28 Temmuz 2014 Pazartesi

YILDIRIM KOÇ/ F-tipi sermayenin örgütü: TUSKON

yildirimkoc
 
Türkiye'de üzerinde en az çalışılan konulardan biri, sermayenin yapısı ve örgütlenmesidir.
 
Üzerinde hiç çalışma yapılmamış örgütlenme ise, Hizmet hareketinin veya Fethullah Gülen Cemaati'nin sermaye içindeki örgütlenmesi olan TUSKON'dur.
 
F-tipi sermayedar örgütü olan Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) hakkında bugünlerde bilgi toplamak isterseniz, büyük bir hayalkırıklığına uğrarsınız. Ben 2012 yılında derlediğim bilgileri özetleyeyim.
 
F-tipi örgütlenme devlet içinde örgütlenmekle kalmadı, 2000'li yılların başlarında sermayedarlar arasında da bir örgütlenmeye gitti. 80 ilde işadamları dernekleri kuruldu. Bu dernekler 2004 yılında 7 federasyon örgütledi. Bu federasyonlar da 2005 yılında Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu'nu (TUSKON) kurdular.
 
F-tipi yapılanma, günümüzde 7 federasyona bağlı 150 dolayında işveren derneğine üye binlerce işverenden oluşan güçlü bir iktisadi altyapıya sahip. Aksiyon-İş Konfederasyonu ve Cihan-Sen Konfederasyonu ile bunlara bağlı sendikalar da F-tipi yapının işçi ve memur ayaklarını oluşturuyor.
 
TUSKON ÜYESI FEDERASYONLAR
TUSKON üyesi federasyonlar şunlardır:
 
ANFED, Anadolu İşadamları Federasyonu: ANFED 2004 yılında Ankara'da kuruldu. 2012 yılında 21 dernek ANFED üyesiydi. İç Anadolu ve Batı Karadeniz bölgesindeki 6300 işveren de bu 21 dernekte örgütlenmişti. ANFED üyesi dernekler, Ankara, Bartın, Bolu, Çankırı, Çorum, Eskişehir, Karadeniz Ereğli, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Zonguldak ve Sivas'ta faaliyet gösteriyordu.
 
ANSİFED, Anadolu Sanayici ve İşadamları Federasyonu: ANSİFED 2004 yılında Konya'da kuruldu. 2012 yılında Konya ve çevre illerde faaliyet gösteren 15 işveren derneği ANSİFED üyesiydi. Bu derneklerde örgütlü işveren sayısı da 2880 idi.
 
DASİDEF, Doğu Anadolu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu: DASİDEF, Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bitlis, Van, Erzincan, Erzurum, Hakkari, Iğdır, Kars, Muş, Erzurum illerinde kurulu işveren derneklerinin üst örgütüydü.
 
ESİDEF, Ege ve Batı Akdeniz Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu, 2004 yılında 8 ilde faaliyet gösteren 9 dernek tarafından kuruldu. 2012 yılında Ege ve Batı Akdeniz bölgelerinde bulunan 12 il ve 23 ilçede faaliyet gösteren toplam 35 dernek bu federasyonda örgütlenmişti. Bu dernekler, 6500 işvereni temsil ediyordu.
 
GÜNSİAF, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Federasyonu, 31 derneğin üst örgütüydü ve bu derneklerde 6500'ün üstünde işveren örgütlüydü. Federasyon'un merkezi Gaziantep'teydi.
 
KASİF, Karadeniz Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu 2004 yılında Samsun'da kuruldu. Sinop'tan Artvin'e ve güneyde Sivas'a kadar uzanan bölgedeki 11 il ve 14 ilçede faaliyet gösteren 25 işveren derneği KASİF bünyesinde örgütlüydü.
 
MARİFED, Marmara İş Hayatı Dernekleri Federasyonu 2004 yılında 8 işveren derneği tarafından kuruldu. 2012 yılında toplam 10.250 işverenin örgütlü bulunduğu 31 dernek, MARİFED'in çatısı altında birarada bulunuyordu.
 
TUSKON İNCELENMELİ
TUSKON konusunda kamuoyunda yaygın bir bilgisizlik söz konusudur.
 
Üst örgüt TUSKON, ona bağlı 7 bölge federasyonu ve bu federasyonlara bağlı 150 dolayındaki derneğin iktisadi ilişkileri ve faaliyetleri, devletle ve sendikalarla ilişkileri, bir doktora tezi olacak kadar önemli bir konudur.
 
Umarım önümüzdeki günlerde TUSKON ve bağlı örgütler konusunda kamuoyu biraz daha bilgilenir ve karşımızdaki yapının gerçek niteliğini ve çalışmalarının kapsamını daha iyi kavrar.
 
YILDIRIM KOÇ / Aydınlık;28,07,2014

ABD’lilere Ergenekon brifingini Yurt Atayün verdi

yurtatayunergenekon
 
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında aktif rol alan eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, 2008 yılında Amerikalı yetkililere brifing verdi. Gözaltına alınan Atayün, tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildi.
 
F tipi örgütün Emniyet ayağına başlatılan operasyon kapsamında gözaltına alınan eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, dün tutuklanması istemiyle mahkemeye sevkedildi. Türkiye’nin yurtsever kuvvetlerine karşı düzenlenen kumpasın kritik isimlerinden olan Atayün’ün mahkeme sorgusu dün başladı.
 
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün görevdeyken Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının temellerini attı. Wikileaks belgelerine göre, Emniyet yetkilileri 2008 yılında 21 Kasım günü Amerikan Büyükelçiliği’nde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bir brifing verdi.
 
ZİRVE’DE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANDILAR
Ergenekon soruşturmasını yürüten F-Tipi örgütteki polislerin oluşturduğu brifing ekibinin başında Yurt Atayün yer aldı. Brifingin de Emniyet Genel Müdürlüğü’nden izin alınmadan yapıldığı belirtildi.
 
Malatya’daki Zirve Yayınevi davasında yargılanan subaylar Abdullah Atılgan, Haydar Yeşil, Murat Göktürk ve Mehmet Çolak, Ali Fuat Yılmazer ve Yurt Atayün’ün de aralarında olduğu 9 polis hakkında şikayette bulundu. Tutuklu subaylar Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yaptıkları başvuruda soruşturma aşamasında İstanbul İstihbarat ve TEM Şube Müdürlüğü’nde görevli personelin usulsüz raporlar ve tutanaklar hazırladıklarını kaydetti. Şikayetler Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından dikkate alındı ve Teftiş Kurulu Başkanlığı’na soruşturma talimatı verildi. Görevlendirilen 2 polis başmüfettişi iddiaları tek tek inceledi. Yapılan inceleme sonucunda görevin kötüye kullanıldığı tespit edildi.
 
ALİ TATAR’IN YAKALANMASINI İSTEDİ
Poyrazköy davasıyla birleştirilen Amirallere suikast soruşturması kapsamında tutuklanan Deniz Yarbay Ali Tatari tahliyesi üzerinden 48 saat geçmeden 18 Aralık 2009’da yakalama emri çıkarıldı. Tatar ise bu hukuksuzluğa isyan ederek 19 Aralık 2009’da hayatına son verdi. Atayün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na Tatar’la ilgili yazdığı 3 sayfalık Tespit Tutanağı’nda şu ifadelere yer verdi: “Yapılan çalışmalarda 29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda ‘Ali Tatar Deniz Lisesi ve Harp okullarındaki Alevi ve DHKP-C yapılanmasından sorumludur. Bu faaliyetleri ÇYDD görünümü altında yürütüyorlar. Ali Tatar Hava Kuvvetlerinde ÇYDD faaliyetleri amacıyla Dz. Yzb. Muhammed Cihat Yardımcı’nın kardeşi Hv. Yzb. Cüneyt Kutsal Yardımcı ile birlikte çalışmaktadır. Her nedense Ali Tatar dayısı Hüseyin Tatar’ın DHKP-C nedeniyle tutuklandığını ve amcası oğlu Süleyman’ın Tunceli kırsalında kanlı terör örgütünün eli kanlı silahlı militanı olarak faaliyet gösterirken yakalanıp hapse girdiğini gururla anlatmaktadır’ şeklinde ibarelerine yer almaktadır. İş bu tespit tutanağı tarafımızdan tanzimle birlikte imza altına alınmıştır.” Tatar hakkında Atayün’ün savcılığa gönderdiği bu tutanaktan sonra yeniden yakalama kararı çıkarıldı.
 
KIRIK DVD’Yİ KOPYALADILAR
Ergenekon davasının ana delillerinden sayılan 51 No’lu DVD’nin adli emanette kırıldığı 11 Kasım 2009’da ortaya çıktı. Ancak DVD, Aralık 2009’da İstanbul Terörle Mücadele Şubesi tarafından kopyalandı.
 
Bu da CD’nin TEM tarafından özellikle mi kırıldığı sorusunu akıllara getirdi. Ergenekon Mahkemesi, 13 Kasım 2009’da Emniyet’e bir yazı göndererek DVD’nin imajını istedi. TEM de 11 Aralık 2009’da DVD’nin kopyasını mahkemeye gönderdi. Atayün bu çelişkiye de şu savunmayla yanıt verdi: “Kopyalama işleminin gerçekleştirildiği birim hizmetlerinde kullanılan çok sayıda bilgisayar bulunması ve zaman içerisinde modernizasyon çalışmaları kapsamında mevcut bilgisayarların değiştirilmiş olması dolayısıyla DVD’nin hangi bilgisayarlarda kopyalandığı tespit edilememiştir. Ayrıca DVD’nin, Nero Burning Rom programının hangi versiyon numarası ile kopyalandığına ilişkin bir tespit yapılamamıştır.”
 
