Utku Varlık
Efemer 19
Tual Üzerine Karışık Teknik
“Casus belli!”
Savaş nedeni (savaşı
tetikleyecek durum)!
“Causa mortis!”
Ölüm nedeni!“
Carpe mortem!”
Ölümü yaşa!
“Carpe diem, quam minimum credula postero!”
Günü yakala, yarına olabildiğince az güven (Horatius, Carmina, 1.11.8)!
“Carthago delenda est!”
Kartaca'yı yıkmak gerek!
“Dies irae!”
Kıyamet günü.
“Dictum meum pactum!”
“Sözüm sözdür!”
“Sadelik; karmaşanın en son noktasıdır!”
Leonardo da Vinci
Leonardo da Vinci
ZAMAN TÜNELİ
BUSH'UN TÜRKİYE'DEN
"İRAN" RİCASI YA DA GÜNERİ CIVAOĞLU'NUN YILLAR ÖNCESİNDEN
YAZDIĞI KEHANET: TÜRKİYE SAVAŞMAK ZORUNDA KALACAK?!
Taşeronluk ricası?!
FBI Başkanı Robert Mueller ve CIA Başkanı Porter
Goss'un Ankara'ya art arda yaptıkları resmi ziyaretler bağlamında birkaç satır
daha...
FBI ve CIA Başkanları'nın neden Türkiye'ye
geldikleri konusu, Türk medyası için günlerdir bir muamma.
Birbiri ile çelişen haberler,
"Hiçbiri doğru değil" diye Radikal Gazetesi'ne manşet olmuştu.
O halde işin doğrusu ne?!
"CIA ve FBI Başkanları neden
Ankara'ya geldiler?!"
İşte bu soruya cevap olabilecek birkaç
satır..
.
Geçen gün, iyice köşeye sıkışan Bush yönetimi İran'a
saldırmak için Ankara'dan destek
istemeye geldiler, diye yazmıştım.
Nitekim...
ABD'nin, Türkiye'den tam olarak ne
istediği konusu, resmi ağızlarca da deşifre edilmeye başlandı.
Yani ortada "giz" adına pek
bir şey kalmadı.
ABD
Başkanı George W. Bush, Fox News'a
yaptığı bir açıklamada şunları söylüyor:
"İran'ı şer ekseninin bir
parçası olarak nitelemiştim. Çünkü İran gerçek bir tehdit. Tahran'ın, nükleer
silah arayışında olmadığını kanıtlaması gerekiyor!"
Yani; Bush, kaybettiği kamuoyu
desteğini geri kazanmak için yeni bir
saldırı noktası gösteriyor.
Zaten ABD, uzunca bir zamandır, İran'ın
nükleer program görüntüsü altında, atom
bombası yapmaya çalıştığına inanıyor. İran,
aynı zamanda Irak'ta, Bush yönetimi tarafından, "istikrarsızlık" yaratmakla
suçlanıyor.
Bush, 2002'de "Irak, Kuzey
Kore ve İran"ı "şer ekseni" olarak nitelendirdiklerini
açıklamıştı.
Ki...
ABD'nin çiçeği burnunda büyükelçisi Ross
Wilson da, Radikal'den Murat
Yetkin'e yaptığı açıklamada, Türk-ABD ilişkilerinde yeni döneme dair şu
sıralamayı yapıyor.
İlk sırada Irak konusu var!
İkinci sırada "terörle ortak mücadele" konusu geliyor.
Ve bunu Suriye ile İran gündem maddeleri izliyor.
ABD
Başkanı Bush ve ABD'nin yeni Büyükelçisi Wilson, art arda yaptıkları açıklamalar ile
geçen gün burada yazdığım perde arkası bilgileri doğrulamış oluyorlar.
Bu da, CIA ve FBI Başkanları'nın, Ankara ziyaretleri sırasında gündeme
gelip, kamuoyundan saklanmaya çalışılan "gizli
istek"in, resmi ağızlarca teyidi anlamına geliyor.
