Dünya genelinde son yıllarda yapılan bir kamu araştırmasına göre dünya nüfusu giderek Tanrı inancını yitiriyor. New Scientist dergisi bu eğilimin nedenlerini, sürüp sürmeyeceğini, sürdüğü takdirde inançsız bir dünyanın neye benzeyeceğini sorguluyor.
• Dünyada
sekülerleşmenin hiç olmadığı kadar büyük bir süratle yükselişe geçtiğine
tanık oluyoruz
• Tanrı inancının sağladığı
rahatlığa artık ihtiyaç duyulmuyor.
• En zengin, en istikrarlı,
sosyal güvenliğin en cömert olduğu coğrafyalarda dine ilgi azalıyor.• Bir ülke ne kadar seküler ise, o kadar sağlıklıdır.
Dini inançlar dünyanın her
yerinde dikkati çekecek kadar hızlı ve belirgin bir şekilde azalıyor. Bundan 10
yıl önce dünya nüfusunun dörtte üçü kendini dindar olarak tanımlıyor- du. Bugün
ise bu oran % 60’ın altına inmiş durumda. Öyle ki dünya ülkelerinin dörtte
birinde “hiçbir” dine bağlı olmadıklarını açıklayan, din ile tüm bağlantılarını
kesmiş kesim çoğunlukta. Örneğin İrlanda’da 2005 yılında halkın % 69’u dindar
olduklarını açıklarken, bugün bu oran % 47’lere inmiş (Bkz: grafik DİN İNİŞTE).
“Dünyanın dört bir yanında sekülerleşme (insanların yaşamlarında dini referans
olarak görmemeye başlaması, dinin toplumsal alanda etkinliğinin azalması)
eğilimi güçleniyor” diye konuşan Kanada’daki University of British Columbia’dan
psikolog Ara Norenzayan, “Batı ve Kuzey Avrupa, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda,
Japonya ve Çin bu eğilimin en belirgin olduğu coğrafyalar” diyor.
Hıristiyanlığın en koyu olduğu ülkelerden biri olan ABD’de bile, herhangi bir
din ile bağlantısı olmadığını ifade eden insan sayısı 1972’deki % 5’ten bugün %
20’lere tırmanmış durumda. 30 yaşının altındakilerde bu oran üçte bire yakın.
Bu tablo, dinle bağlantısını kopartmış olan insanların dini kesin olarak reddettiği
anlamına gelmiyor. Ateist olduğunu açıklayan kesim dünya nüfusunun % 13’ü. Bu
da dünyada yaklaşık bir milyar ateistin olduğu anlamına geliyor. Bu rakamın
üzerine çıkabilenler yalnızca Hıristiyanlar ve Müslümanlar. Bunların yanı sıra
kendisini dindar olarak tanımlamayan kesim bir buçuk milyara yakın.
Bir yüzyıl önce bu
eğilimlerin kaçınılmaz olduğu düşünülüyordu. Emile Durkheim ve Max Weber gibi
sosyolojinin kurucuları, bilimsel düşüncenin zaman içinde dini erozyona
uğratarak, yok olmasına yol açacağını düşünüyordu. Seküler devrimin başlamasıyla
Batı Avrupa’da hümanist, akılcı ve özgür düşünceye dayalı bir akımın güç
kazanmaya başladı- ğını görüyorlardı.
SEKÜLERLEŞMEYE
TANRI KORKUSU ENGELİ
Ne var ki beklentilerin
tersine, süreç böyle gelişmedi. Batı Avrupa’nın bir kısmı, Avustralya, Kanada
ve Yeni Zelanda, II. Dünya Savaşı’ndan sonra sekülerleşmeye başladıysa da
dünyanın geri kalan kısmında Tanrı korkusuna dayalı inanç sistemleri hükmünü
sürdürüyordu. Öyle ki komünist blok içinde bile devletin ateist politikasının
halk tarafından tam olarak benimsendiği söylenemezdi. Bu süreç hep böyle devam
etmedi; 20.yüzyılın sonlarına doğru dinin yeniden yıldızının parladığı görüldü.