TGB’NİN ADI KUMPASI ÇÜRÜTTÜ
Atayün, Balyoz savcılarına 2006’da kurulan Türkiye Gençlik Birliği (TGB) yerine 1997’de kurulan Türkiye Gençlik Birliği Derneği’nin bilgilerini verdi. 2003’te yapılacağı öne sürülen darbe girişimde 2006 yılında kurulan TGB’nin adının geçmesi iddiaları çürüten ilk tespitlerden biri oldu. Dava dosyasına gönderilen belgelere bakıldığında ise Atayün tarafından yapılan kumpas açıkça görüldü. 9 Mart 2010’da İstanbul Terörle Mücadele Müdürlüğü, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazarak TGB hakkında bilgi istedi. 11 Mart 2010’da Ankara İl Dernekler Müdürlüğü’nden, Vali yardımcısı Nurullah Naci Kalkancı imzasıyla Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı gönderildi. Yazıda TGB değil, 1997’de kurulan “Türkiye Gençlik Birliği Derneği” isimli başka bir dernekle ilgili bilgi verildi. 12 Mart 2010’da Ankara Emniyet Müdürlüğü, İstanbul TEM’e “Türkiye Gençlik Birliği Derneği” hakkındaki bilgileri gönderdi. 29 Haziran 2010’da Atayün, Balyoz savcılarına TGB ile ilgili gönderdiği yazıda TGB’nin 1997’de kurulduğunu bildirdi.
 
AVCI’NIN KİTABINI ‘ÖRGÜT DELİLİ’ YAPMIŞTI
Atayün, Hanefi Avcı’nın Emniyet içindeki F tipi örgütü anlattığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabının Ergenekon davası sanıkları ile örgütsel irtibat olduğunu öne sürdü ve 20 Ekim 2010’da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiği yazıda “Son dönemde ülkemizde faaliyet yürüten yazılı ve görsel bazı yayın organlarında, Hanefi Avcı’nın bahse konu kitabının, iddia olunan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü tarafından bir dezenformasyon faaliyeti kapsamında yazdırılmış olabileceğine dair yayınların yapıldığı tespit edilmiş olup; şüpelinin yazmış olduğu ‘Haliçte Yaşayan Simonlar’ isimli kitabının bu kapsamda değerlendirilerek iddia olunan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü ile şüpeli arasındaki örgütsel irtibatı ortaya koyacak delillerin toplanması konusunda yapılacak işlemin bildirilmesi husunu arz ederim” ifadelerini kullandı.
 
‘BAVULU’ ATAYÜN SORUŞTURDU
Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu’nun savcılığa bavulla sunduğu “belgelerle” ilgili soruşturmayı da Yurt Atayün yaptı. Baransu, kendisine bu belgelerin Taraf gazetesine gelen bir kişi tarafından verildiğini ileri sürdü. Bu kişinin kim olduğunu tespit etmek için bölgedeki MOBESE kameraları kontrol edildi. Ancak bölgedeki tüm kameraların o gün arızalı olduğu “tespit edildi”. Gazetenin yakınındaki HSBC bankasının kamerasından da görüntü elde edilemedi.
 
ÇETİN DOĞAN’I HEDEF ALMIŞTI!
Balyoz davasından tahliye olan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan da yaptığı savunmalarda hep Atayün’e işaret etti. Doğan savunmasında Atayün tarafından hedef alındığını şu sözlerle anlattı: “Ergenekon davasını kurgulayanların bütün gayretlere rağmen davanın sanığı yapılamadım. Bu gayretler gerek Ergenekon iddianamesinde ve gerekse Balyoz iddianamesine dayanak yapılan TEM Şube Müdürü Yurt Atayün ve arkadaşlarının hazırladığı 516 sayfalık ‘fezlekede’ bu yoldaki gayretler çokça görülüyor.
Ergenekon İddianamesinde hakkımdaki isimsiz, imzasız pehlivan hikayesine benzeyen uzun bir ihbar mektubunun tamamı pasajlar halinde serpiştirilmiş. Başka sayfalarda da şahısların yaptığı telefon görüşmelerinde ismimin geçtiği bölümler iddianamede yer alıyor.”
 
Sezim Özadalı / Aydınlık / 28.07.2014

25 Temmuz 2014 Cuma

ERGUN POYRAZ YAZDI: "HARAM YEMEMİŞLER"

HARAM YEMEMİŞLER
 
F Tipi yapılanmaya yapılan operasyonlar sonucu gözaltına alınan polisler ve yakınları haram yemediklerini ilan ediyorlardı.Oysa gözden kaçan ayrıntılardan biri, Ali Fuat Yılmazer’in Zekeriyaköy’deki villası. Villa kendininse, değil her ay bir maaş on maaş alsa, on yıllarca yemeden içmeden biriktirse yine de bedelini ödeyemez. Yok, kira diyorlarsa orada bir polis maaşı ile değil birçok polis maaşı toplanarak bile o villaların kirası ödenmez. Tayyip ile defalarca görüştüğünü açıklayan Ali Fuat, “o istedi biz yaptık” diyordu. Demek ki, halkın menfaati değil, önemli olan Tayyip’in çıkarlarıydı. Tayyip ve muhaliflerini yalan, iftira ve hile ile tutuklattıran, TSK’ya kumpas kuran, bu marifetleriyle Tayyip tarafından önce kendi makam otomobili ile ödüllendirilen, yandaşlardan silah başta olmak üzere tatil ve değişik şekillerde nemalanan Zekeriya Öz ise, tarafsızlık iddiasında bulunanlar yüksek bürokratlarla savcıları gizli yerlerde buluşturup yapılacak operasyonlar için makam vaat edenlerdir” diyordu. Öyle gizli buluşmalarda kendisine Türkiye Savcılığı vaat edilmişti.
Güya hırsızlık yapmadık çığlıkları atanlar; makam, rütbe, dünyalık vb. gibi vaatler sonunda bakın neler yapmışlardı:
 
****
Atatürkçü yurtseverlere iftiralar attılar, yalan ve hile ile onları tutuklattılar…
 
Sahte belge düzenleyip, yasa dışı dinleme yaptılar…
 
İnsanların yatak odalarına kadar gözleyip, dinlediler…
 
Tarikatın çıkarlarını milletin çıkarlarından üstün tuttular.
 
Dr. Necip Hablemitoğlu ve diğer cinayetlere ya göz yumdular ya destek verdiler…
 
Ülkenin soyulmasına yıllarca göz yumdular, kuyruklarına basılınca bildiklerinin bir kısmını açıkladılar.
 
Gazetecilerin, yazarların akademisyenlerin, askerlerin; subaylar, bi dünya generalin yıllarını çaldılar. Genelkurmay başkanını, terör örgütü lideri, kuvvet komutanlarını terörist ilan ettiler…
 
Bülent Arınç’a suikast diye bir şey uydurdular, Kozmik odalara kadar girdiler.
 
PKK’lılara Meydanı bırakırken, şehit ailelerine dünyayı dar ettiler…
 
Bakın Ergenekon ve benzeri davalarda öyle iftiralar atttılar ki, adeta isyan üzerine isyan ettirecek cinsten…
 
****
Benim Ankara Liman Lokantasında bir kaç isimle birlikte ocak 2008’de yemek yiyip, AKP’nin kapatılmasını konuştuğumu uydurdular. Belge diye sundukları raporun altında müdür, amir vs dahil 10 adet polisin üç savcının imzası vardı. Halbuki ben o tarihte Kandıra F Tipi Cezaevi’nde Ergenekondan tutukluydum. Nezarethaneye zehirli gaz sıktılar, kalp krizi geçirince hastaneye kelepçe ile götürdüler. Hastane de bile kelepçeliydim.
 
Oda TV yazdı; Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve diğer operasyonlarla gözaltına aldıklarının kalp, şeker, tansiyon gibi ilaçlarını bile vermemişler. Oda TV’nin haberine göre; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nca 22 Temmuz’da Gülen Örgütü’ne başlatılan operasyonda gözaltına alınan İstanbul eski İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in avukatı Hüseyin Ataol, müvekkili Yılmazer’in emniyette susma hakkını kullanarak emniyette ifade vermeyeceğini belirtti. Oysa daha dün, Cemaat medyası,
Oda TV davasında sanıkların ifade vermemelerini “örgütsel tavır” olarak yazmıştı.
 
****
Benzer suçlama 2006 yılında Başbakan Erdoğan’a Mersin’de yumurta atanlara da yöneltilmişti. Emniyet yazısında, yasalarla tanındığı halde, sanıkların Emniyet’te  susmaları da ‘örgütsel tavır’ olarak nitelendirildi.
 
Öğrencilere savcılıkça “devletin düzenini değiştirmek, bütünlüğünü bozmak,  devlet otoritesini ele geçirmek, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”  suçlarının yöneltildiğini de not etmek gerek.
 
