28 Nisan 2011 Perşembe

Andre Vltchek ile röportaj 2: "Emperyalist güçler iktidarları kullanıyor"

Vltchek’e göre Türkiye’ye gerçek özgürlük, Atatürk’ün öngördüğü ideallerle gelebilir

Dünya tarihi AKP tipi kukla hükümet örnekleriyle dolu’ diyen Andre Vltchek, Türkiye’deki gelişmeleri endişeyle izlediğini söylüyor.

Vltchek’le röportajımızın son buluşması Pera Müzesi’nde gerçekleşiyor. Çarlık Rusyası döneminin en sevdiği ressamı Ilya Repin’in tablosu önünde hasretini çektiği sanat şehri Leningrad’dan bahsediyor. Sergiyi gezdikten sonra İstiklal Caddesi boyunca çay molaları için müdavimi olduğum mekânlarda durakladık. Taksim meydanına yaklaşırken solda bir binanın üst katlarında yer alan ve 90. yılını kutlayan ‘TKP’ ofisini gösterdim kendisine. Kırmızı tramvayla Galatasaray meydanına geri geldik ve Ara Kahve’de ‘kahve’ molası verdik. 1950’lerin İstanbulu’nu yansıtan bir Ara Güler fotoğrafı önünde söyleşiye devam ettik...


Buket Şahin: Bir savaş muhabiri olarak Endonezya, Peru, Meksika, Sri Lanka, Nepal, Hindistan, Doğu Timor, Tayland, Ruanda, Filistin’de, emperyalizmin beslediği iç savaşları ‘canlı’ yayımladınız, belgeseller çektiniz. Yugoslavya iç savaşı sırasında Türkiye’yi sık sık ziyaret ettiniz. Geçen 20 yıllık süre içinde bir gazeteci olarak Türk dış politikası size nasıl görünüyor?


Andre Vltchek: Bosna savaşı sırasında İstanbul’a sık sık tatile gelirdim. Bosna çatışmasını daha iyi irdelemek, daha doğrusu Batı’nın, Avrupa’daki en iyi ve en son komünist ülke Yugoslavya’yı parçalamaktaki gerçek amacının köklerine inmek için… İstanbul’un arka sokaklarını dolaşırken ‘Drina Köprüsü’ kitabının Yugoslav yazarı İvo Andriçh’i okurdum. Bu şehri, muhteşem güzelliğinin ötesinde tarihin her katmanına sahip olduğu için çok seviyorum. Düzinelerce özgün kültür hâlâ temsil ediliyor. O günlerde, Osmanlı’nın nasıl işlediğini ve Balkanlar’ın buradan nasıl gözüktüğünü hayal etmeye çalışırdım.

‘Eşitlikten söz edilmiyor’
Buket Şahin: Bir gezgin olarak benim için de en güzel ödül kedilerin ve martıların beklediği masal şehir İstanbul’a dönmektir...


Andre Vltchek: Bir sonraki kitabımı Boğaz’a bakan bir evde yazmak isterim. İstanbul bir yazar için ilham veren eşsiz bir şehir. Türkçe konuşamıyorum, ama birçok Türk dostum var ve ülkenizdeki siyasi olayları yakından takip ediyorum. Politik ve dini gidişatta Türkiye’nin hem kendi coğrafyasında, hem tüm dünyada çok önemli bir konuma geleceğini gören birisi olarak çok daha yakın takip etmem gerekir. Yakın dostum Noam Chomsky de ülkenize geldi.


Buket Şahin: ‘3D Yanılgısı’ adını verdiğim ‘Din, Darbe, Demokrasi’ kavramlarının içi boşaltılarak dayatıldığını acı çekerek izliyoruz. Karşıdevrimi yaşayan Türkiye’de özgürlük çığlıkları atılıyor ama kimse eşitlikten bahsetmiyor, bir zamanlar solcu geçinen ödenekli kalemler adeta yalakalık için yarış ediyorlar. Türk solu ve demokrasisi en çok yarım-aydın dediğimiz bu devşirmelerden zarar gördü, hâlâ görmekte...


Andre Vltchek: Beni şoke eden, Türkiye’nin laikler ve dinciler arasında veya Batı’dan medet umanlarla Doğu’daki Türk bağlantılarını tercih edenler arasında nasıl bölündüğü. Beni en çok üzen, İstanbul’da yaşayan çoğu entelektüelin, din bağnazlarıyla sadece Batılı düşünceler sayesinde mücadele edileceğini düşünmeleri. Demek istediğim, Batıcı politik ve sosyal kurumlarda yerleşmiş düşünceler. Köklü bir kültürden gelen ve sorunlarının yanıtlarını bu kültürde araması gereken Türkiye’nin Avrupa veya ABD’den dikte edilmesine hiç ihtiyacı yok! Bir gün, Türkiye’nin de ‘gerçek özgürlük’ ve ‘sosyal adalet’ için mücadele eden ülkeler kulübüne katılmasını umuyorum. Latin Amerika’da bunun birçok esin kaynağı örnekleri vardır! Lenin deyince, SSCB çok kötü bir değişim geçirmiştir Gorbaçov’dan bu yana. Buna tanık olmamak için Rusya’ya gitmeyi reddediyorum. Endonezya’daki süreçle Türkiye arasında çok benzerlikler var. CIA aynı taktikleri uyguluyor. Bunu önlemek için tek yol, Türk solunun örgütlenerek yeni bir siyasi güç oluşturması. O zaman İstanbul’a daha sık gelirim, hatta yardım etmek için gelirim!

