Salgının ortasında, sızdıran Covid-19 aşılarıyla kitlesel enfeksiyon önleme ve kitlesel aşılama, yalnızca yüksek düzeyde bulaşıcı varyantlar üretebilir.
Yeni Afrika Varyantları Üzerindeki Görüşüm
Dünya şaşırmış olabilir, ancak bu şaşkınlık bizi kapsamıyor. Omicron'un
Delta'ya nal toplatıp toplatmayacağı zamanla görülecek (teyit edilecek). Eğer hal
böyleyse, kesinlikle iyi durumda değiliz.
CoV durumunda, doğal bağışıklık bireyi ve 'sürü'yü korur (sterilize edici
bağışıklık, doğal seleksiyon baskısı yok, sürü bağışıklığı), sızdıran aşılarla uyarılan
sonradan kazanılmış (edinsel, adaptif bağışılık) bağışıklık tam tersi bir
etkiye sahiptir.
Büyük Q, böyle bir bağışıklık kaçış varyantının, C19 hastalığından iyileşen
insanlarda doğal olarak edinilmiş antikorlara direnip direnemeyeceğidir. C-19
hastalığından kurtulan aşılanmamış kişilerde bile, artık viral enfeksiyonu
kontrol edemeyecekleri için ADE konusunda gerçekten temkinli ve endişeliyim.
ADE 'artmış virülansa' karşılık gelebilir. Tahmin etmek zor.
Toplu
aşılama, virüsün evrimsel yörüngesini birkaç yüz yıldan (?) bir yıla indirdi.
Doğal olarak hazırlanmış bireylerin bu hızla başa çıkabileceğini umuyoruz.
Devam eden kitlesel aşılama, yalnızca SARS-CoV-2 Spike proteininin
evrimsel kapasitesini Omicron versiyonunun ötesine taşıyacaktır.
30
Kasım 2021
"Omicron daha bulaşıcı!",
“Omicron daha hafif bir
hastalık seyrine neden olur!”,
“Omicron aşı aracılı
bağışıklıktan kaçar!”,
“Omicron, spike (S) proteini
içinde şaşırtıcı sayıda mutasyona sahiptir!”,
“Omicron çok fazla mutasyona
sahip olduğunda kendini yok edecektir; bu mutasyonlar, viral replikasyonu etkisizleştirerek son
bulacaktır!'
"Omicron kaygı
vericidir.",
"Omicron
zararsızdır.",
"Omicron bir HIV
hastasından kaynaklanmıştır.",
" Güney Afrika, Omicron'u yaymakla suçlanacak!"
'Yukarıdakilerin hepsinden bağımsız olarak yeni aşılara ihtiyacımız var: Anti-Omicron aşıları! Bu tür aşılar Omicron'u evcilleştirecek, pandemiyi durduracak ve Omicron'u endemik olmaya zorlayacak!
Ne önemli kanaat önderleri
ne de halk sağlığı bu pandeminin evrimsel kinetiğiyle ilgili hiçbir şeyi
anlamıyor; bu durum, Omicron'un ortaya çıkmasıyla da zerre kadar değişmedi. Sabit
fikirli bilim adamları, durmadan ortaya çıkan SARS-CoV-2 varyant bolluğunun
moleküler damga koleksiyonu üzerinde çok zaman harcıyorlar, ancak ayrıntılarla uğraştıkları
için büyük resmi göremiyorlar. Klinisyenler, hastalığın farklı tezahürleri
karşısında şaşkına dönüyorlar. Aşı endüstrisi, yakında tıbbi “vade mecum”dan
yasaklanacak olan bir ad ("aşı") taşıyan bir ürünü satabildikleri
sürece, yukarıdakilerin hiçbirini umursamıyor.
Kibirli megalomani ile birleşen bilimsel saflık, halk
sağlığı-kanaat önderleri ve endüstrinin güçlü ittifakının, geniş çapta
bağışıklık baskısı altına alındığında SARS-CoV-2'nin evrimsel kapasitesini
önemli ölçüde hafife almasına yol açtı. Omicron'un bunun sadece bir örneği
olduğuna ve benzer S-yönelimli mutasyon barındıran diğer varyantların yakında
diğer ülkelerde ortaya çıkacağına şüphe yok. Gerçekten
de, geniş çaplı enfeksiyon baskısıyla birleşen SARS-Cov-2 bulaşıcılığı ile
ilgili toplumsal düzeyde yetersiz bağışıklık baskısının özdeş koşullarının
farklı sonuçlara yol açacağına inanmak için neden yok. Bunun yerine, (toplu
aşılama sayesinde) toplumlarını daha bulaşıcı varyantlar için mükemmel bir
üreme alanı olarak hizmet etmeye hazırlayan ülkeler, Omicron ve emsallerine
yüksek düzeyde misafirperverlik göstereceklerdir.
