Novelist, poet, political analyst, journalist, photographer and filmmaker, he has covered dozens of war zones from Bosnia and Peru to Sri Lanka, Congo and East Timor. He is the author of a novel Nalezeny, published in Czech. Point of No Return is his major work of fiction written in English (to be published in French by Yago). Other works include a book of political nonfiction Western Terror: From Potosi to Baghdad (translated into Turkish and published by Bilim + Gonul); the plays Ghosts of Valparaiso and Conversations with James, translated into several languages including Spanish; and with Rossie Indira, a book of conversations with the foremost Southeast Asian writer Pramoedya Ananta Toer, Exile (translated into Korean, Spanish and Bahasa Indonesia). Non-fiction book Oceania (published by Expathos) is a result of his five years work in Micronesia, Polynesia and Melanesia and a damning attack against neo-colonialism in the Pacific. He has collaborated with UNESCO in Vietnam, Africa and Oceania through various publications including a fiction book The Story of Ann. Presently he is finishing writing his novel Winter Journey and non-fiction book about the political situation in post “New Order” Indonesia. He is a Senior Fellow at The Oakland Institute. He writes and photographs for several publications worldwide, corporate and progressive, including Z Magazine, Newsweek, Asia Times, China Daily, Irish Times, A2 and Asia-Pacific Journal (Japan Focus). He produced the feature length documentary film about the Indonesian massacres in 1965 – Terlena – Breaking of The Nation, as well as several new documentaries in Asia, Africa, and Latin America. He frequently speaks at major universities, including Columbia, Cornell, Cambridge, Hong Kong, and Melbourne. Cofounder and Coeditor of Mainstay Press and Liberation Lit, he presently lives in Asia and Africa.
ANDRE VLTCHEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANDRE VLTCHEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Nisan 2011 Perşembe
ANDRE VLTCHEK: ‘Noam Chomsky oyuna getirildi’
Cumhuriyet 28.04.2011
Buket Şahin: Noam Chomsky ‘İstanbul Buluşmaları’nın onur konuğuydu. Sitesinde yayımladığı değerlendirme yazısında, Türkiye’deki medya özgürlüğünü övdü. Şahsen çok şaşırdım. Sahte belge üretim merkezleri haline gelen cemaat ödenekli yandaş medyada yazan bazı yazarların ders verdiği bir üniversite tarafından düzenlenen seminer ne kadar özgür olabilir?
Andre Vltchek: Bu endişenizi Chomsky’e aynen sizin sözlerinizle ileteceğim. Eminim bilmek ister. Oyuna getirildiği belli, haklısınız. Dışarıdan bakıldığında AKP hükümeti çok yanıltıcı mesajlar veriyor. Aynı anda hem bölgedeki Müslüman hücre merkezlerle hem Batı’yla işbirliği yapıyor bir yandan da Brezilya ve İran gibi Batı’ya kafa tutan mücadeleci kamp oyuncularıyla taraf tutuyor. Fakat görünüşe aldanmamak, gerçekçi olmak lazım. Bu görünüm ilerici veya sola kayan bir eğilim değil. İsrail veya ABD’ye olan karşı tavrı, sosyalist adalete veya sosyalizme inandığından değil elbet, tam tersine kötülükten inattan kaynaklanan bir nispet! AKP hükümetinin çifte standart politikalarını Türkiye’deki muhalif yazarların aktarması gerekiyor…
Etiketler:
ANDRE VLTCHEK
Andre Vltchek ile röportaj 2: "Emperyalist güçler iktidarları kullanıyor"
Vltchek’e göre Türkiye’ye gerçek özgürlük, Atatürk’ün öngördüğü ideallerle gelebilir
‘Eşitlikten söz edilmiyor’
Buket Şahin: Bir gezgin olarak benim için de en güzel ödül kedilerin ve martıların beklediği masal şehir İstanbul’a dönmektir...
