ÖZDEMİR İNCE/ Hasan Cemal aklı
17 Eylül 2012 Pazartesi günkü Balçiçek İlter “Söz Sende” programında Orhan Miroğlu ile konuşurken Hasan Cemal & Cengiz Çandar ortaklığının “Kürt Bahçesi”nin “İki Gülü” olduklarına dair bir rivayet duydum. “Bülbül”ün eksikliği bir yana, Gül metaforu “uzmanlık”a gönderme ise, bu iki zata haksızlık yapılıyor demektir. Kendileri her konuda uzmandırlar. Sezar’ın hakkı Sezar’a yazıcının hakkı yazıcıya ama Sezar’ın hakkı da bu iki entelektüel müflise verilsin, çünkü Sezar kendi hakkını nasıl olsa alır!
Hasan Cemal kardeşimiz
Hasan Cemal kardeşimize, Serdar Turgut “Kitsch (Kiç) Entelektüellerin Avangardı” ünvanını layık görüyormuş. Bunu çağdaşımız Işıl Özgentürk’ün yazısından (Cumhuriyet, 16.09.2012) öğrendim. Serdar Turgut, “Kitsch biliyorsunuz, değerli sanat eserlerinin ucuz taklitlerini yapıp bayağılaştırarak kitleye servis eden sanat anlayışına denir. Hasan Cemal de gerçek değeri olan entelektüellerin bir ucuz taklidi gibi yaşıyor, değerli olabilecek düşünceleri alıp onların ucuz taklitlerini bir kitleye sunuyor. Bu tipler arasında hep öne çıkmak, sürekli konuya ilk el atan bir öncü olmak istiyor” diye yazıyormuş.
Benim “Şoför mahallinde oturma merakı” dediğim şey.
Hasan Cemal, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” başlıklı kitabıyla pek böbürlerinir, gurur duyar. Kafadarları da Hasan Cemal ve kitabını pek pohpohlar. İtiraflar iyidir, ama sahibine rütbe kazandırmaz. Hasan Cemal’in kuşağından, onunla aynı ortamda bulunan yüzlerce, binlerce genç onun gibi askerin peşine takılıp darbe yapmaya, ardından taptığı puta düşman olup kırmaya kalkışmadı.
Adam olan adam hiçbir şeyhin müridi olmaz, palazlanınca da bir yığın budalanın şeyhi olmaya kalkışmaz.
Bayram değil seyran değil
Hasan Cemal, “Ve soruyorum Ak Parti İktidarına...” (Milliyet, 13.09.2012) başlıklı yazıyı yazmasaydı, ben de referans verdiği yazıyı (Ömer Şahin, Radikal, 12.09.12) okumasaydım, bu yazıyı yazmak zorunda kalmazdım. Durum özeti yapayım:
28 Şubat süreci içinde, dönemin Cumhurbaşkası Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanlığı’na bir yazı göndererek “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinizin sınırı nedir?” (Benim tercümem: “Siz neye dayanarak darbe yapıyorsunuz?”) diye sormuş. Genelkurmay Başkanlığı bu soruyu yanıtlamış.
Hasan Cemal’in kaynağı Ömer Şahin “Böylece TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na gelen belgeler arasında askeri darbelerin tek dayanağının İç Hizmet Kanunu’nun 35.maddesi olmadığı ortaya çıktı” diye şaşkınlıkla yazıyor. Meğer bundan başka 5 dayanak daha varmış: 1. TSK İç Hizmetler Kanunu 35 madde; 2. TSK İç Hizmetler Kanunu 2 madde; 3. TSK İç Hizmetler Kanunu 37 madde; 4. TSK İç Hizmetler Yönetmeliği 1 madde; 5. TSK İç Hizmetler Yönetmeliği 85. Madde; 6. TSK İç Hizmetlerd Yönetmeliği madde 86.
Bu maddeleri okuyan Hasan Cemal, infial içinde şunları yazıyor:
“Ve soruyorum Ak Parti iktidarına: Bu altı maddeye dokunmadan Türkiye’de askeri vesayet sona ermiş olabilir mi? Askeri vesayet’in son bulması, dayanağı anayasa ve yasalardan alan demokratik kurumsallaşmadan geçmiyor mu?”
Dingo’nun Ahırı
Hasan Cemal beyimiz, başta TSK olmak üzere devlet kurum ve kuruluşlarını galiba Dingo’nun Ahırı sanıyor. Her devlet kurum ve kuruluşunun bir yasası ve bir de kuruluş ve görev yönetmeliği vardır. Sadece Türkiye’de değil bütün çağdaş devletlerde bu böyledir. Böyle olduğunu, dünkü “İşkembeci Tayfası” (3.10.12) başlıklı yazımda, ABD askerinin yemin metnini aktarak göstermiştim: “Ben (ad, soyad), Birleşik Devletler Anayasası’nı, her türlü iç ve dış düşmana karşı kollayıp savunacağıma; anayasaya sarsılmaz bir inanç ve sadakatla bağlı kalacağıma; Birleşik Devletler Başkanının, üstlerimin emirlerine, Askeri Ceza ve Askeri Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ile yönetmelikler uyarınca, itaat edeceğime resmen yemin ederim. Tanrım bana yardımcı ol!”
Mal bulmuş mağribi
TSK’yı Dingo’nun Ahırı sanan Hasan Cemal, bir gazetede okuduğu sıradan bir haberin üzerine Mal Bulmuş Mağribi ya da sazan gibi atlayarak gülünç duruma düşüyor. Temelde bütün anayasalar, yasalar, yönetmelikler birbirine benzer: Bütün anayasalar devlet başkanlarına ülkeyi ve anayasayı koruma görevi verir. Bütün silahlı kuvvetlerle ilgili yasalar ve yönetmelikler, ordusuna ülkeyi, anayasayı, rejimi iç ve dış düşmana karşı koruma görevi verir. Hasan Cemal güya genel yayın yönetmenliği yapmış, deneyimli ve kıdemli (doyen) gazeteci ama NATO ordularından herhangi birinin anayasal, yasal görev ve sorumluluklarını öğrenmek zahmetine bile katlanmıyor. Aklına ilk gelen TSK’nın görev ve sorumluluğuyla ilgili 6 yasa ve yönetmelik maddesinin kaldırılması.
Yani TSK, Türk yurdunu ve Cumhuriyet’i koruyup, kollamayacak; vatanı, istiklal ve cumhuriyeti korumak için harp sanatını öğrenmeyecek; yurdu ve Cumhuriyeti korumak için disiplinini mükemmelleştirmeyecek; yurdu ve Cumhuriyeti silahla korumak için silah kullanmayı öğrenmeyecek; asker kendinden beklenen görevleri hakkıyla yapabilmek için yüksek ahlak ve kuvvetli maneviyat sahibi olmayacak; asker, cumhuriyet, yurt ve millete içerden ve dışarıdan gelecek saldırılara karşı hayatını feda etmeyecek!
Keramete kıç attırmak
Hasan Cemal ve şürekası, TSK’nın canı sıkıldığı zaman bu maddelere göre darbe yaptığına inanıyor. Kin beyinlerini dumura uğratmış. Dünyada, orduyla ilgili her yasa ve yönetmelikte TSK maddelerinin bir benzeri vardır: Asker yurdunu, ulusunu, anayasasını, iç ve dış düşmana karşı silahını kullanarak korur ama kimi ülkelerde darbe yapar, yüzde 99’unda darbe yapmaz. Neden bre munkabız olasıca?!
AYDINLIK-Perşembe, 04 Ekim 2012
Hiç yorum yok :
Yeni yorumlara izin verilmiyor.