Emperyalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Emperyalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2016 Pazartesi

PYD ofisindeki öcalan fotoğrafını görmemiş!




ABD sözcüsü Toner, ‘PYD’yi Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden, Suriyeli Araplar, Türkmenler gibi gruplardan biri olarak görüyoruz” dedi. Moskova’da PYD’nin ofisindeki Öcalan’ın fotoğrafları için ise ‘Ben bu haberleri görmedim’ diye konuştu

Washington’un PYD’ye destek veren açıklamalarına bir yenisi daha eklendi. ABD Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü Mark Toner, “PYD’yi Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden, Suriyeli Araplar, Türkmenler gibi gruplardan biri olarak görüyoruz” diye konuştu. ABD Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü Mark Toner, günlük basın toplantısında, Suriye’de gelişmeleri değerlendirdi. “Moskova’da PYD’nin bir ofis açması ve duvarlarında ABD’nin de terörist olarak kabul ettiği Abdullah Öcalan’ın fotoğraflarının bulunması, PKK ile PYD arasında bir bağ olduğunu göstermez mi?” sorusuna ise Toner, “Ben bu haberleri görmedim” cevabını verdi. Toner ayrıca, Washington’da bazı temaslarda bulunan HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un, ABD Dışişleri Bakanlığında Avrupa ve Avrupa-Asya İlişkileri ve Demokrasi bürosundan yetkililerle bir görüşme yaptığını söyledi.

‘SADECE IŞİD’E YOĞUNLAŞMAK LAZIM!’

Toner, PYD’nin direkt olarak Esad rejimini hedef almadığını fakat IŞİD’e karşı etkili bir grup olduklarını anlatarak “Resmen muhalifler içerisinde yer almıyorlar” dedi. Bunun üzerine, “Türkiye’nin rejim ve muhalifler arasındaki barış görüşmelerinde PYD’yi muhalif saflarında istememesi normal değil mi?” şeklinde yöneltilen bir soru üzerine ise Toner, “Suriye’de farklı gruplar ve farklı çıkarlar üzerine kurulmuş karışık durumu ele aldığımız zaman, PYD’yi hesaba katmak gerekir. 
Fakat Cenevre’deki görüşmelere dahil edilmemişti” dedi. 

PYD’nin sadece IŞİD’e karşı savaşmadığı, muhaliflere karşı savaştığı yönündeki haberlere de değinen Toner, “Hangi grubun hangi gruba karşı savaştığına dair çok fazla haber görüyoruz. Aslında muhaliflerin peşinden gittiklerini zannetmiyorum. Onların sadece IŞİD’e yoğunlaşmasını istiyoruz. Muhaliflerle karşı karşı geldikleri zaman endişelerimizi dile getirdik” dedi. Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev’in Alman basınına verdiği röportajda Suriye’de herhangi bir kara operasyonunun bir dünya savaşına dönüşebileceği yönündeki yorumları değerlendirdi. 

Toner, “Rusya’nın Esad rejimine destek vermesi ve Halep’i kuşatma altına alması, durumu daha da beter bir hale getirdi ve siyasal çözüm arayışlarını zora soktu” iddiasında bulundu.

Aydınlık/13.02.2016

20 Haziran 2015 Cumartesi

Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir

 
 
Bulunduğu yeri ve dünyayı değiştirme iddiasıyla hareket edenler için ideolojik ve örgütsel inşanın ardından politik konumlanma gelir. Bu üç ilke arasındaki bağlar bir devrimci merkez açısından yaşamsaldır. Örneğin; çok ileri bir dünya görüşü olan sosyalizme dayandığını öne süren bir örgütsel yapıyı yanlış bir politik konumlanmayla gereksizleştirebilir, hatta öldürebilirsiniz. Politik konumlanma bir devrimci yapının ideolojisini hayatla buluşturur, savaştaki yerini tayin eder. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Türkiye’nin yakın tarihi incelendiğinde, sırf bu hattaki hataları nedeniyle, kendilerini insanlığın en gelişmiş ideolojileriyle ve en kerli ferli cümleleriyle tanımlayanların cenk dışı kaldığı, emperyalizmin figüranları ya da istihbarat örgütlerinin oyuncakları olduğu görülebilir. 
 