Köktendinci akımlar dünyada ses getirme- ye başladı; İslam güçlü bir siyasi
akım haline geldi; ABD inatla dindarlığına devam etti. Ve seküler Avrupa bu
konuda yalnızlığa itildi. Ama bugünlerde sekülerleşmenin yeniden toparlanmaya
başladığı görülüyor. “Son 20 yıl boyunca tüm toplumlarda dindarlık eğiliminde
çok ani bir düşüş izleniyor” diye konuşan Kaliforniya’daki Pitzer College’dan
sosyolog Phil Zuckerman, “Dinin kan kaybettiğini her yerde görüyoruz. Tamam,
bazı kapalı toplumlarda köktendincilik artıyor ama dünyada sekülerleşmenin hiç olmadığı kadar büyük bir
süratle yükselişe geçtiğine tanık oluyoruz. Örneğin Brezilya, İrlanda, hatta
Afrika...” diyor.
İNSANLAR
TANRI’YA NİÇİN İNANIR?
Bu gidişatın sonunda 19.
yüzyılın Tanrısız Dünya hayali gerçekleşecek mi? Çoğu insanın kendisini dindar
olarak tanımlamayacağı bir dünya olası mı?
Eğer bu gerçek olursa dünya daha yaşanılır bir yer haline gelecek mi? Bu
sorulara yanıt vermeden önce ilk olarak in- sanların Tanrı’ya inanma nedenlerine bir göz atalım.
Pek çokları için yanıt basittir; çünkü Tanrı vardır. Bunun doğru olup
olmadığından bağımsız olarak, bu varsayım dinsel inancın doğasına ilişkin çok
ilginç bir unsuru ortaya çıkartır. Pek çok insan için, hatta bugüne kadar
yaşamış olanlar için de, Tanrı inancı zahmetsizdir. Soluk alabilmek veya
anadilini öğrenmek gibi, Tanrı’ya inanmak da doğal olarak kendiliğinden oluşan
bir şeydir. Bu nasıl oluyor? Son yıllarda bilişsel psikologlar, insan beyninin
dini fikirleri niçin bu kadar kolay benimsediği ile ilgili kapsamlı bir çalışma
yürüttü. Bu çalışmanın sonunda Bilişsel-yan-ürün adını verdikleri bir kuram
geliştirdiler. Bu kurama göre din dışı nedenlere bağlı olarak evrilen insan
psikolojisinin bazı özellikleri, Tanrı’nın varlığını kabul etmemiz için de son derece
uygun bir zemin hazırlamıştır. Sonuçta, dini öykü ve iddialarla karşılaşan
insan bunları sezgisel olarak inandırıcı ve akla yakın bulur. Örneğin yırtıcı
hayvanlara av olmamak için her çalılığın ardında kendilerini bekleyen görünmeyen
bir varlığa karşı olağanüstü bir duyarlılık geliştiren atalarımız, dünyayı
yaratan ve değiştiren görülmeyen bir varlığı da kolayca kabullenir. Bu
duyarlılığının sayesinde pek çok dinin ortak iddiası olan görülmeyen mistik bir
varlığı kabullenmeleri kolaylaşır.
YAŞAMSAL
KORKULARDA RAHATLAMA
Dinsel inançların yayılması
sürecinde de insanlarda bazı tuhaf özellikler evrilmiştir. İyiliksever ki-
şisel bir Tanrı, ulvi amaçlar ve ölüm sonrası yaşam gibi kavramlar, insan
olmanın bir parçası olan varoluşsal belirsizlik ve korkularla baş etme
konusunda insanlara çok büyük kolaylık ve rahatlama sunar. Ayrıca hepimizde
yüksek statüye sahip olan insanlara öykünme ve toplumsal normlara itaat etme
eğilimi vardır. Bu iki eğilim de bir inancın korunmasında ve yayılmasında önemli
bir rol oynar. Nihai olarak sürekli olarak gözlendiğini düşü nen insanların
kendilerine çeki düzen verdikleri ve dayanışmaya öncelik tanıdıkları biliniyor.