Yeni düzen mantığı
Buket Şahin: Antiemperyalist bir yazar olarak, 2010’un son günlerine damgasını vuran WikiLeaks’in bir CIA-MOSSAD oyun planı olduğu konusunda ne düşünüyorsunuz? Bizim başbakanın da adı geçen belgelere göre İsviçre bankalarında sekiz gizli hesabı olduğu açıklanıyor. 1989 yılında İsviçre’nin önde gelen UBS bankasında uzun dönem ‘swift’ denen para transfer işlemleri konusunda staj yapmıştım. Gizli hesapların özelliğine dair sıkı bir ön eğitimden geçirilmiştik, bilgi sızdırılması durumundaki yaptırımları bilirim ve hiçbir hesabın şeffaf olamayacağını da; zira şahsa ait değil, numaralandırılmış hesaplardır…


Andre Vltchek: Hayal kırıklığı yaratabilir ama şahsen komplo teorilerinin takipçisi ve hayranı değilim. Belki de gerçeğin kendisinin hayal gücümüzün ötesinde çok daha korkunç olduğuna inandığımdan. WikiLeaks, Vaşington’daki hükümetle elçilikleri arasındaki diplomatik kablolu yazışmaları aktarıyor. Gerçekçi olalım: İnsanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlar elçilikler tarafından yaratılmamıştır, hatta diplomatlar arasında tartışılmamıştır! Burada söz konusu olan genelde yüksek eğitimli ve sıkı bir diplomasi eğitiminden geçerek atandıkları ülkede tahribat kontrolünü ve diplomatik bilgileri derleyerek analiz eden kişilerin yazışmalarıdır. Sivil ve askeri darbeleri planlayan, ölüm timlerini finanse eden, ulus devletleri ve dünyanın birçok yerini tahrip edenler diplomatik kablo kullanmazlar. Sızan bu belgeleri okuyarak Amerika ve Batı’nın dış politikasını değerlendirmek saçma olur. Her ne kadar bu belgelerde fesatlıklar görsek de özellikle Afrika’da diplomatların Kenya’da rejim değişikliğine dair tartışmaları gibi. Sızan bilgiler bize içinde yaşadığımız dünyayı analiz etmekte yardımcı olabilir ama kesinlikle gerçek tam resmi göstermez…


Buket Şahin: Batı uygarlığının savaşlardan beslendiğini söylediniz. İslam ülkeleri tek tek iç savaşa sürüklenirken, Suudi Arabistan ve ipleri ABD’nin elinde olan Türkiye’deki faşist uygulamaları göz ardı eden Avrupa ve ABD medyasının tutumu ile savaşan Ortadoğu ülkelerine dair ne söyleyeceksiniz?


Andre Vltchek: Batı’nın daimi müttefikleri Bahreyn ve Suudi Arabistan monarşileri yerinde sayıyor, haklısınız. Öte yandan, Saddam yönetimindeki Irak ve Kaddafi yönetimindeki Libya zalim diktatörlükler olmasına rağmen bölgede en yüksek ‘İnsani Gelişme Göstergesi’ sağlayan ülkelerdi. Yeni-sömürgecilik mantığına göre hareket eden Batı emperyalizmi, elbette petrol gelirini insani gelişmelere harcayan sosyal diktatörlüklere tahammül edemeyecek ve yok edecekti. Libya’da ne olacak, bilinmiyor, ancak hükümet karşıtı ve kumaşını kimin dokuduğu bilinmeyen Kaddafi karşıtı güçler de en az hükümet kadar zorbalık yapıyor. Mübarek’in Suharto’dan ne farkı vardı? Eğer Türkiye’de de halkçı bir direniş olacaksa, neye karşı savaşıldığının altı iyi çizilmelidir. Türkiye’de militan İslamcılığa karşı savaşan laikler Batılı bir yönetimin hayalini kuruyorlar. Bence bu çok garip, zira, Mısır, Suudi Arabistan, Afganistan ve Endonezya örneklerinde ispatlandığı üzere, militan İslamcılık ve Batı emperyalizmi en yakın işbirlikçilerdir. Türkiye için gerçek özgürlük, ancak devrimci, antiemperyalist Atatürk’ün idealleri doğrultusundaki sosyal devlet ve sosyalist anlayışla gerçekleşebilir, günümüzde, yeniden uyanan Latin Amerika ve Asya’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi…











Hiç yorum yok :