DOST-DÜŞMAN NEYE GÖRE
 
Politik konumlanmada kritik olan baş çelişkiyi görebilmektir. Baş çelişki kabaca üretim ve bölüşüm ilişkilerindeki esas etkene göre anlaşılır. İçerisinde bulunulan zamanda sınırlar çizen, kışkırtmalar çıkartan, dengeler bozan ne ise baş çelişki odur. Günümüz koşullarında somutlayacak olursak, emperyalizme karşı mücadele öncelikli meselemizdir. Onu yalnızlaştırmak, ona karşı en geniş cepheyi kurmak çıkış yolumuzdur. Kuşkusuz her süreçte birçok çelişki vardır ve olacaktır. Ancak her aşamasında gelişimi sağlayan ve diğer tüm çelişkileri de ilerleten bir tek belirleyendir. 
 
2015 yılının Haziran ayında, Türkiye’de mücadele yürütüyorsak mevziiyi bulabilmek için müneccim olmaya gerek yok. Dost kim, düşman kim; bakacağımız adresler bellidir. Pentagon ne diyor? Washington’a ve CIA’ya bağlı “stratejik” düşünce kuruluşları ne söylüyor? Onların dünya ve Türkiye uzantıları (sermaye grupları, medya tekelleri, kalemşorları, NGO’lar vs.) ne yapıyor; anlaşılabilir. 
 
ABD’nin “vicdan” tellallığıyla etnik bölücülüğü özneleştirdiği; Türkiye’de Erdoğan, Suriye’de IŞİD (yeni adlarıyla DEAŞ, DAİŞ) karşıtlığı üzerinden planlarını yeniden yürürlüğe koymaya çalıştığı bir dönemdeyiz. Türkiye’de 7 Haziran sonuçlarının ve Suriye’de Tel Abyad’ta yaşanan gelişmelerin önümüze koyduğu ortak olgu budur. 
 
Sistemin bütün patronlarının desteğiyle, Erdoğan’a ve AKP’ye duyulan nitelikli öfkenin körleştirilerek HDP’ye baraj atlatma operasyonunun parçası haline getirilmesi bir rastlantı değildir. Aynı güçlerin bundan dokuz ay önce Kobani’deki (Ayn El Arab) çatışmalar esnasında PKK/PYD’yiseküler güçler”, “büyük insanlık” savaşçıları olarak ilan etmesi ve bugün Tel Abyad’daki tavrı da aynı şekilde. 
 
TEL ABYAD’I ANLAMAK İÇİN 
 
ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Rakka, Haseke ve Kobani bölgesinde son 15 gün içinde yüzün üzerinde hava saldırısı düzenledi. ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Steve Warren’ın 17 Haziran 2015 günü yaptığı basın toplantısında da belirttiği gibi ABD, Kobani sürecinden bugüne PYD’ye kesintisiz hava desteğiyle alanlar açıyordu. Son olarak Akçakale sınır kapımıza komşu Tel Abyad şehri, ABD güçlerince IŞİD’den alınarak PYD’ye teslim edildi. Ardından Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Irak’taki planlara Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın dahil edildiğini ve IŞİD’den geri alınan bölgelere acil mali destek sağlanacağını açıkladı.
 
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı da yaptığı açıklamayla Tel Abyad’ın ele geçirilmesinden ‘insanlığın büyük zaferi’ diye bahsedip, ‘Suriye’nin ve bütün Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde önemli bir adım’ olarak tarif ederek Suriye ve Esad düşmanlığını yansıtıyor. Tel Abyad’a Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Burkan El Fırat örgütü ile beraber giriş yapan PYD’nin, Suriye’ye ve Beşar Esad’a karşı ÖSO’yla birlikte hareket ettiği herkesçe biliniyor. 
 
ABD’YLE FİKRİ VE PRATİK İŞBİRLİĞİ’ 
 
Tel Abyad’ın ele geçirilmesiyle Cezire ve Kobani bölgeleri birleştirildi ve Amerika’nın Kürt koridoru planında bir adım daha atılmış oldu. YPG sözcüsü Polat Can, Kobani’nin ABD tarafından PYD’ye verilmesinin ardından, “Kobanê direnişinden önce de içinde Amerika’nın da olduğu birçok ülke ile ilişkilerimiz vardı. Birbirimizi tanıma, görüş alışverişinde bulunma vb. ilişkiler vardı. Kobanê’ye saldırılar gerçekleşince mevcut durumun aciliyeti nedeniyle var olan fikir alışverişleri pratik işbirliğine döküldü. Yani Kobanê’nin acil durumu bazı şeyleri hızlandırdı. Bu konuda hem koalisyon güçlerinin istekleri oldu, hem de bizim. Eğer bir işbirliği söz konusuysa bu en çok zor günlerde, tarafların birbirlerine sahip çıkmasıyla olur.” diyerek işbirliğini ifade etmekten çekinmemişti. Bu arada Suriye’de PYD saflarında çok sayıda Amerikan, paralı “blackwater” askerinin olduğu haberleri de  doğrulandı.  
 