Yeni düzen mantığı
Buket Şahin: Antiemperyalist bir yazar olarak, 2010’un son günlerine damgasını vuran WikiLeaks’in bir CIA-MOSSAD oyun planı olduğu konusunda ne düşünüyorsunuz? Bizim başbakanın da adı geçen belgelere göre İsviçre bankalarında sekiz gizli hesabı olduğu açıklanıyor. 1989 yılında İsviçre’nin önde gelen UBS bankasında uzun dönem ‘swift’ denen para transfer işlemleri konusunda staj yapmıştım. Gizli hesapların özelliğine dair sıkı bir ön eğitimden geçirilmiştik, bilgi sızdırılması durumundaki yaptırımları bilirim ve hiçbir hesabın şeffaf olamayacağını da; zira şahsa ait değil, numaralandırılmış hesaplardır…
Dünya tarihi AKP tipi kukla hükümet örnekleriyle dolu’ diyen Andre Vltchek, Türkiye’deki gelişmeleri endişeyle izlediğini söylüyor.
Vltchek’le röportajımızın son buluşması Pera Müzesi’nde gerçekleşiyor. Çarlık Rusyası döneminin en sevdiği ressamı Ilya Repin’in tablosu önünde hasretini çektiği sanat şehri Leningrad’dan bahsediyor. Sergiyi gezdikten sonra İstiklal Caddesi boyunca çay molaları için müdavimi olduğum mekânlarda durakladık. Taksim meydanına yaklaşırken solda bir binanın üst katlarında yer alan ve 90. yılını kutlayan ‘TKP’ ofisini gösterdim kendisine. Kırmızı tramvayla Galatasaray meydanına geri geldik ve Ara Kahve’de ‘kahve’ molası verdik. 1950’lerin İstanbulu’nu yansıtan bir Ara Güler fotoğrafı önünde söyleşiye devam ettik...
Buket Şahin: Bir savaş muhabiri olarak Endonezya, Peru, Meksika, Sri Lanka, Nepal, Hindistan, Doğu Timor, Tayland, Ruanda, Filistin’de, emperyalizmin beslediği iç savaşları ‘canlı’ yayımladınız, belgeseller çektiniz. Yugoslavya iç savaşı sırasında Türkiye’yi sık sık ziyaret ettiniz. Geçen 20 yıllık süre içinde bir gazeteci olarak Türk dış politikası size nasıl görünüyor?
Andre Vltchek: Bosna savaşı sırasında İstanbul’a sık sık tatile gelirdim. Bosna çatışmasını daha iyi irdelemek, daha doğrusu Batı’nın, Avrupa’daki en iyi ve en son komünist ülke Yugoslavya’yı parçalamaktaki gerçek amacının köklerine inmek için… İstanbul’un arka sokaklarını dolaşırken ‘Drina Köprüsü’ kitabının Yugoslav yazarı İvo Andriçh’i okurdum. Bu şehri, muhteşem güzelliğinin ötesinde tarihin her katmanına sahip olduğu için çok seviyorum. Düzinelerce özgün kültür hâlâ temsil ediliyor. O günlerde, Osmanlı’nın nasıl işlediğini ve Balkanlar’ın buradan nasıl gözüktüğünü hayal etmeye çalışırdım.
‘Eşitlikten söz edilmiyor’
Buket Şahin: Bir gezgin olarak benim için de en güzel ödül kedilerin ve martıların beklediği masal şehir İstanbul’a dönmektir...
Andre Vltchek: Bir sonraki kitabımı Boğaz’a bakan bir evde yazmak isterim. İstanbul bir yazar için ilham veren eşsiz bir şehir. Türkçe konuşamıyorum, ama birçok Türk dostum var ve ülkenizdeki siyasi olayları yakından takip ediyorum. Politik ve dini gidişatta Türkiye’nin hem kendi coğrafyasında, hem tüm dünyada çok önemli bir konuma geleceğini gören birisi olarak çok daha yakın takip etmem gerekir. Yakın dostum Noam Chomsky de ülkenize geldi.
