suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2017 Pazar

‘Suriye'nin NATO eliyle bölünmesine karşı çözüm Rusya- Türkiye ittifakı'

ABD'nin üzerinde baskısını arttırdığı NATO'nun, IŞİD'e karşı mücadele koalisyonuna katılma kararıyla birlikte, Suriye'nin toprak bütünlüğüne tehdit aracı olması ihtimali gündeme geldi. Prof Dr. Güney, PYD'ye silah desteği veren ABD'ye karşı Rusya-Türkiye ittifakının, Suriye'nin bölünmesine engel olacağı görüşünde.



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye'de gerilimi azaltma anlaşması imzalanmasının Rusya ve Türkiye'nin kilit konularda sağladığı mutabakatın bir sonucu olduğunu belirtti. St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu (SPIEF) kapsamında uluslararası basından üst düzey temsilcilerin sorularını yanıtlayan Putin "Türkiye ile kilit konularda anlaşamasaydık ne Suriye'de ateşkes sağlanabilirdi ne de gerilimi azaltma anlaşması yapılabilirdi. Bunlar, Rusya, Türkiye ve İran'ın vardığı mutabakat ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın iyi niyeti ile mümkün oldu" dedi. Putin ayrıca güvenli bölgelerin Suriye'nin bölünmesi amacına hizmet etmek üzere amacından saptırılmamasının gereğini yineledi. 


Moskova ve Ankara'nın Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda ortak bir hassasiyeti olması, gündeme Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak adına Esad'ın meşruiyetini kabul etme ihtimalini getirdi. Zira eğer Türkiye ve Rusya, Suriye Lideri Esad'ın varlığını sürdürmesi konusunda ortak bir paydada buluşursa; Halk Koruma Birlikleri'ne (YPG) silah yardımı yapan ABD'ye karşı önemli bir güç ittifakı kurabilirler.

ABD'nin üzerinde baskılarını arttırdığı NATO'nun da Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı mücadele koalisyonuna katılma kararı göz önünde bulundurulduğunda; iki ülkenin Suriye'de tam mutabakatı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da işaret edilen, ABD tarafından silahlandırılmış YPG'nin Türkiye'ye yönelik oluşturacağı tehdidi büyük ölçüde bertaraf edebilir.

‘RUSYA'NIN OLASI TEPKİSİ NATO'NUN ASKER GÖNDERMESİNE ENGEL'


Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney'e göre Türkiye ve Rusya'nın Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda mutabık olması büyük önem arz ediyor. Sputnik'e verdiği mülakatta Güney, "Rusya ABD'nin vekil olarak kullandığı Demokratik Birlik Partisi (PYD) aracılığıyla Suriye üzerinden etki ve gücünü yeniden pekiştirmeyi hedeflediği ve bu sebeple Suriye'nin parçalanması için etkisini artıracağını düşünüyor. Türkiye ise istediği hızda çatışmasızlık bölgelerinin hayat geçmesiyle ABD'nin siyasi çözüm yoluna ikna edilmesini istiyor. Bu siyasi çözüme ulaşılması adına Türkiye Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) varlık ve rolünün güvence altına alınması ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması gibi beklentilerinin karşılanması koşuluyla, Esad'ın belli bir süre için görevinde kalmasına göz yumabilir" dedi.

Halihazırda NATO'nun büyük bir kısmının DAEŞ olarak da bilinen IŞİD karşıtı koalisyonda yer aldığını ve bu yüzden NATO'nun koalisyona katılma kararının büyük değişiklik yaratmayacağına işaret eden Güney "NATO'nun ABD Başkanı Donald Trump'a kadar olan gösterdiği tavrı, bölgede savaşan muhalif bir güç olmaması üzerine inşa edildi. Ben terörizmle mücadelede kararlı bir NATO görüyorum. Ancak önemli olan NATO'nun Suriye'ye kara gücü gönderip göndermeyeceği Bu noktada da NATO Rusya'nın sert tepkisiyle karşılaşacağı için; radikal bir durum değişikliği olmadığı takdirde asker göndermez" diye konuştu.

Güney "Ancak her ne kadar ABD, Almanya gibi ülkeler PYD'ye silah desteği yapıyor veya PKK üyelerinin topraklarında barınmalarına göz yumuyor olsa da; NATO'nun PYD'ye destek aracı haline gelmesi yeni bir soğuk savaş sebebi olur. Çünkü PYD'ye gizliden gizliye destek vermekle bunu alenen yapmak arasında fark var" diye ekledi.

‘DAEŞ, SURİYE'DEKİ SAVAŞ İÇİN BAHANE HALİNE GELDİ'


Suriye'deki meselenin çok katmanlı ve oldukça karmaşık bir hal aldığına işaret eden Güney "DAEŞ'le savaşma bahanesiyle PYD kendi gizli amaçlarını gerçekleştirmeye çalışıyor. Ancak ABD geçmişten ders çıkarmalı. Çünkü Afganistan'da da mücahitlere destek vermişti ancak sonrasında bu gruplar kontrolden çıkmıştı. Aynı şekilde PYD de kontrolden çıkabilir. Bunun olmaması için Rusya ve ABD tam bir mutabakat sağlamalı Suriye'de. Çünkü bu bölgesel güçlerin tek başına çözebilecekleri bir kriz olmaktan çıktı" dedi.

Türkiye'nin de inisiyatifiyle oluşan çatışmasızlık bölgelerinin barış için önemli bir kilometre taşı olduğuna değinen Güney "Ancak bu iş birliğinin tarafları olan Rusya ve İran da Türkiye'nin hassasiyetlerini göz ardı etmemeli. Suriye'deki PYD ağırlıklı gruplar devlete dönüşürse onlara verilen silahların Türkiye'de ortaya çıkması oldukça olası bir tablo. Her ne kadar Erdoğan ve Trump'ın Washington görüşmesinde PYD'ye yönelik desteğin kesilmesi konusunda anlaşmaya varılmamış olsa da Türkiye her fırsatta Suriye ve Irak'tan gelebilecek her tür tehdide karşılık vereceğini ifade ediyor. Maalesef terörle mücadele adı altında, bir terör örgütünü öbürüne vekil olarak kullanmanın ne kadar tehlikeli olduğu hala göz ardı ediliyor. Bunun altını çizmeliyiz ki bu tutumdan imtina edilsin. Ancak maalesef bundan imtina edildiğini söyleyemiyorum" ifadelerini kullandı. 

Elif Sudagezer
sputniknews / 02.06.2017

3 Mart 2015 Salı

Hıristiyanlar ve Müslümanlar Tek Davayı Savunan Aynı Tek Halktır

 
KUDÜS – İşgal edilen Filistin topraklarında Rum Ortodoks Sebastia Piskoposları Başkanı Piskopos Ataullah Hanna, Hıristiyanlarla Müslümanların aynı davayı savunan, kültürümüzü yıkmayı ulusal ve insanlık birliğimize dil uzatan, masum sivilleri hedef alan fitne, şiddet, terör ve öldürmeyi reddeden, tek halk olduğunu belirtti.
 
Lise öğrencilerinin mübarek Mescid-i Aksa ve Kıyamet Kilisesine düzenledikleri ortak gezi münasebetiyle yaptığı konuşmada Hanna, işgal edilen Kudüs’teki mukaddesatlarımızın direniş, sebat ve bu topraklara bağlılığımızın sembolü olduğunu, Aksa ve Kıyamet’in birbirlerinden ayrılmayan ikizler, Hıristiyanlarla Müslümanların tek vatan ve tek Filistin Arap kimliğine olan bağlılıkta ortak kalacaklarını söyledi.
 
Hanna, Kudüs kentinin Suriye, Irak, Mısır ve diğer ülkelerde kanlı terör kurbanlarıyla dayanışma içerisinde olduğunu belirterek, birliğimizden öç almak isteyen bütün komploların başarısızlığa mahkum olduğunu Kudüs’ümüz ve mukaddesatlarımızı savunma hakkımızdan hiç bir zaman vazgeçmeyeceklerini söyledi.
 
Piskopos Hanna, din tacirliği yapan tekfiri terör örgütleri veya İsrail’den olsun ulusal birliğimizi hedef alan bütün komploları başarısızlığa uğratmanın herkesin sorumluluğu altında olduğunu vurguladı.
 