TAŞERONLUK
RİCASI
Yani Bush'un ABD'si, Türkiye'ye, İran konusunda "işbirliği"
teklif ediyor.
Buna ne kadar işbirliği teklifi
denilebilirse!..
Çünkü; ABD'li yetkililer, Türkiye'ye, açıkça İran'a saldırı konusunda "taşeronluk" teklif ediyorlar.
Açıkça "Bizim
yerimize siz İran'a saldırır mısınız? Siz İran'a saldırın, biz de, sizi her
anlamda destekleyelim" diyorlar.
İşte tam bu noktada, yeni ABD Büyükelçisi Wilson'un Murat Yetkin'e söylediği, şu öneri gündeme geliyor:
"Burada Türkiye ABD için ne
yapabilir; ABD, Türkiye için ne yapabilir?!"
Türk yetkililer özetle, "Sizin Irak'ta ne yapabileceğinizi gördük. Terörle mücadele
konusunda bize göre zayıfsınız. PKK konusuna gelince, gölge etmeyin başka bir
şey istemez" cevabını veriyorlar.
Bu sözler, "Şemdinli
provakasyonu"nun perde arkasındaki "gizli
el"lerden birine yapılmış gönderme olarak da algılanabilir.
Bunca ziyaret ve yapılan açıklamadan ortaya şu sonuç çıkıyor:
"Bush, eğer
koltuğunu koruyabilirse, ki bu deveye hendek atlatmaktan da zor bir şey, İran'ı
vurma konusunda ısrarlı!"
Böyle bir saldırının düşünceden eyleme geçmesi halinde, netice hakkında
tahminde bulunmak kehanet olmasa gerek.
ABD halkı, Irak'tan sonra, en başından, ikinci bir şoka hazır olsalar iyi
olur!
Zira...
Türkiye'yi bu anlamda bekleyen
gelişmeler ise sürpriz sayılmamalı.
Türkçede güzel bir deyim vardır.
"Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir", diye.
ABD'nin "Ortadoğu bataklığı"nda kayboluş öyküsü de akla bu sözü
getiriyor.
Habertürk'te, 18 Şubat 2003
tarihinde yayınlanan yazımda, Türkiye adına "Perşembe'nin gelişi" hakkında tarihe şu notu düşmüşüm:
DEVLETLER
OYUNU?!
1950 ve 1960'lı yıllarda CIA'da,
Ortadoğu uzmanı olarak çalışan Miles Copeland, "Devletler Oyunu" kitabında şu satırlara yer verir:
"CIA'nın Washington DC'deki
karargahında bir grup insan, 'Devletler Oyunu' adını verdikleri bir oyunla
meşgul. Mısır'daki Hür Subaylar Darbesi ve ardından Nasır'ın yönetime gelişi,
Suriye ve Lübnan'daki bir dizi askeri darbe, Washington'da oynanan oyunun bir
parçasıdır!"
Copeland, bulunduğumuz coğrafyada "raslantı"ya değil, sadece "anlamlı raslantılar”a yer olabileceğinin altını çizer.
Bu anlamda son günlerin güncel sorusu, "Ortadoğu'nun haritası yeniden mi
çiziliyor? Türkiye'nin de bir yönüyle içinde bulunduğu coğrafya üzerine oyunlar
mı oynanıyor?" sorusuna cevap olabilecek, yakın tarihten bazı
enstantaneler yansıtayım...
Öncelikle birinci kare:
Yer: Suudi Arabistan...
Tarih: 1990 yılı ocak başları...
Riyad'da bir otelin üst katlan, ABD Silahlı Kuvvetleri'nin Harekat
Merkezi'ne dönüştürülmüştür.
Büyükçe bir odada, İyi Türkçe bilen, Amerikalı bir subay, elini, duvardaki
haritanın Türkiye için duyarlı sayılabilecek Kuzey Irak bölgesinde gezdirerek, "İste buralarda bir boşluk oluşacak,
orada Kürtler silahlanacak" diye bazı öngörülerde bulunur.