Sağır sultan dahi Amerika’nın kürt koridoru planından haberdar. Ancak “Amerikan topu tüfeğiyle bile mi olsa? denmemelidir” diyerek PKK ve Amerika kuyrukçuluğunun teorisini yapan; Türk bayrağıyla sözde Rojava bayrağını yan yana getirmeyi marifet ilan eden, sistemin bütün patronlarıyla beraber HDP’ye baraj atlatma operasyonuna su taşıyan “sol” ahmaklık hala anlayamadı: Amerikan uçağıyla kardeşlik ve demokrasi gelmez! 
 
8 Haziran 2015 Türkiye’sinde mevziler yeni anayasa, özerklik ve Kemal Derviş ekonomisi meydanlarında kurulacak. Açılım, “barış” müzakereleri, Habur girişi, özerklik, Rojava, Kobani, 7 Haziran ve Tel Abyad… Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. İlerleyen aylarda karşımıza “özgürlük” sosuna batırılmış bölücü bir anayasa getirilebilir. 20 Haziran 2015 Türkiye’sinin en önemli sorununun etnik bölücülük olduğunu bilerek dikileceğiz karşısına.  
 
“Son söz daha söylenmedi” diyenler kılıcı kuşanacaklar. Emperyalist planları bozguna uğratarak Türkiye’yi milli ve devrimci bir rotaya sokmanın, yurtta ve dünyada barışı sağlamanın birinci koşulu Türkiye’nin birliği için öne çıkmaktan geçiyor. Çünkü Türkiye’nin birliği, Suriye’nin birliğidir. Türkiye’nin birliği Ortadoğu’nun şahsında bütün ezilenlerin özgürlüğüdür. 
 
Aykut Diş 
20.06.2015
Aydınlık

11 Şubat 2015 Çarşamba

Moscow’s Problem: Dealing with Imbeciles and Vassals

Strategic
Culture
Foundation



ONLINE JOURNAL


Moscow’s Problem: Dealing with Imbeciles and Vassals

Finian CUNNINGHAM | 10.02.2015

Russia is in a dilemma. How can it work through a peaceful settlement over the Ukraine conflict – and avoid a wider, more terrible war – when it is having to communicate with imbeciles and vassals? We are referring to the American and European leaders, respectively.

The problem of trying to have a conversation with imbeciles is that they are simply incapable of understanding anything outside of their obtuse reality. They suffer from cognitive dissonance and are proud of it. In fact, the more cognitively dysfunctional, the more the imbecile is celebrated as being strong. Imbeciles cannot be enlightened; their ignorant and boorish way of looking at the world is impervious to any different, even more correct perspective. Indeed, they have a visceral aversion to correction, which only retrenches their imbecility all the more.

The problem in dealing with vassals is that they are powerless to change course – even if they have a residual ability to think independently and to recognise an alternative perspective as being more correct, or at least reasonable.

Thus we have the dilemma facing Russia in its dealings with Washington and its European allies over the Ukraine conflict. 

Russian Foreign Minister Sergei Lavrov, speaking in Munich last weekend, deplored the lack of European independence in averting Washington’s systematic vandalism of the international order. Lavrov was scoffed at for daring to speak the truth and more so because he used logic and historical evidence to support his argument.

The imbecilic Americans substitute axioms and accusations for rational dialogue. They are guided by their own self-serving propaganda and are deluded by every word of it. And proud of it! God bless America!

US President Barack Obama, who is supposed to be one of the most thoughtful American politicians, evidently can’t think beyond the uniform straitjacket narrative that posits, without a scintilla of evidence, that the conflict in Ukraine as «all Russia’s fault». 

Speaking with German Chancellor by his side at the White House this week, Obama said that he was considering sending lethal weapons to the Kiev regime «to help Ukraine bolster its defences in the face of separatist aggression». Obama accused Russia of fuelling the conflict and of trying to violate Ukraine’s territorial integrity «down the barrel of a gun». 

