20 Kasım 2012 Salı

Fransa, dil ve din temelinde kolektif hak kabul etmiyor!

Ali Rıza TAŞDELEN - Fransa, dil ve din temelinde kolektif hak kabul etmiyor!

Türkiye’yi parçalamanın anayasal temelini oluşturmak için yürütülen “Bölücü Anayasa” çalışmaları, bir süredir devam eden “Anadilde eğitim” tartışmaları ve bugün hükümet tarafından bir kanun değişikliğişle “Mahkemede anadilde savunma yapabilme hakkı” birer Batı dayatmasıdır.



Türkiye’nin aday üyelik süreci boyunca Avrupa Birliği, her ilerleme raporunda Kürtlerin hatta Alevilerin azınlık olarak tanınması dayatmasında bulundu. “Azınlıkları ve azınlık dillerini tanıyacaksın” dendi.


Fransa bu konuda epey bir çaba harcadı; AB bağlamında yaptığı girişimlerin yanısıra, Paris Kürt Enstitüsü vasıtasıyla da bu çalışmalarını yürüttü. Parlamentosunda Kürt ayrılıkçılarına konferanslar verdirdi, kolokyumlar düzenledi.


1789’dan buyana merkezi bir ulus devlet yapısı oluşturan ve bir bölünme tehlikesi olmayan Fransa, ulusal bütünlüğünü korumaya yönelik yasalarını kararlılıkla savunurken, tam bir emperyalist ikiyüzlülükle ülkemizin bölünmesine yol açacak dayatmalar içindedir.


Peki, 1789 Büyük Fransız Devrimiyle Devlet-Ulus düşüncesini evrenlselleştiren ve ideolojik çerçevesini çizen Fransa’da bu sorun nasıl ele alınmakta ve uygulanmaktadır?

Fransa “Azınlık” veya “Azınlık dilleri” kavramlarını kabul etmez. Fransa’da etnik gruplar “Fransız halkının bir parçası” olarak görülür ve konuştukları dil de “Bölgesel diller” diye ifade edilir.



Resmi dil Fransızcadır ve bu Anayasada ifade edilmektedir.


Mademki söz konusu Anayasa, biz de Fransız Anayasasından bir kaç örnek verelim :


1958 Fransız anayasasının 1. maddesi şöyledir :


“Fransa bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir Cumhuriyettir. Köken, ırk veya din ayrımı yapmaksızın, kanun önünde tüm vatandaşların eşitliği güvence altına alınır”.


1992 Haziran ayında, Avrupa konseyinin “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi” dayatmasına karşı, anında tepki göstererek 25 haziran 1992’de bir anayasa değişikliğine gider ve 2. maddesine şu eki yapar :


“Cumhuriyetin dili fransızcadır”.


Bizim Anayasamızın 3/1 maddesi, Fransız anayasası ile tam bir paralellik içindedir :


“Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir”.


Değiştirilemez maddelerle ilgili Fransız Anayasasının 89. Maddesinin son paragrafı :


"Toprak bütünlüğüne zarar verecek hiçbir değişiklik yöntemi savunulamaz ya da ileri sürülemez. Rejimin cumhuriyet biçimi değişiklik konusu yapılamaz."


Aynı hükümler bizim Anayasamızın 4. Maddesinde Cumhuriyetin niteliğini, devletin bütünlüğünü ve dilinin Türkçe olduğunu belirten ilk 3 madde değiştirilemeyecek hükümler olarak belirtilir.


“İkiz sözleşmeler” diye bilinen BM “Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklar sözleşmesi” ve “Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” ile ilgili Fransa “etnik azınlıklar ve diller” konusunda çekince koyarak imzalar.


Yürürlüğe girdiği 1976 yılında Fransa BM’de yaptığı açıklamada, özellikle 27. maddeye atıfta bulunarak


“27.Madde Fransa Cumhuriyetinde uygulanamaz...Fransız halkı etnik karektere dayalı bir ayrımı kabul etmez ve azınlık kavramını reddeder. Fransız hükümeti, anayasası gereği böyle bir konunun ele alınmasına dahi karşı çıkar.”


Böylece sözleşmenin bu maddesi Fransa’nın iç hukukunda uygulanmamaktadır. Bu sözleşmeye ilişkin, hiç bir fransız, kişisel olarak İnsan Hakları Komisyonuna şikayette bulunma hakkı yoktur.


Birde, Avrupa ikiz Sözleşmeleri var: “Avrupa Konseyi tarafından 1992 yılında kabul edilen “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi” ve 1998 yılında yürürlüge giren “Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi”.


Dönemin Sosyalist Jospin hükümeti 7 Mayıs’ta 98 uygulama meddesinden oluşan “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi”nin 39’unu “azınlık ve etnik” kavramlara çekince koyarak Budapeşte’de imzalar.


Fransa’nın koyduğu çekinceler özetle şöyledir :


“Bölgesel ve azınlıkların kendi dillerini kamu kurumlarında, mahkemelerde sözlü veya yazılı olarak kullanabileceğini ve kamu yönetimlerinin bu hakkı güvence altına alması gerektiğini ve bu dillerin öğrenilmesi için gereken araçların sağlanmasını belirten 7,9 ve 10. maddeleri Fransa’nın kabul etmediğini ve kamusal alanda kullanılan dilin anayasalarının 2. maddesinde belirlendiği gibi sadece fransızca olduğu”


belirtilir.


20 mayıs 1999’da Cumhurbaşkanı Jacques Chirac konuyu Anayasa Mahkemesine götürür. Mahkeme 15 haziran 1999’da bu sözleşmenin anayasaya aykırı olduğunu açıklar. Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 1. ve 2. maddelerine atıfta bulunarak


“ Fransız halkının birliği prensibi, Cumhuriyetin bölünmezliği ve ulusal egemenliğin anayasal değerler olduğu; bu temel prensiplerin, dil, din ve kültür temeline dayalı her hangi bir grubun kollektif haklarının tanınmasına karşı çıkar ve bu şartlarda bu sözleşmeyi anayasaya aykırı bulur.”


diye karar verir.


Etnik azınlıkların korunması ve tanınmasını uluslararası bir koruma altına alan “Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi” ise Fransa tarafından hiç imzalanmaz.


(Daha geniş bilgi için bkz: Ali Rıza Taşdelen, “Fransa, AB ve azınlıklar sorunu, Teori dergisi, Mart 2005. Ve “Fransızcanın resmi dil olma süreci ve bölgesel diller”, Teori Dergisi, Şubat 2011)


Ali Rıza TAŞDELEN - 20 Kasım 2012 - Paris