Buket Şahin: ‘3D Yanılgısı’ adını verdiğim ‘Din, Darbe, Demokrasi’ kavramlarının içi boşaltılarak dayatıldığını acı çekerek izliyoruz. Karşıdevrimi yaşayan Türkiye’de özgürlük çığlıkları atılıyor ama kimse eşitlikten bahsetmiyor, bir zamanlar solcu geçinen ödenekli kalemler adeta yalakalık için yarış ediyorlar. Türk solu ve demokrasisi en çok yarım-aydın dediğimiz bu devşirmelerden zarar gördü, hâlâ görmekte...
Andre Vltchek: Beni şoke eden, Türkiye’nin laikler ve dinciler arasında veya Batı’dan medet umanlarla Doğu’daki Türk bağlantılarını tercih edenler arasında nasıl bölündüğü. Beni en çok üzen, İstanbul’da yaşayan çoğu entelektüelin, din bağnazlarıyla sadece Batılı düşünceler sayesinde mücadele edileceğini düşünmeleri. Demek istediğim, Batıcı politik ve sosyal kurumlarda yerleşmiş düşünceler. Köklü bir kültürden gelen ve sorunlarının yanıtlarını bu kültürde araması gereken Türkiye’nin Avrupa veya ABD’den dikte edilmesine hiç ihtiyacı yok! Bir gün, Türkiye’nin de ‘gerçek özgürlük’ ve ‘sosyal adalet’ için mücadele eden ülkeler kulübüne katılmasını umuyorum. Latin Amerika’da bunun birçok esin kaynağı örnekleri vardır! Lenin deyince, SSCB çok kötü bir değişim geçirmiştir Gorbaçov’dan bu yana. Buna tanık olmamak için Rusya’ya gitmeyi reddediyorum. Endonezya’daki süreçle Türkiye arasında çok benzerlikler var. CIA aynı taktikleri uyguluyor. Bunu önlemek için tek yol, Türk solunun örgütlenerek yeni bir siyasi güç oluşturması. O zaman İstanbul’a daha sık gelirim, hatta yardım etmek için gelirim!
Yeni düzen mantığı
Buket Şahin: Antiemperyalist bir yazar olarak, 2010’un son günlerine damgasını vuran WikiLeaks’in bir CIA-MOSSAD oyun planı olduğu konusunda ne düşünüyorsunuz? Bizim başbakanın da adı geçen belgelere göre İsviçre bankalarında sekiz gizli hesabı olduğu açıklanıyor. 1989 yılında İsviçre’nin önde gelen UBS bankasında uzun dönem ‘swift’ denen para transfer işlemleri konusunda staj yapmıştım. Gizli hesapların özelliğine dair sıkı bir ön eğitimden geçirilmiştik, bilgi sızdırılması durumundaki yaptırımları bilirim ve hiçbir hesabın şeffaf olamayacağını da; zira şahsa ait değil, numaralandırılmış hesaplardır…
Andre Vltchek: Hayal kırıklığı yaratabilir ama şahsen komplo teorilerinin takipçisi ve hayranı değilim. Belki de gerçeğin kendisinin hayal gücümüzün ötesinde çok daha korkunç olduğuna inandığımdan. WikiLeaks, Vaşington’daki hükümetle elçilikleri arasındaki diplomatik kablolu yazışmaları aktarıyor. Gerçekçi olalım: İnsanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlar elçilikler tarafından yaratılmamıştır, hatta diplomatlar arasında tartışılmamıştır! Burada söz konusu olan genelde yüksek eğitimli ve sıkı bir diplomasi eğitiminden geçerek atandıkları ülkede tahribat kontrolünü ve diplomatik bilgileri derleyerek analiz eden kişilerin yazışmalarıdır. Sivil ve askeri darbeleri planlayan, ölüm timlerini finanse eden, ulus devletleri ve dünyanın birçok yerini tahrip edenler diplomatik kablo kullanmazlar. Sızan bu belgeleri okuyarak Amerika ve Batı’nın dış politikasını değerlendirmek saçma olur. Her ne kadar bu belgelerde fesatlıklar görsek de özellikle Afrika’da diplomatların Kenya’da rejim değişikliğine dair tartışmaları gibi. Sızan bilgiler bize içinde yaşadığımız dünyayı analiz etmekte yardımcı olabilir ama kesinlikle gerçek tam resmi göstermez…
Buket Şahin: Batı uygarlığının savaşlardan beslendiğini söylediniz. İslam ülkeleri tek tek iç savaşa sürüklenirken, Suudi Arabistan ve ipleri ABD’nin elinde olan Türkiye’deki faşist uygulamaları göz ardı eden Avrupa ve ABD medyasının tutumu ile savaşan Ortadoğu ülkelerine dair ne söyleyeceksiniz?