Tarihte doğaüstü varlıklar tarafından göz hapsinde tutulduklarını düşünen toplumların
daha başarılı olmaları, dinsel inançların yayılmasını biraz daha
kolaylaştırmıştır. Özetle insan aklının çalışma şekli, dinsel inançları doğal
olarak kabullenmeye çok yatkındır.
ATEİZM
NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Tanrı inancı bu kadar kolay
benimsendiyse, dünyada niçin ateistler var? Son zamanlara kadar insanların akıl
ve mantık yoluyla ateizmi seçtiği varsayılıyordu. Başka bir deyişle ateistler
dinlerin taleplerini incelemiş ve inandırıcı bulmadıkları için ret yoluna
gitmişti. Bu da ateizmin daha eğitimli bir azınlık tarafından benimsenmiş
olmasını açıklıyordu. Evrim yoluyla edinilen ve dinsel inançları kabullenmeyi
kolaylaştıran eğilimlerden kurtulmak ve bu inançsızlığı devam ettirmek için
insanların çok zor bir bilişsel çaba sarf etmesi gerektiği düşünülüyordu.
RAKAMLARLA DİNİ İNANÇLAR
• Dünya nüfusunun % 59’u dindar
• ABD’de daha yoksul kesimin % 17’si kendini dindar olarak tanımlıyor
• BD’deki dindar olmayan insanların % 71’i apateist*
• Ebevenlerinin her ikisi de dindar olmayan bir çocuğun dindar olma
olasılığı % 3.
• ki ebeveyni de dindar olan çocuğun dindar olma olasılığı % 50.55
*Apateizm (apati ve
teizm/ateizm kelimelerinin birleşimi), tanrıumursamazlık, pragmatik ateizm veya
(eleştirel olarak) pratik ateizm; herhangi bir deiteye olan inanca veya
inançsızlığa karşı ilgisizliktir.
“Analitik ateizm”, sonu
dinsizliğe varan çok önemli bir yoldur ve son yıllarda izlenen sekülerleşme
artışını açıklar. İnsanların bilimle ve diğer analitik düşünce sistemleriyle
uğraştığı yerlerde kesin olarak geliştiği görülür. Ancak dinsizliğin tek yolu
bu değildir. Örneğin ABD’de insanların % 20’si din ile bir bağlantılarının
olmadığını söylerken, yalnız- ca % 10’u ateist olduğunu açıklıyor. “Ateist
olmanın birden fazla yolu ve motivasyonu vardır” diye konuşan Norenzayan,
“İnançsızlık her zaman zor bir bilişsel çabaya gerek duymaz” diyor.
TANRI’YI
TERK ETMENİN NEDENLERİ
Dolayısıyla insanların dinin
taleplerini açıkça inkâr etmediği halde, Tanrı’yı terk etmelerinin nedeni ne
olabilir? Norenzayan’a göre bunun
yanıtı, dinsel fikirleri kolayca haz- metmemizi sağlayan diğer psikolojik eğilimlerde
yatıyor. Tanrı’yı terk etmenin en önemli motivasyonlarından biri Tanrı
inancının sağladığı rahatlığa artık insanların ihtiyaç duymamasıdır. Din
varoluşsal korkulardan beslenir. İnsanların kendilerini güvende hissetmediği
anlarda din imdatlarına yetişir. Ancak toplumlar zenginleşip istikrara kavu-
şunca bu güvenlik zırhına ihtiyaç kalmaz.
Dolayısıyla dünyada dinin en zayıf olduğu ülke- lerin, en güvenli yerler
olması rastlantı ile açıklanamaz. Örneğin Danimarka, İsveç ve Norveç son
yıllarda dinsel inançların en zayıf olduğu ülkeler. Ayrıca bu ülkeler en zengin,
en istikrarlı, sosyal güvenliğin en cömert olduğu yerler. Bu tezi kanıtlayan
bir olgu Yeni Zelanda’da 2011’deki Christchurch Depremi’nden sonra yaşandı.