KAYNAK: SANA- 03.03.2015

Antakya ve Tüm Doğu Rum Katolik Melkite Patriği III. Gregorios Lahham: "IŞİD’e Karşı Mücadelede Amerika Değil Hıristiyan Ve Müslüman Bileşenleriyle Araplar Sorumludur"

 
 
BEYRUT – Antakya ve Tüm Doğu Rum Katolik Melkite Patriği III. Gregorios Lahham, IŞİD terör örgütüne karşı savaşın Amerika ve müttefiklerinin değil Hıristiyan ve Müslüman bileşenleriyle Arapların sorumluluğu altında olduğunu belirtti.
 
Patrik Lahham Beyrut’ta yayınlanan basın demecinde, başta Suriye’deki krize siyasi çözüm bulmak ve Filistinlilere adaletlerini sağlayacak Filistin davasının çözümü başta olmak üzere, bölgede güven ve istikrarı sağlamak için içindeki bütün sorunların çözülmesinin çok önemli olduğunu belirtti.
 
Patrik Lahham, doğunun dinlerin ve uygarlıkların beşiği ve dünyada ortak yaşam örneklerinin en güzeli olduğunu vurgulayarak, Lübnan, Suriye ve bu doğudan yüce değerlerle uzlaşmanın küreselleşmesini başlatacaklarına dikkat çekti.
 
Patrik Lahham, Katolik patriklerinin en başta sadece bir ülkeyi değil bütün Arap alemini ilgilendiren halihazırdaki krizde, Kilisenin rolünü aktifleştirme de bir yol haritası koymak için bir araya geleceklerini açıkladı.
 
KAYNAK: SANA
03.03.2015

24 Şubat 2015 Salı

Suriye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Beşşar Caferi: "Pentagon Kamplarında Kiralıkları Eğitmek Güvenlik Konseyi Kararlarını Aşmıştır"

 
 
NEW YORK – Suriye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Beşşar Caferi, BM misak ilkelerine saygı duymanın uluslararası düzeyde hukuk üstünlüğünün sağlanması, uluslararası barış ve güvenliği koruma ile örgütteki üye ülkeler arasında sıcak ilişkileri sağlamak olduğunu belirtti.
 
Çin’in davetiyle BM misakı ve ilkelerinin maksatlarına bağlılığı belirtmekle ilgili uluslararası Güvenlik Konseyinde düzenlenen açık oturumda yaptığı konuşmasında Caferi,  bu organizasyonun güvenilirliğini ve etkinliğini korumak için misaka saygının garantisine, bazı çalışma yolarını reforme etme diğer bazılarını da etkinleştirme yoluyla BM’nin üye ülkelerin belirlediği rolünü yerine getirebilmesini sağlama ihtiyacından doğduğunu söyledi.
 
BM Yürüyüşü Esnasında Bazı Ülkeler Tarafından Hegemonyaları Altına Alma ve Çıkarlarının Hizmeti İçin Edata Dönüştürülmesiyle Çakıştı
 
Caferi, BM’nin tarihi boyunca ağırlığı olan ve Güvenlik Konseyine üye ülkelerin, misakın ilke ve hükümleri ile diğer ülkelerin çıkarlarına kulak asmadan,  örgütü hegemonyaları altına almak ve onu kendi çıkarları ve politikalarının hizmeti yolunda bir edata çevirmeye çalıştıklarını açıkladı.
 
Caferi, bazı otoriter ülkeler tarafından halihazırdaki uygulamaların, “bizler BM’nin halklarıyız” ibaresini “bizler BM’de bazı belirli ülkeler” ibaresiyle değiştirmeye gayret gösterdiklerine işaret etti.
 
Caferi, bu konseydeki belirli ülkelerin BM’nin kurulmasından bu yana güttükleri politikalar sebebiyle misak gereği uluslararası bir çok meşruiyet kararını uygulamak için gerekli icraatları almaktan aciz kaldığını, bu icraatlardan Suriye’nin Golan ve Arap toprakları üzerindeki İsrail işgalini bitirmek için çağıran, işgal altında yaşayan ve bölge ülkelerindeki vatandaşlara yönelik düşmancıl politikaları ve ırkçı katliamlarından vazgeçmesi için İsrail’in bu kararlara uymasına mecbur edilmesi gereğini ifade etti.
 
Caferi, uluslararası örgütün bugün Kaide’ye bağlı IŞİD ve Nusra Cephesi ile Suriye ve Irak’ta bunlardan türeyen örgütler yanı sıra, Boko Haram, Doğu Türkistan Hareketi, Kafkaslar Emirliği, Ansarul Şeria, Genler hareketi ve diğer örgütlerle temsil olunan terör uzantısıyla mücadele için sivil ve askeri yollarla ciddi ve sadık çalışmaya çağrıldığını vurguladı.
 
Bazı Ülkelerin Terörü Kendi Dış Politikalarının Edatı Olarak Kullanmaya Devam Etmesi Halinde Terörle Mücadelede Herhangi Bir Çaba Başarısızlıkla Sonuçlanacaktır
 
Caferi, terörle mücadele yolunda herhangi bir çabanın bazı ülkelerin terörü misak hükümleri, uluslararası kanun ilkeleriyle çakışan ve ilgili ülke hükümetleri ve ilgili cihazlarıyla koordinasyon ve işbirliği yapmadan, kendi dış politikalarının edatı olarak kullanmaya devam etmesi halinde başarısızlıkla sonuçlanacağını bir kez daha yineledi.
 
Caferi, Suriye ve bölgede diğer ülkelerin tanık olduğu durumların BM örgütünün vardığı esef verici durumu ortaya çıkardığını, 5. yılına girmeye yaklaşan krizin ilk günlerinden beri bazı üye ülkelerinin bu platformu Suriye’nin içişlerine karışmak, krizi tırmandırmak ve bütün şekilleriyle terörü desteklemek, Suriye’deki istikrarı sarsmak hedefiyle durumların düzeltilmesi çabalarını engellemek, güç ve terörü kullanarak meşru hükümetini değiştirmek için kullandıklarını söyledi.
 
Caferi, bazı ülkelerin Libya tecrübesinde olduğu gibi insani yalan gerekçelerle askeri müdahaleye yeşil ışık yakmak için, Suriye halkına karşı tek taraflı tedbirler uygulamaya acilen koştuklarını, bu uğurda büyük hatalar işlediklerini bile bile bu ülkelerden hiç birinin özür dahi dilemediklerini, kendilerine utanç bizlere de kandan başka bir şey getirmeyen bu felaket politikalarını değiştirme yolunda hiç bir uyanış görülmediğini dile getirdi.
 
Güvenlik Konseyinde Bazı Belirli Ülkeler, Bölgedeki Bazı Rejimleri Teröristleri Toplayarak Suriye ve Irak’a Göndermek İçin Çalışmaya İtmiştir
 
Caferi, durumların burada durmayacağını bilakis Güvenlik Konseyinde bazı belirli ülkelerin bölgedeki bazı ülke rejimlerini kendi emelleri doğrultusunda dünyanın dört bir yanından kana susamış kiralık teröristleri toplayıp, silahlandırmaları ve finanse etmeleri ardından iddia ettikleri ülkelerini kurmak, Suriye’yi de komşu ülkelere ve bütün dünyaya açılacakları terörleriyle yeni bir kaideye dönüştürme amacını güttüklerini vurguladı.
 
Caferi, Türk rejiminin bununla yetinmeyerek yüzlerce asker ve askeri araçlarla Suriye toprakları dahiline girmekle Suriye topraklarına açık bir saldırıda bulunduğunu, bu hareketiyle Türkiye’nin bölgedeki emelleri ile Türk rejimi ile IŞİD terör örgütü arasında var olan derin bağları da gözler önüne serdiğini söyledi.
 
Caferi, BM’e üye bu belirli ülkeler bu ihlalleri nasıl tefsir ettiklerini, Güvenlik Konseyinin bu Türk daha öncesinde de İsrail’in Suriye’ye saldırılarını neden kınamadığı sorusunu dile getirdi.
 
Pentagon’un Gözetimi Altındaki Kamplarda Yabancı Kiralıkların Eğitilmesi ve Suriye Devletine Karşı Savaşmak İçin Gönderilmeleri Güvenlik Konseyi Kararlarını Aşmıştır
 
Caferi, Güvenlik Konseyine Suriye’de bir ay içerisinde öldürülen aralarında da Konseye üye ülkelerden gelen yüzlerce teröristin bulunduğu yabancı kiralık teröristin adlarını içeren 500 sayfalık bir kitap sundu.
 
