7 Nisan 2017 Cuma

Amerika-Rusya Savaşına Doğru

Önce bir iki parametre…



ABD’nin batısından doğusuna, tank ve ağır silah taşıyan tren katarlarının fotoğrafları twitterde paylaşılıyor.


Polonya ve Baltık ülkelerine silah sevkiyatı fotoları da aynı şekilde. 

Aynı sevkiyatlar, Suriye ve Irak’taki Kürt bölgelerinde de hızlandı. 

ABD DERİN DEVLETİ TRUMP’I ‘YOLA GETİRDİ’

Trump ve ekibi, sürpriz yaparak seçimi kazandığında, dış politikada temel farkı, Rusya ile diyalog ve Suriye’de Esad Rejimi’ni tanımaktı. 

2016’yı hatırlayın. 

Obama ve Hillary Clinton, Rusya’yı korkunç bir düşman olarak niteleyip, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da kuşatmak, gerekirse saldırma planları yapıyordu. 

Barack Obama, 2008 ekonomik krizinden sonra, Çin’i asıl rakip olarak hedef alan, Ortadoğu’da ise vekalet savaşlarıyla işi yürütmeyi planlayan bir yeni savunma doktrini geliştirdi. 

Fakat bu yürümedi. 

Washington’daki neoconcu silah ve petrol lobileri devreye girdi ve Rusya’yı yeniden asıl tehdit olarak tanımladılar. 

Çünkü temel mesele, dünyadaki enerji kaynak ve yollarının elde tutulmasıydı. 

Rusya, Avrupa’nın temel enerji sağlayıcısı konumuna geldi. 

Özellikle Almanya ile yaptığı Kuzey Akım boru hattı ve Balkanlar ile Türkiye üzerinden yeni hat planları, ABD’yi korkutuyordu. 

Vladimir Putin, 2008’de ABD’nin Gürcistan üzerinden saldırısını püskürttü. Ancak Romanya ve Bulgaristan’ın NATO üyeliğini engelleyemedi. 

Rusya’nın güçlenmesine karşı ABD bu kez Ukrayna hamlesi yaptı. 

Bunun sonucunda da Kırım Rusya’nın eline geçti. 

Fakat Rusya’yı asıl tehdit eden proje, Ortadoğu’da bir Kürt Devleti ve Suriye üzerinden bir Kürt koridoru oluşturup, Irak, Katar, Suudi Arabistan vs. petrol ve doğalgazını Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaştırmaktı. Kerkük ve Musul da bunun için karıştırıldı ve Barzani’ye hediye edilmeye çalışılıyor halen. 

İsrail’in Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgazı Rum Kesimi ve Mısır ile birlikte Avrupa’ya iletme planları da Rusya’nın tekelini kırmaya yönelikti. 

İşte bunun için Kıbrıs’taki Türk Devleti yok edilmek isteniyor ısrarla, müzakerelerle.

Suriye’nin parçalanması projesi, ABD, İsrail, İngiltere planıydı ve Suudi Arabistan, PKK/YPG, Katar ve AKP koalisyonuna ihale edildi. 

IŞİD, El Nusra, ÖSO vs. de bunun için kuruldu. Şimdi bunlardan geniş bir koalisyon ile Suudi Arabistan liderliğinde bir “İslam Ordusu” kurulmaya çalışılıyor. 

Rusya – ABD gerilimine dönersek yeniden, Trump’ın iktidara gelişi sonrası sistemli olarak dayak yediğini ve Rusya ile diyalog yanlısı kadrolarının budandığını görüyoruz.

Son olarak, Trump’ın en güvendiği baş stratejisti (bir nevi Goebbels’i) Steve Bannon, Ulusal Güvenlik Konseyi’nden çıkartıldı. 

Ve İdlib’deki kimyasal silah saldırısı sonrası Trump, Suriye’ye eskisi gibi bakamayacağını söyledi ve;  

 "Suriye'deki kimyasal saldırıya karşı harekete geçme sorumluluğum var. Dün yapılanlar benim için kabul edilemez" dedi.

Ha, bu arada İsrail de Suriye’yi yine bombaladı. 

Bir önceki hava saldırısı sonrası Rusya’nın sert uyarılarına rağmen İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait olduğu tahmin edilen uçaklar, dün gece yarısı Suriye'nin güneyinde Hizbullah ve Esad güçlerini vurdu. 

İDLİB’DEKİ SALDIRI KİMİN İŞİ? 

Şam banliyösü Doğu Guta’da 21 Ağustos 2013’te düzenlenen sarin gazlı saldırıda yüzlerce insan hayatını kaybetmiş; saldırı sonrasına ilişkin bebek ve kadın cesetlerinin fotoğraflara dünyayı ayağı kaldırmıştı.

Tüm Batı basını ve Türk medyası, bu saldırıdan Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı sorumlu tutmuştu. 

Fakat sonradan ortaya çıkan veriler, olayın Suudi eksenli bir El Nusra komplosu olduğunu ortaya koymuştu. 

Ölen çocukların görüntüleri, 5 Ağustos’ta Lazkiye’deki Alevi köylerinde El Nusracılar tarafından yapılan katliamlardan alınmıştı.

Esad yönetimi bu olaydan sonra oluşan baskılar sonucu tüm silah depolarını BM görevlilerine açmış ve kimyasal silah stoklarını tahliye etmişti. 