Normal olarak sosyal güvenliğin en güçlü ve dini inançların zayıf olduğu
ülkede, depremden sonra Christchurch bölgesinde dindarlık eğiliminin arttığı
görüldü.
ATEİZMİN DÖRT TÜRÜ
Zihin-körü: Soyutlama yeteneği olmayan
Apatetik: İnanç ve inançsızlığa karşı ilgisizdir
Kuşkucu: İnancın aşırıya kaçan uygulamalarına kapalıdır
Analiz yaparak: Dini kesinlikle reddeder
APATEİZM
YÜKSELİŞTE
Norenzayan gelişmiş ülkelerde
ortaya çıkan yeni bir kav- rama dikkat çekiyor.
Bu yeni akıma apateizm adı veriliyor.
Norenzayan’a göre
apateizm bir tür ateizm; ancak bu
kuşkuculuktan çok, din ve tanrı kavramına duyulan ilgisizlikten kaynaklanıyor.
Apateizm son yılların en güçlü akımı. Ancak dindar insanlar dinsel ilgisizlikten
kaynaklanan bu akımın gerçek ateizm olmadığını düşünüyor. Bu görüş İngiltere’de
son yıllarda yapılan bir kamuoyu araştırması sonuçla- rıyla da örtüşüyor. Bu
sonuçlara göre İngiltere’de klasik dinler zayıflamakla birlikte, manevi (spiritüel)
inançlarda bir zayıflama görülmüyor. Dinsel görüşleri sorgulanan yetişkinlerin
% 60’ı manevi bir varlığa inandıklarını açıklarken, yalnızca % 13’ü insanların
manevi bir yönünün bulunmadığına ve tümüyle maddi bir varlık olduklarına
inanıyor.
DOĞAL
FELAKETLER TANRI İNANCINI GÜÇLENDİRİYOR
Dinsel inançlardaki bu
zayıflama trendi devam eder mi? Tanrı inancı zenginlik ve istikrarın bulunduğu
ülkelerde zayıflıyorsa, iklim değişikliği ve çevre kirliliği gibi etmenlerin
neden olacağı doğal afetler, ateizmin yayılmasını yavaşlatabilir. “Eğer korkunç
bir doğa felaketi yaşanırsa, dinsel inançların yeniden güç kazanacağını
sanıyorum” diye konuşan Norenzayan, “Christchurch Depremi’de bunun somut
örneği” diyor. Avrupa’daki se- külerleşmenin başka yerlerde de tekrarlanacağını
beklemek çok da gerçekçi değil. İngil- tere’deki St. Mary’s Üniversitesi’nden
teolog Stephen Bullivant’ın bu konudaki görüşleri şöyle: “Ülkelerin izledikleri
yolu tarihsel koşulları belirler. Zenginlik, güvenlik ve demokrasinin geliştiği
ülkelerde sekülerleşmenin kaçınılmaz olduğunu düşünmekteyim. Örneğin İrlanda’da
ekonomik krize karşın din yeniden canlanmadı. Bu da, se- külerleşmenin, akarsuyun yatağını bulması gibi bir kez
kendine bir yol edinmesi durumunda, durdurulmasının çok zor olduğu anlamına
geliyor.”
AMERİKA
VE RUSYA ÖRNEKLERİ
Batı’nın en dindar
ülkelerinden biri olarak tanınan ABD’de bile halkın Tanrı’dan uzaklaştığı
görülüyor. Burada son 20 yıldır en hızlı büyüyen kesim dinsel inançlara ilgi
duymayanlar. Bu kesim genellikle yetişkinlerden oluşuyor. Bu gidişatın gerekçelerinden
biri tarihsel koşullar. Soğuk Savaş döneminde Amerikalıların büyük bir kesimi,
tanrı tanımaz komünistlere karşı sağlam bir cephe oluşturduklarını sanıyordu.
