Vltchek, emperyalistlerin egemenliklerini sürdürmek için dini kullandıklarını söylüyor
“Din emperyalizmince türetilmiş ‘New Age: Yeniçağ Tarikatları’ sayılan ‘Moon’ ‘Scientology’, ‘Falun Gong’ ve ‘Gülen Hareketi’ tarikatları arasında ekonomik yapılanma bakımından da büyük benzerlikler vardır.”
Vltchek, efsane yazar Endonezyalı Pramoedya Ananta Toer’le son görüşmeyi yapar ve onun hakkında ‘Sürgün’ adlı bir kitap yazar. Suharto diktatörlüğünü anlatan ‘Terlena: Bir Ulusun Parçalanması’ adlı bir de belgesel çeker. Bu belgeselde Pram’ın hayallerindeki Endonezya’nın 40 yıl önce öldüğünü, işbirlikçi Suharto askerlerinin çizmesi altında ezildiğini, zalim bir hırsızlığın ağırlığı altında parçalara ayrıldığını, şiddet yanlısı dinbazlar ve rantçı kapitalizmin sonucu çürüdüğünü aktarır.
Pram’ın sürgününden 45 yıl sonra Silivri toplama kampında bizim Pram’larımız yaşıyor… “Küresel Terör, Sömürgeleşme ve Batı Yalanları” kitabının “Endonezya’da Cihad, Köktendinci İslam ve Dini Höşgörüsüzlük” başlıklı bölümünde, Vltchek, Suharto döneminden bu yana laiklik karşıtı ‘İslami Muhafızlar Cephesi’nin (FPI) Cakarta’daki Ulusal Anıt önünde saldırdıkları laikleri, polisin müdahale etmediği ve izleyici kaldığı üniversite öğrencilerine yapılan saldırıları tek tek anlatır. FPI’nın ‘sapkın ve kâfir’ olarak adlandırdığı barlara, farklı din mensuplarına ve özellikle laik gruplara yaptıkları sistematik yıldırıcı eylemleri şöyle yazar:
“...2008 de çıkan ‘elektronik bilgi ve işlem yasası’ sadece pornografiyi yasaklamıyor. Yasa gereğince internette din karşıtı mesajları yayımlayanlar da 6 yıla kadar hapis ya da 1 milyar rupiah para cezasına çarptırılıyor (yaklaşık 110 bin dolar). ‘Yanlış haber mi?’ İktidarın sevmediği her şey ‘yanlış’tır...”
“...Şırınga edilen Suudi paraları ve yüksek dozda Vahabi inancı yüzünden bütün Güneydoğu Asya’da ve hatta Çin’de bile Sünni Ortodoks inancı her yere yayılmakta...” diye anlatır. Cakarta’daki vurdumduymaz uluslararası diplomasi ve medyanın, dünyanın bu en kalabalık nüfuslu dördüncü ülkesini ‘hoşgörülü ve ılımlı’ bir devlet olarak gösterdiğini anlatır. Yersiz bir haçlı ahlak seferi başlatıldığını ve bu paravanın arkasında tavana vuran gıda fiyatlarını, genel çaresizlik duygusunu, yolsuzluğa karşı mücadelenin durma noktasına geldiğini dile getirir.
Yıllar önce Malezya ziyareti sonrası geçtiğim Endonezya’da seçim arifesinde başkan adaylarının sözlerinden çok eşlerinin türbanlı posterleri gündemdeydi. ABD nüfusuna eş, 230 milyon nüfusla dünyanın en büyük Müslüman ülkesi olan Endonezya’da türbanın nasıl politik bir simge haline geldiğini izlemiştim.