Bilimsel olarak sapkın
anlatı yangını körüklemeye devam ederken, Omicron'un kontrolden çıkan pandemi
treninin son istasyonu olacağına inanmak zor. Omicron'un başlangıçta hafif bir
hastalık olarak başlaması muhtemeldir; çünkü önceki asemptomatik enfeksiyondan
(örneğin, daha önceki baskın diğer bir varyant ile) kaynaklanan kısa ömürlü,
zayıf işlevsel anti-S antikorları (Ab'ler) artık Omicron'u tanıyacaktır.
Gerçekten
de, Omicron'a olan direncin, sadece aşı antikorlarıyla değil, aynı zamanda
asemptomatik/hafif enfeksiyondan kaynaklanan doğal olarak indüklenen düşük
afiniteli antikorlarla da sınırlı olması yüksek olasılıktır. Sonuç
olarak, önceki böyle bir enfeksiyondan kaynaklanan antikorlar, virüse bağlanmak
için ilgili doğuştan gelen antikorlar ile artık rekabet etmeyecektir. Daha önce asemptomatik/hafif enfeksiyona yakalanan bireyler, bu
nedenle, Omicron’un üstesinden gelmek için ilk bağışıklık savunma hatlarına
güven duyabileceklerdir. Bu durum, uzmanlarımızda, virüsün (hatta Omicron’un)
daha az virülan hale gelmekte (Delta’dan) ve endemiye geçiş yolunda olduğu izlemini
yaratacaktır. Bununla birlikte, tüm bu “hafif hastalık” modeli, Omicron baskın
hale geçene ve yüksek enfeksiyon oranına sahip olana kadar geçerli olacaktır.
Bu olduğunda, kısa ömürlü, düşük afiniteli anti-S antikorları, önceki
enfeksiyondan kısa bir süre sonra tekrar enfeksiyona maruz kalma olasılığının
artmasının doğrudan bir sonucu olarak, toplumun artan bir kısmında doğuştan
antikorkarla rekabete başlayacaktır. Yüksek Omicron enfeksiyon oranları, kısa ömürlü, işlevsel
olarak zayıf anti-S antikorların popülasyonun büyük bölümünde azalmasını
önleyecektir. Bu durum, anti-Omicron aşıları ve devam eden kitlesel
aşılama (kaçınılmaz?) ile birlikte, büyük popülasyonların Omicron'un
bulaşıcılığı üzerinde bağışıklık baskısı uygulamasına olanak verecektir.
Bununla
birlikte, bu bağışıklık tepkilerinin hiçbiri viral bulaşmayı azaltma yeteneğine
sahip değildir (şu anda endüstri tarafından kullanılan C-19 aşılarının
bulaşmayı engelleyemediği yaygın olarak kabul edilmektedir).
Kitlesel aşılama, C-19
aşılarına karşı viral direnci teşvik etmektedir. Viral direnç, SARS-CoV-2'nin
(örn., Omicron) bulaşıcılığını artırır ve sonuçta SARS-CoV-2'nin izin verilen
hücrelere girmek için alternatif hücre yüzeyi belirleyicilerini kullanmasını
sağlayabilir.
Sürekli yetersiz bağışıklık baskısının, nihayetinde, S
proteini’nin allosterik mutasyonlarına yol açacağı kanaatindeyim(1). Bu tür
mutasyon(lar), nötralize edici Ab'ların S proteinine bağlanmasını
engellemeyecek, ancak, reseptör bağlanma alanını
(RBD) bu nötralizan antikorlar tarafından tanınmayacak şekilde değiştirecek ve girişe
izin veren konak hücrelerinde alternatif reseptör moleküllerine bağlanmasını
sağlayacaktır. Böyle bir allosterik mutasyon, virüsün ACE2'ye
bağlanmasını engeller mi? Olabilir ya da olmayabilir. SARS-CoV-2'nin reseptör
aracılı girişinin ACE2 ile sınırlı olmadığı iyi belgelenmiştir(1). Her
halükarda, bu mekanizma, aşılama veya doğal hastalıktan iyileşme sonucu elde
edilen nötralize edici antikorların virüsü nötralize etmesine artık izin
vermeyecek, ancak yine de virüse bağlanmalarını mümkün kılacaktır. Virüsü
nötralize etmeden hala ona bağlanabilme kapasitesi olan antikorlar, “Antikora Bağlı Hastalık Artışı” (ADE)’na
neden olma riski taşır. Virüsün yapısal virülansının değişmesi pek olası olmasa
da (virülans genleri üzerinde bağışıklık baskısına dair bir kanıt
bulunmadığından), ADE'nin ortaya çıkması, viral patojenisiteyi arttırdığı ve
hızlandırdığı için aynı etkiye sahip olacaktır. Bu olduğunda, yıkıcı hastalığa
neden olmak için farklı bir yol kullanmasına rağmen, Marek hastalığı için tarif
edilene benzer bir durum yaratmamız muhtemeldir(2). Marek virüsü, aşılanmamış
tavuklarda, konağın (kümes hayvanları) doğuştan gelen bağışıklık savunmasını
kırarak çok öldürücü olurken, allosterik bir SARS-Cov-2 varyantı aşılı
tavuklarda sadece doğuştan gelen bağışıklık yanıtını kırmakla kalmayacak
(doğuştan gelen antikorların aşı ile baskılanmasına bağlı), aşı antikorlarına
direnç gösterecek (ACE2 içindeki geleneksel reseptör alanlarını baypass ederek)
ve ADE’ye bağlı olarak daha da patojenik bir hale dönüşecektir.