Reality check. Ethnic Russians are being killed in their homes, basements, schools and streets, by the Western-backed Kiev regime, which launched a gratuitous war on eastern Ukraine ten months ago, resulting in over 5,500 dead and more than a million people displaced – and yet Obama condemns the violence as «separatist aggression» and wants to send more deadly weapons to the offenders. 

From Obama on down the political ladder, it only gets worse. The Vice President Joe Biden told the security conference in Munich last weekend that «Ukrainians have the right to defend themselves» and so the US should send military support to ward off «Russian aggression». 

So, Mr Biden, what about the right of ethnic Russian Ukrainians defending themselves? Are they debarred from doing so? Are they not Ukrainians? Or maybe because they are ethnic Russians that makes them inferior in your view?

America’s top diplomat John Kerry, a supposedly urbane, multilingual cosmopolitan, reiterates the same baseless, brainless accusations against Russia, claiming the latter to be the «biggest threat to Ukraine». Kerry also wants to send weapons to Ukraine to teach Russia a lesson.

Ditto Ashton Carter, the incoming Defence Secretary. Ditto Michel Flournoy, who is tipped to be Defence Secretary if Hillary Clinton wins the 2016 presidency. Ditto Bobby Jindal who is a hot contender for the Republican presidential candidacy. Ditto Republican foreign policy chief Bob Corker. Ditto the Chairman of the Joint Chiefs of Staff, General Martin Dempsey. Ditto the members of America’s foreign policy establishment at the Brookings Institute and Atlantic Council. Ditto the editorial boards of America’s top media corporations, including the New York Times and Washington Post. All of them unblinkingly repeat the mantra that the Ukraine conflict is due to Russian aggression and that arming the Kiev regime is a swell idea for peace. All of them regurgitate a corny travesty of history which paints Russian President Vladimir Putin as «a mid-20th Century dictator» in the same «expansionist» vein as Adolf Hitler or Benito Mussolini. (Without a whit of understanding that mid-20th Century fascism was fomented as a covert policy of Western capitalist powers to attack the Soviet Union, and resulted in 30 million dead Russians. A policy that continues today in the form of US support for the neo-Nazi regime in Kiev as a destabilising force towards Russia.)

The scary thing about American imbeciles is that they don’t have an inkling that they might be brainwashed. They are Orwellian clones who believe that war is peace, slavery is freedom, and truth is whatever you are told it is.

American politicians attending the Munich Security Conference derided efforts by Germany’s Merkel and French President Francois Hollande to engage Putin in political dialogue over the Ukraine crisis as «bullshit». 

The three leaders are proposing to follow up lengthy discussions held in Moscow last weekend with a further meeting in Minsk, the Belarus capital, this week. It’s far from certain that Putin, Merkel and Hollande can achieve a breakthrough to get the Kiev regime to sit down and talk with the pro-Russian separatists in eastern Ukraine. The uncouth Americans are certainly trying their best to scupper dialogue before it is even given a chance to progress. 

In contrast to the gung-ho Americans, there is a new consensus among the Europeans that pouring more weapons into Ukraine is no solution, indeed is to be avoided, and that the separatists have reasonable grounds for political autonomy deserving a respectful hearing.

The Europeans, at least publicly, may still adopt the hoary narrative that Russia is destabilising Ukraine covertly with its troops or military support for the separatists. Moscow flatly denies those claims. But at least the Europeans seem to have enough intellectual subtlety to realise that maximalist finger-pointing against Putin is counterproductive and that there might be more than one side to the story. 

To her credit, Angela Merkel has stood firm in her opposition to American calls for increasing military involvement in Ukraine. While in Washington this week, she categorically ruled out supporting the idea of sending more weapons into Ukraine. Merkel’s opposition to US proposals has been denounced by leading Republican Senators as «appeasement» of Putin, with asinine analogies to Chamberlain and Hitler at the 1938 Munich conference. 

Dealing with American imbeciles is thus impossible. They inhabit a different mental world from most other people. Their world is formed by ahistorical propaganda and a boorish attitude that makes dialogue, reciprocation, or socratic elucidation a dim prospect. Their arrogance and ignorant conceit are obstacles to genuine communication and understanding. It’s all Putin’s fault; it’s all due to those morose Russian hordes; it’s the evil Soviet empire making a comeback. A US-backed regime-change illegal operation in Kiev against an elected government? A US-backed regime waging war on ethnic Russian people in eastern Ukraine? Are you nuts, you Putin-pussy-apologist?

