidarda kalamazdı.
NATO’yla nikah tazeledi: ABD’ye kayıtsız-şartsız biat etti tekrar.
İncirlik’i ABD’ye teslim etti. BOP’un emrine verdi.
En önemlisi: Irak ve Suriye’yi parçalama görevini kabul etti.
BOP’un parçalama haritası için “asker yazıldık” yani.
Malum: BOP aynı zamanda Türkiye’nin de parçalanması.
***
(Bir ara not.
AKP’nin 1 Kasım’daki şaşırtıcı seçim “başarı”sını hatırlayın.
Oyları 4 ayda 8 puan arttı.
Kendileri bile şaşırdı.
“Başarı”da NATO sigortasının rolü tartışılmaya değer.)
***
Gelelim “uçak” krizine.
İki önemli amaç var.
Bir: Suriye’de ABD ve Türkiye tek başına olmazdı.
NATO’nun da bölgeye çekilmesi gerekiyordu.
Şimdi: Belli başlı bütün NATO devletleri bölgeye yığınak yapmakta.
İki: Türkiye, bölge ülkelerinden bütünüyle koparılmalıydı.
Rus uçağı bu amaçla düşürüldü.
***
Erdoğan, hizmetinin karşılığını da almaya başladı.
Putin, “Erdoğan ailesi”ni suçluyor. Petrol kaçakçılığı iddiasıyla.
Cevap ABD yönetiminden geliyor.
Sizi de şaşırtmıyor mu?
Batıdan 2 yıldır sadece suçlama ve küçümseme geliyordu.
***
Bugün geldiğimiz yer açık.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter Türkiye’nin görevini şöyle tanımlıyor:
“Havada ve karada daha aktif olmalarını istiyoruz.” (2 Aralık 2015).
“Karada” vurgusuna dikkat.
İstenen: Mehmetçiğin, IŞİD bahanesiyle hemen Suriye’ye sokulması.
***
Özet: Erdoğan, iktidarını NATO’ya sigorta ettirdi.
Bedeli: Türkiye’nin ateşe sürülmesi.
İki olguya bakar mısınız:
Bir: Bölge kuvvetleri BOP haritasına, bölünmeye karşı direniyor.
İki: Türkiye ise, kendisini ve bölgeyi parçalamak isteyen NATO tarafından bölgeye saldırtılıyor.
Tarih bunu kaydediyor.
***
Tehlikeli gidişi frenleyebilecek etkili bir kuvvet var: TSK.
Lafı dolaştırmıyorum: Görevlerini yapmadılar.
Hatta: “Mutabakat” görüntüsü veriyorlar (Keşke yanılıyor olsam).
Tarih, bunu da kaydediyor
Son söz: Görev halka düşüyor.

Rafet BALLI / 06.12.2015- Aydınlık

Erdoğan, iktidarını NATO’ya sigorta ettirdi-1

“Yol kazası” olmadığı kesinleşti.
Temel soru şu: Rus uçağını düşüren asıl irade kim?
Erdoğan iktidarı mı? ABD mi?
Bir başka ifadeyle: NATO’yu bölgeye kim çekmek istedi?
Erdoğan mı, ABD mi?
***
Büyük fotoğrafa bakalım. Durum hızla netleşmekte.
Görünen: Uçak tertibinin asıl mimarı ABD.
Erdoğan üzerinden de sahneledi.
“Bizimki” dünden razıydı zaten.

***
Sonucu baştan yazayım.
7 Haziran’dan sonra Erdoğan ABD’yle pazarlığa oturdu.
Bir al-ver yaptı.
Aldığı: Kişisel iktidarını sigorta ettirmek.
Verdikleri: NATO’yu bölgeye çekmek.
TSK’yı ABD jandarması olarak Ortadoğuya sürmek.
Yani: Kişisel iktidarı için Türkiye’yi ateşe atmak.
***
Şu sorular anlamlı: Aşırı yüksek riskler ortada.
Öyleyse, Erdoğan nasıl bu kadar gönüllü oldu?
Bu gözükaralığı nasıl yaptı?
***
Burada filmi biraz geriye sarmamız lazım.
1990’ların başına gitmemiz gerekiyor.
Sovyetler Birliği çökmüş. ABD eksenli tek kutuplu dünya kurulmuş.
Batının tehdit değerlendirmesi değişmiş.
Yakın tehdit: İslam ülkeleri kaynaklı Batı karşıtı hareketler
Buldukları çare: “Ilımlı İslam.”
Yani: “ABD ile uyumlu İslam.”
***
Hesap: “Uyumlu”lar üzerinden İslam dünyası kontrol etmek.
Gerektiğinde Batı aleyhtarlarına karşı “uyumlular”ı sahaya sürmek.
İslamcı-laik farketmiyor.
İran’a, Afganistan’a, Saddam’a, Kaddafi’ye, Esad’a yapıldığı gibi.
***
Bu çerçevede AKP öne çıkarıldı. “Ilımlı İslam”ın örnek modeli olarak.
Fakat olayın püf noktasını doğru anlayalım.
AKP “başarılı” olduğu için “model” seçilmedi.
Potansiyeli görüldü. Daha baştan “model” seçildi. Önü açıldı.
Yani: “Model” seçildiği için “başarılı” oldu.
***
AKP ve Erdoğan’ın iki görevi vardı.
İçte: Türkiye’nin laik/ulus devlet sistemini çökertmek.
İki tarafın de kendi projesi vadı: Ulus devlet buna engeldi.
Hedefe büyük oranda ulaştılar..
Dışta: Bütün Müslüman dünyada “ılımlı İslam” rejimleri kurmak.
Yani: Sünni mezhepçi rejimler.
Pratikteki anlamı: İhvan’ı (Müslüman Kardeşler) Arap dünyasında hakim kılmak.
Erdoğan’ın hesabı ise: İktidarda temelli kalmak.
***
“Arap baharı” vesile oldu.
Tunus ve Mısır’da kolay sonuç aldılar.
Arap dünyasıda İhvancı rejimler yayılıyordu.
Fakat: Batı ve İsrail’de alarm zilleri çaldığını duydunuz mu?
Herkes mutluydu: Batı, İsrail, Erdoğan.
***
Projenin yönünü Suriye’ye çevirdiler.
Sonuçtan çok emindiler.
Erdoğan bütün varlığını masaya sürdü.
“2 ayda tamam” dediler. “Emevi camiinde cuma namazı” randevusu verdiler.
Fakat tutmadı hesapları: Suriye direndi. Bölge direndi. Avrasya direndi.
Ayrıca: Suriye politikasında Batıyla farklılıklar ortaya çıktı.
Yöntem, zamanlama ve hangi muhaliflerin destekleneceği konusunda.
Sonuç: Erdoğan’ın İslam dünyasında kullanım değeri kalmamıştı.
***
İçte de benzer süreç yaşandı.
Önce 2010 Anayasa referandumu. Ardından 2011 seçimi.
Erdoğan “başarı”nın zirvesinde.
Ergenekon ve Balyoz operasyonları derinleştirildi.
Bir kritik adım daha attı: Cemaat ve liberallerle iktidar koalisyonu bozdu.
Bütün iktidarı kendinde topladı.
***
Türkiye’de toplumsal tepki büyüdü.
2013 Mayıs/Haziran: Gezi olayları patladı.
Farklı toplum kesimleri Erdoğan karşıtlığında birleşmişti.
Erdoğan ilk kez “düşme” korkusuna kapıldı.

Rafet BALLI / 05.12.2015 / Aydınlık