Caferi, halen devam etmekte olan gerçeklerden söz ettiklerini, Suriye, Irak ve diğer ülkelerde sözde uluslararası toplumun acizliği gölgesinde ve dünya terörizmini çalıştıranlardan hesap sorulmadan, binlerce insanın ölmesinden acı duyduklarını, eğer BM misak ilkeleri ve uluslararası kanun hükümlerine saygıyı kendi hesabından çıkardıysa, itibari ve ahlaki niteliğini kaybetmiş güçlülerin zayıflara karşı kullandığı bir silaha dönüştüğü anlamına geldiğini vurguladı.
 
BM Suriye daimi temsilcisi Caferi, Amerika Savunma Bakanlığı Pentagon’un Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve Ürdün’de gözetimi altındaki kamplarda yabancı kiralıkları eğitmesi ve Suriye devletine karşı savaşmak için gönderilmelerinin misakın en basit ilkelerine açık bir ihlal ve ABD’nin güvenlik konseyi 2170, 2178, 2195 ve 2199 sayılı kararlarını gerekçelendirmesinde yersiz bir aşma olduğunu ifade etti.
 
KAYNAK: SANA
24.02.2015

9 Kasım 2014 Pazar

ROJAVA'DA GERÇEKTEN DEVRİM Mİ OLUYOR ?


 
 
 
 
 
 
 
 
Suriye ve Suriye’deki gelişmeler, bölge ve dünya gündemini belirlemeye devam ediyor. Yaklaşık dört yıldır gerici ve Emperyalist saldırı ile karşı karşıya kalan Suriye halkı, yoğun saldırılar karşısında direnmesini ağır bedeller pahasına sürdürüyor. Suriye direndikçe, saldırgan güçlerin tüm dengesi bozuluyor ve her gün yeni yöntemlere ve ittifakları deneyerek, bölgede etkinlik sağlamaya çalışıyorlar.

80 değişik ülkeden Suriye topraklarına taşınan gerici, cihatçı güçlerin 4 yıldır katliamlarla sürdürdükleri saldırılar sonuçsuz kalınca, bu kez Kürtler üzerinden yeni tezgâhlar sahnelenmeye başlandı. Bölgede yaşayan ağırlıklı olarak göçmen olan Kürt halkı kullanılarak, emperyalist gerici güçlerin, insani yardım adı altında bölgeye girişlerinin kapısı aralanmaya çalışıyor.

IŞID adıyla bilinen selefi terör örgütü yaklaşık iki yıldır Suriye’nin değişik kentlerinde ve Irak’ta kanlı saldırılarda bulunarak, halkın direnme gücünü kırmaya ve ele geçirdiği bölgelerde Hilafet kurmaya yönelmiştir. IŞID Suriye coğrafyasına girdiği ilk gün Rakka kentinin yarısını ele geçirdikten sonra Suriye ordusu tarafından durdurulabilmişti. Küçük bir ordu donanımıyla, eğitimli ve sert savaş karakterine sahip olan IŞID, sıkıştığı her noktada intihar eylemlerine başvurarak kısa sürede bölgede etkili olmayı başardı. Ölmeyi ve öldürmeyi bilen, gözü dönmüş, ruh hastalarından oluşan bu katliam çetesinin selefi islam anlayışı, İslami kesimde sempati görmeye başlamasıyla, hızla genişledi.

Suriye’de Sıkışan ve ilerleyemeyen IŞID, çare olarak savaşı genişletmeye ve yaygınlaştırmaya, başka bölgesel dinamiklerin de sürece çekerek bölgede etkinliğini sürdürme yöntemine yöneldi. Savaşın dar alana sıkışması ve Suriye ordu birliklerinin sürekli saldırıları karşısında IŞID’ın savaş cephesini genişletme dışında başkaca var olma zemini ortadan kalkmıştı. IŞID’ın Irak’a saldırı gerekçesi budur. Kürtlere yönelmesinin gerekçesi budur. Yakın bir süreçte başka ülkelere ve Türkiye’ye de saldırıda bulunmasının gerekçesi bu olacaktır. IŞID var olmak için savaş cephesini genişletmek zorundadır. Bölgedeki diğer dinamikleri harekete geçirmek zorundadır. Aksi durumda sınırlı sayıda olan gücü ile ayakta kalması ve varlığını sürdürmesi olanaklı değildi. Ne kadar katliam yaparsa yapsın, ne kadar dehşet saçarsa saçsın, kalıcı olma ve yaşama şansı yoktur…

Yaklaşık 2 yıldır, Suriye de her türlü katliam saldırılarına rağmen Rakka ötesine ilerleyememiş, Suriye ordusu ağır kayıplar pahasını IŞID’ı durdurmayı ve belli bir alanda sıkıştırmayı başarmıştır.

 Ayn Al Arap / Kobani saldırısına böylesi bir süreçte yönelen IŞID, bölge halkının direnişiyle karşılaşmış ve kendisine İdlip- Bab Al Hawa yolunu açacak alana girememiştir.

SURİYE'DE KÜRTLER VE KÜRT GERÇEKLİĞİ

IŞID’ın ağırlıkla Kürtlerin yaşadığı, Türkiye sınırının sıfır noktasında olan Ayn Al Arap / Kobani ’ye saldırması ile Suriye’de yaşayan Kürtler sorunu bir kez daha gündeme geldi. Suriye’de yaşanan sürecin yarattığı yönetim boşluğundan yararlanmayı düşünen bazı Kürt grupları, Suriye ordusundan aldıkları silahlarla bağımsız bölgeler ilan etme yönelimine girdiler. Özellikle Türkiye sınırına yakın köy ve kasabalarda mevzilenmiş olan bu güçlerin bölgedeki etkinliklerini artırmaya dönük ittifaklara yönelmesi konunun daha bir detaylı ele alınmasını zorunlu hale getirdi.

Ağırlıkla Türkiye’den göçen Kürtlerin oluşturduğu PYD’nin, ÖSO ile ittifaka yönelmesi sorunu daha yakıcı bir hale getirmiş ve bölge saflaşmasında ki yerini tartışılır kılmıştır. Emperyalizmin ve gerici Arap ülkelerinin maşası durumunda olan ve Suriye halkına karşı 4 yıllık süreçte ciddi katliamlar yapmış ÖSO’nun Kürt örgütlerince bağımsızlık amacını gerçeklemede, ittifak güç olarak görülmesi tam bir çelişkidir.

Böylesi ittifaklarla Suriye’de hiçbir sonuç alınamaz. Suriye’yi bir parça tanıyan, Suriye Kürtlerini bilen herkes, Suriye Kürtlerinin bu oyuna gelmeyeceğini bilir. Bölgede yaşayan diğer Kürtlerden farklı olarak Suriye Kürtleri şehirlidir. Suriyeli Kürt nüfusun ağırlıklı kısmı büyük şehirlerde yerleşik yaşarlar ve sisteme bütünleşmiş durumdadırlar.

SURİYE DE KÜRTLER NEREDE VE NASIL YAŞARLAR

Suriye’de yaşayan Kürtleri konusunda değişik iddialar vardır. Suriye nüfusunun 23 milyon olduğunu düşünürsek bu oranın % 6-7’sini Kürtler oluşturmaktadır. Yaklaşık olarak 1 milyon 300 bin olarak kabul edilen Kürt nüfus Suriye’de Araplardan sonra ikinci büyük kesimi oluşturmaktadır.

Suriye’deki Kürt nüfusu bütünleşik bir coğrafyada yaşamamaktadır. Suriye’de Kürt nüfusu ağırlıklı olarak birbirleriyle toprak bağlantısı olmayan 3 bölge ile büyük şehirlerde yaşamaktadır. Suriye’deki Kürt nüfusunun Afrin civarındaki yüzde 30’u, Ayn al-Arap (Kobani) bölgesinde yüzde 10’u, Cezire de denilen Kamışlı bölgesinde de yüzde 40’ının yaşadığı bilinmektedir.

Ancak Suriye Kürtlerin bir kısmı, yaklaşık olarak 150 bin- 200 bin kadarı,  Suriye’nin yerlisi olmayıp çoğunlukla Türkiye ve Irak’tan gelenlerden oluşmaktadır. Özellikle Kamışlı bölgesinin büyük kısmı sonradan Suriye’ye göç eden Kürtlerden oluşmaktadır. Suriye’deki Kürtler yoğun olarak Haseki, Ayn Al Arap/ Kobani, Afrin ve Halep merkezinde oturmaktadırlar.

Haseki Kürt nüfusun en yoğun yaşadığı kenttir. Nüfusu yaklaşık olarak 1 milyon 500 bin olduğu belirtilen Haseki Suriye’nin büyük kentlerinden birisidir. 4 ilçesi olan 16 nahiyesi olan Haseki’nin 1683 adet köyü bulunmaktadır.