How can you deal with such people? You can’t.

However, the additional problem is that the Europeans are not free to really act on their incipient independent thoughts. It is clear that Merkel and Hollande, and many other European leaders, realise that US plans to flood Ukraine with even more lethal weapons is a woeful idea that potentially could spark World War III. It is clear that many Europeans think US-led sanctions against Russia are not only counterproductive, but actually an unreasonable, hostile policy that is hurting European workers, farmers and economies as much as it is Russia’s.

The problematic fact is that European states are vassals of America. They are not free to act out of line from Washington’s dictate, no matter how ludicrous is the latter. Germany is considered the powerhouse of Europe and the fourth largest economy in the world. Yet, as German political analyst Christof Lehmann reminds us, Germany has never had genuine political independence since the end of the Second World War. It does not have a constitution befitting a modern state, and it continues to be occupied by military forces belonging to the «victorious» American and British allies. «Germany is a de facto colony of the US», says Lehmann. «At any time, under the postwar basic law, American troops can take over the government of Germany, which technically and legally is an occupied state, a vassal state».

The American NSA spying on Chancellor Merkel revealed in 2013 by Edward Snowden is a case in point. More telling is how Merkel did not respond to that gross infringement of German «sovereignty» with the political force that that American violation merited. She meekly accepted the intrusion as a condition of American postwar hegemony.

Lehmann points out how any past moves by Germany to create an independent foreign policy, and one in particular that involves rapprochement with Russia, have been serially vetoed by the US and its British ally. «We saw that under Chancellors Willy Brandt and Gerhard Schroeder, their efforts at adopting a more friendly relation with Russia were sabotaged at every step by Washington and London», says Lehmann.

That is why Merkel deserves much credit for making her bold stand this week against American militarism in Ukraine. Her dissent is highly significant of a potential cleavage in US-European relations. What she is doing is challenging a fundamental red line in Washington: namely, that European states, and Germany especially, cannot, must not, dare to question American hegemony and its longterm policy of hostility towards Russia.

Merkel and Hollande may be finally getting the message from the millions of ordinary EU citizens who deeply object to American warmongering towards Russia at Europe’s expense. But given the tradition of European vassalage to the imbecilic Americans, the chances of a positive breakthrough for peaceful relations remain elusive. European leadership is still a captive of Washington’s clutches. But the disgusted European masses might just be forcing a break in the imbecilic bonds.

10 Şubat 2015 Salı

Türkiye’de CIA’nın beslediği örgütler-2013

NED National Endowment For Democracy. 1980’li yılların başında kurulmuş. Amerika’nın ulus devletleri tasfiye etmek için atağa geçtiği yıllar. Darbeler ve işgaller kadar, devletleri, toplumları içeriden ele geçirme atağının da hızlandığı yıllar.
 
NED’in Türkçesi Ulusal Demokrasi Vakfı, ama maşallah, demokrasi ihraç etmediği ülke kalmamış. Dünyayı kendilerinin isimlendirdiği altı bölgece ayırmışlar. Afrika’da 31 ülkede ve ayrıca 2 bölgede, Asya’da 13 ülkede, üç ayrı bölgede ve Çin’de 4 ayrı bölgede, Orta ve Doğu Avrupa’da 8 ülke ve 2 bölgede, Avrasya’da 9 ülke ve 2 bölgede, Latin Amerika’da 15 ülkede, Türkiye’nin de içinde olduğu “Ortadoğu ve Kuzey Afrika” adını verdikleri alanda, 14 ülkede faaliyet sürdürüyorlar. Ülkelerin tümü, Amerika’nın hedefinde olanlar.
 
***
Nasıl yapıyor demokrasi ihracatını? İstihbarat topluyor, para karşılığında ajan devşiriyorlar. Dağıttıkları para ise Amerikan devletine ait. “Kongreden ve Beyaz Saray’dan sürekli destek alıyoruz” diyorlar. Parayı Amerikan Kongresi’nin verdiğini açıkça yazıyorlar.
 
Bu örgütün başındaki Carl Gershman için, internet sitelerinde başkanları hakkında yazdıkları şöyle: “Fon görevini üstlenmeden önce, BM’nin Üçüncü Komitesi’ne ABD Temsilcisi ve kıdemli danışmanı olarak görev yaptı. Birleşmiş Milletler Amerika Birleşik Devletleri Misyonu Sosyal Demokratlar İcra Direktörü.”
 