CIA üretim merkezi
Amerika’nın dünya egemenliğini sürdürmek için CIA’nın kontrolünde faaliyet gösteren işbirlikçi tarikatları ve türetilmiş dinlerine bakalım. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Sovyetler’in boşalttığı alana göz diken ABD-İngiltere emperyalizmine hizmet etmek için finanse edilen ‘Fethullah Gülen Hareketi’ ve CIA laboratuvarında yaratılmış ‘Ilımlı İslam’ projesi, emperyalizmin İslam coğrafyasındaki ayağını oluşturdular. ABD’nin tayin ettiği ve CIA pasaportu taşıyan 3000 dolar maaşlı öğretmenlerin kontrolündedir Fethullah Gülen okulları. Amerikancı İslamcılar için her şey satılıktır. En iyi pazarladıkları ve kullanabilecekleri malzeme din olduğu için dini satıyorlar okullarda. Siz hiç ılımlı Hıristiyanlık veya ılımlı Yahudilik diye bir şey duydunuz mu?! Son röportajında, Gülen’i ‘radikal’ ve ‘tehlikeli’ görmediğini vurgulayan CIA ajanı Graham Fuller, “Onun hareketi belki İslami, siyasi ve sosyal düşünüşün tekâmülü noktasında en ümit verici olandır” şeklinde konuştu. ‘Moon’ tarikatının basın organı Washington Post yazarı Jeff Stein de yazısında Gülen’in başlattığı hareket için ‘ılımlı’ sıfatını kullandı. Benzer şekilde ‘Intelligence Online: Sanal İstihbarat’, Gülen’in tüm dinlere hoşgörüyü savunan görüşleriyle hareketini El Kaide ve diğer radikal gruplarla doğrudan rekabete soktuğunu ifade ederek arka çıktılar...
Din emperyalizmince türetilmiş “New Age: Yeniçağ Tarikatları” sayılan “Moon” ‘Scientology’, ‘Falun Gong’ ve ‘Gülen Hareketi’ tarikatları arasında ekonomik yapılanma bakımından da büyük benzerlikler vardır. Fethullah Gülen’in kasetlerinde bizzat ifade ettiği, “devleti ele geçirme taktikleri”, aynen Çin’i parçalamak için finanse edilen “Falun-Gong” hareketinde de mevcuttur. Amerika, küresel egemenliğini kullanmak için bu dinleri ve tarikatları kullanmaktadır.
Andre Vltchek, ısrarla bir Mevlana gösterisi görmek istediğini belirtiyor. Silivrikapı’da ‘Evrensel Mevlana Âşıkları’ gösterimini izledikten sonra tramvayla Çemberlitaş’taki ‘Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ne varıyoruz. Cadı kazanı adlı bitki çayını içerken soruyorum:
Buket Şahin: Obama ve Hillary’nin Endonezya’ya yaptıkları son resmi ziyaretlerde ılımlı İslamı ve işbirlikçi hükümetleri göklere çıkardılar. ‘Japan Focus’ta yayımlanan son yazınızda, onların söylediklerinin tam tersine, ülkede dini hoşgörüsüzlüğün son noktaya geldiğini anlatıyorsunuz. Cakarta’daki ‘Syarif Hidayatullah’ adlı Devlet İslam Üniversitesi’nde ilkokul mezunu olduğu kuşkulu Fethullah Gülen’in düşüncelerinin sunulduğu bir seminer düzenlendi. CIA güdümündeki ılımlı İslamın uygulamalarının Endonezya ve Türkiye’de birbiriyle örtüştüğü apaçık ortada. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
‘Dünyayı kandırıyorlar’
Andre Vltchek: Hem Hillary hem Obama ılımlı İslamı övmektedirler. Her yerde olduğu gibi, Endonezya için de yalan söylüyorlar. Obama’nın geçmişine bakalım: Babası yenilikçiydi, hatta bazıları Kenyalı Marksist bir ekonomist olduğunu kabul eder. Obama’nın annesi, onun Endonezyalı memur olan üvey babasıyla Hawaii’de tanışır, evlenirler. 1967 yılında hep beraber Cakarta’ya taşınırlar. Şimdi düşünelim; 1965 yılında, ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın en kanlı askeri darbesini destekledi, çoğunluğu yasal ve demokrat Endonezya PKI partisinin komünist üyeleri, Çinli azınlıklar, sanatçılar, öğretmenler ve aydın sınıftan oluşan yaklaşık 3 milyon insan katledildi.