ABD'li subay, Türk gazetecisi Güneri Cıvaoğlu'na şu iddialı sözleri söyler:
"Türkiye'de de Kürt sorunu
büyüyecek, topraklarınızı korumak için belki savaşmak zorunda
kalacaksınız!"
İkinci enstantanede ise şu görüntü
kayıtlıdır:
Yer: ABD...
Tarih: 1995 yılı şubat başları...
CNN'de, CIA'da önemli görevler yapmış,
orta yaşlı bir adamla sohbet programı yayınlanmaktadır.
Talk-show programının yapımcısı bir ara,
karşısında oturan eski CIA görevlisine,
"Eskiden Sovyetler Birliği'nde
birçok ajanınız vardı. Şimdi Rusya'yla dost olundu ve siz ajanları geri
çektiniz. Peki bu ajanlar şimdi nerede? " diye sorar.
Sonra da gülerek sözlerine şöyle devam
eder; "Siz ajanları bir yere
yığarsanız, orası karışacak demektir. Söyleyin bakalım, hangi ülke
karışacak?"
Kısa bir sessizlik olur...
Yetkili hiç duraksamadan
"Türkiye" der.
Bunun üzerine yapımcı şaşırır; "Türkiye'de nerden çıktı?" diye.
Eski CIA görevlisinin, bu soruya cevabı şöyle olur:
"Evet Türkiye! Önümüzdeki
dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi. Siz bunun henüz farkında değilsiniz
ama şu anda Türkiye, gizli servislerin ajandasında 1 numaraya yerleşti."
Sonra da güneydoğuyu, Ege'yi anlatır ve "Dünya
ajanları da o bölgede toplandı" der.
ALTINDAL'IN ÖNGÖRÜSÜ
Üçüncü enstantane...
Bundan bir süre önce Marmaris, Armutalan'da, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in evindeydik.
Bölgedeki gelişmeleri de kapsayan geniş
açılı bir sohbet yaptık.
O sohbetimiz sırasında Evren, kaygılıydı...
Türkiye'nin güneydoğusu için
geleceğe dönük, yukarıdaki sözlere paralel sözler söyledi.
Bu coğrafyada bundan daha küçük
bir alanda yaşamamızın mümkün olmadığının altını çizdi.
Yazılmaması kaydıyla bazı
öngörülerde bulundu.
Onun için o sözleri buraya
almıyorum.
Dördüncü enstantane...
Yer: Teşvikiye, İstanbul...
Tarih: 11 Eylül'den bir ay kadar önce...
Reasürans'taki, Passage Bistro'da oturmuş, Ortadoğu'yu avucunun içi
gibi bilen bir isimle, araştırmacı yazar Aytunç
Altındal'la hem kahvelerimizi yudumluyor, hem de bölgenin geleceği üstüne
laflıyorduk.
Bir ara bana şu sözleri söyledi:
"Çok
yakında Ortadoğu'nun haritasını değiştirecek bir gelişme olabilir.
Yeni
bir harita sümenaltında bekletiliyor. İsrail, Filistin'le savaşmaktan sıkıldı.
ABD, bölgeye İsrail'le birlikte yerleşmek istiyor. Filistin Ürdün'e, Ürdün de
Irak'a doğru kaydırılacak. Saddam devrilecek. Yalnız bunun İçin dünyada
kimsenin karşı çıkamayacağı çok büyük bir olayın olması şart!"
Bu sözlerin üzerinden bir ay geçmemişti ki, Dünya Ticaret Merkezi'ne ve
Pentagon'a uçaklı saldırı yapıldı.
Bu diyaloğa o dönem çalıştığım gazetede (Sabah) yer vermiştim.
Sonrasında yaşanan gelişmeleri hep birlikte izliyoruz.
Beyaz Saray, saldırıdan sorumlu tuttuğu Ladin'i bulmak için Ortadoğu'ya
girdi!
Önce Afganistan'ı bombaladı, sonra denetimi altına aldı.