Yine ÇHD üyesi avukatların yargılandığı Devrimci Avukatlar Davası’nda gözaltına alınan avukatların susma hakkını kullanması “örgütsel tavır” olarak değerlendirilmişti.
Ne diyelim? Etme bulma dünyası…
 
****
Taşıma ruhsatlı silahlarımızı ruhsat ellerinde olmasına rağmen ruhsatsız gösterdiler. Niye? Silahlı terör örgütü sınıfına sokmak için…
Turşu tariflerini bomba tarifi diye lanse ettiler.
Orhan Pamuk ve PKK’lılara suikast yalanları uydurdular…
Yüzlerce insanı yıllarca suçsuz yere içeride yatırttılar.
Ben yedi yıl yattım. Yedi yılda hakimler tek soru sormadı.
Yaptıklarının tamamını yazmaya kalksam 100 ciltlik ansiklopedi olur.
Ne garip! Yine de ellerinin arkadan kelepçelenmesi beni üzdü..!
 
ERGUN POYRAZ / 24.07.2014

HAFIZASI DUMURA UĞRAMIŞ OLANLARA ANIMSATMALAR-5


Gözaltına alınan F Çete üyeleri bağırıyor;

“Haram yemedik(!)…”

Bak kırmızı yanaklı badem, nasıl kul hakkı yediğinizi ben size anlatayım:

Polis okulu sınav sorularını ele geçirip o sınava giren vatandaşların hakkını yiyerek kul hakkına girdiniz. Üniversite, TUS, memur yerleştirme sınavları sorularını F Çete çaldı. Binlerce genç insanın hayallerini ve hakkını çaldınız siz. Sayenizde hırsızlık olmadan yapılan tek bir sınav bile yok. Milletin hakkını koruması beklenen savcı kılıklı zibidileriniz yükselme sınav sorularını çaldı. AK çetenin ahlaksızlığı sizlerin ahlaklı olduğunuzu göstermiyor. Firavun’un Firavunluğu, Nemrut’un Nemrutluğunu örtmez. Firavun ile Nemrut’un varislerinin çatışmasını ibretle izliyoruz. Dün Basra’nın sokak itleri gibi koyun koyuna olduklarınızla hırlaşmanız sizleri bağlar. Çünkü biz hangi kemik için kavga ettiğinizi bilmiyoruz.
 
ZAHİDE UÇAR / 25.07.2014


HAFIZASI DUMURA UĞRAMIŞ OLANLARA ANIMSATMALAR-4


Ana ve babalarınız sizleri teselli etmiş(!).. Siz haram yemediniz demişler. Güler misin, ağlar mısın?

Ey analar, ey babalar, siz iftira ile derdest edilen Prof. Fatih Hilmioğlu’nu bilir misiniz? Kahrından kanser oldu. Yetmedi, evladını kaybetti. Hilmioğlu’nun çığlıkları esir evi duvarlarında çınlarken sen nerede idin? Kendileri esir iken evlatlarını, annelerini, babalarını, damatlarını kaybeden insanlara evlatlarınızın yaptığı muameleleri ne çabuk unuttunuz? Sizler ne kadar çok insanın içeride sağlığını kaybettiğini, tedavilerinin engellendiğini, koridorlarda geçerken esirlerin selamlaşmasının bile engellendiğini, görüş günü esir çocuklarının donuna kadar soyularak düşman harp yöntemleri uygulandığını ne çabuk unuttunuz? Polis polise bunu yapar mı diyorsunuz. Gözaltı yöntemlerini eleştiriyorsunuz. Masumiyet karinesi diyorsunuz. Çüş, bunları şimdi mi hatırladınız? 70 yaşındaki insanlara yapılanları unuttunuz mu? Kanser tedavisi olan Türkan Saylan’a yaptıklarını unuttunuz mu? “Haliçteki Simonlar” kitabını yazarak F çeteyi deşifre eden Hanefi Avcı’ya yaptıklarını ne çabuk unuttunuz? Emin Aslan’a yapılanları ne çabuk unuttunuz? Onlar polis değil miydi? Hanefi Avcı’nın odasını boşalttıktan sonra dolabın üzerine suç oluşturmak için konan kasetleri ne çabuk unuttunuz? O zaman neden anne-baba olduğunuzu hatırlamadınız? O insanlarla sizin de mi bir kin davanız vardı?

Sizin adalet dilenmeye ne yüzünüz var, ne de hakkınız. Çünkü o istediğiniz mevhumları AKPKK ile ortaklık kurarak sizlerin çocukları öldürdü.

Gene bizler adil yargılama isteyen taraf oluruz. Dün nasıl adil yargıyı savundu isek, bugün de aynı adil yargıyı sizlerin çocukları için de istiyoruz. Adil yargılamayı hak ettikleri için değil, evrensel hukuk kurallarına sahip çıkmak adına istiyoruz. Gerçek suçlamalar ve gerçek deliller üzerinden yargılanmalarını istiyoruz.

Bir de yargıçlar yargıçları içeri attı deniyor. Sizler şaka mısınız? Erzincan Cumhuriyet Savcısı Cihaner’e kurulan kumpası ne çabuk unuttunuz? Dava dosyası İstanbul-Erzurum-Erzincan üçgeninde gezdirilmiş, dosya kaçırılmıştı. Cihaner hukuk cinayeti işlenerek gözaltına alınmıştı. Diğer yargıçlara yapılan iftira ve kumpasları da unutmayalım.
 
ZAHİDE UÇAR / 25.07.2014

HAFIZASI DUMURA UĞRAMIŞ OLANLARA ANIMSATMALAR-3

 
Gözaltına alınan F Çete üyeleri bağırıyor;

“Haram yemedik(!)…”

Öyle mi Ergenekon fetişleri? Haram yemedin mi? İftira ettin, sahte delil ürettin, cinayete azmettirdin. Aileleri parçaladın. Yani kul hakkı var üzerinizde. İnsanların yatak odalarına gizli kameralar koydun. Ahlaksızca topladığın bilgileri şantaj aracı olarak kullandın. Yetmedi, Türk Ordusu’nun mahremine girerek bir milletin güvenliğiyle ilgili planları ele geçirdin. İç ve dış güvenliğimize darbe vurdun. Kimlerin, hangi ülkelerin adına yaptığın ortaya mutlaka çıkartılacaktır. Bugün olmazsa yarın… Devlet sırrı olan bilgileri iddianameye yazarak başka ülkeler adına casusluk faaliyeti yürüttün. MİLGEM(milli gemi) projesini yürüten mühendisleri derdest ettin. MİLGEM’e ait bilgileri ele geçirdin. Nerelere verdiğinizi henüz bilmiyoruz. Milli silah üreterek ülkeyi dış bağımlılıktan kurtarmak için kendini adayan HAVELSAN Genel Müdürü Faruk Yarman'ı hangi silah şirketleri adına derdest ettiniz?

Siz ekmek yediğiniz ülkeyi ciğerinden bıçakladınız.
ZAHİDE UÇAR / 25.07.2014

HAFIZASI DUMURA UĞRAMIŞ OLANLARA ANIMSATMALAR-2

Bu arada F Çete ekibi de bizleri epey güldürüyor. Öldürdükleri yargıdan insaf, boğdukları adaletten hukuk, dumura uğrattıkları vicdandan vicdan, kırk yerinden bıçakladıkları insanlıktan insanlık, zehirledikleri basından doğru haber bekliyorlar. Karanlığın çocukları “su testisinin suyolunda kırılacağını” unutmuş görünüyor.

Savcı Öz “büyük dağları ben yarattım” edası ile yürüyordu. Tecavüzcüler, sapıklar, kadın satıcıları ve PKK’lıdan gizli tanık devşiren şahıs… Şimdi arsızca, yüzsüzce adaletten bahsedebiliyor.
Rahmetli Kuddisi Okkır’ın katilleri… Kaşif Kozinoğlu’nun katilleri… Ali Tatar, Kahramanlık madalyasına sahip Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca, Albay Berk Erden, Kıdemli Yüzbaşı Olgun Ural, Emekli Albay Belgütay Varımlı, , Erhan Göksel, Uçkun Geray… Ölümüne neden olduğunuz insanlar…

Bir de PKK ile mücadele ederken Orduya ait olup kayıttan düşülmeden emniyete verilen silahların askere karşı kullanılışı var. Göm göm, sonra bul oyunu. Zannedersiniz ki it kemik saklama oyunu oynuyor. İşte o silahları bilen Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay şaibeli bir intihar vakası ile yok oldu(!).. Ölmeden önce depolarda bulunan ve Orduya ait olan silahların dökümünü istediği yazılıp çizildi. Bana göre, Behçet Oktay’ın şaibeli ölümü yeniden ele alınmalıdır.

Ergenekon’dan terör örgütü çıkartabilmek için tezgahlanan Dink cinayeti… Yargıtay cinayetinde adı geçen Şeyh Salih Kunter ve unutturulan Gülen’in yeğeni… Zeynep Küçük hafiye gibi iz sürerek Yargıtay cinayetini çözmüştü. Çözmesi bir işe yaramadı. Belgeler F Çetenin yargı duvarına çarpıp geri döndü.