Haseki bölgesi (yani Cezire), Osmanlı döneminde göçebelerin otlak alanları olarak kullanılmaktaydı. Bölge kışın Kürt aşiretlerinin yazın ise Arap aşiretlerinin otlaklarıydı. Milli, Halemban, Dekuri, Kiki, Tatar, Harp, Muammere, Karaçine aşiretlerinin oba kurduklarını bilinmektedir. Ayrıca Arap, Tay, Şammar, Şerabi, Beggare, Cura ve Cubur aşiretlerinin bölgede yaşadığını tarımla da uğraştıkları da bilinmektedir. Aşiretler arasındaki dengede Bedevi Arap aşiretlerinin daha üstün olduklarını Milli Kebir, Harp gibi aşiretlerin Şammar aşiret reislerine vergi verdiklerini belirtmektedir.

Arap aşiretlerinin büyük ölçüde geçmişte yaşadıkları bölgelerde bugün de yaşadıkları görülmektedir. Arap aşiretlerinden Şammar aşireti, Haseki vilayetinin kuzeydoğu ucunda yüzlerce köyde yaşamaktadır. Bölgede bulunan ikinci büyük Arap aşireti ise Tay aşiretidir. Bu aşiret Haseki merkezden Kamışlı merkezin çevresine çepeçevre yerleşmiş ve 200.000’e ulaşan bir nüfusu sahiptir. (Aşiretin 640’lı yıllarda ilk olarak İyad bin Ganem’in bu bölgeyi Bizans’tan ele geçirdiği dönemde geldiği ifade edilmektedir.) Bölgede bulunan üçüncü büyük aşiret ise Cubur aşiretidir. Advan aşireti ise Rasulayn’ın batısı ile güneyinde 12.000 civarında nüfusa sahip bulunan bir aşirettir. Harb aşiretinin ise  Resulayn’ın doğusunda 10.000 civarında nüfusu bulunmaktadır. Bölgede dağınık olarak yaşayan Şerabeyn aşiretinin tarihi ilk İslam fetihlerine kadar gitmektedir. Baggara aşiretinin ise 10.000 kadar nüfusu ile Resulayn çevresinde yaşadığı belirtilmektedir.

II. Abdülhamid döneminde bölgeye göçebe Kürt aşiretleri yerleşmeye başlamışlardır. Birinci dünya savaşı sonrasında Fransız mandasında Suriye devletinin kurulması ile aşiretlerin göçü yasaklanmışsa da, Türkiye’den aşiretlerin Suriye’ye göçü devam etmiştir. (Bu süreçten sonra Haco Ağa Heverkan aşiretinden 400 aile ile birlikte 1926’da Suriye’ye göç ederek bölgeye yerleştiği belirtilmektedir.) 1950’li yıllarında Suriye devleti göç edenlere karşı tedbir almış ve 1945 öncesinde Suriye’de yaşadığını ispat etmeyen 120.000 Kürt’ü, 1962 yılında vatandaşlıktan çıkarmıştır.

Suriye kimliksiz oldukları ifade edilen Kürtler, Suriye’nin yerleşik halkı olmayıp ağırlıkla Türkiye’den değişik nedenlerle göç edenlerdir. Vatandaşlık hakkı verilmeyen ve sayıları tahminen 200 bin olduğu ifade edilen bu kesimlere de 2011 de vatandaşlık hakkı verilmiştir. Haseki bölgesinin etnik dengesi yüzde 60-63 Arap,25-30 Kürt, sonrasında ise sırayla Süryaniler, Ermeniler ve Çeçenler gelmektedir.

Kürtlerin önemli bir kısmı da Halep ilinde ve bağlı ilçelerde yaşamaktadır. 5 milyona yakın nüfusu olan Halep Suriye’nin Şam kentinden sonra en büyük ilidir. Ayn AL Arap ve Afrin ilçesi Halep kentine bağlıdır.

Afrin ilçesi Halep kent merkezi dışında en fazla kürdün yaşadığı merkezdir. İlçe nüfusu 2004 sayımlarına göre 172.095 kişidir. Bunun yaklaşık 70.000’i Afrin merkezde yaşamaktadır. Nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturmaktadır. Afrin kırsalında Sünni Araplar bulunmaktadır. İlçeye bağlı 300 köyde ise yaklaşık 200 bin insanın yaşadığı belirtilmektedir. Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu bölgede, Araplar, Çerkezler ve Türkmenlerde yaşamaktadır.

Halep kentinin bir diğer ilçesi olan Ayn Al Arap 120 adet köye sahiptir. Merkez nüfusu 80 bin olan ilçenin köylerde yaşayan nüfusunun ise 45 bin civarında olduğu belirtilmektedir. Ayn Al Arap’a bağlı üç ilçe ile birlikte toplam nüfusunun 192 bin civarında olduğu resmi kaynaklarca ifade edilmektedir. Ayn Al Arap da Kürtler çoğunlukta bulunurken diğer iki nahiyesinde Tay aşiretine mensup Araplar yaşamaktadır.

Suriye’de Kürt nüfusu büyükşehirler dışında yoğun olarak Suriye’nin kuzeyinde birbiri ile bağlantısı olmayan Afrin- Ayn-el Arap-Kobani ve Haseki bölgelerinde yaşamaktadırlar. Ancak bu bölgede Kürt nüfusun % 40-45 yaşarken geri kalan nüfus ise büyük şehirlerde dağınık olarak yaşamaktadır. Ayrıca, Kürtlerin yaşadığı diğer ülkelerden farklı olarak Kürtler Suriye’de daha şehirlidir.

Suriye ordusu Haseki, Afrin ve kamışlı merkezde halen bulunmakta ve bu bölgeleri gerici saldırılara karşı savunmaktadır. Bölgede yaşayan Kürtler saldırı sürecinin ilk günlerinde Suriye ordusu tarafından silahlandırılmış ve kendi yaşam alanlarını korumaları istenmiştir. Tıpkı Lazkiye’de yaşayan Alevilerin ve Ermenilerin olduğu gibi. Ya da Katana da yaşayan Hristiyanların ve Sünni bir kısım aşiretlerin silahlandırılması gibi Kürtlerde Suriye ordusu tarafından silahlandırılmıştır.

ROJAVA DEVRİM HAYALİ

Yukarıda tüm detayları bölgeyi bilmeyenler ve Suriye Kürtlerini tanımayanlar açısından anlattım. Suriye de Diyarbakır gibi ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bir kent yoktur. Tarihsel olarak da yoktur, yaşam alanı olarak da yoktur. Birbiriyle coğrafi bağlantısı olmayan 3 ayrı bölgede yaşayan Kürt nüfusun önemli bir kısmı sistemle bütünleşmiş merkezi kentlere çok uzun süreler önce yerleşmiştir. Bölgede kalanlar ise Araplarla birlikte yaşamış ve ortak yaşam alanları yaratmayı başarmışlardır. Yüzlerce yıldır birlikte yaşayan halkların, milliyetçi reflekslerle birbirlerine kırdırılması girişiminde başarılı olunamayacaktır.

Ağırlıkla Türkiye’den göç eden Kürtlerin içinde yer aldığı PYD ve türevi örgütlerin, güdümlü siyasal tavırları Suriye halkında karşılık bulmayacak ve ABD, Barzani ve AKP iktidarıyla çıkılan yolda başarısız olunacaktır. Bilinmelidir ki Suriye’de Kürtlerle Kürt olmayanlar arasındaki doğal bir sınır yoktur. Kürt bölgesi ya da Arap bölgesi yoktur. Suriye halkı vardır.

Tek kurşun sıkmadan, hala pek çok yerinde Suriye ordusun bulunduğu coğrafyanın adını değiştirerek “ROJAVA” da devrim oldu demek, devrim kavramını bilmemekten öte, uydurmaktır. Devrilen olmadan, deviren olmadan “devrim” uydurmak, halkların birlikte yaşam iradesine müdahalede bulunmaktır. Suriye halklarını tanımamaktır. Suriye’nin yaşadığı tarihsel süreçten, fırsat yaratmaya ve devrim üretmeye çalışan milliyetçi refleksleri canlandırmaya çalışan hiçbir yaklaşım sonuç alamayacaktır. Suriye halkı tüm yaşayanlarıyla birlikte gerici ve emperyalist saldırılara karşı direnmekte ve adım adım zafere yürümektedir. Ülkenin %80’lik kısmını kontrol (14 kentten 13’ünü) eden Suriye ordu birlikleri ve sivil savunma birlikleri çok kısa sürede Türkiye sınırlarına dayanarak, saldırgan tüm güçlere tarihsel bir ders verecektir. Bir halk direniyorsa ve dört yıldır gerici ve emperyalist saldırılardan yılmadan devleti ve rejimi ile birlikte savaşıyorsa; bu halk kazanmış demektir. Başkaca her türden çaba beyhudedir.

