1 Aralık 2011 Perşembe

ILIMLI İSLAM'IN ŞAKIMALARI

Türkiye bir sabah Abdullah Gül'ün "şakımalarıyla" uyandı. Meğer Cumhurbaşkanlğı koltuğundaki kişi, İngiltere'den dönmüş, döndüğü gibi "tweetlemiş", Türkçesiyle, şakımış. Katıldığı konuşmalar, götürüldüğü konserler ve davetler Gül'ü ziyade mutlu etmiş olacak, nispet yapar gibi "gavuristandaki" macera ve resimlerini birbiri ardına internette dizmişti. Yurt dışına ilk kez çıkmış üniversite öğrencilerini aratmayacak böbürlenmesinde haklı olabilir; ANGLOSAKSON SİYASETİ BİR BUNALIMIN EŞİĞİNDE ve ELIZABETH'İN "KİMLERE KALDIK ?" BAKIŞINDA, SAKLAYAMADIĞI BİR ÇARESİZLİK BULUNUYOR.

   Tarihçiler, bugünkü dünya ekonomik bunalımını 1929 bunalımına benzetiyorlar. Dönemin ekonomik bakımdan olduğu kadar siyasal bakımdan da 1929 bunalımını andırdığı kesindir. Ekonomik bunalım Kıta Avrupa siyaseti ile Anglosakson, İngiliz-Amerikan siyasetini giderek birbirinden ayırmıştı. Başka bir yazıda daha ayrıntılı ele almak üzere belirtelim: Bugün Kıta Avrupa'sı, büyük bunalımda olduğu gibi bir kez daha kıpırdanıyor ve kıpırdanması, giderek büyüyen hırsına alamettir; kurtulmak istiyor.
   Bunu en berrak olarak, Libya müdahalesi sırasında gördük. Obama ve İngiltere Libya konusunda tartışadursun, Fransa uçaklarını göndermiş, Sarkozy savaş ilan etmişti; İngiltere hemen Fransa'yı izledi ve ABD, bu emrivaki karşısında dolaylı müdahale planlarını bir kenara atmak durumunda kaldı. O andan sonra, Avrupa'da bir ölçüde Fransa ile özellikle Almanya'nın özerkleşme adımları atmasını kaçınılmaz kabul etmek zorunludur.
   Bir sihirli sözcük
   Öte yandan, ABD-İngiltere açısından, Obama'nın başını çektiği İsrail'i teskin politikası giderek imkansızlaştı. Doğru, bu ülkelerin İsrail içinde özellikle hükümetin NETANYAHU kanadıyla hala etkin ilişkileri vardı; ama bu kanat da Dışişleri Bakanlığı gibi İsrail için devlet başkanlığından önemli bir makamı işgal eden, saldırgan AVİGDOR LİEBERMAN siyaseti altında eziliyordu. Üstelik, İran ile Suriye "tehdidi", İsrail kamu kanaatini teskin politikalarından çok uluslararası provokasyona yatkın kılıyordu.
   Demek bunalımın getirdiği bir kararsızlık hali var; dünyayı en azından 1990'lardan beri tek kutuplu yönetmiş Anglosakson siyasetinin dizginleri elinden kaçırma ihtimali söz konusudur. Bu dağınıklık içinde, "İTTİFAK TAZELEMEK" ve nüfuzunu anımsatmak zorunludur. Kuşkusuz İSRAİL YERİNE SURİYE'Yİ TACİZ VE YIPRATMA YÜKÜNÜ ÜSTLENECEK SADIK BİR İŞBİRLİKÇİ ARAYIŞININ DA bunda payı vardır; bu, ülkedeki LİEBERMAN eğilimini törpülemenin tek yolu olarak görünmektedir; İSRAİLLİLERE RAĞMEN İSRAİL'İ SAKINMAK da diyebiliriz. İHALE AÇILIYORDU:
   İHALE Mİ ? Acil bir anda tüccar siyasetçilerimizi yanınızda mı istiyorsunuz? Sihirli sözcük, "İHALE" olmaktadır. İngiltere Hükümeti, Van'daki çadırlarda donarak ölen yurttaşlarımızın bilmediğini biliyordu; "İHALE" DİYE FISILDADI VE ABDULLAH GÜL YANLARINDA BİTİVERDİ.
   MÜTHİŞ BİR KARŞILAMA YAPILDIĞI KESİNDİR; Kraliçe'nin, Gül ailesine yönelik konser davetiyle başladı, Kraliçe locasını bu çifte açıyordu. Abdullah Gül, yanında götürdüğü gazeteciler ve MURAT BELGE gibi resmi ideologlarıyla fraklar içinde kokteyllerde geziyor, yakasına iliştirilmiş devasa kraliyet nişanını gururla gösteriyordu. Daha çarpıcısı, hükümeti ve Kraliçe'yi kurcalamayı pek seven İngiliz basını bile, The Economist istisna, her tarafı çalkalanan, açık hava cezaevine dönmüş Türkiye hakkında Abdullah Gül'ü sıkıştırarak günün tadını kaçırmaktan imtina etmişti.