Suriye’deki haberlerin Batı medyasınca kullanılan kaynağı, Ak Miğferler Örgütü (White Helmets) ve bunlara bağlı Londra İnsan Hakları Gözlemevi de El Nusra başta olmak üzere Suriye’deki Batı eksenli Cihatçı örgütlerdir. 

Bunlarla ilgili en az üç-beş yazı yazmışımdır. 

Hatırlarsanız Rusya ve Suriye Halep’i kurtarırken, buradaki El Nusracı teröristlerin bıraktığı klor gazlarını ortaya çıkarmış ve bunları kamuoyuna da göstermişti. 


Halep’ten çıkarılan bu teröristler aileleriyle birlikte Hatay sınırındaki İdlib’e gitti. 

Burada ÖSOCular ile Nusracılar birbirleriyle çatışmaya başladılar. 

Suudi Arabistan, Katar, ABD ve İsrail bunları bir araya getirip tek bir güç yapmak için uğraşıyordu. 

Rusya ve Suriye de İdlib’e bir süpürme harekatı planlıyordu. 

İşte bu silahlı grupların Halep’ten getirdiği kimyasal silahların deposu Suriye uçaklarının hava saldırısında vuruldu. 

Ve ne hikmetse silah deposunun etrafında yine kadın ve çocuklar öldü. 

Bizim yandaş medya ve bir de Sözcü, yine başladılar ‘Esad katliamı’ diye Rusya düşmanı Batı yanlısı manşetleri atmaya. 

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, IŞİD ile Fetih el Şam'ın (eski adıyla El Nusra) Irak ve Türkiye'den Suriye'ye kimyasal silah getirildiğini ve Şam'ın bu konuda hem BM hem de Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nü (OPCW) bilgilendirdiğini de belirtti.

Bu konuda Aydınlık Gazetesi’nde (06.04.2017) Mehmet Yuva’nın yazısını okumanızı öneririm ayrıca. 

Bu saldırı ile Türkiye, Rusya, İran ve Suriye cephesinden uzaklaştı. 

Yeniden emperyalist ABD cephesine yakınlaştı. 

Gerçi bu yeni de değil, Trump’ın gelişiyle zaten Suudi Arabistan ile yeniden bir araya gelen AKP ve Erdoğan, İran’ı hedef alan açıklamalarla bu politikayı açığa vurmuştu. 

Kerkük’e bayrak çeken Barzani’yi desteklemek için Erbil’e damadını gönderen Trump, yeniden Kürt koridorunu zorlayacak.

Rusya’nın Afrin’e yerleşip yol kesmesi Amerika’yı kızdırdı. 

Birer Avrasya gücü olan Türkiye ve Rusya, aslında Ortadoğu’da aynı mevzide yer alıyor.

Suriye’nin toprak bütünlüğü demek Türkiye’nin toprak bütünlüğü demek. 

Kerkük, Musul ve Türkmenler demek, Irak’ın toprak bütünlüğü demek. 

Bölgede 2. İsrail olacak bir Kürdistan’a hem İran, hem Irak, hem de Türkiye karşı çıkıyor. 

İran ile yüzlerce milyar dolarlık enerji anlaşmaları olan Çin de, Rusya ile birlikte bölge ülkelerinin yanında. 

Yani bir Batı Asya Birliği kurulması ŞİÖ’nün de çıkarına, tüm dünyanın ezilenlerinin de. 

Ama BOP projesi bir türlü rafa kalkmıyor, sayemizde. 

NATOculuktan bir türlü kurtulamayan Ankara sürekli yalpalıyor.

Ancak büyük resme bakarsak, bölgede ve Arktik dahil tüm dünyada çok ciddi bir ABD-Rusya kızışması yaşayacağız gibi görünüyor. 

Türkiye’de 15 Temmuz’da FETÖ’cü, NATO’cu uşaklarıyla darbe tezgahlayan ABD’nin yanında İngiltere, NATO, İsrail, Suudi Arabistan ve körfez Arapları…

Şimdi bir de Türkiye var.    

Çıkarları ve düşmanları Türkiye ile aynı olan Rusya’nın yanında ise Suriye, İran, Çin dünyanın tüm ezilen gelişmekte olan ülkeleri var. 

Türkiye olası emperyalist bir saldırıda yapayalnız kalacak. 

Türkiye’nin düşmanları aslında 15 Temmuz’da çok net ortaya çıkmıştı.

Erdoğan milli cephede yer almış ve Türkiye’de bir milli seferberlik ruhu oluşmuştu. 

Amerika’nın adamları, popoyu kurtarmak için bir referandum icat ettiler, işi bitirdiler. 

Bakın Batı medyası bugünlerde şu klişeyi tekrarlıyor:  “If yes votes win, already authoritarian leader will become full fledged dictator” 

Türkçesi: “Eğer evet oyları kazanırsa, hali hazırda otoriter lider, tam yetkili bir diktatöre dönüşecek”

Dünya büyük hesaplaşmaya doğru giderken, terazinin dengesini her an değiştirebilecek Türkiye’ye kurulan büyük tuzağı görüyor musunuz? 

Hem içeride, hem dışarıda…  

Hüseyin VODİNALI
aydinlik.com.tr / 07.04.2017