Andre Vltchek: Batı’nın daimi müttefikleri Bahreyn ve Suudi Arabistan monarşileri yerinde sayıyor, haklısınız. Öte yandan, Saddam yönetimindeki Irak ve Kaddafi yönetimindeki Libya zalim diktatörlükler olmasına rağmen bölgede en yüksek ‘İnsani Gelişme Göstergesi’ sağlayan ülkelerdi. Yeni-sömürgecilik mantığına göre hareket eden Batı emperyalizmi, elbette petrol gelirini insani gelişmelere harcayan sosyal diktatörlüklere tahammül edemeyecek ve yok edecekti. Libya’da ne olacak, bilinmiyor, ancak hükümet karşıtı ve kumaşını kimin dokuduğu bilinmeyen Kaddafi karşıtı güçler de en az hükümet kadar zorbalık yapıyor. Mübarek’in Suharto’dan ne farkı vardı? Eğer Türkiye’de de halkçı bir direniş olacaksa, neye karşı savaşıldığının altı iyi çizilmelidir. Türkiye’de militan İslamcılığa karşı savaşan laikler Batılı bir yönetimin hayalini kuruyorlar. Bence bu çok garip, zira, Mısır, Suudi Arabistan, Afganistan ve Endonezya örneklerinde ispatlandığı üzere, militan İslamcılık ve Batı emperyalizmi en yakın işbirlikçilerdir. Türkiye için gerçek özgürlük, ancak devrimci, antiemperyalist Atatürk’ün idealleri doğrultusundaki sosyal devlet ve sosyalist anlayışla gerçekleşebilir, günümüzde, yeniden uyanan Latin Amerika ve Asya’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi…
Etiketler:
ANDRE VLTCHEK
Andre Vltchek ile röportaj 1: "Sömürünün dâhiyane formülü: Ilımlı İslam"
Cumhuriyet 27.04.2011
Vltchek, emperyalistlerin egemenliklerini sürdürmek için dini kullandıklarını söylüyor
“Din emperyalizmince türetilmiş ‘New Age: Yeniçağ Tarikatları’ sayılan ‘Moon’ ‘Scientology’, ‘Falun Gong’ ve ‘Gülen Hareketi’ tarikatları arasında ekonomik yapılanma bakımından da büyük benzerlikler vardır.”
CIA üretim merkezi
‘Dünyayı kandırıyorlar’
Andre Vltchek: Hem Hillary hem Obama ılımlı İslamı övmektedirler. Her yerde olduğu gibi, Endonezya için de yalan söylüyorlar. Obama’nın geçmişine bakalım: Babası yenilikçiydi, hatta bazıları Kenyalı Marksist bir ekonomist olduğunu kabul eder. Obama’nın annesi, onun Endonezyalı memur olan üvey babasıyla Hawaii’de tanışır, evlenirler. 1967 yılında hep beraber Cakarta’ya taşınırlar. Şimdi düşünelim; 1965 yılında, ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın en kanlı askeri darbesini destekledi, çoğunluğu yasal ve demokrat Endonezya PKI partisinin komünist üyeleri, Çinli azınlıklar, sanatçılar, öğretmenler ve aydın sınıftan oluşan yaklaşık 3 milyon insan katledildi.
Vltchek, emperyalistlerin egemenliklerini sürdürmek için dini kullandıklarını söylüyor
“Din emperyalizmince türetilmiş ‘New Age: Yeniçağ Tarikatları’ sayılan ‘Moon’ ‘Scientology’, ‘Falun Gong’ ve ‘Gülen Hareketi’ tarikatları arasında ekonomik yapılanma bakımından da büyük benzerlikler vardır.”