ZAHİDE UÇAR / 25.07.2014

HAFIZALARI DUMURA UĞRAMIŞLARA ANIMSATMALAR 1

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
AKPKK’nın şefi, BOP görevlisi zat, 2007 yılından beri kaos üzerine kurgulanmış bir filmi gösterime sokarak ülke yönetiyor. Şokla aptallaştırdığı Batakistan Devleti sakinleri, ülke gerçeklerini algılayamadan, kurgulanmış sanal bir dünyada yaşıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yapılan bu operasyonlar manidar(!).. F çete seçimin son günlerinde “Erdoğan hakkında yeni bilgileri basına verecek” haberi alınmış olabilir mi? Arınç Gülen çetesine mesaj gönderiyor;
“Onlar bu işleri yapmaktan vazgeçer ve nedamet getirirlerse, yargı görevini bir an önce yaparsa önümüzdeki süreç inşallah çok daha barışçıl bir süreç olur. Bizi affedin demeleri lazım. Bakarsınız beraat ederler….”

Bu adamın hukuk diplomasını nereden aldığını gerçekten merak ediyorum. Hukuk katili Ar(H)ınç;

Bize teslim olursanız, elinizdeki bilgi ve belgeleri yok ederseniz biz de operasyonları durdururuz demeye getiriyor. Medya aracılığı ile pazarlığa hazırız mesajı gönderiyor(!)…

AKPKK ve şefleri bir koyundan kırk post çıkarmakta çok mahirdir. Geçmişi hatırlayın. Ergenekon ve Balyoz gibi operasyon süreçlerinde kimlere operasyon yapılacağı, kimlerin linç edileceği, kimlerin tutuklanacağı önceden belliydi ama operasyonlar sis bombası olarak da kullanıldığından işleyecekleri karanlık işleri örtmek için sıraya konuyordu. AKPKK ne zaman içeride ve dışarıda bir sıkıntıya düşse, F çete harekete geçip bir operasyon yapıyordu. Böylece ortam karartılıyor, kamuoyu cambaza bak ile oyalanıyordu. Ne zaman meclisten bir ihanet yasası geçse; hemen bir operasyon imdada yetişiyordu… Yandaş medya, F çete esir alınanları linç etme görevini yürütüyordu. Hem de ağızlarından salyalar akıtarak… Operasyonun dört ayağı vardı: F tipi polis çetesi, F tipi yargı çetesi, AKPKK iktidarı, yandaş medya-Tayyip Recep Televizyonu… Hatta insanları linç etmeyi öyle bir şehvetle bekliyorlardı ki, TRT-2 operasyon yapılmadan önce operasyonun haberini bile yapmıştı…

Davanın savcısı olduğunu söyleyen zat bütün meydanlarda;

“-Çeteleri bitirdik…”
diye bas bas bağırıyordu.

ZAHİDE UÇAR / 25.07.2014


24 Temmuz 2014 Perşembe

BESSAM ABU ABDULLAH/ Gazze direnişi ve kaybedenler

bessamabuabdullah
 
"Arap Baharı" diye satılan büyük yalan sahneye konulunca, dünya her gün büyük ve ses getiren toplantılara şahit oldu. BM toplantı hastası oldu. Arap Ligi toplantılarıyla rekor kırdı. İslam İşbirliği Teşkilatı açıklama üstüne açıklama yaptı, mevcut rejimleri "anti-demokratik" ilan etti. İslam'ın, demokrasinin ve özgürlüğün abidesi, başkentlerin Şeyhleri, Şıhları, cübbelisi cübbesizi fetva üzerine fetva verdi. Herkesi "Allah için" cihada davet etti. Dolar, silah, cennet ve huriler bol kepçe dağıtıldı(!) Şer merkezi Suriye ve başındaki Esad yok edilince, Irak parçalanınca, dünya huzura kavuşacak(!) "Arap Baharı" amacına ulaşacaktı.
 
FİLİSTİN İÇİN BİNLERCE ŞEHİT
Hiç kimse onlara, Filistin'in Suriye'nin bir doğal parçası olduğunu, Suriye halkının Filistin için binlerce şehit verdiğini, vatanlarından kovulmuş yüzbinlerce Filistinliye vatan olduğunu söylemedi. El-Aksayı işgal, Kudüs'ü ilhak edenin İsrail olduğunu söylemediler. Arapları, Müslümanları katledenin, Kıyamet Kilisesi'ni abluka altına alanın İsrail olduğunu söylemediler. Ama tarihte bir ilki başardılar. Suriye ve Irak'a çullansınlar diye 87 ülkeden cani ve harami devşirdiler. Suudililerin itirafı ile sadece bu ülke Suriye'nin yakılması için 38 milyar dolar para harcadı. Filistin dostu Suriye'nin ortadan kaldırılması için dünya genelinde camiler, mescitler, yardım kuruluşları, medya, toptan istihbarat kuruluşları, insan hakları temsilcileri ve Hollywood seferber edildi.
 
AMAÇ SÜNNİ-Şİİ SAVAŞI
Bu kirli ve ahlaksız savaşı zamanla bir Sünni-Şii savaşına dönüştürmek istediler. Filistin'in, Sünni, Şii, Hıristiyan, Musevi ve vicdanlı her insanın gerçek düşmanı Siyonist İsrail'i her daim korudular. Filistin, Lübnan, Irak ve Suriye'nin Siyonist faşist İsrail'e karşı dimdik ayakta durduğunu görenler, İsrail'e destek olsunlar diye hizmet yarışına girdiler. Bu ülkeleri lime lime etmeye yemin ettiler. Utanmadan, "biz Filistin dostuyuz" dediler. Filistin yanarken, çocukları paramparça edilirken Yusuf Kardavi gibi fitne Şeyhlerin cihat fetvalarını duymadık. Irak ve Suriye cehennem olsun diyen demokrasi deccalları, İsrail'i kınayan sahte açıklamalarını duyduk. İsrail vahşeti sürerken, Suriye ve Irak'ta vahşi sırtlan kesilenler, İsrail karşısında lanetlik dilsiz şeytan oldular.
 
İSRAİL'E SUUDİ DESTEĞİ
Suudi medyası İsrail'e yükleneceğine aksine Hamas'ı eleştiren yazılar yayınlıyor. Suudi eski istihbarat şefi Türki Faysal utanmadan, görevi başındayken, Riyad'ta İsraillerle görüştüğünü söylüyor. Bu görüşmeden duyduğu memnuniyeti anlatabiliyor. Kutsal Mekke ve Medine'nin koruyucuları olan bu fitne tohumları Müslüman katleden İsrail ile haşır neşir olabiliyorlar. İslam İşbirliği Teşkilatı İsrail cinayetleri karşısında tek şey yapıyor: Eleştirmek, "savaşa dur" çağrıları yapmak. Aynı örgüt, Suriye söz konusu olunca hemen üyeliğini askıya almış ve Suriye'nin "en ağır biçimde cezalandırılmasını" talep etmişti. Bunların da İslam'ı ancak Müslümana yetmektedir.
 
ERDOĞAN'IN İSRAİL TİCARETİ
Erdoğan İsrail'in vahşetini ve Batı'nın suskunluğunu "haçlı seferi" olarak izah ediyor. Be hey şaşkın, İsrail ile ticaret hacmi senin döneminde ne kadar artmış bilmez misin? İsrail'e 11 milyon dolar değerinde askeri mühimmatı senden habersiz mi sattılar? Irak'tan çalınan akaryakıtı İskenderun ve Mersin limanlarından senden habersiz mi İsrail'e ilettiler? Malatya-Kürecik erken uyarı radarı İsrail'e sürekli bilgi aktarıyor. Bundan bihaber misin? Suriye'ye gönderdiğin kahramanlardan İsrail'e gönderdin de haberimiz mi yok? Külhanbeyi bağırışları ile İsrail'in korkup Filistin'e saldırılarını askıya alacağını mı sandın? Ah be gafiller, Filistin kanı üzerinden siyasi rant peşinde olduğunuzu, Filistin sevdanızın büyük bir yalandan ibaret olduğunu, Filistinli bilmez mi sanıyorsunuz? İsrail ile savaşı belirleyen ve barışın hangi şartlara binaen nasıl tesis edileceği artık Katar, Erdoğan-Davutoğlu, Suudi hanedanlığı inisiyatifinde değil. Bu karar sadece ve sadece Filistin vatanı için ölen direniş kuvvetlerine aittir.
 
İRAN'IN DESTEĞİ İSRAİL'İN ŞAŞKINLIĞI
Gazze, İsrail askeri işgaline ve saldırılarına karşı Suriye füzeleri, İran, Lübnan Hizbullah'ın açık desteği ve Filistin halkının iradesi ile zafer kazanıyor. İsrail şaşkın ördek misali. Suriye'nin 4 senedir maruz kaldığı saldırılara rağmen Filistin'e bu askeri yardımları nasıl ulaştırabildiğine hayret ediyor. Hani meşhur deyimdir: "Biz içeriden onlar dışarıdan vurmamıza rağmen, ihanetlere rağmen nasıl olurda halen ayakta misali". Suriye kazanıyor, kazanacak. Filistin kazanıyor, kazanacak. Direnen ülkeler kazanıyor, kazanacak. Filistin ve mazlum halkların dostu Türk halkı kazanıyor, kazanacak. Hayatı seçim yatırımı ve iktisadi çıkar olarak gören zihniyet ile fitne fetvaların dini-dar rantçıları kaybediyor kaybedecek.
 
