1 Nisan 2017 Cumartesi

Fırat Kalkanı'nın 5 Sonucu



Fırat Kalkanı Harekatı neleri başardı?
  1. TSK, ABD'nin denetiminde olduğunu ilan ettiği topraklara girdi. ABD'nin koridoru birleştirme atağı kesildi.
  2. Suriye, Halep'i ele geçirdi ve ülkenin birçok noktasındaki elinden çıkan bölgelerde kontrol sağlamaya başladı. Suriye'nin toprak bütünlüğü için şartlar oluştu.
  3. Türkiye ile önce Rusya'yı ve İran'ı, buna bağlı olarak Suriye'yi yakınlaştırdı. Bölgesel çözüm ağırlık kazandı.
  4. Suriye krizi özelinde bölgesel ittifak oluştu, ABD'nin hareket alanı sınırlandırıldı.
  5. PKK koridorunu ve bütün olarak İkinci İsrail projesini bozacak bölgesel işbirliği yola çıktı.
29 Mart günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu sonrası yayınlanan bildride Fırat Kalkanı Harekatı'nın sona erdiği duyuruldu. Bu açıklamanın ardından, Harekat başladığında, “Ortadoğu bataklığına girdik, ne işimiz var orada” diyenler bu defa “Niye çıkıyoruz” diye yaygaraya başladı.

Aslında Fırat Kalkanı Harekatı, sadece sahadaki silahlı mücadele ile değil aynı zamanda uluslararası ölçekte büyük bir psikolojik savaşa karşı da yürütüldü. Türkiye sınırındaki Cerablus'tan IŞİD'in çıkarılmasıyla başlayan Harekat'ın her aşamasında birden farklı cepheden karşı propaganda sürdürüldü. Cerablus'a girince “zaten IŞİD orayı boşaltmıştı”; Çobanbey'de IŞİD biraz direniş gösterince “Bak gördün mü Harekat fos çıktı”; Dabık'a gelince “Dabık'ı almak mümkün değil, oraya IŞİD çok önem veriyor, TSK çok kayıp verecek”; El Bab'a gelince “Buraya girmeye, ABD de, Rusya da izin vermez” sözlerini, yazılarını iyi hatırlıyoruz.

Biz şimdilik bunları bir kenara bırakıp Harekat'ın nesnel sonuçlarını inceleyelim.

BEKLENMEDİK ANDA

Fırat Kalkanı Harekatı, 24 Ağustos 2016'da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) desteğindeki ÖSO birliklerinin Cerablus'a girmesiyle başladı. Yani 15 Temmuz darbe girişiminden tamı tamına 39 gün sonra. Darbe girişiminin ardından, alttan alta yayılmak istenen “güçlü Türk Ordusu dönemi bitti” propagandasının en kuvvetli olduğu, Türkiye'nin ve TSK'nın “içine döndüğü” koşullarda, yani en beklenmedik anda.

Nitekim, eski CIA görevlisi Philip Giraldi, Aydınlık'tan Şafak Terzi'ye verdiği demecinde ABD'nin Fırat Kalkanı Harekatı hakkındaki değerlendirmesini “şaşkınlık” olarak nitelemişti. Giraldi şöyle demişti:

“Washington, Türkiye’nin müdahalesine şaşırdı... Çünkü ABD yönetiminin ve Pentagon’un alışılageldik düşüncesine göre, Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminden sonra -devlet görevlilerinin de tasfiye edilmesiyle birlikte- herhangi bir büyük operasyona girişemeyecek kadar zayıflamıştı. Ankara’nın, sınır boyunca Kürt denetiminde bir bölge yaratılmasını önlemek için askeri bir yanıt vereceği hep tahmin ediliyordu ancak Türkiye’nin yüksek seviyedeki bu müdahalesi beklenmiyordu.” (https://www.aydinlik.com.tr/soylesiler/2016-aralik/el-bab-hamlesi-abd-yi-sasirtti)

Fırat Kalkanı Harekatı öncesindeki Türkiye ve bölgedeki durumu inceleyelim...

ABD-TÜRKİYE İLİŞKİSİ:

Harekat öncesinde Türkiye'nin, PKK/YPG'ye verdiği destek nedeniyle ABD ile gerginliğinin doruğa çıktığı bir dönem yaşanıyordu. 24 Temmuz 2015'te açılım politikası sona erdirilmiş ve PKK'ya yönelik operasyonlar başlamıştı. ABD, en başından itibaren PKK'ya yönelik operasyonların durdurulması ve yeniden masaya dönülmesi çağrısını resmi ağızlardan ilan etti.