Ömer Ödemiş
Odatv.com /09.11.2014

23 Eylül 2014 Salı

Obama’ya Suriye’den sert tepki: İzinsiz müdahale bize saldırı demektir

 
 
Suriye, ABD Başkanı Barack Obama’nın Irak-Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı operasyonlarını genişleterek Suriye topraklarındaki militanları da dahil etme planına sert tepki gösterdi. Suriye Milli Uzlaşı Bakanı Ali Haydar, Şam yönetiminin izni olmadan Suriye topraklarına yapılacak herhangi bir ABD müdahalesini “saldırı” olarak göreceklerini söyledi. Bakan, Obama’nın önceki günkü konuşmasında açıkladığı IŞİD planıyla ilgili soruyu “Suriye hükümetinin rızası olmadan yapılacak herhangi bir eylem, saldırı olarak görülecektir.” diye yanıtladı.

Obama, önceki günkü konuşmasında Irak’tan sonra Suriye’de de IŞİD’in hedef olduğunu ilan etmiş ve “Irak’ta olduğu gibi Suriye’deki IŞİD’e karşı da harekete geçilmesi konusunda tereddüt etmeyeceğim” demişti.

MAL VE SİLAH DESTEĞİ

Öte yandan Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’da yer alan haberde,  ABD’nin IŞİD ve diğerleri gibi teröristleri uzun zamandır para ve silahla besleyen terör destekçilerini bir araya topladığı vurgulandı ve Obama’nın açıkladığı IŞİD stratejisi, “teröre destek” olarak yorumlandı.

SANA’nın haberinde, Obama’nın açıklamalarının Suriye’deki krizin siyasi çözümünün önünü tıkadığı vurgulandı. Haberde, “Washington’un bölgede özellikle de Suriye’de terörü destekleyen politikaları, ülkedeki krize çözüm bulunması konusunda önemli engel teşkil ediyor. Washington yönetimi, bir yandan krizin çözülmesini istiyor, bir yandan da Suriye’de mücadele eden teröristlere mal ve silah yardımı yapılması konusunda kararlar çıkartıyor” denildi.

Haberde ayrıca, “Washington, çelişen politikaları ve konumuyla terörle mücadeleyi ciddiye almadığını gösteriyor. Terör örgütlerinin bir kısmına savaş ilan edilirken, ABD Kongresi’nden en az IŞİD kadar suçlu olan Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması konusunda onay alınmaya çalışılıyor” ifadeleri kullanıldı.

EL KAİDE BÜYÜDÜ

ABD ve Batı ülkelerinin IŞİD’den vazgeçtiği ve bu terörist örgütü terkettiği ifade ediliyor.  ABD liderliğinde kurulmaya çalışılan söz konusu koalisyon  üzerinde ülkelerinin sayısından daha fazla soru işareti olduğunu belirtilen haberde, “Bu örgütün nereden geldiği, nasıl büyüdüğü ve silahlandığı, nasıl finanse edildiği” sorularının sorulması gerektiği vurgulandı. 

Suriye Devleti’nin tepkisi olarak nitelendirilen haberde “Terörle savaş gerekçesiyle “El Kaide’ye” karşı bir koalisyonun başında lider olarak savaş açtı. Bugün ise “El Kaide” eskisinden daha fazla elemana sahip ve eskisinden daha fazla hiç kimsenin aklına gelmeyecek mevkilerde yerini aldığı görülüyor” ifadesi kullanıldı.
 
Aydınlık / 12.09.2014

5 Haziran 2014 Perşembe

Uluslararası heyet: Suriye seçimleri meşrudur

 
suriyemesru
 
Suriye Yüksek Seçim Komitesi’nin kontrolünde yapılan seçimler tamamlandı. Yüzde 73 oranında katılım sağlanan seçimde 11 milyon 640 bin kişi sandık başına gitti. Resmi sonuçlar 2 gün sonra açıklanacak.
  
Suriye halkı seçimini yaptı. Önceki gün (3 Haziran) sandığa giden milyonlarca Suriyeli yeni cumhurbaşkanı için oy kullandı. Suriye tarihinde ilk kez, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine birden fazla aday katıldı.
 
Cumhurbaşkanlığı için, mevcut Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın yanı sıra Hasan Nuri ve Mahir Abdel Hafız Hacer yarıştı. Seçimler, katılımın yoğunluğu nedeniyle 5 saat uzatıldı. Sandıklar gece saat 24.00’te kapatıldı. Sayım ve tutanakların birleştirilmesi işlemleri sürüyor.
 
Görüştüğümüz resmi yetkililer sonuçların 2-3 gün içinde resmen açıklanacağını belirttiler.
 
‘Hiçbir sahtekârlık yapılmadı’
Suriye Yüksek Seçim Kurulu yargıçları sonuçları açıkladı. Seçimlerde hiçbir sahtekârlığın yapılmadığını vurgulayan yargıçlar, katılımn yüzde 73 oranında olduğunu açıkladı. Buna göre 3 Haziran seçimlerinde 11 milyon 640 oy kullanıldı.
 
Bu arada seçimler nedeniyle farklı ülkelerden gelen parlamenterler ve çeşitli demokratik kuruluşların temsilcileri dün sabah saatlerinde, seçimlerin meşruiyeti hakkında bir açıklama yaptı.
 
Uluslararası parlamenterler heyeti adına açıklamayı İranlı Alaettin Brucerdi yaptı. İran Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı da olan Brucerdi, Batılı devletlerden gelen “Seçimler meşru değildir” itirazını reddetti. Brucerdi, seçimlerin meşru olduğunu teyid ettiklerinin altını çizdi.
 
Heyette Rusya, İran, Venezuela, Kore Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Brezilye, Filipinler, Tacikistan, Uganda, Nijerya Zimbabve’den parlamenterler yer aldı.
 
Parlamenterler: ‘İlk kez 3 aday arasında rekabetli bir seçim yapıldı’
Uluslararası parlamenterler Şam’daki Dama Rose Oteli’nde düzenledikleri basın toplantısında bir bildiri yayımladı. Bildiride, seçimlerin Suriye’nin muhtelif bölgelerinde Yüksek Seçim Komitesi’nin idaresi ve Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin denetiminde yapıldığı belirtildi. Suriye’nin tarihinde ilk kez 3 aday arasında rekabetli seçimlerin yapıldığına işaret edilen bildiride Suriyelilerin yurtiçinde ve yurtdışında seçim merkezlerine yoğun bir katılım gösterdiği anlatıldı.
 
Heyet üyelerinden Amerikalı Uluslararası Anti Savaş Paktı üyesi Joseph Losbaker; Homs’ta bulundukları saha çalışmalarında ABD’nin desteklediği terör nedeniyle Suriye halkının yaşadığı acılara tanık olduklarını söyledi. Basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan heyet üyeleri; seçim sırasında saha gezilerinde bulunarak yapılan işlemleri izlediklerini, ufak tefek aksaklıklar dışında ciddi bir soruna tanık olmadıklarını ifade etti.
 