Vltchek, efsane yazar Endonezyalı Pramoedya Ananta Toer’le son görüşmeyi yapar ve onun hakkında ‘Sürgün’ adlı bir kitap yazar. Suharto diktatörlüğünü anlatan ‘Terlena: Bir Ulusun Parçalanması’ adlı bir de belgesel çeker. Bu belgeselde Pram’ın hayallerindeki Endonezya’nın 40 yıl önce öldüğünü, işbirlikçi Suharto askerlerinin çizmesi altında ezildiğini, zalim bir hırsızlığın ağırlığı altında parçalara ayrıldığını, şiddet yanlısı dinbazlar ve rantçı kapitalizmin sonucu çürüdüğünü aktarır.
Pram’ın sürgününden 45 yıl sonra Silivri toplama kampında bizim Pram’larımız yaşıyor… “Küresel Terör, Sömürgeleşme ve Batı Yalanları” kitabının “Endonezya’da Cihad, Köktendinci İslam ve Dini Höşgörüsüzlük” başlıklı bölümünde, Vltchek, Suharto döneminden bu yana laiklik karşıtı ‘İslami Muhafızlar Cephesi’nin (FPI) Cakarta’daki Ulusal Anıt önünde saldırdıkları laikleri, polisin müdahale etmediği ve izleyici kaldığı üniversite öğrencilerine yapılan saldırıları tek tek anlatır. FPI’nın ‘sapkın ve kâfir’ olarak adlandırdığı barlara, farklı din mensuplarına ve özellikle laik gruplara yaptıkları sistematik yıldırıcı eylemleri şöyle yazar:
“...2008 de çıkan ‘elektronik bilgi ve işlem yasası’ sadece pornografiyi yasaklamıyor. Yasa gereğince internette din karşıtı mesajları yayımlayanlar da 6 yıla kadar hapis ya da 1 milyar rupiah para cezasına çarptırılıyor (yaklaşık 110 bin dolar). ‘Yanlış haber mi?’ İktidarın sevmediği her şey ‘yanlış’tır...”
“...Şırınga edilen Suudi paraları ve yüksek dozda Vahabi inancı yüzünden bütün Güneydoğu Asya’da ve hatta Çin’de bile Sünni Ortodoks inancı her yere yayılmakta...” diye anlatır. Cakarta’daki vurdumduymaz uluslararası diplomasi ve medyanın, dünyanın bu en kalabalık nüfuslu dördüncü ülkesini ‘hoşgörülü ve ılımlı’ bir devlet olarak gösterdiğini anlatır. Yersiz bir haçlı ahlak seferi başlatıldığını ve bu paravanın arkasında tavana vuran gıda fiyatlarını, genel çaresizlik duygusunu, yolsuzluğa karşı mücadelenin durma noktasına geldiğini dile getirir.
Yıllar önce Malezya ziyareti sonrası geçtiğim Endonezya’da seçim arifesinde başkan adaylarının sözlerinden çok eşlerinin türbanlı posterleri gündemdeydi. ABD nüfusuna eş, 230 milyon nüfusla dünyanın en büyük Müslüman ülkesi olan Endonezya’da türbanın nasıl politik bir simge haline geldiğini izlemiştim.