   Daily Telegraph 22 Kasım'da bildiriyor: DAVİD CAMERON üç ay önce Ankara'ya gelmiş, "NEDEN TÜRKİYE?" sorusuna TÜRKİYE'NİN İNGİLTERE'NİN EKONOMİSİ, GÜVENLİĞİ, SİYASETİ VE DİPLOMASİSİ İÇİN YAŞAMSAL ÖNEMDE OLDUĞU yanıtını vermişti. Daily Telegraph da Türkiye'nin "yeni bir rol çizen, yeni bağlar kuran" bir ülke olduğunu vurgulamaktan geri kalmıyordu. Üstelik bu ilişkide bir oligarklar kulübünün de eksik olmadığını okuyorduk; en büyük sermaye grupları temsilcileri bir araya gelip CEO FORUM'u kurmuşlar, strateji tartışıyorlardı. İngiltere basınında Türk ekonomisine yönelik ölçüsüz ve ciddiyet dışı övgülerin nedeni açıklığa kavuşmuş oluyor. Yere göğe sığdırılamayan Avrupa "sivil toplumu" işte bu kadardır.
Siyasal Restleşme
   Öte yandan, işin siyasal boyutuna ilişkin daha ilginç izlenimler bulunuyor. Ziyaretin hemen ardından, RUSYA HABER SİTELERİNDE, bu ziyaretle ilgili ilk yayılan değerlendirme çok serttir; "Turtsiya hoçet naçat voinu s Siriyei" (TÜRKİYE SURİYE'YLE SAVAŞA GİRMEK İSTİYOR) başlığını taşımaktadır. Ermeni siyaset uzmanı MELİK ŞAHNAZARYAN, değerlendirmesinde "HİÇ KUŞKUSUZ" diyor. "ABDULLAH GÜL LONDRA'DA SURİYE'YE KARŞI DAHA SERBEST HAREKET EDEBİLME İZNİ İSTEDİ." Devamla, "ZİYARETİN SONUÇLARINDAN YOLA ÇIKACAK OLURSAK, İSTEDİĞİNİ ALDIĞI TAHMİN EDİLEBİLİR" saptamasını yapmaktadır.
   Ermenistan yanlısı bu uzmanın Rus sitelerinde dolanan yorumu abartılı bulunabilirse de Abdullah Gül'ün İngiltere'de, David Cameron huzurundaki konuşmalarından daha kışkırtıcı sayılmaz. Gül, Suriye'yle ilişkilerin bir "DEAD END" çıkmaz noktaya geldiğini belirtiyor, BEŞAR ESAD'IN MUTLAKA DEVRİLMESİ GEREKTİĞİNİ vurguluyordu. BU HİÇ KUŞKUSUZ DİPLOMASİNİN BİTİŞ İLANIDIR. Yalnız, beklendiği üzere, Cumhurbaşkanlığı koltuğundaki kişi, "DIŞ MÜDAHALEYİ" DOĞRU BULMADIĞINI EKLEMEKLE, David Cameron'la ağız birliği içinde Suriye için "İÇ SAVAŞ" uyarısı yapmaktan geri kalmıyordu.
   Ne büyük rastlantı; Abdullah Gül, İngiltere'de yakasında nişanı, Kraliçe huzurunda Suriye'yi "uyarırken", tam da ziyaretin gerçekleştiği süre içinde, RUSYA'DA MEDVEDEV TÜRKİYE DE DAHİL OLMAK ÜZERE NATO'NUN FÜZE KALKANININ HEDEFLERİ ARASINDA OLDUĞUNU TELEVİZYONDAN AÇIKÇA DUYURDU. ARDINDAN, RUSYA SAVAŞ GEMİLERİNİN SURİYE'YE DESTEK İÇİN HAREKET ETTİĞİNİ okuyorduk ki İRAN DA TÜRKİYE'NİN ÖNCELİKLİ HEDEFLERİ ARASINDA OLDUĞUNU AÇIKLADI; İngiltere büyülelçisini kovmasından kısa süre öncedir.
Twitter ve hastane
   Abdullah Gül, savaş restleşmeleri arasında geçen İngiltere ziyaretinden pek memnun. Ama İNGİLTERE'NİN ORTADOĞU SİYASETİNDE DÜMENİ YENİDEN ELE ALMAK İÇİN TÜRKİYE'Yİ SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞINA TEŞVİK ETMESİNİN "BEDELLERİNİ" hep birlikte göreceğiz. Şimdilik İsrail Devlet Başkanı BENYAMİN NETANYAHU'nun 28 Kasım'da "Türkiye'yle ilişkilerimizi tazelemeyi istiyoruz" açıklamasıyla yetinebiliriz.
   Son olarak şunu da eklemek gerekir: GÜL'ÜN ALDIĞI YALNIZCA BİR ULUSLARARASI İHALE DEĞİL, MUHTEMELEN BİR ULUSAL İHALEDİR DE. İSRAİL'İ YETERİNCE KIZDIRAN TAYYİP ERDOĞAN'IN ULUSLARARASI PLANDA BU DENLİ GÖZDEN DÜŞTÜĞÜ BİR DÖNEMDE, ABDULLAH GÜL'ÜN BÖYLE BİR ÜST DÜZEY KABULÜ NE ANLAMA GELİYOR ? Neyse, Abdullah Gül şakırken hastaneye düştüğünü öğrendiğimiz Tayyip Erdoğan'ı daha fazla yormayalım.

BARIŞ ZEREN. 30,11,2011 AYDINLIK