Cumhurbaşkanlığı halkı selamladı
Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, dün “Seçimlere yoğun bir şekilde katılan ve Suriye tarihinde onurlu, egemen ve mücadeleci yeni bir sürece başlamak için seçim sonuçlarını bekleyen Suriyeli tüm vatandaşlar” ifadesini kullanarak vatandaşlarını selamladı.
Cumhurbaşkanlığı Facebook sosyal paylaşım sitesindeki sayfasında, “Suriyeliler alışılageldiği gibi ölüm, terör ve kendine kapanma mantığına karşı meydan okuma, umut ve yaşam mantığını kanıtlamaktalar. Suriyeliler bugün tüm dünyaya vatanlarına ve egemenliklerine sımsıkı tutunduklarını, tüm zorluklara rağmen kendileri ve vatanlarının geleceğini yapılandırma azim ve kararlılıklarını göstermekteler” ifadelerine yer verildi.
Rafet Ballı
AYDINLIK / 05.06.2014

BESSAM ABU ABDULLAH/ Amerikalı senatörden Esad’a teşekkür mektubu

bessamabuabdullahTeşekkür mektubunu Esad’a gönderen Amerikalı senatör Richard H. Black Virginia eyalet parlamentosu senatörüdür. Mektubun İngilizce ve Arapça tercümesi, Suriye Devlet Başkanlığı resmi sitesinde yayınlandı. İlettiği mesajında Suriye ordusuna şükran borçlu olduğunu yazmış. Suriye ordusunun kahraman ve mahir olduğunu belirtmiş. Suriye’de savaşan teröristleri El-Kaide zihniyetine sahip vahşiler olarak vasıflandırmış. Yığınla savaş suçu işlediklerini belirttiği teröristlerin ve onlara maddi ve manevi destek veren herkesin yargılanması gerektiğini ifade etmiş. Suriye halkını katleden, Suriye’yi talan eden, intihar saldırıları ile toplu katliamlar yapan bu güruhun ABD’yi vuran 11 Eylül hadisesinin faalleri ile ortak hareket ettiklerini iddia etmiş. Amerikan halkının büyük bir yalan ve dezenformasyona maruz kaldığını ve gerçekleri öğrenemediğini yazan Senatör, Amerika halkı başta olmak üzere bütün dünyanın Suriye’ye büyük bir teşekkür borcunun olduğunu belirtmiş. Yabrud bölgesinin temizlenmesi ve aylardır rehin tutulan onlarca Hristiyan esirin kurtarılmasını takdir etmiş. Terör grupların ama özellikle Irak Şam İslam devleti (IŞİD) ve El-Nusra’nın kendi sitelerinde iftiharla sundukları videolarda rehin aldıklarını parçalara ayırdıkları, kelle kesmelerin rutin hale geldiği, insanların etlerini pişirdikleri ve ciğerlerini yedikleri, 14 yaşında çocukların rehin alınan asker veya sivillere ağızlarına, boyunlarına başlarına sıkmaları için emir verildiğini hatırlatan Senatör, kan emici vampirlerin bile bunların yanında kibar ve görgülü kaldıklarını yazmış.
 
Amerikan halkına ihanet
Kana susamış olan ve El-Kaide tekfiri zihniyeti ile terbiye edilen teröristlerin, 3 bin Amerikalının hayatını kaybettiği 11 Eylül’ü yapanların zihniyetinde olduğunu yazan senatör, Amerika gibi medeni bir toplumun bu vahşet karşısında nasıl sustuğunu anlamakta zorluk çektiğini ifade etmiş. ABD hükümetinin bu terör grupları ile münasebetinin büyük bir alçaklık ve Amerikan halkına ihanet olduğunu yazan Senatör Black, ABD’li duyarlı senatör ve temsilcilerin Türkiye ve Ürdün üzerinden Suriye’ye sokulan teröristlerin silahlandırmasına karşı çıkmasını takdir ettiğini ve bu siyasetin devam ettirilmesi gerektiğini yazmış. Esad’a ülkesinde sahip olduğu ve korumaya çalıştığı çok farklı mezhepler arasındaki bir arada yaşama kültürü ve kardeşliği için teşekkür eden Senatör, katillere, haramilere ve insanlık düşmanlarına karşı savaşında Suriye ordusuna başarıların devamını dilemiş. Senatör Black, Suriye ordusunun ve özellikle hava kuvvetlerinin başarısı için dua ettiğini ve bu kuvvetlerde savaşan her ferde özel teşekkürlerini ilettiğini belirtmiş. Senatör Black, genelde Suriye halkının, özelde katillerin istisnai hedeflerine maruz kalan azınlıkların güvencesi olan ordunun Suriye’yi barış ve huzura götürecek en önemli unsur olarak gördüğünü ifade etmiş.
 
Gerçeklerin ortaya çıkması zaman alır
Yıllardır süren kirli savaşın varlığına rağmen, Amerikalı Senatörden ancak bu zamanda bu tarzda bir mektubun gelmiş olması garipsenebilir. Ama ve lakin hakikatlerin su yüzüne çıkması her daim biraz zaman almıştır. Medya operasyonları, saldırgan devletlerin çirkefliği ile dünyanın vahşi tekelci kapitalizm mafya düzeninin bütün ahlaki değerleri alt üst etmiş olması hakikatin zuhur etmesinde önemli bir engel teşkil etmektedir. 23-25 Nisan’da Brüksel’de yapılan genişletilmiş Avrupa güvenlik toplantısında, yüzlerce kaynağa binaen, 2011 yılının sonları ve 2012 senesinin başlarından itibaren Suriye’ye en az 80 farklı ülkeden binlerce katilin aileleri ile birlikte özellikle Türkiye ve Ürdün üzerinden getirildikleri itiraf edilmiştir.
 
Yarattıkları canavar kendilerine döndü
Sovyet ordusunun Afganistan’daki varlığına karşı 13 sene boyunca süren savaşta ancak 5 bin, Irak’ta ABD işgal ordusuna karşı sadece 4 bin yabancı savaşçı devşirilebilmişken iki sene içinde Suriye için bu toplam sayının en az iki katı yabancı katil seferber edilmesi dikkatten kaçmamalıdır. Dünya ölçeğinde her renkten dinci terör örgütlerin daha çok eleman, daha çok para kaynağı ve daha çok saltanatı arkasına alabilmiş olması dünya güvenliği için büyük ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Başka medeniyetleri yıkmak ve terörize etmek için besledikleri ve kullandıkları canavarların kendileri için tehlike oluşturmaya başladığı görülmüştür.
 
Tüm vicdanlar teşekkür edecek
Suriye, tarihin şahit olduğu en alçak ve en gaddar uluslararası terör saldırılarına maruz kaldı ve halen kalmaktadır. Münafık kardeşler örgütleri, Siyonizm, talancı ve bağnaz Y-Osmanlı temsilcileri, kanlı petro-dolar Körfez hanedanlıkları, ABD, AB, İsrail ve ağzı salyalı on binlerce psikopat, cani ve harami yıllardır, dünyanın en kadim medeniyet yurdu Suriye’yi yakmak ve talan etmek için bütün zahiri ve batıni imkânlarını seferber etti. Esad, Suriye halkı ve ordusu sadece Suriye ve bölgemiz için kahramanlık destanı yazmıyorlar. Bütün özgür ve ilerici dünya halklarının ayağına pranga oluşturan mafya düzenini yıkan darbeyi de vuruyorlar. Halkına ve ülkesine karşı tarihi sorumluluğunu yerine getiren Esad, hiçbir senatörden, devlet başkanından veya ülkeden teşekkür beklememektedir. Tarihin tanık olduğu en iffetsiz ve habis “devrimine” mazhar olan Suriye olayları, dünya tarafından daha iyi görülmektedir. AB, ABD, Türkiye ve Körfez ülkeleri Suriye’ye musallat ettikleri canilerin ülkelerine dönmelerinden feci şekilde korkmaktadır. Gün gelecek bütün vicdanlı hükümetler ve halklar Esad, Suriye halkı ve ordusuna ne kadar teşekkür etseler az kalacaktır.
 
AYDINLIK / 29.05.2014

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Teröriste kimyasal resmi belgede

 
TÜİK verileriyle ortaya çıktı
 
TÜİK’e göre sarin gazının hammaddesi ‘Suriye’ye ihraç edilmiş.
 
Teröristlere kimyasal silah ihracı resmi belgede
 
TÜİK verilerine göre, 2013 yılında Türkiye’den Suriye’ye toplam 16.026 ton izopropil alkol satılmış. Bu madde, öldürücü kimyasal silah olan sarin gazının öncül maddesi. En fazla satış ise Guta’daki kimyasal saldırının olduğu Ağustos ayında gerçekleşiyor.
 
Suriye’ye yönelik dış destekli operasyonun başlamasından itibaren, rejimin ‘kimyasal silah kullandığı’ iddiası çok sık dile getirildi. Fakat Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2013 yılı dış ticaret verileri bu iddiaya, muhalifleri zor durumda bırakacak bir boyut kazandırdı. TÜİK’in kilogram cinsinden gösterdiği verilere göre 2013’te Türkiye’den Suriye’ye sarin gazının öncül maddesi olan izopropil alkolden toplam 16.026 ton satılmış. Aynı şekilde Suriye’de kullanıldığı iddia edilen zehirli hardal gazının yapımında kullanılabilecek sodyum sülfürden de yine TÜİK’in dolar cinsinden gösterdiği verilere göre 688 bin 509 dolarlık satış yapılmış.
 