Amerikan devletinin merkezindeki adamlardan. Gershman, aynı zamanda CIA organizasyonlarında madalyalara boğulan bir şahsiyet; Madalyalara bakar mısınız? “Şövalye Haç, Polonya Hükümeti Nişanı aldı; Başkanlık Madalyası, George Washington Üniversitesi; Çin, Çin Eğitim Demokrasi Vakfı Demokrasi ilerlemek için Değerli Kişi; Diplomatik Servis Merit Sipariş (Heung-In Madalyası) Kore Cumhuriyeti, Litvanya Hükümeti Litvanya Diplomasi Yıldızı, Uluslararası İlişkiler Liderlik Truth Ödülü Tibet’in 2005 Light ve ‘sadık hizmet’ Romanya’nın Ulusal Nişanı Uluslararası Kampanyası Kongre Hispanik Liderlik Enstitüsü Ödülü; Atlantik Konseyi Özgürlüğü Ödülü, Demokrasi için Ulusal Bağış (NED) adına aldı.”
 
***
Amerika’nın hedefe koyduğu 90 ülkede, ABD devletinin parasını dağıtarak ajan devşiren bu örgütün Türkiye’de 2010 ve 2011 yıllarında para verdiği örgütler şunlardı:
 
-Bedava Eğitim Öğretmenler Sendikası (Özgür Eğitim-Sen-OE) adlı örgütün, Hatay, Batman ve Ankara’daki 40 üyesine seminer vermişler. “Liberal demokrasinin ilkelerini” aşılayacaklarmış. Bunun için ne kadar para ayırdıkları belli değil.
 
- Liberal Düşünce Derneği, 2010’da 74 bin 200 Dolar,
 
- Uluslararası Özel Teşebbüs Merkezi, 2010’da 189 bin 839 Dolar,
 
- Uçan Süpürge, 2010’da 55 bin 500 Dolar,
 
- İfade Örgütlenme Özgürlüğü, 2010’da 99 bin, 2011’de 199 bin 900 Dolar,
 
- İnsan Hakları Gündemi Derneği, 2010’da 54 bin 700 Dolar,
 
- İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, 2010’da 45 bin 300, 2011’de 46 bin 600 Dolar,
 
- Gazeteciler, Inc İçin Uluslararası Merkez, 2010’da 89 bin 700 Dolar,
 
- Uluslararası Cumhuriyet Enstitüsü, 2010 ve 2011’de 700 biner Dolar,
 
- Kadın Dayanışma Derneği Kapadokya, 2010’da 34 bin 900 Dolar,
 
- Uluslararası İlişkiler için Ulusal Demokratik Enstitüsü, 2010 ve 2011’de 600 biner Dolar,
- Sosyal Kalkınma ve Cinsiyet Eşitliği Politikaları Merkezi, 2010’da 57 bin 900, 2011’de 32 bin Dolar,
 
- Türkiye’yi Anlamak için Gençlik, 2010’da 47 bin Dolar,
 
- Eşit Haklar (AMER) İzleme Derneği, 2011’de 55 bin 600 Dolar almış.
 
***
NED’in 2013 yılında para dağıttığı örgütler ve verilen para miktarları:
 
- Eşit Haklar (AMER) İzleme Derneği, 48.900 Dolar
 
- İfade Derneği Özgürlüğü, 68.000 Dolar
 
- İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, 49.000 Dolar
 
- Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü, 700.000 Dolar
 
- Uluslararası İlişkiler Ulusal Demokratik Enstitüsü, 700.000 Dolar
 
- Punto24 Bağımsız Gazetecilik Derneği, 50.000 Dolar
 
Türkiye, emperyalistlerin ulu orta ajan devşirdiği ve para dağıttığı ülke oldu. Daha da acısı, üç kuruş para için emperyalistlerin oyuncağı olmak, bir insanın ya da örgütün düşebileceği en son nokta.
 
Aydınlık / Mehmet Akkaya- 13.12.2014

23 Eylül 2014 Salı

RAFET BALLI/ ABD’nin seçimi: PKK’ya dokunmayın!

Soruyla girelim. Hangisi önemli?

ABD’nin IŞİD’i vurması mı?
 
