ABD'nin Suriye'ye tek taraflı saldırısı sonrası, İdlib ile ilgili Fransa ve
İngiltere tarafından hazırlanan taslağın Rusya tarafından veto edilmesi BM
Güvenlik Konseyi'nde tansiyonu yükseltti. Suriye'de Rusya'nın başını çektiği
Astana ve Cenevre süreçleri büyük darbe yemiş görünürken, Türkiye'nin de önceki
tutumuna geri dönmesi dikkat çekti. Rusya ile yaşanan yeni sorunlar, krizin
tekrar edebileceği korkusu yaratmış durumda.
ABD-Rusya bilek güreşi ve Suriye politikaları üzerinden Türkiye ile
Rusya'nın ilişkilerini ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr.
Hüseyin Bağcı ile konuştuk.
‘TRUMP DAHA RADİKAL POLİTİKALAR
ARAYIŞINDA'
Trump yönetiminin Suriye'ye saldırısı sonrası Rusya ve ABD'nin karşılıklı
yeniden çıkar değerlendirmeleri yaptığını söyleyen Prof. Bağcı'ya göre, bu
gerilimden savaş çıkacak endişesine kapılmak yersiz. Gerilimin Suriye
toprakları üzerinde bir çatışmaya evrilmeyeceği öngörüsünde bulunan Bağcı,
"Öyle gözüküyor ki, Obama yönetiminden farklı olarak Trump yönetimi daha
somut ve daha radikal bir politika arayışı içerisinde" diye konuştu. Bağcı
şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bu tartışmalardan belki bir Trump Doktrini de
geliştirilebilir. Ama Rusya'nın tepki koyması ve karşı çıkması bölgesel ve
küresel politikaları açısından da anlaşılabilir. İki düzeyde tartışmalar
gidiyor; birincisi başkanlar düzeyinde, diğeri dışişleri bakanları düzeyinde.
Yani Lavrov ve Tillerson'un yapmış olduğu görüşmeler, işin daha çok teknik
boyutunda. Bilgilendirme, karşılıklı çıkar tanımlamaları. Putin ve Trump arasındaki
üst düzey tartışmalar ise, askeri anlamda iki küresel gücün Ortadoğu başta
olmak üzere, dünyada yeniden konumlanma arayışı ile ilgili. Çünkü ABD'nin uzun
zamandır askeri gücü var ama Obama döneminde uluslararası arenada imajı çok
zayıflamıştı. Buna karşılık Putin dünyada çok daha fazla tutulan bir siyasal
lider konumuna gelmişti. Hem otoriterliği, hem de güçlü açıklamaları ile.
Donald Trump bir şekilde bunu dengelemek arayışında ve bu denge arayışı devam
ediyor."
‘TRUMP'IN GLADYATÖRLERİ, PUTİN'İN İTİBARI'
Trump'ın siyasi gerçekliklerle karşı karşıya kalınca kampanyası
dönemindeki söylemlerinin çoğunun aksini yaparak daha gerçekçi zemine
ulaştığını söyleyen Bağcı,
"Trump ilk yüz gün dolarken hem kendi hem de
dünya kamuoyuna ‘ABD hür dünyanın temsilcisidir, değerlerin savunucusudur.
Herhangi bir ülke kimyasal silah kullandığında, ben ona cevap veririm' mesajı
verdi, deyim yerindeyse ‘Ben siyasal ahlakın temsilcisiyim, mahallenin
bekçisiyim' dedi. Bu davranış içine girmesi benim için bir sürpriz olmadı"
diye konuştu.
Trump'ın gladyatörlerden oluşan ve dünyanın her yerinde kavga,
gürültü yapmaya hazır bir ekibe sahip olduğuna' da dikkat çeken Prof. Bağcı,
"O nedenle de eli güçlü. Bir de dünyanın en büyük askeri gücü. Dünyanın
herhangi bir noktasına istediği yerden füze de, asker de gönderir. Bu sadece
onun siyasi iradesine kalmış bir konu. ABD hala dünyanın en önemli süper
gücü" ifadelerini kullandı.
Prof. Buna karşılık Rusya lideri Putin'in de
son yıllarda kazandığı itibara dikkat çekerken, "Rusya'da kolay pabuç
bırakacak bir ülke değil. Bu kısa vadede, bir askeri çatışmaya götürür mü veya
bir çıkar çatışmasına götürür mü göreceğiz. İlk planda diplomatik görüşmeler
devam eder ama söylem bazında gerginlik artacak gibi gözüküyor, bunu ben de
bekliyorum" ifadelerini kullandı.
‘ABD'NİN İSTEMEDİĞİ BİR ŞEY DE OLMAZ, HER
İSTEDİĞİ DE'
ABD'nin BM kararları olmadan dünyanın herhangi bir yerine müdahale etme
kapasitesi bulunduğunu da söyleyen Bağcı, "ABD'nin askeri yeteneği var,
istediği yeri vurabiliyor ve ABD'yi vurabilecek bir ülke yok" derken,
sadece BM ve uluslararası hukukun Washington'ı ‘durdurucu' niteliğine dikkat
çekti.