Sarin gazı bu olmadan yapılmaz’
Konunun uzmanları izopropil alkolün sarin gazının öncül maddesi olduğunu kaydetti. Aydınlık’a konuşan bir kimya profesörü “İzopropil alkolden tek başına sarin gazı meydana gelmez, ama sarin gazının öncül maddesidir. Bu madde olmadan sarin gazı ortaya çıkmaz” dedi. Uzmanın verdiği bilgiye göre, diğer maddelerin de bulunması durumunda bu kadar miktarda izopropil alkolden bütün Suriye’deki insanları öldürecek miktarda sarin gazı yapılabilir.
 
En çok Guta’nın olduğu ay gitmiş
Suriye’de başkent Şam’ın doğu banliyösü olan Guta’da 21 Ağustos 2013 tarihinde sarin gazı kullanıldığı iddia edilmişti. BM konuyu inceledi ancak Suriye yönetiminin saldırıyı yaptığı iddiası doğrulanmadı. Esad yönetimi de saldırıyı muhaliflerin yaptığını öne sürmüştü. Türkiye’den Suriye’deki muhaliflere satılan sarin gazının öncül maddesi olan izopropil alkolün en çok Ağustos ayında satılmış olması dikkat çekici bir durum. 2013 yılının Ağustos ayında Suriye’ye toplam 12.800 ton izopropil alkol satılmış. Geriye kalanları da Haziran ve Kasım aylarında ihraç edilmiş.
 
Devletlerin resmi ticareti yok
Peki bu maddeler, Suriye’de rejimin kontrolündeki bölgelere resmi ticaret kapsamında satılmış olabilir mi? Bu mümkün değil. Çünkü Türkiye’nin Suriye Devleti ile hiçbir ticari ilişkisi yok. Aydınlık’ın görüştüğü Suriye yönetiminden yetkililer “Türkiye’den bize en ufak bir malzeme satılmamaktadır” diye kesin bir dille ifade ettiler. Aydınlık, konuyu Ankara’dan da araştırdı. Aydınlık’ın sorularını yanıtlayan Ekonomi Bakanlığı’ndan bir yetkili, “Suriye devleti ile ticaretimiz teorik olarak var, ama pratik olarak yok. Suriye ile ticaret sınır kapılarının olduğu tampon bölgelerde yapılıyor” diye yanıt verdi. Bu ticaretin yapıldığı sınır kapılarındaki tampon bölgeler, IŞİD, El Nusra ve ÖSO arasında paylaşılmış durumda. Yani, TÜİK verilerinde Suriye’ye ihracat olarak gösterilen Suriye ile yapılan bütün ticaret bu terörist grupların denetiminde yapılıyor.
 
Sanayi yok, niye alındı?
İzopropil alkol aynı zamanda sanayide çok yaygın olarak kullanılan bir kimyasal madde. Lastik, plastik, tekstil gibi bir çok sanayi kolunda kullanılıyor. Ancak muhaliflerin elindeki bölgelerde sanayi adına hiçbir şey yok. Bunu hem muhalifler hem de Esad’ın safında yer alan ve o bölgede yaşayan kaynaklar doğruluyor. Devletten kalan fabrikalar da sökülüp, hurda fiyatına Türkiye’de satılmıştı.
 
Sarin gazı davasında da geçiyor
Adana’da görülen ‘Sarin Gazı’ davasının iddianamesinde de İzopropil alkolden bahsediliyor. Sanıklar izopropil alkol temin etmek için araştırmalar yapıyor. Sanıklardan İbrahim Akça’nın Emniyet’te verdiği ifade sanıklardan Bekir Karaoğlan’ın kendisini telefon ile arayarak Suriye’den bir müşterisinin geldiğini ve bazı malzemelere ihtiyaç duyduğunu, kendisinin bu malzemeleri temin edip edemeyeceğini sorduğunu, onun üzerine bu malzemelerin isimlerini söylemesini istediğini, Bekir Karaoğlan’ın hatırladığı kadarıyla İzopropil alkol, metanol beyaz fosfor, 1-amino ve ismini hatırlamadığı bir malzeme daha söylediğini ifade etmişti. Sanıkların sarin gazının ham maddesi olan izopropil alkol arayışları dinlemede olan telefon konuşmalarına da şöyle yansıyor:
 
Bekir Karaoğlan : Şu en son en son çözelti
İbrahim Akça : Rezorsinol dediği bir tonluk
Bekir Karaoğlan: Ha ...
İbrahim Akça : İpa’dan (İzopropil alkol) tamam yüz kilo veririz
Bekir Karaoğlan : çözelti ne kadar lazım olur abi
İbrahim Akça : En son kalemimi diyorsun
Bekir Karaoğlan : Evet
 
Masum Gök
Aydınlık /28.05.2014

25 Mayıs 2014 Pazar

Silah ihracı TÜİK belgesinde

 
Türkiye'nin Suriye'deki terör gruplarına bomba kapsamında olan harp mühimmatı gönderdiği ortaya çıktı. Gümrük Bakanlığı gönderilenlerin spor amaçlı av tüfeği aksam ve parçaları olduğunu savunmuştu.
 
AKP iktidarı döneminde Suriye'deki terör gruplarına silah ve mühimmat gönderildiği haberleri Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileriyle resmen kanıtlanmış oldu. Türkiye İstatistik Kurumu'nun yayınladığı Suriye ile ticaret kalemlerini gösteren belgeye göre Türkiye, Suriye'ye 2013 yılının Aralık ayında "Bomba, torpil, mayın, mermi vb. harp mühimmatı, aksam, parçası" statüsünde toplam 53.214 bin dolarlık malzeme gönderdi. Böylece hükümet yetkililerinin her fırsatta yalanladığı "Suriye'ye silah gönderiliyor" haberleri bizzat devlet kurumlarının kayıtlarıyla teyit edilmiş oldu.
 
Bakanlık yalan söylüyor
Hürriyet gazetesinden Tolga Tanış, 15 Aralık tarihindeki Birleşmiş Milletler ve TÜİK verilerine dayandırarak yaptığı haberde, silah ambargosu uygulayan Türkiye'nin, Suriye'ye silah sattığını ortaya çıkarmıştı. Haberden sonra açıklama yapan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, haberin doğru olmadığını belirterek, "Haberdeki mesnetsiz iddianın aksine; 2013 yılında Türkiye'den Suriye'ye silah ve mühimmat olarak addedilebilecek 9301 (harp silahları), 9302 (revolver ve tabancalar), 9304 (havalı ve gazlı tüfek ve tabancalar), 9305 (9301 ila 9304 arasında sınıflandırılan silahların aksam ve parçaları) ve 9306 (bombalar, mermiler gibi harp mühimmatı) tarife pozisyonunda ihraç edilen herhangi bir eşya bulunmamaktadır. (...) Suriye'ye ihraç edilen spor amaçlı kullanıma uygun yivsiz av tüfeği ve kurusıkı tabanca cinsi eşyalar, söz konusu haberlerde iddia edildiği şekilde harp silahı değildir" denilmişti.
 
TÜİK'n dış ticaret verileri, Bakanlığı yalanlıyor. Ürün kodu 8912 olan "Bomba, torpil, mayın, mermi vb. harp mühimmatı, aksam, parçası" statüsünde Suriye'ye mal satıldığını açık açık belirtiyor.
 
Bombalar teröristlere gidiyor
Bu malzemeler Suriye Devleti tarafından satın alınmıyor. Hem Ankara'daki kaynaklarımız hem de Suriye Devleti, kendi kontrollerinde olan bölgelerde Türkiye ile hiçbir ticari ilişkilerinin olmadığını söyledi. Bomba statüsündeki bu mallar muhalif grupların elinde olan Türkiye-Suriye sınır kapılarından geçirilerek, tampon bölgede yine bu terörist muhalif gruplarına satılıyor. Bir nevi AKP iktidarı silah ambargosunu muhalifler lehine deliyor.
 
2014 yılında da bomba gitti
Yine TÜİK verilerine göre AKP, 2014 yılında da muhalifleri silahlandırmayı sürdürüyor. Ocak, Şubat ve Mart aylarında 93 kodunda "Silahlar ve mühimmat, bunların aksam, parça ve aksesuvarı" alanında toplam 115.749 bin dolar malzeme satılmış. Bu satılan malzemelerin 67.375 bin doları 8912 kodlu "Bomba, torpil, mayın, mermi vb. harp mühimmatı" statüsünde. TÜİK verilerine göre, 8912 kodlu malların 38.617 bin doları Ocak'ta, 28.758 bin doları da Şubat ayında satıldı.
 