Genç Obama ve annesi Cakarta’ya tam da bu zamanda, geldiler. Obama çok mutluydu, annesi de öyle! O faşist ülkede büyürken ne kadar mutlu olduğunu her seferinde duygulanarak dile getirir. Bu arada Obama’nın askeri üs olan Posh Menteng semtinde yaşadığını da belirteyim! Şimdi 2 ile 2’yi yan yana koyalım. 1965 ve 1966’daki katliamları kim yaptı? Ordu. Başka kim? Din adamları. Fakat komünist aydınlara karşı yapılan katliamlar sadece Müslümanlar tarafından yapılmadı, Bali adasında en korkunç ve fanatik katliamlar yapıldı, ada halkının yüzde 10’u Hindularca katledildi.
Hillary en son Cakarta’yı ziyaret ettiğinde, Endonezya, bir Hıristiyan okuluna saldırı sonucu sokaklara düşen çoğu yaralı öğrenci haberleriyle çalkalanıyordu. Çoğunluğu Papualı veya Maluccalı olan çocuklara yapılan eylem, ırkçılık ve dini hoşgörüsüzlüğün sonucuydu. Batı hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve hiçbir Batılı medya bu olayları yazmadı. Aynı dönemde kiliseler yakıldı ve liberal İslam grubundan aşırı olmayan Müslümanlara saldırılar düzenlendi. Endonezya’nın laik anayasasını korumak için ülkenin dört bir yanından gelen protestocular, aşırı İslamcılar tarafından dövüldü ve polis hiçbir müdahalede bulunmadı. Peki Hillary ne dedi? Laik ve hoşgörülü Endonezya’ya övgüler dizdi, dünyanın en büyük Müslüman ülkesindeki kadınlara yapılan düzenlemeleri beğendiğini söyledi.
Endonezya Başbakanı Susilo Bambang Yudhoyono eski Suharto dönemi generalidir. Karısı 1965 katliamı baş sorumlusu generalin kızıdır. Endonezya turbo-kapitalist bir ülkedir, ülkenin bir zamanlar eşsiz olan doğasını Batılı maden, petrol ve tomruk şirketlerine yağmalatmaktadır. Getirinin hiçbiri halka gitmez, kendisine ‘elit’ denmesinden hoşlanan hırsız işadamları, ordu ve sözüm ona ‘demokratik yollardan seçilmiş’ kişiler tarafından çalınmaktadır. Din, halkın bugünü ve geçmişi değil, sadece geleceğini düşünmesinden emin olmak ister. Yasaklanan komünist partiyle birlikte ‘sosyal’ olan hiçbir şeyle ilgilenmemelerini ister. Hepsi düzenin çarkına uyumludur.
Buket Şahin: Ilımlı İslamın mimarı, Gülen’in ABD vizesine bizzat onay veren Graham Fuller “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında, Türklerin Kemalizmi terk edip ılımlı İslamı benimsemesini öneriyor...
Andre Vltchek: Endonezya ve Türkiye’nin çok ortak noktaları var. Örneğin, Batı’nın çıkarları için din meselesini nasıl kullandığı. Türkiye’nin yenilikçi ve laik entelektüelleri Endonezya’ya gitmeli ve çıplak gözleriyle ‘en kötü senaryo’yu, din, iş dünyası ve emperyalizmin işbirliğiyle ne hale geldiğini görmeliler. Bununla birlikte, dürüst olarak şunu ifade etmek isterim, bir politik analist olarak değil, bir şair ve romancı olarak: Daha yeni İstanbul’da bir hafta geçirdim ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri bence.
Buket Şahin: İstanbul’u mekân tutan -veya zorla tutturulan- nice efsane kalemler var tarih boyunca. Cervantes, Hemingway, Melville, Agatha Christie gibi… Dört yıl boyunca sürgün yaşayan ve dönemin en önde gelen entelektüelleriyle Büyükada’daki konakta buluşmalar yapan Troçki gibi…
Andre Vltchek: Hemingway dışındakileri bilmiyordum. Cakarta ise gezegenin en çirkin yerlerinden biridir. Küçültmek için söylemiyorum, zira vahşi kapitalizm, onu bu hale getirmiştir. İstanbul hâlâ tarihi dokusunu ve sanat olaylarını korurken, Cakarta da bunların hepsi yok edildi, yağmalandı.