2 Temmuz 2014 Çarşamba

Emine Ülker Tarhan’dan açıklama: ‘Ben kırmızıyım’ diyenlere de seçenek sunulmalıydı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Emine Ülker Tarhan kamuoyuna, kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi ile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Tarhan açıklamada Ekmeleddin İhsanoğlu'na imza vermediğini belirterek, "Milletvekili arkadaşlarım tarafından Cumhurbaşkanı adayı olmam için başlatılan girişimin her kesimden ilgi görmesi ülkemin geleceğine dair beni umutlandırmış ve yüreklendirmiştir" dedi.
 
İşte Emine Ülker Tarhan tarafından yapılan o yazılı açıklama:
 
Türkiye’nin her bölgesinden gelen olağanüstü desteğe, özellikle gençlere, kadınlara, demokratik kitle örgütlerine, emekçilerimize, sanatçılarımıza teşekkür ediyorum. Girişimi başlatanlara da gösterdikleri güven nedeniyle teşekkür ediyorum.
 
GÖSTERİLEN ÇATI ADAYA BEN İMZA VERMEDİM
Çünkü, gücünü demokrasiden alması gereken bir partide adayın tespit yöntemi demokratik, şeffaf değildi. Halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı adayını biz halk partililer medyadan öğrenmemeliydik, eleştirdiğimiz yöntemleri biz uygulamamalıydık.
 
Çünkü, aday,bize ait ilkeleri, Anadolu aydınlanma kültürü ve değerlerini, baskıya karşı adalet mücadelesini ve tarihimizin en özgürlükçü halk hareketi olan gezinin ruhunu temsil etmiyordu. Ben orada, sıralı bir ölümü beklemeden öldürülen oğulların uğruna can verdiği değerlerin sararıp solmaması gerektiğine inanıyorum. Ve ben, Madımak’ın, Yarbay Ali Tatar’ın, Silivri’nin, Reyhanlı’nın, Berkin’in, Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Ethem’in, Mehmet’in ve daha niceleri ile Soma’nın hiç unutulmaması gerektiğine inanıyorum.
 
Çünkü, özgürlükçü değerlere vurgu yerine bugün ülkede hâkim olan iklime teslim olunmasına karşı çıkıyorum. Tercihi sadece “Recep Tayyip Erdoğan’ı kullanmak” üzerinden yapmanın insanımızın birikimine haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bana göre, “çatı benim, çatı benim” diye şişinip duran bir adam doğrulanmamalı, onun kurallarına uyulmamalıydı. “Siz sandığınız kadar çok, biz de sandığınız kadar az değiliz” denebilmeliydi inançla…
 
Çünkü, toplum, siyahla gri arasında seçim yapmaya zorlanmamalı, “ben kırmızıyım” diyenlere de seçenek sunulmalıydı.
 
Ben nasıl bir aday isterdim? Ülkedeki haksızlıklarla ilgili –mücadeleyi geçiyorum-hiç değilse bir kelam etmiş olsun isterdim. Ellerini oğuşturarak fırsatını kollayan kaymak tabakanın değil, halkın taleplerine kulak verilmesini isterdim.İlla çatıysa mesele, ortak paydası ezilenler olsun isterdim. Aday, hangi gencin, hangi yoksulun, hangi özgürlük yolunda bedel ödemiş, hangi maden yolunda ömür tüketmişin, hangi masa başında ter dökenin gözünü parlatacak ona bir bakardım. Şimdi onlar, bırakın çatıyı, saçak altı bulabilecekler mi ayakları ıslanmadan?
 
Cumhuriyetimizin, devrimlerin, CHP’nin varlığına yönelik her türlü saldırıya karşı onuru ve alın teriyle çalışan, her gün iktidar ve türevi zihniyetlerin saldırısına uğrayan, partimizi sırtında taşıyan örgütümüz, inandığı değerler için mücadelesine tanık oldukları birisi için çalışsın isterdim. Eminim onlar da ülkedeki adaletsizlikleri, emek sömürüsünü kenardan izleyen değil, bunlarla savaşan birini görmek, onun için heyecanlanmak isterlerdi… Çatı, kölelik düzeniyle, kadının yok sayılmasıyla/aşağılanmasıyla, baskılarla, taassup örtüsü örtülmüş hırsızlıklarla mücadelenin çatısı olsun isterlerdi.
 
Çünkü ben, artık, her seçimde aday içine sinmese de, bir umutla sandığa koşan özverili insanlarımızın yine bir seçim akşamı başlarını eğmelerini istemiyorum. Sonuç ne olursa olsun, mücadele etmiş olmanın onuru ve yarından itibaren yeniden mücadele edecek olmanın azmi ile başlarını gururla kaldırmalarını istiyorum. Bunları söylemek,partisinin değerleri için mücadele ettiğini defalarca kanıtlamış ve başarılı olmasını isteyen bir siyasetçi olarak en doğal hakkım ve -eğer değiştirilmemişse- parti kültürünün gereğidir.
 
Gelelim reel politiğe… Unuttuk sanırım, iki turlu değil miydi seçim? İlk turda herkes kendisini temsil eden bir adaya oy verseydi, katılım daha yüksek olmaz mıydı? Bize oy veren kitlelerin bilinçle ama illaki heyecanla sandık başına gittiklerihiç düşünülmedi mi? Katılımı güçlendirecek bir formülle ilk turda rakibin kazanma ihtimali yok edilemez miydi? CHP’nin bu anlayışla çıkaracağı adayın ikinci tura kalmasının önünde bir engel mi vardı? Büyük uzlaşmalar,taraflar samimi ve kararlı ise böyle de sağlanamaz mıydı? Ve bunu gören, söyleyen, seçenek sunanlardan neden korkuluyor?
 
Son olarak, olası bir başarısızlığa günah keçisi yaratmak için sıkça ve gayet “veciz” sözcüklerle yapılan disiplin tehditlerine gelince… Partimizin anayasası olan programımız, “CHP; bağımsızlık ruhunun temsilcisidir… Laik demokratik cumhuriyetin kararlı savunucusudur… Kemal Atatürk önderliğinde oluşturulan ve dünyada başka örneği olmayan çağdaş Türkiye modelinin güvencesidir” der. Yeni Osmanlıcılığı değil, çağdaş Türkiye’yi hedef alır. Teslimiyeti değil, mücadeleyi öngörür. Buna, yani partimin değerlerine inandığım, savunduğum için disipline verileceksem, hazırım. Disiplin kuruluna giderim, arkamdan kimin geldiğine de bakmam. Ancak böyle bir sürecin kimlerin parti programını ve değerlerini ihlal ettiğinin sorgulanacağı bir dönem olacağını ve en yüce disiplin makamının CHP tabanında kimlik bulacağını da hatırlatırım.
 
Çarşamba, 02 Temmuz 2014