"BM'nin varlığının anlamı şu; ABD her istediğini yapamaz. ABD'nin her
istediği olmaz ama ABD'nin istemediği bir şey de olmaz" diyen Bağcı,
"ABD böyle bir hukuksuzluğa girdiği zaman, bunun bütün dünyada ABD
karşıtlığı, düşmanlığı olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Hiçbir hareket
karşılıksız kalmıyor" vurgusu yaptı. Bağcı, "Belki yaptırım bazında
bir zorluk olabilir ama BM'de var olan 5 ülkenin her biri kararları veto etme
hakkına sahip. Yani dünya 5'ten büyüktür ama Rusya'nın veto etmesinden
küçük" diye konuştu. ABD yönetimlerinin İsrail'in güvenliğini sağlama
haline de dikkat çeken Bağcı, "ABD'nin bir kovboy gibi hareket etmesi göze
çarpıyor ama bunu dengeleyecek BM yapısı içinde Çin ve Rusya var, bunu da
unutmamak lazım" diye ekledi.
‘TÜRKİYE, ABD LOKOMOTİFİNİN ARKASINA TAKILMIŞ
GİDİYOR'
ABD'nin Suriye'ye saldırısı öncesi, Türkiye'nin Rusya ile birlikte Astana
ve Cenevre süreçlerindeki aktif rolünün, ABD saldırısı sonrası terk edildiğine
ve Türkiye'nin tamamen ABD resminin içine girdiği tespitini yapan Bağcı,
Türkiye'nin başka çaresinin olmadığı görüşünde. İki ülke arasındaki son durumu
"Şu anda Türkiye ve ABD ilişkiler gayet güzel gidiyor. Türkiye, ABD
lokomotifinin arkasına takılmış vagon gibi gidiyor ve şu anda bir sorun
yok" diye izah eden Bağcı, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye'nin sürüden ayrılmaması gerekiyor. Sürü de burada NATO, AB ve
ABD. Türkiye bu grupla hareket ediyor ve Rusya ile hareket etmeyeceği ortada.
Çünkü Türkiye ve Rusya Suriye konusunda zaten anlaşamıyorlar. Oysa Türkiye ve
ABD şu anda Suriye konusunda benzer politikalar yürütmeye başladılar. Bu
sebeple Türkiye, Suriye'ye yönelik füze saldırısının devam etmesi gerektiği
yönünde açıklamalarda bulundu. ABD'ye karşı olsa, böyle açıklamalarda
bulunmazdı."
‘ESAD'IN GİTMESİ SİYASAL BİR ARZUDUR AMA
GERÇEKLİĞİ YOK'
Türkiye'nin Suriye konusunda yürüttüğü politikalarda, baştan itibaren hesap
hatası olduğunu anlatırken, Türkiye'deki 3.5 milyon mülteciye dikkat çeken
Bağcı, Ankara'nın Esad'ı devirme hedefini de gerçekleştiremeyeceğini söyledi.
"Gördüğüm kadarıyla Türkiye'nin öncelikli çıkarı, mümkün olduğunca
yakın bir sürede Suriye'ye barışın gelmesi ve ülkenin yeniden yapılanması"
diyen Bağcı, "Beşar Esad'ın gitmesi, siyasal bir arzudur ama siyasal
gerçeklik olarak mantıklı değil. Çünkü Rusya bu konuda Esad'ın sonuna kadar
arkasında ve öyle kalacak gibi gözüküyor. Bu nedenle burada Türkiye'nin ne
istediğinden çok, sahadaki gerçekliklere bakmak lazım" vurgusu yaptı. Bu
bağlamda Türkiye'nin Astana, Cenevre ve Moskova görüşmelerinden sonra
Suriye'nin sınır güvenliği politikasından geri adım atmaya başladığını söyleyen
Bağcı, "Ama Türkiye yarın pozisyonunu yeniden değiştirebilir, bunları
günümüzde dünya arenasında çok sık görüyoruz. Yani istikrarlı bir görüş söz
konusu değil" dedi. Bağcı, Putin açısından ise Türkiye'nin çizdiği
zikzakların iyi bir gelişme olarak görülmediğine dikkat çekip, "Rusya'nın
Suriye politikası çok açık, net ve Esad'ın kalması üzerine kurulu. Rusya'nın bu
politika anlayışının, Türkiye'nin politikasına nasıl bir sonuç getireceği
malum. Rusya'nın tutumu, Esad'ın iktidarını sürdüreceği anlamına geliyor, bu da
Türkiye'nin beklentilerinin yerine gelmemesi anlamına gelecek" ifadelerini
kullandı.
‘TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ GÜVEN KAYBINA
UĞRADI'
Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinin normale dönüp dönmeyeceğini zamanın
göstereceğini belirten Bağcı, Rusya'nın açıklamalarına dikkat çekti ve şu
ifadeleri kullandı:
"Türkiye önce tarım ürünlerine koyduğu kimyasallardan ve denizlerini
kirlilikten kurtarsın sözü alsında bir siyasal mesaj, yani turist
göndermeyeceklerine, tarım ürünleri almayacaklarına dönük bir mesaj var burada.
Tabi ki her açıklamanın bir anlamı var ve bunları iyi okumak lazım. Rusya ile
Türkiye arasındaki ilişkilerin krizin başladığı önceki duruma dönmesi artık söz
konusu değil. Rusya, Türkiye konusunda çok önemli bir güven kaybına uğradı ve
bu güven kaybını da kısa sürede tamir edeceğini düşünmüyorum. Özellikle Türkiye'nin
son dönemdeki açıklamalarıyla daha çok ABD merkezli bir politikayı tekrar kabul
etmesi tabi ki Rusya'nın işine gelmiyor. Türkiye, Rusya ile ABD arasında kaldı
ve Türkiye'nin tercihi ABD olacak, bunu da görmek lazım."
Ceyda Karan
Sputniknews/13.04.2017