CIA üretim merkezi
Amerika’nın dünya egemenliğini sürdürmek için CIA’nın kontrolünde faaliyet gösteren işbirlikçi tarikatları ve türetilmiş dinlerine bakalım. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Sovyetler’in boşalttığı alana göz diken ABD-İngiltere emperyalizmine hizmet etmek için finanse edilen ‘Fethullah Gülen Hareketi’ ve CIA laboratuvarında yaratılmış ‘Ilımlı İslam’ projesi, emperyalizmin İslam coğrafyasındaki ayağını oluşturdular. ABD’nin tayin ettiği ve CIA pasaportu taşıyan 3000 dolar maaşlı öğretmenlerin kontrolündedir Fethullah Gülen okulları. Amerikancı İslamcılar için her şey satılıktır. En iyi pazarladıkları ve kullanabilecekleri malzeme din olduğu için dini satıyorlar okullarda. Siz hiç ılımlı Hıristiyanlık veya ılımlı Yahudilik diye bir şey duydunuz mu?! Son röportajında, Gülen’i ‘radikal’ ve ‘tehlikeli’ görmediğini vurgulayan CIA ajanı Graham Fuller, “Onun hareketi belki İslami, siyasi ve sosyal düşünüşün tekâmülü noktasında en ümit verici olandır” şeklinde konuştu. ‘Moon’ tarikatının basın organı Washington Post yazarı Jeff Stein de yazısında Gülen’in başlattığı hareket için ‘ılımlı’ sıfatını kullandı. Benzer şekilde ‘Intelligence Online: Sanal İstihbarat’, Gülen’in tüm dinlere hoşgörüyü savunan görüşleriyle hareketini El Kaide ve diğer radikal gruplarla doğrudan rekabete soktuğunu ifade ederek arka çıktılar...
Din emperyalizmince türetilmiş “New Age: Yeniçağ Tarikatları” sayılan “Moon” ‘Scientology’, ‘Falun Gong’ ve ‘Gülen Hareketi’ tarikatları arasında ekonomik yapılanma bakımından da büyük benzerlikler vardır. Fethullah Gülen’in kasetlerinde bizzat ifade ettiği, “devleti ele geçirme taktikleri”, aynen Çin’i parçalamak için finanse edilen “Falun-Gong” hareketinde de mevcuttur. Amerika, küresel egemenliğini kullanmak için bu dinleri ve tarikatları kullanmaktadır.
Andre Vltchek, ısrarla bir Mevlana gösterisi görmek istediğini belirtiyor. Silivrikapı’da ‘Evrensel Mevlana Âşıkları’ gösterimini izledikten sonra tramvayla Çemberlitaş’taki ‘Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ne varıyoruz. Cadı kazanı adlı bitki çayını içerken soruyorum:
Buket Şahin: Obama ve Hillary’nin Endonezya’ya yaptıkları son resmi ziyaretlerde ılımlı İslamı ve işbirlikçi hükümetleri göklere çıkardılar. ‘Japan Focus’ta yayımlanan son yazınızda, onların söylediklerinin tam tersine, ülkede dini hoşgörüsüzlüğün son noktaya geldiğini anlatıyorsunuz. Cakarta’daki ‘Syarif Hidayatullah’ adlı Devlet İslam Üniversitesi’nde ilkokul mezunu olduğu kuşkulu Fethullah Gülen’in düşüncelerinin sunulduğu bir seminer düzenlendi. CIA güdümündeki ılımlı İslamın uygulamalarının Endonezya ve Türkiye’de birbiriyle örtüştüğü apaçık ortada. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
‘Dünyayı kandırıyorlar’
Andre Vltchek: Hem Hillary hem Obama ılımlı İslamı övmektedirler. Her yerde olduğu gibi, Endonezya için de yalan söylüyorlar. Obama’nın geçmişine bakalım: Babası yenilikçiydi, hatta bazıları Kenyalı Marksist bir ekonomist olduğunu kabul eder. Obama’nın annesi, onun Endonezyalı memur olan üvey babasıyla Hawaii’de tanışır, evlenirler. 1967 yılında hep beraber Cakarta’ya taşınırlar. Şimdi düşünelim; 1965 yılında, ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın en kanlı askeri darbesini destekledi, çoğunluğu yasal ve demokrat Endonezya PKI partisinin komünist üyeleri, Çinli azınlıklar, sanatçılar, öğretmenler ve aydın sınıftan oluşan yaklaşık 3 milyon insan katledildi.