Aydınlık / 03.05.2014

5 Mayıs 2014 Pazartesi

BORU DEĞİL HAVAN TOPU


 
 
Türkiye’den giden demir çelik ürünleri Suriye’deki terörist gruplar tarafından havan topu gibi silahlar haline getiriliyor. TÜİK verilerine göre Suriye’ye 2013 yılında 14 milyon dolarlık boru ve tüp gönderildi.
 
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) dış ticaret verilerine göre 2013 yılında Türkiye’den Suriye ‘ye toplam 14 milyon 119 bin 760 dolar tutarında demir çelik boru ve tüp satılmış. Bu veri, Suriye’deki muhaliflerin havan topu, top mermisi gibi kendi yaptıkları harp malzemelerinde kullandıkları malzemelerin Türkiye’den alınması anlamına gelmiyor. Suriye’de muhaliflerin kontrolünde olan yerlerdeki fabrikaların sökülüp hurdalarının Türkiye’ye getirilip satıldığı bir ortamda, Türkiye’den “demir boru ve tüp” gitmesi bunu kanıtlıyor. Muhalif çeteler kendi hazırladıkları videolarında demirden, borudan ve tüpten havan topu gibi patlayıcı silahlar yaptıklarını göstermişlerdi.
 
Türkiye’de hazırlanıyor
Bu işlemlerin büyük bölümü Türkiye’de yapılıyor. Hatay gibi sınır illerinde atölyelerde demir borular işlenerek füze başlıkları haline getiriliyor. Daha sonra sınır kapılarından geçirilip, tampon bölgede terörist gruplara satılıyor. TÜİK’in verilerine göre 2013 yılında demir boru ve tüp statüsünde ürünlerin Suriye’ye yıllık satışı şöyle:
 
* 6791 kodlu dökme demirden, demir ve çelikten tüpler, borular, içi boş profiller: 333 bin 205 dolar
 
* 6794 kodlu demir-çelikten diğer tüpler, borular, içi boş profiller: 7 milyon 559 bin 359 dolar
 
* 6768 kodlu demir veya çelikten profiller: 6 milyon 227 bin 197 dolar.
 
Sarin gazı iddianamesinde de var
Adana’da görülen Sarin gazı davasının iddianamesinde borulardan havan topu yapımından söz ediliyor.
 
Kimyasal silah ham maddeleri temin etmek iddiasıyla açılan davanın iddianamesinde, sanıkların Suriye’deki terörist gruplara havan topu yapmak için krom boru aradıkları belirtiliyor. Sanıklardan Hytham QASSAP’ın iddianamede yer alan ifadesinde, “krom borularla ne yapacağı sorulduğunda, bu borulardan havan topu yapacaklarını beyan etmiştir” diye yazılı.
 
Havan topu atölyeleri kurmuşlar’
Hatay’da konuştuğumuz kaynaklar, “Burada birçok yerde muhaliflere el yapımı havan topu gibi şeyler yapan bir çok atölye var. Sanayi’de kime sorarsanız size gösterir. Artık bu durum sıradanlaşmış” dedi. Bölge kaynakları terörist grupların harp mühimmatı edindikleri bir başka yerin ise Konya olduğunu öne sürüyor. Hatırlanacağı üzere 7 Kasım 2013 tarihinde Konya’dan Suriye’ye giden bir TIR Adan’da durdurulmuş, roket başlıkları çıkmıştı.
 
Masum Gök
AYDINLIK / 05.05.2014

26 Mart 2014 Çarşamba

Yetkililer uyarıyor: Türk sınırından Kesep’e terörist akışı devam ediyor

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yayladağı sınırından elini kolunu sallaya sallaya ağır silahlarla Suriye’ye geçiş yapan teröristlerin akışı devam ediyor. Suriye ordusu temizledikçe yeni teröristler gelmeyi sürdürüyor
 
Hatay’ın Suriye sınırındaki Yayladağı ilçesinin iki kilometre uzağında bulunan ve Türkiye’den sızan muhaliflerin ele geçirmeye çalıştığı Keseb kasabası civarına yapılan top atışlarının ardından yoğun bir hava bombardımanı gerçekleşti.

Gazetemize konuşan Suriyeli kaynaklar, bölgeye sevk edilen Suriye ordusunun yoğun bir kuşatma başlattıklarını bildirdi. Kesep’e saldıran teröristlerin çok büyük zaiyat verdiğini belirten kaynaklar, Suriye savaş uçaklarının dün saat 12.00 sıralarında terör gruplarının bulunduğu bölgeye dört sorti yaparak bomba attıklarını bildirdi. Ardından bölgeden dumanlar yükseldi ve karadan havaya da ateş sesleri duyuldu.

Bu saldırının ardından Yayladağı sınır kapısında görevli gümrük memurları da buradan daha güvenli bir iç bölgeye kaydırıldı.

‘Türk gümrük memurları izliyor’

Aydınlık’a konuşan Suriyeli kaynaklar, onlarca Teröristin 10 aydır kapalı tutulan Yayladağı Gümrük Kapısını kullanarak Suriye Sınır Kapısı Keseb’e saldırdıklarını. Kaynaklar, Türk Sınır Kapısında görevli polis ve gümrük memurlarına Suriye’ye sızan teröristlere her türlü kolaylığın gösterilmesi ve sınır kapısına gelen teröristlerin önlenmemesi talimatı verildiğini belirttiler.

Türkiye-Suriye sınırında da görev alan güvenilir yerli kaynaklarımız, Türk Sınır Kapısının sıfır noktasında mevcut olan askeri kışlada görevli subay ve nöbetçi askerler yanlarından ağır silahlarla geçen teröristlere hiç bir müdahalede bulunmadıklarını aktardılar.

Önceki gece artan çatışmalar dün sabaha karşı iyice şiddetlendi. Reyhalı’ya komuş İdlib kentinde de şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlama Reyhanlı’da da paniğe neden oldu. Sınırda gerçekleşen patlamada birçok ölü ve yaralı olduğu bilgisi geldi.

‘Suriyeli polisler Yayladağı’ndan hedef alındı’

Suriyeli kaynaklar, Yayladağı Sınır Kapısı’nda konuşlanan teröristlerin kannas uzmanları yerleştirdikleri ve Türk Sınır Kapısı’ndan sadece 100 metre uzaklıkta bulunan Suriye Sınır Kapısı’nda görevli Suriyeli gümrük memurları ile nöbetçi polisleri hedef aldıklarını bildirdiler. Teröristlerin sınır kapısını çevreleyen yüksek yerlere yerleştirildiklerini ancak Suriyeli gümrük memurları ve pasaport dairesinden sorumlu polislerin sınır kapısını zaiyat vermeden çekildiklerini bildirdiler.

Reyhanlı’da da huzursuzluk var

Türk uçaklarının sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle pazar günü düşürdüğü Suriye uçağının enkazının bulunduğu Kesep’den Lazkiye’ye ilerlemeye çalışan terörist örgüt Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) Suriye ordusunun operasyonları devam ediyor. Kesep’te devam eden yangınlar nedeniyle, gökyüzünü kaplayan siyah duman Reyhanlı’da huzursuzluğun artmasına neden oluyor.

Ancak Suriyeli yetkililer, Türk tarafının bölgedeki terörist hareketliliği gözetleyen Suriye askeri ucağının görevini icra etmesini engellemek amacıyla Suriye toprakları içinde seyreden Suriye uçağına saldırdığını aktarıyorlar. Yetkililer, Suriye ordusunun top ve füze ateşi ile Türkiye sınırında bulunan teröristlerin ana karargahlarını vurduklarını belirtiyor.

Yaralılar Türkiye’ye getiriliyor

Çatışmalarda yaralananlar sınırdan Yayladağı ilçesine getirilmeye devam ediyor. Sabah saatlerinde getirilen 19 kişinin ardından üç yaralı daha Yayladağı’nda tedavi altına alındı.
Ağır silahların kullanıldığı çatışmalarda önceki günden itibaren Yayladağı’na getirilen 84 yaralıdan Antakya Devlet Hastanesi’ne sevk edilen 9’u yaşamını yitirdi. Bu sabah erken saatlerde Yayladağı’ndaki sağlık ocağına getirilen, vücudunda yara bulunmadığı halde devamlı kusan 2 Suriyelinin kimyasal saldırıya maruz kaldığı iddiası, bir süreliğine panik yaşanmasına neden oldu. Antakya’dan gelen İl Sağlık Müdürlüğü ve UMKE görevlilerinin yaptığı tahlillerde kimyasal maddeye rastlanmadı.
 
AYDINLIK / 25.03.2014