Şimdi de fiilen parçalanmış Irak'ı vurup, haritadan silmek istiyor.
Ortadoğu'da esen bu "jeopolitik fırtına" bir anda bölgeyi içine
alan bir kasırgaya dönüşür mü, onu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Bu anlamda başka karelerde var...
Onlara da önümüzdeki günlerde yer
veririz.
Yalnız, her halükarda, gelişmeleri
ihtiyatla izlemekte fayda var...
…
22 YENİ DEVLET
Şimdi de Star Gazetesi'nden, 8.09.2003
tarihli yazımdan bu anlamda bir bölümü buraya alayım:
Yalnız…
ABD
Başkanı George Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice, 7
Ağustos 2003 tarihli Washington Post'ta
yayınlanan 'Ortadoğu'yu değiştirmek'
başlıklı makalesinde, Irak'ta başlayan operasyonun 22
devleti kapsadığını yazıyor.
Bu anlamda, Rice'ın makalesinden birkaç
pasaj yansıtayım:
'...Bugün Amerika ile dost ve
müttefikleri, kendilerini dünyanın bir başka kısmında, Ortadoğu'da uzun vadeli
bir dönüşüm yaratmaya vakfetmek durumunda. Toplam 300 milyon insanın ve 22
ülkenin bulunduğu Ortadoğu'nun bütün yıllık geliri, 40 milyonluk İspanya'nın
gerisinde. Önde gelen Arap aydınlarının, siyasi ve ekonomik 'özgürlük açığı'
dedikleri şey yüzünden bütün bölge geri kalmış durumda.'
'...Bu ideolojilerin takipçileri
bölgesel istikrarsızlığın kaynağını ve Amerika'nın güvenliği açısından daimi
bir tehdit teşkil ediyorlar. Görevimiz, Ortadoğu'da daha fazla demokrasi,
hoşgörü, refah ve özgürlük isteyenlerle beraber çalışmak.'
'...Bush'un Şubat ayında dediği gibi,
'Demokratik değerlerin yayılması bütün dünyanın çıkarına', çünkü istikrarlı ve
özgür uluslar, katil ideolojileri beslemez.'
'Amerika, potansiyellerini ortaya koymaları konusunda Ortadoğu halklarına
yardım etmeye kararlı. Bu işten vazgeçmeyeceğiz, dünya için daha fazla güvenlik
istediğimiz kadar, bölge insanları için de daha fazla özgürlük istiyoruz.'
İşte böyle...
Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice, makalesinde Ortadoğu'da 22 devletin
sınırlarının değişeceğinden bahsediyor.
İlk olarak Irak'ın sınırları değişti
bile...
Sırada ise İran var.
Zaten Bush, 23 Haziran tarihli açıklamasında 'Bir sonraki hedef
Kuzey Kore değil, İran olacak. Tüm hazırlıklarınızı buna göre yapın' diyerek
bunun ilk işaretini vermişti bile!
Ardından Türkiye geliyor...
Kimse şaşırmasın...
ABD ile Türkiye arasında kurulan pazarlık masasında Türkiye ile Irak
arasında 'Federal' bir yapı öngörülüyor.
ABD, Türkiye'den kademeli olarak Irak'a 130 bin askerin girmesini
istiyor...
Buna karşılık 'Biz de 2004 yılı mayıs sonu itibari ile seçkin askeri birlik
hariç, Irak'tan çekilelim' diyor.
Aynı zamanda Ankara'ya Irak'ın petrol gelirinin yüzde 10'u da bu hizmetine
karşılık teklif ediliyor.
Yalnız...
Masada gerilimi doruğa tırmandıran bir nokta var.
O da İran...
İran çok sıkıntıda...
ABD, İran'ın Hazar kıyısında çıkarlarını koruyacak kadar yer
tutmasını...
Buna karşılık Basra'nın hakimiyetini teklif ediyor.
Pazarlık nasıl sonuçlanır bilinmez...
Ama, masada Tahran sıkıntılı günler yaşıyor.