Genç Obama ve annesi Cakarta’ya tam da bu zamanda, geldiler. Obama çok mutluydu, annesi de öyle! O faşist ülkede büyürken ne kadar mutlu olduğunu her seferinde duygulanarak dile getirir. Bu arada Obama’nın askeri üs olan Posh Menteng semtinde yaşadığını da belirteyim! Şimdi 2 ile 2’yi yan yana koyalım. 1965 ve 1966’daki katliamları kim yaptı? Ordu. Başka kim? Din adamları. Fakat komünist aydınlara karşı yapılan katliamlar sadece Müslümanlar tarafından yapılmadı, Bali adasında en korkunç ve fanatik katliamlar yapıldı, ada halkının yüzde 10’u Hindularca katledildi.
Hillary en son Cakarta’yı ziyaret ettiğinde, Endonezya, bir Hıristiyan okuluna saldırı sonucu sokaklara düşen çoğu yaralı öğrenci haberleriyle çalkalanıyordu. Çoğunluğu Papualı veya Maluccalı olan çocuklara yapılan eylem, ırkçılık ve dini hoşgörüsüzlüğün sonucuydu. Batı hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve hiçbir Batılı medya bu olayları yazmadı. Aynı dönemde kiliseler yakıldı ve liberal İslam grubundan aşırı olmayan Müslümanlara saldırılar düzenlendi. Endonezya’nın laik anayasasını korumak için ülkenin dört bir yanından gelen protestocular, aşırı İslamcılar tarafından dövüldü ve polis hiçbir müdahalede bulunmadı. Peki Hillary ne dedi? Laik ve hoşgörülü Endonezya’ya övgüler dizdi, dünyanın en büyük Müslüman ülkesindeki kadınlara yapılan düzenlemeleri beğendiğini söyledi.
Endonezya Başbakanı Susilo Bambang Yudhoyono eski Suharto dönemi generalidir. Karısı 1965 katliamı baş sorumlusu generalin kızıdır. Endonezya turbo-kapitalist bir ülkedir, ülkenin bir zamanlar eşsiz olan doğasını Batılı maden, petrol ve tomruk şirketlerine yağmalatmaktadır. Getirinin hiçbiri halka gitmez, kendisine ‘elit’ denmesinden hoşlanan hırsız işadamları, ordu ve sözüm ona ‘demokratik yollardan seçilmiş’ kişiler tarafından çalınmaktadır. Din, halkın bugünü ve geçmişi değil, sadece geleceğini düşünmesinden emin olmak ister. Yasaklanan komünist partiyle birlikte ‘sosyal’ olan hiçbir şeyle ilgilenmemelerini ister. Hepsi düzenin çarkına uyumludur.
Buket Şahin: Ilımlı İslamın mimarı, Gülen’in ABD vizesine bizzat onay veren Graham Fuller “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında, Türklerin Kemalizmi terk edip ılımlı İslamı benimsemesini öneriyor...
Andre Vltchek: Endonezya ve Türkiye’nin çok ortak noktaları var. Örneğin, Batı’nın çıkarları için din meselesini nasıl kullandığı. Türkiye’nin yenilikçi ve laik entelektüelleri Endonezya’ya gitmeli ve çıplak gözleriyle ‘en kötü senaryo’yu, din, iş dünyası ve emperyalizmin işbirliğiyle ne hale geldiğini görmeliler. Bununla birlikte, dürüst olarak şunu ifade etmek isterim, bir politik analist olarak değil, bir şair ve romancı olarak: Daha yeni İstanbul’da bir hafta geçirdim ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri bence.
Buket Şahin: İstanbul’u mekân tutan -veya zorla tutturulan- nice efsane kalemler var tarih boyunca. Cervantes, Hemingway, Melville, Agatha Christie gibi… Dört yıl boyunca sürgün yaşayan ve dönemin en önde gelen entelektüelleriyle Büyükada’daki konakta buluşmalar yapan Troçki gibi…
Andre Vltchek: Hemingway dışındakileri bilmiyordum. Cakarta ise gezegenin en çirkin yerlerinden biridir. Küçültmek için söylemiyorum, zira vahşi kapitalizm, onu bu hale getirmiştir. İstanbul hâlâ tarihi dokusunu ve sanat olaylarını korurken, Cakarta da bunların hepsi yok edildi, yağmalandı.
Etiketler:
ANDRE VLTCHEK
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)