30 Nisan 2015 Perşembe

BANDIRMA VAPURU

Geçen Salı bu köşedeki yazıma gayet doğal biçimde, hiç düşünmeden bir sonuç cümlesi koydum. Şöyle: “Haziran seçimlerinde, Cumhuriyet’in kazanımlarını, laisizmi savunan, neo-liberalizme karşı olan sosyalistler; ülkenin etnik ve bölgesel olarak bölünmesini istemeyen bütün yurtseverler, Vatan Partisi’ne oy verecekler.” Çok basit, “Bugün hava güneşli” der gibi düşünülmeden yazılmış bir cümle. 
 
Sadece bu cümle üzerinden bir fırtına koptu. Hayretler içinde kaldım. “Bunlar kime oy verecekler?” diye düşünmeye başladım. 
 
Sahi, Vatan Partisi’ne oy vermeyip kime oy vereceksiniz? Bir eli Derviş’in cebinde, öteki eli Demirtaş’ın kolunda, Amerikalı eyalet senatörü gibi dolaşan Kılıçdaroğlu’na mı? Tek bir kasetle kendini inkâr edip “müstevlilerin siyasi emellerine alet olan” CHP yönetimine mi? Ülkeyi Amerikan emperyalizminin ve neo-liberalizmin tahakkümü altında 36 etnik gruba ve 25 eyalete bölmeyi amaçlayan, anarko-ekolojist Murray Bookchin’den gülünç ve anakronik biçimde araklanmış “radikal özerklik” saçmalığıyla yürüyen Demirtaş’a mı? Apo’yla MİT’in pazarlığı sonucunda Haziran’ı ve bütün sosyalistleri yutmaya çalışan HDP’ye mi? Emperyalistlerin ve gericilerin mutasavver Anayasa’sına mı? 
 
AMA OY ALAMAZ! 
 
Alamasın! Vatan Partisi isterse binde sıfır oy alsın; açılan sandıkların hiçbirinden bu partiye bir tane oy çıkmasın! Emperyalizme karşı açıktan tavır alan, kamulaştırmayı, Cumhuriyet’i, laisizmi savunan, sosyalist bir gençlik örgütü kurmayı başaran başka parti var mı? 
 
Doğu Perinçek’in sosyalistliği, marksist dünya görüşü sorgulanabilir mi? Geçmişte kendisini eleştirdik; üzerinde tepindik; en zayıf noktası neresi, bulalım da var gücümüzle oradan vuralım diye düşünüp taşındık. Şimdi de eleştiririz. Ben bu gazetenin ikinci sayfasında, geçen 1 Mayıs’taki tavrını eleştirdim mesela; bütün sosyalist sola “vatansızlar, Amerikan askerleri” demenin yanlış olduğunu kendisinin yüzüne karşı ve çeşitli yerlerde yazarak söyledim. Yine eleştiririz. Herkes eleştirdi. Bu köşede de pek çok kez eleştirdim. Hatta bazı alçaklar, onun en yakın eski arkadaşları sıfatıyla, Fetullah cemaatinin marifetiyle yayımlanan “Aydınlıktan Kaçanlar” adlı özel bir kitap bile çıkardılar. Dünya çapında bir eleştiriye ve ihanete mukavemet yarışması yapılsa, Doğu Perinçek’in rekorunu kimse kıramaz.  
 
Fakat partinin yönetiminde generaller ve amiraller var. 
 
Şunu hiç unutmayalım: Kendi özdeneyimiyle, hani vardı ya John Locke’un, Rousseau’nun “deneysel öğrenme” yöntemi, işte onunla; yaşayarak, deneyerek, bizzat görerek, yüz yüze gelerek, cezaevinde yatarak emperyalizmin ne olduğunu öğrenen bir general ya da amiral, emperyalizmi Lenin’in “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm” kitabını ezberleyerek öğrenen bir kişiden çok daha kararlı ve dönüşü olmayan biçimde, sahici bir anti-emperyalist olur. 
 
Alt tarafı oy vermekten bahsediyoruz. 70’li yıllarda hepimiz gidip CHP’ye oy vermedik mi? Sonrasında yine sosyal demokrat partilere, SBP’ye ÖDP’ye, TKP’ye oy verdik. Ne oldu? Birincisi gitti kara çarşafa altı oklu CHP rozeti taktı; laisizmi ve Aydınlanma düşüncesini geminin bordasından atarak neo-liberalizmin gazıyla havalandı. Diğerleri ya kapandı, ya da bir kısmı HDP’nin peşine takıldı, bir kısmı şaşırıp kaldı ya da anlaşılmaz biçimde bölündü. Demek ki bu seçimlerde emperyalizme karşı açıktan tavır alan, Aydınlanma düşüncesine sahip çıkan, gericiliğe karşı en geniş cephenin nüvesini oluşturan Vatan Partisi’ne oy vereceksiniz.  
 
Dediğim gibi, alt tarafı oy vermekten bahsediyoruz. Tekil, bireysel oylardan... “Gelin Bandırma Vapuru’na binin” diyen yok. Fakat şunu unutmayalım: şartlar o şekilde gelişecektir ki bugün Vatan Partisi’ni ve Doğu Perinçek’i yeterince sosyalist bulmayanlar, bir iki yıla kalmadan, İstanbul’dan takalarla İnebolu’ya geçip, oradan at arabasıyla demiryolu hattı boyunca yol alarak Ankara tren istasyonuna ulaşmaya çalışacaklar.  
 
Siyaset yapmak için biraz öngörü, yani koşulların hangi yöne doğru sürüklediğini görebilmek gerekir. AKP’nin “demokrasi” ayağına bize ayırdığı, içinde yirmi yıldır her şeyi yazıp çizebildiğimiz, kızıl bayraklarla dolaşabildiğimiz, Syriza’cılık oynadığımız, kendi alemimizde tartışıp dalaştığımız, toplumda hiçbir karşılık bulamayan küçük bahçe tarihsel ömrünü tamamlamıştır. Geniş bir Cumhuriyet cephesi tek çözümdür. “Cephe” diyoruz; yani herkesin kendi varlığıyla ve fikriyatıyla katılabileceği, sadece ortak hedeflerde birleşeceği bir şeyden söz ediyoruz. Bunu yapabiliriz. Haziran Ayaklanması da bunun bir işaretiydi zaten.
 
Yavuz ALOGAN / Aydınlık / 30.04.2015