Yoksa, bombalarla şunu ilan etmesi mi?
 
“PKK’ya kimse dokunmasın!”
 
Çünkü: “PKK benim korumam altında.”
 
***
Yem cazip: İnsan hakları, yüzbinlerce mülteci...
 
Gönüllü balıklar oltaya takılma yarışında.
 
***
Bahane hazır: IŞİD.
 
Tanımı basit: Şu kafa kesen şeriatçı örgüt!
 
Oraya buraya saldırıyor!
 
***
IŞİD ilk defa saldırmıyor ki.
 
2013 sonbaharında Irak’ta ayaklandı.
 
İki kenti ele geçirdi.
 
Felluce: 650 bin nüfuslu.
 
Ramadi: 700 bin.
 
“Emirlik” ilan etti.
 
Askerleri kurşuna dizdi. Sivilleri kesti.
 
***
ABD ve liberalleri seyretti.
 
Hatta Körfez üzerinden destekledi.
 
Çünkü: Bağdat’ı zayıflatıyordu.
 
* * *
Suriye’de Rakka vilayeti.
 
Bir yıldır IŞİD’in elinde.
 
Yüzbinlerce insan evini terk etti.
 
Askerler çukurlara dolduruldu.
 
ABD koalisyonu yine destekçi.
 
Türkiye ve Ürdün:
 
IŞİD’le iyi komşulukta kusur etmedi.
 
***
Sonra: IŞİD Musul’a girdi (9 Haziran).
 
Irak’ın ikinci büyük kentine.
 
Yüzbinler kendi yurdunda mülteci artık.
 
ABD ve takımı seyretti.
 
***
Örgüt Bağdat’a yöneldi.
 
ABD’nin derdi IŞİD değil Maliki oldu.
 
Fırsat dediler: Bağdat’ta Maliki’yi değiştirttiler.
 
Çünkü: Maliki hükümeti bölünmeye karşıydı.
 
***
Son gelişmeler ABD’nin hesaplarını bozdu.
 
Bir: IŞİD çizgiden çıkıp Erbil’e yürümeye kalktı.
 
Aksilik bu ya: Peşmerge direnemeyip kaçtı!
 
İki: Örgüt, Suriye’de PKK’yı kuşattı.
 
Aynelarap (Kobane) bölgesini yıkmaya kalktı.
 
Akdeniz’e “Kürt koridoru”nun vazgeçilmez halkasını.
 
* * *
ABD ve tayfası (mezhepçi ülkeler) hemen harekete geçti.
 
Gerekçe ellerinin altında.
 
Televizyonlara taze hazırlattılar: “Sivil Kürtlerin dramı.”
 
IŞİD’i, kendi eserlerini tıraşlamaya başladılar.
 
***
IŞİD kendi hatasının kurbanı!
 
Sivillere zulmettiği, insanları kestiği için değil.
 
Hatası: “Kürt koridoru”na engel çıkarmak.
 
ABD’nin “bölme” planlarına zarar vermek.
 
***
Hâlâ anlaşılmıyor mu?
 
ABD için mesele insan hakları değil.
 
Mesele, Ortadoğu’da “ikinci İsrail”i kurmak.
 
***
İki not:
 
PKK cenahına: Evet, IŞİD kanlı bir örgüt.
 
Mücadele etmeli, direnmeli.
 
Fakat niye ABD’nin kucağında?
 
Maksat: Bölmek değil sivilleri korumak ise.
 
Neden: Meşrû Şam yönetimiyle birlikte değilsiniz.
 
***
AKP’ye: Belli, kafanız karışmış.
 
Stratejik müttefikinize güvenmiyorsunuz.
 
Gelişmelerin kontrolden çıkmasından korkuyorsunuz.
 
Fakat: IŞİD’le örtülü ilişki yeni bir çıkmaz.
 
Çare: Bölgedeki meşrû hükümetlerle yeniden anlaşmak.
 
Korkmayın: ABD eskisi gibi kudretli değil.
***
Son söz: Tarih hızlandı.
 
Aydınlık / 24.09.2014

Amerika’nın ortakları terör örgütleri

 
 
ABD Başkanı Barack Obama, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütüne karşı oluşturulacak koalisyona terör örgütlerini de dahil etti. Buna göre, uluslararası koalisyona destek veren ülkeler IŞİD’e karşı hava operasyonları düzenleyecek, bununla birlikte Kuzey Irak’ın peşmerge ordusu, PKK, PYD, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Suriye’deki diğer terörist muhalifler de IŞİD’e karadan saldıracak.