Öte yandan ABD, PKK'nın Suriye'de kara gücü fonksiyonunu güçlendiriyor ve alan genişletmesini sağlıyordu. Şubat 2016'da ABD Başkanı'nın IŞİD konusundaki özel temsilcisi Brett McGurk, Mayıs ayında da ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel Suriye'nin kuzeyine giderek PKK/YPG'lilerle birlikte samimi pozlar vermişti. Mesajın adresi TSK idi ve açıktı: “Burası bizim bölgemiz, savunacağız!”

Türkiye darbe girişimiyle boğuşurken, ABD Özel Kuvvetleri'nin desteğinde PKK/YPG güçleri Fırat'ın batısına geçmiş ve Halep ile ülkenin kuzeyi ve doğusu arasında önemli bir kavşak olan Münbiç ilçesini ele geçirmişti.

Fırat Kalkanı Harekatı öncesinde Münbiç ve etrafını ele geçiren PKK/YPG, sözde kantonları birleştirmek için ciddi bir ilerleme sağlamıştı. PKK/YPG unsurları Cerablus'a 15 kilometre, Afrin'e 45-50 kilometre kadar yaklaşmıştı.

SURİYE'DE DURUM:

Halep demek Suriye demektir. Suriye’nin bütünlüğü Halep’ten geçer”. Suriyeli yetkililerin sıklıkla vurguladıkları bu durum nedeniyle, Halep'i düşürmek Suriye'ye karşı savaş cephesinin öncelikli adımı oldu. Suriye Ordusu, hiçbir zaman kenti tamamen terk etmedi ama tarihi Halep kenti emperyalizmin oyuncağı vahşiler tarafından tarumar edildi. Fakat bu yıkıcı süreç boyunca Suriye Ordusu ne zaman atağa kalksa, CIA önderliğindeki; Riyad, Doha ve Ankara'dan desteklenen gruplar yeni bir saldırı dalgasıyla Halep'i düşürmeye çalıştı.

2016 yılı başından itibaren Suriye, Rusya'nın hava operasyonlarının desteğiyle ülkenin kuzeyinde ilerlemeye başladı. Suriye Ordusu önce Lazkiye'ye yönelik tehdidi bertaraf etti. Ardından Lazkiye'nin kuzeyini teröristlerden tamamen arındırdı. Böylece Hatay'ın güneyinden sızmaları kontrol altına alacak stratejik noktalar ele geçirildi.

Eşzamanlı olarak Halep'in etrafındaki kırsal bölgelerde önce doğudan batıya bir hilal şeklinde sürdürülen operasyonlarla çeşitli terörist grupların hakimiyetine son verildi. Yine Halep'in kuzeydoğusundan başlayarak IŞİD ile de sert çarpışmalara girişen Suriye Ordusu, şehrin batısında da Türkiye ve Suudi Arabistan bağlantılı grupların oluşturduğu Fetih Ordusu'nu Türkiye'ye doğru süpürmeye başladı.

TÜRKİYE'DE POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ İŞARETLERİ:

2016 yılı başından itibaren, Tayyip Erdoğan yönetimi hem Suriye hem de Rusya konusunda önceki politikalarından farklı sinyaller vermeye başlamıştı. ABD ile arasındaki makas açılan Türkiye, Rusya ile krizi çözme yoluna girmeye başladı. O sırada Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım, “Rusya ile ilişkiler yakın bir zamanda normalleşecektir” açıklamasıyla bunun işaretini vermişti.
(http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2016/02/29/turkiye-rusya-iliskileri-normallesecektir)

TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİSİ:

İki ülke arasında gayrı resmi yürütülen temasların ardından Tayyip Erdoğan'ın özür mektubu ve ardından iki liderin buluşması geldi. 9 Ağustos 2016'da Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin arasındaki görüşmeyle sadece iki ülkeyi ilgilendiren konularda değil, başta Suriye olmak üzere bölgesel konularda işbirliği ve ortak çalışmalar konusunda karar alındı. Bu arada geçerken belirtelim: Aslında uçak düşürülmeden önce iki ülke arasında ciddi bir yakınlaşma ortaya çıkmıştı. Mart ayında ABD Özel Kuvvetleri'nin o tarihte Suriye içindeki en büyük üssü olan Rımelan'da PKK'nın ilan ettiği sözde federasyon, Rusya, Türkiye ve İran'ı aynı çizgide buluşturmuştu. PKK'nın ABD destekli federasyon ilanına üç ülke de aynı perspektiften açıkça tepki göstermişti. (Önemle belirtilmesi ve üzerinde ayrıca durulması gereken nokta şu: Uçak krizi olmasaydı Fırat Kalkanı Harekatı daha önce başlayacaktı.)

Putin ile Erdoğan arasındaki görüşmeden 15 gün sonra harekat başladı.