Arapçadan çeviren: Prof. Dr. Mehmet Yuva
 
AYDINLIK / Perşembe, 24 Temmuz 2014

BESSAM ABU ABDULLAH/ Erdoğan ve Filistin yalanı

bessamabuabdullah
 
Erdoğan, Filistin ve Gazze halkının acılarını istismar etmeye, miting alanlarında insanları Filistin yalanı ile kandırmaya devam ediyor. Davos yalanı sihrinin henüz geçmediğini sanıyor. Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin’in tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş bedenini parçalayan İsrail füzesine duyduğu tepkinin büyük bir palavra olduğunu, aylardır Gazze’ye gideceğim diye boş tehditler savurduğunu ve ‘kağıttan kaplan’ edasıyla konuştuğunu, kısacası kralın çıplak olduğunu birisi Tayyip Bey’e hatırlatsın. Tayyip Bey’in bu açıklamalarla ilk dönemlerde önemli bir kesimi aldatabildiğini itiraf etmeliyiz. Arap milliyetçileri dâhil, Siyonist İsrail’e karşı mücadele eden İslami kesimleri ters köşe yatırdığını ve bazılarını halen yatırmaya devam ettiğini üzülerek seyretmekteyiz. Erdoğan’ın bu açıklamaları ve çıkışları Arap kapılarının ardına kadar açılmasını sağladı. Teslim etmeliyiz ki, Recep Bey mahir ve usta bir hokus pokusçu. “Arap Baharı” olarak pazarlanan katliam, talan ve bölünme senaryoları geldiğimiz bu aşamada Tayyip Bey’in üstlendiği misyonu net ortaya koymuştur.  Orta-Asya bölgelerinden, özelliklede Tacikistan’dan resmi THY ile taşınan cani ve haramilerin, çıkış yasağı olanların sahte kimliklerle, Türkiye üzerinden Irak ve Suriye’ye nakledildikleri, Rus ve bölge hükümetlerin istihbarat birimleri tarafından fotoğraflanıp belgelendiği ciddi iddialar arasında. İran istihbarat birimlerinin raporlarına binaen İran medyasında da geniş yer bulmuş ve yetkililer tarafından konu ile ilgili açıklama yapma ihtiyacı duyulmuştur. Gazze yanarken kağıt kaplan edasıyla İsrail’e sözlü eleştiri getiren Erdoğan ve hükümeti, Irak ve Suriye’de gaddar bir istilâcıya dönüşebilmektedir. “Yeni Osmanlı” palavraları ile Siyonist Büyük Ortadoğu Projesinin uygulanması için Münafık (Müslüman) Kardeşler Örgütünün ve Vahhabizmin temel terbiyesini oluşturan mezhepçiliğin en çirkef metotlarını kullanmaktan çekinmemektedir. Bir Filistin mukavemet örgütü olarak Hamas’ı başından itibaren koruyup kollayan, ev sahipliği yapan Suriye’ye karşı örgütleyip kışkırtan ve kullanan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi olmuştur. Suriye’yi ziyaret ettiği her fırsatta
 
HAMAS, KANDIRILDIĞINI İTİRAF ETTİ
Hamas lideri Halit Meşal ile bir araya gelmek için can atan Davutoğlu’nun bu ziyaretleri neden ve hangi amaçla yaptığı artık keşfedilmiştir. İhvan örgütlerinin en tepesinde yer alan Erdoğan hükümeti Hamas’ı bölgede kendilerinin büyük bir zafer kazanacağı ve Suriye’ye karşı konumlanırsa büyük kazanımlar elde edeceği yönünde ikna etmişti. Böylece Hamas’ı Suriye’ye karşı kirli bir ittifakın içine çekebilmişti. Hamas, bugün büyük bir tarihi yanılgı içinde olduklarını ve Erdoğan-Davutoğlu tarafından kandırıldıklarını itiraf etmektedir. Filistin’in gerçek dostlarına ihanet ettiklerini ve Filistin düşmanı kuvvetlerle aynı cepheye düştüklerini idrak etmektedir. Hamas, ABD-İsrail tarafından iktidar yapılan Erdoğan, Mursi, Katar Emiri gibi taşeronların Filistin’in dostu olamayacaklarını anladı. Kurtuluş ve özgürlüğün NATO tarafından İslam ümmetinin başına oturtulan memurlar tarafından gelmeyeceğini acı bir bedel ödeyerek gördü.
 
DEMİR KUBBE DEĞİL, KÜRECİK
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi tarafından aldatılan Lübnanlı akademisyen dostum Muhammed Nurettin Sefir gazetesinde yazdı: “Son İsrail saldırısı ve Filistin halkının buna karşı direnebilmesi Erdoğan, Katar Emiri ve Suudi Kralı’nın sahte vaatleri ile değil ancak, Suriye, İran ve Lübnan Hizbullahı’nın sağlamış olduğu füzeler ve askeri destekle mümkün olmuştur”.
 
Filistin halkı ve önderleri Suriye meselesinde tarihi bir hata yaptıklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Ancak Erdoğan-Davutoğlu’nun döktüğü gözyaşları ve bağırmalarının büyük bir oyundan ibaret olduğunu idrak ettiler. Filistin haklı davası üzerinden Türk halkının oylarına talip olan politikacılardan ibaret olduklarını biliyorlar. Her fırsatta İsrail’e yüklenen Erdoğan hükümetinin İsrail ile ticaretini arttırdığını, Filistin’i katleden savaş uçaklarının yakıtını, kankası Barzanistan’ın talan ettiği Musul ve Kerkük’ten tedarik ettiklerini görüyorlar.
 
İsrail’in Demir Kubbe olarak propagandasını yaptığı füze kalkanı sisteminden ziyade, NATO’nun Malatya Kürecik bölgesine tesis ettiği Patriot hava savunma sistemlerinden ateşlenen füzelerin, İsrail’i hedef alan Filistin füzelerine karşı kullanıldığı artık bir sır değil. Erdoğan-Davutoğlu hükümeti ile yakın ilişki içinde olan Turizm şirketlerinin İsrailli turistlerin Antalya’nın güzelliğinden faydalansın diye sunduğu İsrailliler için özel ucuz tatil programları mazlum Filistin’in kalbine saplanmış bir Erdoğan-Davutoğlu hançeridir. İslam ahlak ve değerlerinden sittin ışık yılı uzak olan Erdoğan-Davutoğlu hükümetinin her seçim arifesinde Filistin kanı üzerinden propaganda yapmalarının modası geçti. Hasta zihniyetleri için din, Peygamber ve her yolu mubah kabul eden bu güruhun tarihin çöplüğüne kaldırılması, Türk halkının Filistin halkına sunacağı en büyük hizmet olacaktır.
 
AYDINLIK / Cumartesi, 19 Temmuz 2014

BESSAM ABU ABDULLAH/ Erdoğan, Suud, IŞİD ve El Barzani

bessamabuabdullah
Erdoğan Hükümeti, Esad'ın iktidardan uzaklaştırılmasının artık çok zor olduğu ve Davutoğlu'nun İhvan projesinin Şam'da tarihin çöplüğüne atıldığı gerçeğini idrak etmiş olmalı. Bu hakikatten hareketle Suriye sahasında yenilen ABD, Erdoğan ve Suudililer bu yenilgiyi bir "yeni zafere" dönüştürmek arzusuyla Irak'ta IŞİD'e yol verdiler. Şüphesiz, IŞİD'in Irak içinde bu kadar önemli kazanımlar elde etmesinin dâhili gerekçeleri var. ABD işgali ve sonrası süreçte Irak devleti kırılgan ve zayıf bırakılmıştır. Yıllarca süren mezhep kavgaları, otoritenin buna binaen paylaşılması, ordunun milli ve yurtsever değerlerle tanzim edilmemesi, güvenlik ve sivil bürokrasi kurumlarında rüşvet ve iltimasın yaygın olması Irak'ın içinde bulunduğu sürece katkı yapan önemli faktörlerdir.
 
Ayrıca, Zarkavi liderliğindeki El-Kaide'nin yenilmesinde önemli bir rol üstlenen vatanperver milis kuvvetlerin, devletin bünyesine alınmaması ve dağıtılması güçlü ve istikrarlı bir Irak inşasını mümkün kılmadı. Lakin dış müdahale ve yakın ve uzak ülkelerin istihbarat kuvvetlerinin tahripkâr rolü yadsınamaz.
IŞİD TÜRKİYE DENETİMİNDE
Bölgemizdeki terör hareketlerine en önemli destek Türkiye'den gelmektedir. Suriye sahasında yaşanan gizli veya açık bütün faaliyetler Erdoğan-Davutoğlu hükümetinin bilgisi dâhilindedir. Benzer ilişkilerin IŞİD ile mevcut olduğu ortadadır. Hükümetin bunu inkâr etmesi herkesin bildiği gerçeği değiştirmemektedir. IŞİD'in en önemli askeri karargâhları Türkiye sınır bölgelerindedir. Mevcut türbe, cami ve makamları ayırım yapmaksızın yıkan IŞİD Suriye'de yer alan Süleyman Şah türbesine neden zarar vermemektedir sanıyorsunuz? Türk şoförleri ve Konsolosluk görevlerinin alı konulmasında yaşanılan komedi ve Arınç ve diğer yetkililerin yaptığı trajik-komik açıklamalar IŞİD ile yaşadıkları derin alakayı ele vermektedir. PKK yetkilisi Rıza Altun'un Özgür Gündem gazetesine verdiği mülakatta, "Erdoğan hükümeti IŞİD'in Irak operasyonlarını önceden biliyordu" iddiası vahimdir. IŞİD'in yayılmasında ortaya çıkan bir başka tablo Erdoğan-Barzani işbirliğidir. Irak olaylarını fırsat bilen Barzani Kerkük'ü işgal etmiş ve bağımsız "Kürdistan" hayallerini daha gür dillendirmeye başlamıştır. Erdoğan, buna mukabil, "Kürt oylarına" ve "petrolüne" taliptir. Her ikisi, Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği ilkelerini rafa kaldırmıştır.
 