Bu durumda ateizm vatanseverlik ile örtüşmüyordu. Oysa Berlin Duvarı’nın
1989’da yıkılmasından sonra genç- lerin dine pek de ilgi duymadıkları
biliniyor. İlginç olan Soğuk Savaş’tan sonra Rusya’nın tam ters yöne doğru
meyletmesi. 1991 yılında Rusların % 61’i hiçbir dine bağlı olmadığını belirtirken,
2008 yılında bu oran % 18’e düşmüş. Ancak son yıllarda Rusların da son
sekülerleşme eğilimine ayak uydurdukları açıkça görülüyor. Küresel Din ve
Ateizm Endeksi’ne göre Rusya’da 2012
yılında yapılan bir kamuoyu araştırması kendilerini dindar olarak tanımlayan
kesimin % 55 dolaylarında olduğunu saptamış.
Bullivant’a göre
sekülerleşme eğilimi bir başka bir nedene bağlı olarak da devam edecek. Bu neden,
dinin kuşaktan kuşağa aktarılma şekliyle ilgili. “Bir çocuğun ileride dindar
olup olmayacağı ebeveynlerinin dinsel inançlarına bağlıdır” diye konuşan
Bullivant, “Ebeveynleri faal olarak dindar olan bir çocuğun, aynı yolda
ilerleme olasılığı % 50’dir. Ancak anne babası dindar olmayan çocuklarda bu
olasılık % 3’tür. Eğilimlerini inatla sürdürme konusunda dindar olmayanlar daha
başarılı. Dindar olmayan bir ortamda büyüyen bir çocuğun ileride bir dine
bağlanma olasılığı çok düşüktür. Ama dindar bir ortamda büyüyen çocuğun dinsel
inançlara sırt çevirmesi düşük bir olasılık” diyor. Bullivant, ayrıca dindarlığın
insanlar 20’li yaşlarının ortalarına geldiğinde sabitlendiğini ileri sürüyor.
Örneğin ABD’de herhangi bir dinle bağlantısı olmayan genç insanların yaklaşık %
30’unun ileri yaşlarında fikir değiştirme olasılığı çok düşüktür ve bunların görüşlerini
çocuklarına aktarma olasılığı da epey yüksektir.
TANRISIZ BİR DÜNYA NEYE BENZER?
Tanrısız bir dünya neye
benzer? Genel kanı, di- nin toplumu bir arada tutan ahlaki bir tutkal olduğu ve
dinin ortadan kalkması ile birlikte her şeyin bir anda çökeceği yönündedir. Ne
var ki kanıtlar bunun tam tersini gösteriyor. Zuckerman 2009 yılında dünya
genelinde yürüttüğü bir çalışmada, çeşitli ülkelerdeki dindarlık düzeyi ile
toplum sağlığını karşılaştırdı. Toplum sağlığı refah, eşitlik, kadın hakları,
eğitim düzeyi, yaşam beklentisi, çocuk ölümleri, suç oranları, intihar oranları
ve cinayet oranları gibi unsurları içeriyordu. Zuckerman sonuçları tek bir
cümle ile açıkladı: “Bir ülke ne kadar seküler ise, o kadar sağlıklıdır.” Ancak bu sonuçların sekülerleşmenin sağlıklı
bir toplum yarattığı şeklinde yorumlanmaması gerektiğine de dikkat çeken
Zuckerman, “Yalnızca sağlıklı bir toplum için dinin gerekli olmadığını vurguluyorum.
Kaldı ki sekülerleşme sosyal iyileştirme ve kalkınmaya yol açar. Çünkü seküler
yönelim bilim, eğitim ve akılcı çözümlemeye ağırlık verir. Ayrıca tepeden inme
zorlayıcı ateizm ile özgür toplumlarda ortaya çıkan organik ateizmi birbirinden
ayıran Zuckerman, “Sağlıklı bir toplum ancak organik ateizmin hüküm sürdüğü
coğrafyalarda oluşur” diyor.
Derleyen:
Reyhan Oksay
Kaynak: New Scientist, 3 Mayıs 2014
http://www.scientificamerican.com/article/ how-atheism-helped-create-the-modern-world- excerpt/
http://www.scientificamerican.com/article/he- althy-skepticism/
CUMHURİYET BİLİM TEKNOLOJİ 30.05.2014 SAYI:1419