KORİDOR KESİLDİ, HALEP KURTULDU

Fırat Kalkanı Harekatı'nın ilk sonucu, PKK/YPG unsurlarının Afrin'e ilerleyişinin durdurulması, yani koridorun kesilmesi; ikincisi Suriye Ordusu'nun, 2016 Şubat ayından ilerlemeye başladığı Halep'te tam kontrolü sağlaması oldu.

Suriye, Halep'te atağa geçmişti ancak 2011 yılında Türkiye'de oluşturulan CIA operasyon odasının yönetiminde Ankara, Riyad ve Doha'nın istihbarat örgütlerince yönetilen gruplar kentteki direnişlerini takviye etmişti.

Rusya'nın Türkiye'nin önüne koyduğu şart, Fırat Kalkanı Harekatı'na başlayabilmesi için bu örgütlere verdiği desteği kesmesiydi. Anlaşmaya uygun olarak destek kesildi ve Harekat başlatıldı. İşte bunun ardından Şam yönetiminin önce Halep, ardından Suriye'nin genelinde terörist gruplara karşı başarıları ardı ardına geldi.

Suriye Ordusu'nun Halep'te hakimiyeti sağlaması ülkede Şam lehine domino etkisiyle sonuçlanacak gelişmelerin ilk adımı oldu. Suriye, Halep'i kurtardıktan sonra Hama ve Humus kırsalındaki son terörist unsurları da temizleyerek, Halep'in hemen kuzeyindeki El Bab'a doğru çıkabildi. Böylece Suriye Ordusu, bölge güçlerinin desteğiyle Rakka'yı kurtarmayı önüne koyabildi. Bu durum ise, ABD'nin Suriye'deki hedeflerinin çökmesi anlamına geliyor.

SAHADAKİ SAVAŞIN GEREKLERİ SİYASETİ BELİRLİYOR

Fırat Kalkanı Harekatı'nın hedeflerinin ilk günden itibaren resmi olarak şöyle açıklandı: 

“Türkiye’ye yönelik terör tehdidini azaltmak için IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerini sınırdan temizlemek, Suriye'nin kuzeyinde PKK/YPG kontrolündeki bir bölge oluşmasını engellemek ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamak”.

Harekat'ın çeşitli aşamalarında Ankara zaman zaman eski dönemden kalma politikalara yöneldi, zig zaglar çizdi. Bu kararsız/belirsiz politik duruş, bölge ülkeleri arasında Türkiye'ye yönelik güvensizlikleri artırdı. Bu durum, ABD ile kafa kafaya gelmiş olan Türkiye'nin durumunu zorlaştıran bir etken rolü oynadı ve oynuyor.

Buna karşılık, bu durum esas olarak sonucu değiştirmedi. Çünkü sahadaki savaşın gerekleri, siyaseti de belirledi.

Bütün bu güvensizliklere karşın, bölge ülkelerinin nesnel çıkarları, ABD saldırısına karşı aynı mevzide durmalarını sağladı. Ankara, Moskova ve Tahran arasında tarihi bir ittifakın oluşması, Harekat'ın hedefine ulaşması için zorunluluğun sonucuydu.

ABD'Yİ DEVREDIŞI BIRAKAN GELİŞMELER

Türkiye'nin, Rusya ve İran ile 22 Aralık 2016'da ilan ettiği Moskova bildirisi ve arkasından başlayan Astana süreci sadece Suriye özelinde değil, dünya çapında etki yapan önemli bir eksen değişikliğidir. Bölgede sınırları değiştirmeyi hedefleyen ABD'ye karşı, bölge ülkeleri egemenlik ve toprak bütünlüklerini korumak, bölücü ve cihatçı teröristleri temizlemek için güçlerini birleştirdiğini ilan etti.

TSK, Fırat Kalkanı Harekatı ile ABD'nin “burada koridor kuracağım” diye ilan ettiği topraklara girdi. PKK/YPG, Astana'daki ateşkes ve Cenevre'deki siyasi geçiş masasından dışlandı. Patronu ABD ateşkes ve siyasi geçiş masasında devredışı kaldı. En son, PKK/YPG, Münbiç'in doğusunu Suriye'ye terk etmek zorunda kaldı.

Toplam olarak Suriye, Türkiye, Rusya, İran'ın sahadaki ortaklığının sonucunda ülkenin kuzeyindeki hakimiyetini aşama aşama yeniden kazanmaya başladı.

HEDEFE ULAŞMAK İÇİN...

Bulunduğumuz aşamada, İkinci İsrail koridorunun zeminini ortadan kaldıracak sürecin başlangıcında bulunuyoruz. Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı ile içine girdiği yönelimi pekiştirmesi, Rusya ve İran ile işbirliğini derinleştirmesi, en önemlisi Suriye ile sahada birlikte davranması; ABD'nin İkinci İsrail projesini önlemenin yegane yoludur. Bu mümkündür ve yapılması gereken budur.

Fikret AKFIRAT
Aydınlık/31.03.2017