ERDOĞAN'IN İNTİHARI
Suudi rejimi Irak'ta iki hedefe odaklıdır. IŞİD ile flörtü bu iki amacın gerçekleştirilmesi ile ilgilidir. 2010 tarihinde Irak hükümetinin başına seçilen Maliki, Suudililerin desteklediği bloku yenerek iktidar olmuştu. Suudi iradesine ve Irak'taki nüfuzuna darbe vuran Maliki'yi cezalandırmak Suudi rejimin asli görevi olmuştur. Bugün IŞİD ile ortak hareket eden bu blok talimatlarını direkt Suudi rejiminden almaktadır. Suudi rejimin ikinci stratejik hedefi İran ile Doğu Akdeniz havzası arasındaki bağı oluşturan Irak köprüsünü yıkmaktır. İran'ın, Irak üzerinden Suriye ve Lübnan bağını kesmektir. Bölgemizde ABD ve İsrail'e önemli bir direniş ekseni oluşturan İran, Irak,
Suriye ve Lübnan mihverine çomak sokmaktır. Erdoğan-Davutoğlu rejimi ve El-Barzani bu misyonun içinde aktif görev üstlenmişlerdir. Bu misyonun Erdoğan-Davutoğlu rejimine getirisi ne olmuştur diye baktığımızda, Davutoğlu'nun sıfır sorun politikaları Ankara'yı İsrail'in temel dayanağı El-Barzani, IŞİD ve türevi cani ve haramilerle dost ve müttefik yapmıştır. Türkiye bunun için bölgenin iki önemli devleti Suriye ve Irak'ı kurban etmiştir. IŞİD'e bel bağlayanlar bölgemizin bu ve benzeri yapılanmalarla iç içe yaşayamayacağını öğrenecekler. Mezhep savaşlarının kısa vadede siyasi-iktisadi getirisi olabilir, ancak Türkiye gibi bir ülkenin bu tür projelere bel bağlaması intihardır. "Sünni" âlemin halifesi olmak isteyen Erdoğan'a şunu hatırlatalım. Senden önce bu makamı isteyen Suudililer ve IŞİD'in yeni halifesi El-Bağdadi sana bu apoleti vermezler. ABD ve İsrail'in Türkiye dâhil bütün bölgeyi cehenneme götürdükleri ve cehenneme bilet dışında bu şer güçlerinden başka bir şeyin gelmeyeceğini bilmek zorunda. Sisi, Irak ve Suriye sahasındaki gelişmelerin tehlikesine ve Kuzey Irak'ta "Kürdistan" devletinin ilan edilmesinin yaratacağı infial için ciddi bir sert uyarı mesajı yayınladı. Bari buna kulak versin. Erdoğan, bölgemizin en temel sorunu olan mezhepçi, faşist İsrail Siyonizmi ile yaşanılan mücadele yerine, bölgenin Sünni, Şii, Kürt, Arap, Türk, İran kavgaları ile kan kaybetmesi için uluslararası bir terör belasına mahkûm edildiğini görmüyor mu? Tayyip Bey, Türkiye'nin bu terör belasından mustarip olacağını ve komşu önemli devletlerle sağlıklı ve güvenilir bir ilişkiyi dinamitlediğini fark etmiyor mu? Osmanlı hayranı olduğunu iddia eden Tayyip Bey, sırf sorun mucidi Davutoğlu'nun, değil Osmanlıyı tekrar inşa etme, aksine elindeki ülkenin sınırlarını bile tehlikeye attığını görmüyor mu? Komşuların ateş içinde yanarken bu ateşin senin evini sarmalamaya başladığını Ankara'ya musallat olanlar ne zaman idrak edecek.

Çeviren: Prof. Dr. Mehmet Yuva
Perşembe, 10 Temmuz 2014 / AYDINLIK

MEHMET AKKAYA/ Paranızla kumar oynuyorlar

mehmetakkaya
 
Bireysel emeklilik şirketleri... Aegon Emeklilik ve Hayat A.Ş., Allianz Hayat ve Emeklilik A.Ş., Anadolu Hayat Emeklilik A.Ş., Asya Emeklilik ve Hayat, AvivaSa Hayat ve Emeklilik A.Ş., Axa Hayat ve Emeklilik A.Ş., BNP Paribas Cardif Emeklilik A.Ş, Cigna Finans Emeklilik ve Hayat, Deniz Emeklilik ve Hayat A.Ş., Ergo Emeklilik ve Hayat A.Ş., Fiba Emeklilik ve Hayat, Finans Emeklilik ve Hayat A.Ş., Garanti Emeklilik ve Hayat A.Ş., Groupama Emeklilik A.Ş., Halk Hayat ve Emeklilik, ING Emeklilik A.Ş., Metlife Emeklilik ve Hayat, Vakıf Emeklilik A.Ş, Yapı Kredi Emeklilik A.Ş., Ziraat Hayat ve Emeklilik A.Ş.
 
Sayıları 20. Sadece dördü yerli. Biri Fethullahçılara ait Asya Emeklilik ve Hayat. 15'i ise yabancılara ait...
 
Biraz geriye gidelim.
 
Emperyalist merkezler, emekli olma yaşının uzatılmasını istediler. Böylece SGK'dan uzaklaşılacak, bireysel emeklilik şirketlerinin önü açılacaktı.
 
Önce özel şirketlere emeklilik piyasasında faaliyet izni gerekiyordu. Hükümetlere talimatlar yağdırıldı. Emirler yerine getirildi adım adım.
 
***
1990'da ilk olarak sadece şube açma izinleri bulunan yabancı şirketlere, serbestçe kurulma kolaylığı sağlandı. Ardından 1999'da "mezarda emeklilik" yasası çıkarıldı.
 
DSP-MHP-ANAP Hükümeti'nin '2002 Ulusal Program'ında, "Reformun üçüncü aşamasını oluşturan özel emeklilik sisteminin kurulması ile ilgili çalışmalara sıra geldi" deniyordu. Kemal Derviş'in 15 yasasından biri yani.
 
DSP, 'Sessiz Devrim' adlı kitapta, 'Bireysel emeklilik şirketlerine vergi kolaylığı getirdik ve yatırım sistemlerini teşvik ettik' diyordu.
 
AKP ise, 2003'te AB'ye, ''Sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferler azaltılacaktır" sözü verdi.
 
Emeklilik yaşı 68'e çıkarıldı, emekli maaşları % 31 oranında düşürüldü.
 
Özel şirketlere yatırılan para, 2005'te 1 milyar 79 milyon lira iken, 2012'de 20 milyar liraya çıktı.
 
Teşviklerini kestikleri SGK ise, 2006'da 345 katrilyon lira açık verdi. Açık büyüyerek devam etti. SGK'nın alacakları tahsil edilmiyordu. 18 defa prim affı uygulanmıştı. 2012'de 8 bin 552 firmanın 100 bin liranın üzerinde borcu vardı. Borçlu sayısı da 2011'e göre yüzde 114 artmış, borç miktarı ise yeni para ile 3 milyar 374 milyon liraya çıkmıştı.
 
ÇSGB Faruk Çelik, "2014 yılında beklenen açığın 20 milyar olacağını" söylüyor. SGK'nın 2013 yılı alacak toplamı ise 33 milyardı. Anlayacağınız, SGK alacakları tahsil edilse bırakalım açığı, 13 milyar fazlası olacak.
 
SGK'dan teşvikler esirgenirken, özel şirketler için özel katkılar başladı. Şimdilerde, bireysel emeklilik fonlarında biriken her 100 lira için 25 lira devletten katkı yapılıyor.
***
Hükümetin aktardığı payın tamamını alabilmek ise, 10 yıl şirkette kalmak ve 56 yaşına gelmek şartına bağladı. Üç yıl dolmadan ayrılan alamayacak, 3 yıl ile 6 yıl arasında kalan ise, ancak yüzde 15'ini alabilecekti.
 
Şirketlerin 4 milyon 662 bin 026 kişiden topladığı para, 2014 Temmuz ayı itibariyle 29 milyar 790 milyon 120 bin liraya ulaştı. Hükümetlerin şirketlere akıttığı paranın miktarı ise, 2 milyar 078 milyon 185 bin liraya çıktı.
 
Ne yapıyor şirketler biriken paraları?
 
Fabrika yapıp üretime mi yönlendiriyor? Yeni iş olanakları mı yaratıyor?
 
