1 Temmuz 2014 Salı

YAKIN TARİHE DAİR SİYASİ NOTLAR


2007'deki büyük yanlış ekimi, yedi yıl sonra şimdi uç verdi. Cumhurbaşkanlığı, yerelden küresele her türlü egemen odağın doğrudan oyun alanına dahil edildi. Bu gerçek, elbette en erken aşamada, adayların belirlenmesi sırasında ortaya çıktı.
2007'deki büyük yanlış, AKP'nin cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirme atağıydı. Bu atak 21 Ekim 2007'de referandum sandığına girmiş ve tüm seçmenin yalnızca %45'inin onayını almıştı. Anketlerde ise başkanlık rejimine o zamandan bu zamana hep %65 "hayır" çıktı.

Sandıklı cumhurbaşkanlığı başkanlık rejimi demektir; demek ki halkın buna rızası yoktur.
……..

Belki de ilk sorumuz bu olmalı: Neden? 2007 yılında TBMM'de "hayır" dediğimiz, Anayasa Mahkemesi'ne gittiğimiz, referandumda da reddettiğimiz bu değişiklikle ilgili olarak yedi yıl boyunca ne yapıldı? Sükut ikrardan gelirmiş; yoksa bu değişikliğe öyle göründüğü kadar güçlü ve gerçek bir itirazımız yok muydu?

Şimdi, 2014 sıcağında, yedi yıl önce karşı olduğumuz işe ortağız. Başkanlık rejimi demek olan sandıklı-cumhurbaşkanlığı seçiminde başarı elde etmek için uğraşıyoruz.
…….

Bir yanda, "Recep Tayyip Erdoğan olmasın da ne olursa olsun" düşüncesi var. CHP - MHP çatılarının çatı adayı bu olanağı verecek umuduyla bekleyiş. Bu pek öfkeli bir beklenti.

Bu kişi:

2007 yılında AKP tarafından düşünülen cumhurbaşkanı adayı idi, Olsun!
Geleneksel - küresel değerlere bağlıyım diyor, ulusal değerlere değil diyor; Olsun!
Cumhuriyetçi değil, Osmanlıcıdır; Olsun!
Laiklik dediği Anglo-Amerikan sekülerliğidir, halifeliği de içerir; Olsun!
Siyasal İslamcıdır; Olsun!
Küresel diyalogcudur; kozmopolit islamcıdır; Ooollllsssuuuuunn!
Olsun! Biz kendi ilkelerimiz ve gelecek tasarımlarımızla yürüyemeyiz.
Mustafa Kemal Atatürk'ün altı okuyla artık var olamayız. Bu ilkelerle biz yenilmeye mahkumuz. Neyse ne! Şimdi gericilikle var olalım, sonra bakarız!
……..
İlkelerden böyle açık vazgeçmiş olanlara "usul"den söz etmenin anlamı var mı? Kanımca yok. Yok ama, ilkelerini terk edenlerin iddiaları var. İddia bir kez ortaya atılmışsa, onu yerden alıp kaldırmak gerek.
"Usul" dediğim, CHP - MHP çatılarının çatı adayının belirlenme yöntemi. Burada iki sorun var.
Birincisi, her iki partide de parti genel başkanları görüşüp açıkladılar; yetkili kurullar devre dışı kaldı. Oysa CHP hukuku politika- strateji belirleme; hükümetle ve seçimlerle ilgili işlere karar verme yetkilerini açıkça Parti Meclisi'ne vermiş durumda.
İkincisi, Anayasa cumhurbaşkanı önerisini yapma yetkisini milletvekillerine vermiş bulunuyor; TBMM'deki siyasal partilere değil. O halde siyasal partiler kararlarını TBMM Grubu'nu oluşturan milletvekilleriyle birlikte yaratmalı.
Her ikisi de olmadı. Parti kurulları da milletvekilleri de es geçildi. Sonrası malum; milletvekili iradesi ve anayasa emri ortadan kalktı.
Esas bozuktu. Görüntü belki usulle kurtarılabilirdi; olmadı.
Olsun! Size düşen şey, ortada karar olamasa da yapılan açıklamaya uymak! Parti disiplini diye bir şey var!
Gerçek ve doğru ise başka. Parti disiplini parti hukukundan doğar. Parti hukuku ve Anayasa ihlal edilmişse, bu durumda parti disiplininin gereği susmak değil konuşmaktır.

BİRGÜL AYMAN GÜLER/ Seçeneksiz değiliz
                                                                                                                                                                                                 29.06.2014