…
TURKUAZ DEVRİM?!
Ve...
Son olarak, birkaç satır daha...
CIA ve FBI Başkanları'nın Ankara'ya gelip, resmi anlamda yaptıkları
"İran ricası"nda üslup bakımından şaşılacak bir şey olsa da,
muhteviyat bakımından sürpriz bir şey olduğunu sanmıyorum.
Ki, askerinin kafasına çuval geçirilmesini sineye çekmiş AKP Hükümeti'nin
ve "bu nota başka notaya benzemez "diyen bir Başbakan'ın olduğu
ülkede, bu üslup da uygun görülebilir.
Ne var ki, sonun başlangıcı "Atatürk
Türkiyesi" adına 3 Kasım
seçimleri ile başladı.
Bu tarih Türkiye adına bir milat oldu.
AKP, BOP operasyonu çerçevesinde, Türkiye tarihinde görülmemiş büyük bir
destekle iktidara getirildi.
Erdoğan’ın, Siirt'ten, Jet Fadıl'ın yerine seçtirilip, TBMM'ye girmesi
sağlandı.
Medyasından işdünyasına, sivil toplum kuruluşlarından siyasi partilere,
güvenlik bürokrasisinden iliştirilmiş muhalefetine dek, büyük bir konsensus ile
Başbakan yapıldı.
Neden yapıldı?!
Niye yapıldı?!
Tabii ki, BOP operasyonu çerçevesinde "Atatürk
Türkiyesi"ni sonlandırmak için
yapıldı.
Erdoğan'ın Başbakan olduğu Türkiye'de, "AB bizi üye yapacak"
masalı ile "ulus devlet"i ortadan kaldıran birçok yasa TBMM'den
çıkarıldı.
Netice ortada:
AB'ye üyelik adına on yıl sonrası için bile umut yok.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada ise usta gazeteci Güneri Cıvaoğlu'nun yıllar
öncesinden haber verdiği gelişmeler gerçekleşiyor.
Sıralı domino taşlarının art arda yıkılması gibi devletler yıkılıyor, sınırlar
değişiyor.
Osmanlı coğrafyası üzerinde IV Dünya Düzenlemesi yapılıyor.
BOP operasyonu çerçevesinde, Türkiye'de, Erdoğan üzerinden yapılmak istenen
yıkımın ya da "devrim"in adı "Turkuaz"!
Atatürk Türkiyesi'nin önce 2'ye sonra 4'e ve ardından daha küçük parçalara
bölünmesi hedefleniyordu.
BOP'çuların, Soros'un devlet yıkan sivil toplum çalışmaları üzerinden,
Gürcistan'a yaptıkları devrimin adı "kadife"ydi.
Ukrayna'da renk bir anda "turuncu"ya döndü.
Kırgızistan ise Soros'çuların "lale" kokusuna yenik düştü.
Ya İran'da?!
Bush yönetiminin, Türk Ordusu'nun "haki yeşil"i üzerinden,
"çimen yeşil"i olan rengi, "dolar yeşili"ne çevirmesi
mümkün olabilir mi?!
Son FBI ve CIA Başkanları'nın Ankara ziyareti ve "Şemdinli
provakasyonu" sırasında ortaya konulan tavır, konu hakkında ABD yönetimine
yeterince bir fikir vermiş olmalı!
Soros ise Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde, onca kuşatmaya rağmen ne
duvarlardaki Atatürk resimlerini indirebildi ne de kalplerdeki Atatürk
sevgisini söküp atabildi.
Aksine Türkiye kenetlendi.
İran'da başarılı olabilirler mi?!
"Ajan tarlası"na dönen Türkiye bu oyuna gelir mi?!
Sanmıyorum!
Cevap ortada:
Sonsöz:
Ölmek var, Atatürk Türkiyesi'nden dönmek yok!
Sevgiler
(17 Aralık 2005, Hayrullah Mahmud)
1 Nisan 2017
Hayrullah Mahmud