Hayır!
 
4 milyar liralık tahvil ve hisse senedi aldılar, piyasaya borç para verdiler, tefecilik yaptılar.
 
Borsa İstanbul, bu yağlı müşteriler için "özel pazar" oluşturdu. Paralarımız Borsanın kumarhanelerinde dolaşıyor.
 
Paralarınız buralarda.
 
Peki ya batarsa paralarınız? Devlet garantisi var mı, paranızı kurtarabilecek misiniz?
 
Maalesef devlet garantisi yok. Batarsa yandınız.
 
Paranızı kumarda kaybetti diye şirketin yakasına yapıştığınızda, karşınıza uluslararası bir tekel çıkacak.
 
Belki de pırrr olup uçacak şirket. Paralarınızda tabi.
 
Türkiye Devleti, kimsesizlerin kimsesiyken, kendi kurumunu çökertir, emperyalist şirketleri besler ve vatandaşını kumarcının, tefecinin avucuna iter oldu.
 
AYDINLIK / Çarşamba, 23 Temmuz 2014

MEHMET AKKAYA/ Emeklinin kaderini emperyalistler belirliyor!

 
mehmetakkaya
 
"7000 günüm var. Yaş bekliyorum. Daha 5 sene bekleyeceğim. Şu anda alacağım maaş emekli olsam 787 TL" diyor başka bir arkadaş.
 
"30 yıl çalıştım, daha 4 senem var" diyor başka biri.
 
Mustafa Güleç... Arkadaşım...
 
Emekli oldu geçenlerde. İlk maaşını alacak.
 
Tam 16 sene çalışmış. 5300 gün prim yatırılmış SGK'ya. Emekli maaşı olarak alacağı 684 lira. Asgari ücretten 162 lira daha az.
 
***
On binlerce emekli, asgari ücretin altındaki maaşı ile yaşamaya çalışıyor. On binler, on yıllarca çalışmaya rağmen hala emekli olamıyor. Kim verecek bu sömürünün hesabını?
 
"Emekli süresini uzatın, maaşlarını düşürün" diye talimat veren emperyalist merkezler mi?
 
Yoksa onların isteğini emir sayan sermaye yanlısı hükümetler mi? Önce emperyalistler bizim vatandaşlarımızdan ne istiyor, ona bakalım.
 
Dünya Bankası'nın emirleri
 
Dünya Bankası yöneticileri 1996 Nisan ayında, Türk-İş Konfederasyonu'nu ziyaret etti. Bir işçi konfederasyonunda, yanlarında sendikacılar da varken, küstahça işçiler ve emekliler aleyhine talimatlarını aktardılar orada.
 
"Asgari emeklilik yaşı 62'ye, prim ödeme süresi de 30 yıla çıkarılmalı ve derhal uygulamaya konulmalıdır.''
 
Dünya Bankası 1993 yılında gizli bir rapor hazırladı, Hükümete gönderdi. Hükümete yeni talimatlar yazılmıştı. Rapor sonra gün yüzüne çıktı, talimatlar öğrenildi. Çalışanların ve emeklilerin ''Ücret artışlarını frenleyin...'' diyordu.
 
Daha sonra, Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, TOBB bünyesindeki Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından 15 Ocak 2008 de düzenlenen toplantıda Hükümete talimatlar verdi;
 
"- Farklı, farklı uygulanan kıdem tazminatlarını azaltın, sosyal güvenlik katkı primlerini azaltın."
 
Ve tabiî ki hükümet, SSK'ya desteğini azalttı hemen.
 
OECD'nin emirleri
 
OECD'nin 2006 Türkiye Raporu'nda emirleri şöyleydi;
 
"- Kıdem tazminatı miktarlarını düşürün!
 
-Gönüllü ayrılmalarda kıdem tazminatı alınmasını engelleyin!
 
- Emeklilik yaşını yeniden artırın!"
 
OECD 2007 Türkiye Raporunda ise, yeni emirler vardı.
 
"-Asgari ücreti düşürün!
 
-Emeklilik yaşını hızla 65'e yükseltin!
 
-Normal yaşından erken emekli olmak isteyenlerin emeklilik kazanımlarını indirin!
 
-Emekli olan çalışanlara kıdem tazminatı ödemesinin kaldırın!
 
-Emeklilik gelirinin vergilendirin!
 
-Emeklilerden sağlık sigorta primi alın!"
 
***
30 yıl çalışmış, ama hala emeklilik bekleyen, emekli olunca asgari ücretin bile altında maaş alan milyonlar, ne kadar çalışacaklarına, ellerine ne kadar para geçeceğine, azgınca sömürülmelerine asıl karar verenin emperyalist merkezler olduğundan habersizler. Türkiye'yi gerçekte bunların yönettiklerini, en ince noktalara kadar onların talimatlarının uygulandığını bilmiyorlar.
 
Milyonlarca insan, Çalışma ve Maliye bakanlarının, hükümetlerin, Türkiye'nin iç dengelerini, ekonomik olanakları gözeterek karar verdiklerini sanıyor. Oysa hükümetler, emperyalist merkezlerin izni ve onayı olmadan su içmeye bile gidemiyor.
 
Not: Yarın, emeklilerin kaderi hakkında hükümetlerin emperyalist merkezlere hangi sözleri verdiklerini, neler yaptıklarını okuyacaksınız.
 
Çarşamba, 16 Temmuz / AYDINLIK

MEHMET AKKAYA/ Cumhurbaşkanı adayları işçi sınıfının neresinde?

 AYDINLIK / 09.07.2014
mehmetakkaya
 
3-6 Temmuz 2014 tarihleri arasında KESK Genel Kurulu yapıldı. Selahattin Demirtaş, HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak konuşmacıydı Genel Kurul'da.
 
Ne dedi?
 
"2 milyon 700 bin memurdan 2 milyon 400 bininin devlet güvencesinin ortadan kaldırılmasına, sözleşmeli yapılmak istenmelerine karşıyız" mı dedi?
 
"Devlet memurundan devlet güvencesinin alınmasının aynı zamanda devleti yok etmek olduğunu" mu söyledi? "AKP hükümetinin bu yöndeki çabalarına Cumhurbaşkanı olduğum zaman izin vermeyeceğim" mi dedi?
 
"Özelleştirme, ulusal ekonomiyi, ulus devleti yok etmektir, devletin işletmelerinin satılmasına karşıyım" mı dedi?
 
"Taşeron sistemi, milli devletin dağıtılmasıdır, azgın bir sömürüdür, yönettiğimiz belediyelerde taşeron sistemini kaldırıyoruz" mu dedi?
 
"İşsizliğin önlenmesi için devletin ekonomide motor olması gerektiğini, halkçı ve kamucu bir modelin şart olduğunu, devletin Doğu ve Güneydoğu'dan başlamak üzere yatırım yapmasının şart olduğunu" mu söyledi?
 
"İşsizliği ortadan kaldırma planı olarak sunulan Ulusal İstihdam Stratejisi'nin emperyalist merkezlerin planı olduğunu, çalışanların başına çuval geçirmek olduğunu" mu söyledi?
 
Ya işçi kiralama büroları, ya esnek çalışma?
 
Peki ya, emperyalizm?
 
Hükümetlerin ulusal ekonomiyi ve milli devleti dağıtan uygulamalarının ardındaki asıl kuvvetin, özelleştirmelerin, taşeron sisteminin, devlet memurunun tasfiye edilmesinin ve işçi sınıfını ezmek ve daha fazla sömürmek yönündeki bütün talimatların arkasında emperyalist merkezler olduğunu; AB, OECD, IMF ve Dünya Bankası olduğunu söyledi mi peki?
 
Hayır, hayır! Hiçbirini söylemedi.
 
Diyor ki Selahattin Demirtaş?
 
"Alevilerin, Kürt'lerin, Arap'ın, Çerkez'in, Ermeni'nin, Laz'ın, Gürcü'nün temsilcileri daha fazla olacak" diyor. Milleti hücrelerine kadar parçalamayı vaat ediyor.
 
Arkasından da "İşçilerin, emekçilerin temsilcileri daha fazla olacak" diyor.
 
Etnik ve dinsel temeller kaygıların esas olduğu bir toplumda, işçilik bilinci, emekçi hareketi kalır mı Sayın Demirtaş? Kimi kandırıyorsunuz?
 
Ve bu aday, KESK kongresinde işçi sınıfından oy istiyor.
 
***
Ya diğer aday?
 
Geçen hafta Ekmelleddin İhsanoğlu'nu sendikalarda dolaştırdılar.
 
"İşçilerle, memurlarla ilgili bir şey söylemiş mi" diye araştırdım, "Cumhurbaşkanı olursam yanınızdayım" demiş mi, diye.
 
Örneğin, "Özelleştirme vatan hainliğidir", "Taşeron sistemine geçit vermeyeceğim", "Memurların sözleşmeli yapılmasına, performans sistemine izin vermeyeceğim" gibi...
 
Tık yok.
 
Selahattin Demirtaş ve Tayyip Erdoğan gibi, işçi sınıfıyla alakası yok ki Ekmeleddin'in de.
Tersine "AB'ciyim" diyor Ekmeleddin.
 
Piyasacı yani.
 
Ve emperyalist merkezlerin planlarında görev almış yıllar yılı.
 