Terör örgütü IŞİD’e karşı karadan savaşacak terör örgütlerine silah yardımının yanısıra askeri eğitim verilecek. Başta ABD olmak üzere koalisyondaki ülkeler, söz konusu örgütlerle istihbarat bilgilerini de paylaşacak. Oluşturulacak koalisyonun Suriye muhaliflerini destekleyecek olmasının Suriye’ye savaş ilanı olabileceği konuşulurken, saldırıların PYD’nin de özerklik inşasına destek olacağı da ifade ediliyor.  

‘KÜRT KORİDORU’ GÜNDEME GELEBİLİR

Obama’nın yaptığı açıklamada operasyonun sadece Irak’la sınırlı olmadığını, Suriye’ye de hava saldırısı düzenleyeceklerini vurgulaması koalisyonun geniş bir alanı kapsadığını ortaya koyuyor. ABD ve koalisyon ülkelerinin kara harekatı yapmayacağını ancak 475 yeni ABD’li görevliyi bölgeye göndereceğini vurgulayan Obama, bu ekibin Iraklı ve Kürt kuvvetlerine eğitim, istihbarat ve ekipman desteği sağlayacağını söyledi.

Obama Suriye’de IŞİD haricinde Cumhurbaşkanı Beşar Esad ve Suriye ordusuna saldıran eli silahlı terör örgütlerini de destekleyeceğini ve askeri yardımlarını artırdığını açıkladı. Yardımın daha da artması için Kongre’den destek bekleyen Obama’nın karada güvendiği kuvvetlerin IŞİD haricindeki terör örgütleri olmasının bölgedeki dengeleri değiştireceğini söyleyen uzmanlar, “Askıda olan Kürt koridorunun yeniden gündeme gelebileceği” konusunda birleşiyor.

SURİYE’YE SALDIRI PLANI

IŞİD terör örgütüne karşı savaşacağını ileri süren ABD Başkanının Esad ile koalisyon kurmaması ve Esad’a karşı diğer terör örgütlerini beslemesi “Dolaylı yoldan Suriye’ye savaş açılıyor” görüşünü öne çıkardı.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Aydınlık yazarı Prof. Dr. Mehmet Yuva, “Türkiye’nin bataklığa çekilmek istendiğini” söyleyerek Ankara’ya yapılan baskıların ülkemizin geleceği açısından son derece tehlikeli olduğunu vurguladı.

‘GERÇEKTEN IŞİD’İ VURURSA SESSİZ KALABİLİR’

ABD’nin Suriye’de yapacağını söylediği hava saldırılarına Suriye’nin tavrının ne olacağı ile ilgili soruya Yuva, “Suriye, ABD ve diğer devletlerin reaksiyonlarını test ediyor. Eğer saldırılar gerçekten IŞİD’e yapılırsa bunu seyreder. Ancak Suriye ordusunun önünü tıkayacak hamlelerde bulunursa, Suriye askeri tesislerini veya askerlerini vurursa Şam’ın tavrı değişir ve gereken müdahaleyi yapar” ifadelerini kullandı.

‘KÜRT ORDUSU OLUŞTURULUYOR’

Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Gürses de ABD’nin bölgedeki planlarının hiç değişmediğini, amacın bir Kürt ordusu oluşturmak ve bunu Suriye’yi zayıflatarak yapmak istediğini belirtti. “Bölgede Müslüman bir İsrail yaratılmak istendiğinin” altını çizen Gürses, peşmerge, PKK ve PYD’ye verilecek silahlarla Kürtlerin güçlendirileceğini ve bölgeye hakim bir güç yapılmak istendiğini söyledi.

Aydınlık yazarı Hasan Bögün de ABD’nin oluşturduğu koalisyonun Suriye’ye saldırma planı için hazırlanmış bir oyun olduğunu, hedefin Suriye olduğunu vurguladı.

Suriye’nin kuzeyini PYD’ye bırakmak istediklerini belirten Bögün, “IŞİD’i besleyen ülkeler zaten bu koalisyondaki ülkeler. Bu terör örgütünü bitirmek bahane, bütün hesap Esad’ı devirmek ve Kürt koridorunu açmak üzerine kuruldu” ifadesini kullandı.

Erdem Atay
Aydınlık / 12.09.2014