Kitlesel aşılamanın virüsü, (ihtiyaç duyduğunda) girişine
izin veren hücreler üzerindeki değişik reseptör alanlarını kullanma yeteneği de
dahil olmak üzere, evrimsel kapasitesinden tam olarak yararlanmaya
yönlendireceği yadsınamaz. Böyle
belirgin bir mutasyonla gelebilecek olan sağlığın bedelinin, artan patojenite
ile karşılık bulması muhtemeldir. Bu dinamiklerin eninde sonunda, doğuştan
bağışıklığı olan bireylerin doğal seçilimine izin verirken, bağışıklığı
olmayanları da ortadan kaldıracağından gerçekten korkuyorum. Böyle bir doğal
seleksiyon, doğuştan gelen bağışıklık virüsü sterilize ettiği ve yayılmasını
engellediği için, SARS-CoV-2’nin yok olmasına yol açabilmekle birlikte, akıl
almaz sonuçları olabilecektir (pandemiyi virüsün yok edilmesi yoluyla sona
erdirmek için ödenen bedel, sürü bağışıklığı oluşturarak ve virüsün endemik bir
duruma girmesine izin vererek ödenen bedelle kıyaslanamaz.) Kitlesel aşılamayı
zorunlu kılanlar, ikinci yerine ilkini tercih ediyor, bu şimdiye kadarki en
ölümcül günah olarak hatırlanacak bir eylem.
References:
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/articles/PMC7883063/
- https://journals.plos.org/plosbiology/article/file?id=10.1371/journal.pbio.1002198&type=printable
Geert Vanden
Bossche,
DVM'sini Belçika'daki Ghent Üniversitesi'nden ve Viroloji alanında doktora derecesini Almanya'daki Hohenheim Üniversitesi'nden aldı.
Geert, üniversite’deki kariyerinin ardından, “GSK Biologicals”, “Novartis Vaccines”, “Solvay Biologicals” gibi çeşitli aşı şirketlerinde aşı Ar-Ge’si ve yeni aşı geliştirmede birçok görev üstlendi.
Daha sonra Bill & Melinda Gates Vakfı'nın Seattle'daki (ABD) “Global Health Discovery” ekibine Kıdemli Program Görevlisi olarak katıldı; daha sonra, kurucusu ve finansörünün Bill & Melinda Gates Vakfı’nın olduğu Cenevre'deki GAVI’de Kıdemli Ebola Program Yöneticisi olarak çalıştı. Burada, bir Ebola aşısı geliştirme çabalarına katıldı.
Ayrıca; GAVI’yi, DSÖ dahil diğer ortaklarla birlikte, Ebola ile mücadeledeki ilerlemeyi gözden geçirmek ve küresel pandemi hazırlığı için planlar oluşturmak amaçlı forumlarda temsil etti.
2015 yılında Geert, Gine'de DSÖ tarafından yürütülen aşılama denemelerinde kullanılan Ebola aşısının güvenliğini detaylı bir şekilde inceledi ve sorguladı. 2015 yılında DSÖ tarafından Lancet'te yayınlanan verilere ilişkin kritik bilimsel analizi ve raporu, Ebola aşılama programında yer alan tüm uluslararası sağlık ve düzenleyici makamlara gönderildi.
Geert, GAVI’den sonra Köln'deki “Alman Enfeksiyon Araştırma Merkezi”nde “Aşı Geliştirme Dairesi Başkanı” olarak görev aldı. Şu anda, öncelikle Biyoteknoloji/Aşı danışmanı olarak hizmet vermekte ve aynı zamanda “Natural Killer Hücre” bazlı aşılar üzerine kendi araştırmasını yürütmektedir.