Hani sendikalara gitti ya, takiye yapmaya, işçilerden yana bir çift kelime söylemeye kalksa da bilmez ki, hangi sorunları var diye...
 
***
Güler misin, ağlar mısın?
 
Anlayacağınız, bütün adaylar AB'ci, özelleştirmeci ve taşeroncu.
 
Bağımsızlığın, ulus devletin, ulusal ekonominin, Cumhuriyetin ve işçi sınıfının adayı ise yok.
Toplumun yüzde 90'ını oluşturan emekçi sınıf ve tabakaların önüne konan ise, ya kırk satır, ya kırk katır.

DOĞU PERİNÇEK/ Niçin 'Hepimiz Ermeniyiz' diye yürümüşlerdi

doguperincek
 
Hrant Dink için yapılan cenaze töreni de uygulanan tertibin bir parçasıydı. Aydınlık'ta 4 Şubat 2007 günü yazdığımız başyazı o konuya ayrılmıştı. Bugün daha anlamlı oldu.
 
'DERİN DEVLET'İN CENAZE TÖRENİ
Bu kez CIA düdüğü yerine, ellerine Derin Devlet'in "Hepimiz Ermeniyiz" pankartları tutuşturulmuş. Burada kastedilen Ermeni, milletimizin Ermenileri değil. Ne demeli bunlara "Neoermeniler" mi demeli, yoksa "Antitürkler" ya da "Mavitürkler" mi?
 
Türkiye'ye kurşun sıkılıyor. Türkiye'ye kurşun sıktıranlar, kurşunun faturasını da Türkiye'ye ödetiyorlar. Meğerse Türkiye, kendi kendisine kurşun sıkmış! SüperNATO'nun çakalları, boğazlarını yırtarcasına bağırıyorlar: "Katil devlet!". Ve o çakalların köşeleri tutmuş ağbileri, "Derin Devlet" edebiyatı döktürüyorlar.
 
Evet "Katil devlet" var. İşte o çakallar, 1970'lerden beri o ABD devletinin tetikçiliğini yapmıyorlar mı? "Derin Devlet" de var elbette, o kiralık kalemler onyıllardan beri SüperNATO denen o "Derin Devlet"in örtülü ödeneğinden beslenmiyorlar mı?
 
DERİN DEVLET KORTEJİ
Hrant Dink'in cenazesini işte onların "Derin Devlet"i kaldırmıştır. En önde ABD Büyükelçisi yürüyor! Mafya babaları, nasıl öldürttüğü kurbanın cenazesine kara gözlüklerle katılır, aynen öyle. Büyükelçinin hemen arkasında Büyük Ortadoğu Projesi ricali, yani Tayyip Erdoğan'ın adamları var! Bir adım arkalarında "Federasyon Raporu"nu taze açıklayan bay ve bayanlarıyla TÜSİAD erkanı ve manken siyasetçileri... TÜSİAD'ın hemen sağbaşında Fethullah'ın Cinci Hoca güruhu ve serbest piyasanın kiralık kalembazlar takımı... TÜSİAD'ın diğer kolunda ise, "federasyon"un diğer ayakçıları, PKK temsilcileri boy gösteriyorlar... Sonrakiler malum, SüperNATO'nun kirli işler tayfası, uyuşturucu mafyasının bayileri ve tetikçileri, vatanından milletinden ipini koparmış dönekler, sahte solcular, anarşistler vb.
 
SERSEMLETİLENLER
Bazı aklıevvel, saf kardeşlerim de, bu cenazede niçin Türk bayrağı yoktu diye yakınıyorlar. O safyüreklerden cenazeye katılanlar da var. En arkadaki kalabalığı onlar oluşturuyorlar. Önlerinde yürüyenlere göz atsalar, neyin arkasından yürüdüklerini görecekler, ama gözlerine perde çekilmiş. Önlerinde yürüyen SüperNATO perdecilerinin marifeti!
 
Cenaze kortejini şöyle özetlemek de mümkün: En önde Süpernato'nun "Derin Devlet" erkanı, ikinci blok "Derin Devlet"in ibrikçi, peşkirci, hokkacı, divitçi ve tetikçibaşıları ve en arkada "Derin Devlet"in sersemlettiği insancıklarımız.
 
CIA DÜDÜKLERİ
Bu insancıklarımızın ellerinde bir tek CIA düdükleri eksik. Cenazede düdük çalmak yakışık almazdı. Ama düdüklerin siparişi verilmiş bile, hazırlık böyle.
 
Bu kez CIA düdüğü yerine, ellerine "Hepimiz Ermeniyiz" pankartları tutuşturulmuş. "Derin Devlet"in bugünkü temel sloganı: "Hepimiz Ermeniyiz!" Burada kastedilen Ermeni, bizim Ermenilerimiz değil, milletimizin Ermenileri değil. Ne demeli bunlara, "Neoermeni" mi demeli, yoksa "Antitürkler" ya da ABD ve AB bayrağına boyanmış "Mavitürkler" mi? Aydınlık onlara en hakiki seslenişte bulundu geçen hafta: "Hepiniz Amerikancısınız." Böylece Ermeni yurttaşlarımız da, iftiradan kurtulmuş oldular.
 
CIVIK PENTAGON HÜMANİZMASI
Arkada yürüyen "Turuncu Devrim" maydanozlarının üzerlerinden cıvık Pentagon hümanizması akıyordu. "Hepimiz Ermeniyiz" pankartı altında yürüyemediği için hayıflanan güdümlü halk hayranlarının bile gönlü onlarda kaldı. Oysa onlara yapılacak tek iyilik, omuzlarından tutup şöyle iyice sarsmaktı. O zaman belki beyinlerindeki taşlar yerine oturur; unuttukları her şey yeniden hatırlarına gelirdi.
 
"Derin Devlet" cenazesi işte böyle kaldırıldı. Bu cepheden bakarsanız, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir düşmanlık yürüyüşü, o cepheden bakarsanız "Turuncu Devrim" provası. Rusya, Yugoslavya ve Irak bu tertiplerle bölündü.
 
70 MİLYONUN NEFRETİ VE YERİNDEN DOĞRULMASI
Hürriyet gazetesi, kesin bilgidir, anketi değiştirerek verdi okuyucusuna. Milletin ezici çoğunluğu ABD piştarlığındaki o "Hepimiz Ermeniyiz" yılışıklığını öfkeyle izledi. Milletin vakar ve gururuyla oynamaya kalkanlar, aslında milleti uyandırıyor ve ayağa kaldırıyorlar.
 
DERİN DEVLETİN EN DİBİNDE TAYYİP ERDOĞAN VAR
Eşbaşkan Tayyip Erdoğan, 30 Ocak 2007 günlü gazetelerde yazıldığı üzere, "Derin Devletin dibine inmek"ten sözetti. Amaç, astüst ilişkileriyle bağlandığı SüperNATO'yu perdelemek ve milli devleti yıpratmaktır. "Derin Devlet" ABD'nin Türk Devleti içine yerleştirdiği SüperNATO'dur ve o "Derin Devlet"in en derin karanlığında Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı bulunmaktadır. Bütün tertiplerin altından çıkan Fethullahçı ekip, Eşbaşkanlığa bağlıdır.
 
DERİN DEVLETİN MİLLİ DEVLETLE SAVAŞI
Her siyasal cinayetten sonra "Katil devlet" sloganı atılır; kumandalı işaret parmakları Türkiye'ye doğru uzanır. Mesele, Türklerin milli devletinin kendini savunma iradesini çökertmektir.
 
Oysa Türkiye'de siyasal cinayet işleme tekeli, ABD "Derin Devlet"ine bağlı olan SüperNATO'ya aittir. Uğur Mumcuları, Muammer Aksoyları, Eşref Bitlisleri katleden o karanlık merkez, en son Hrant Dink'i de öldürtmüştür.
 
SüperNATO'nun "Derin Devlet"i milli devlete karşı savaşmaktadır. Milli devlet, büyük ölçüde yıkıma uğramıştır ve iradesiz bırakılmıştır. İşçi Partisi, öncü kadroları ve Milli Hükümet Programı'yla o iradeyi yaratma mücadelesi vermektedir.
 
ABD'NİN DERİN DEVLETİNİN KÖKÜ KAZINACAK
Türkiye, önümüzdeki döneme bu acz ve zavallılıkla giremez. Türk devletinin içine son elli yıl içinde yuvalanan ABD "Derin Devlet"inin kökünü kazımak, Türkiye'nin geleceği için bir hayat memat meselesi olmuştur.
 
HALKÇI DEVLET GÜÇLÜ DEVLET
Yaşanan Kriz, Atlantik sisteminin krizidir; "Derin Devlet"in krizidir. Bu kriz, milleti ayağa kaldırmamızla ve milli devleti yeniden örgütlememizle sonuçlanacaktır. Krize cevap verebilecek, krizi yönetecek tek parti, İşçi Partisi'dir. O nedenle iktidarı kaçınılmazdır.
 
Devlet, büyük tefecilerin, hortumcunun, dolar ve borsa vurguncusunun olmayacaktır: Devlet halkındır.
 
Aciz devletin sonuna gelinmiştir; halkın güçlü devleti gelmektedir.
 
AYDINLIK / 24.07.2014