Asia Times’ın jeopolitik ve jeostratejik değerlendirmeleriyle
dikkat çeken yazar ve yorumcusu Escobar ile
Brezilya’daki siyasi gelişmeler, Türk Akımı, Türkiye-Rusya ilişkileri,
Transatlantik gerilimi, AB’nin geleceği, Rusya ve Çin’in Avrasya’nın kalkınması
üzerine hamlelerini, dünya çapında tartışılan ‘yeni emperyalist’ ithamları
üzerine konuştuk.
Küresel denklem ve jeopolitik ve jeostratejik
analizleriyle tanınan Brezilya doğumlu yorumcu ve Asia Times'ın yazarı Pepe Escobar, Türkiye'yi ziyaret
ediyor. Escobar ile Eksen Özel'de doğduğu ülke Brezilya'da faşist Jair Bolsonaro'yu başkan kılan gelişmeler, ABD ile AB
arasındaki gerilimler, Türkiye-Rusya ilişkileri ve Türk Akımı projesi, Avrupa
Birliği'nin geleceği, Çin ve Rusya'nın Avrasya stratejileri üzerine uzun bir
söyleşi gerçekleştirdik.
Escobar, Brezilya elitlerinin
ABD desteğiyle Brezilya soluna görülmemiş sofistikelikte bir komplo kurduğunu,
bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından özel
olarak uyarıldığını anlattı. Türk Akımı projesinin stratejik öneme sahip olduğu
görüşünü dile getiren Escobar, ‘kalifiye bir
oportünist' diye niteliği Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son dönemde dış
politikada ‘el yükselttiğine' dikkat çekti. Escobar, Rusya ve özellikle
yükselen güç olan Çin'in Avrasya hattının gelişmesi için giriştikleri
hamlelerin, ‘bombalamak ve yaptırım uygulamanın ötesinde bir dış politikası
bulunmayan ABD elitlerini ‘deli ettiği' değerlendirmesinde bulundu.
‘LULA KÜRESEL GÜNEYİN LİDERİYDİ, KİBİRLİ
ELİTLERİN HEDEFİ OLDU'
Pepe Escobar, doğduğu ülke olan
Brezilya'da faşist politikalarıyla sivrilen Bolsonaro'nun başkan
seçilmesinin, ‘küresel güney için bir ‘trajedi' olduğu görüşünde. Brezilya
elitlerinin ABD yönetimi ile birlikte İşçi Partisi'nin efsanevi lideri Lula ve halefi Dilma'nın başını çektiği
solcu politikalara görülmemiş düzeyde sofistike yöntemlerle son verdiklerini
belirten Escobar, BRICS üyesi Brezilya'nın düştüğü
durumun Rusya ve Çin açısından da kaygı verici olduğunun altını çizdi. Escobar, Brezilya'daki gelişmelerle ilgili şu
değerlendirmede bulundu:
"Her şeyden önce bu kesinlikle bir
trajedi. Brezilya için, Güney Amerika ve küresel Güney için genel olarak bir
trajedi.. Bütün gelişmekte olan ülkeler için öyle. Ben Brezilya'da doğdum ama
kendimi küresel bir göçebe olarak niteleyebilirim.
Benim çalışmalarım Amerika'nın dış
politikasının absürtlüklerini ve bütün Avrasya'ya yayılmış halini içeriyor. Bu
da tabii ki Türkiye ve Ortadoğu'yu da içeriyor, Orta Asya, Rusya ve Doğu Çin'e,
Kuzeydoğu Çin'e uzanan… Yani Brezilya'yı dışarıdan takip ediyorum.
Lula zamanında 8 yıl boyunca gerçekten dünyada
Brezilya'ya bu kadar saygı duyulduğunu görmemiştim. Küresel Güney'in lideriydi,
BRICS'in lideriydi Lula. Birçok ülkede, tabii Rusya ve Çin'de kabul gördü. Brezilya
içinde 30-40 milyon insanı yoksulluktan alt orta sınıfa taşıdı. Gerçekten de
baktığımızda Çin dışında başka bir ülke bunu yapmadı. Brezilya için şunu
söyleyebilirim. Dünyanın her yerinde kibirli elitleri konuşabiliriz. Ama
Brezilya'da bambaşkadır. Her şeyden önce önyargılılar, ırkçılar ve inanılmaz
bir üstünlük hissiyatları var. Özellikle de büyük sektörlerde… Brezilya zaten
karma bir nüfusa sahip. Neredeyse yüzde 50'si Afrika'dan gelen siyahilerden oluşuyor.
Brezilya öncelikle köleliği kaldırmış ülke. İnanılmaz kitaplar yazılmıştır.
‘Big house' (büyük ev) denir onlara. Bu büyük evlerde yaşayanlar hiçbir zaman o
gecekondularda yaşayanları kabul etmezler. Kendi dijital televizyonları vardır,
birinci sınıf biletlerle uçarlar. Siyasete etkileri büyüktür."
"ERDOĞAN ARAYIP ‘DİLMA DİKKAT ET,
SENİN PEŞİNDELER' DEDİ"
Lula'nın Brezilya
toplumunda görülmemiş düzeyde onay aldığını, Obama'nın bile kendisine
övgüler düzdüğünü anımsatan Escobar, ancak halef olarak
seçtiği kadın lider Dilma Roussef'in Amerikalılar ve
finansal piyasalarla baş edemeyecek türden ‘yanlış seçim' olduğu görüşünü dile
getirdi. Escobar, Dilma'yı parlamento darbesiyle
azledilmesinden önce Rusya ve Çin'in dışında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ‘Dikkat et, senin peşindeler' diyerek
uyardığını anlattı:
"İşte böylesi bir ülkede Lula inanılmaz
popüler bir figürdü. En son yüzde 80 gibi bir onay oranı vardı. Obama
uluslararası toplantılardan bir tanesinde ‘İşte bu adam! Dünyadaki hiçbir
siyasetçi Lula'nın sahip olduğu popülariteye sahip olamaz!' demişti.
Washington'da da saygı görürdü. Çünkü Amerikalılar ile nasıl baş edeceğini,
finansal piyasalarla nasıl baş edeceğini biliyordu.
Halkıyla da çok ilgilenirdi. Halef olarak
Dilma'yı seçerek çok büyük hata yaptı. Yanlış kişiyi seçti. Lula gibi siyaset
dilini konuşmakta mahir değildi, ekonomiden çok anlamıyordu. Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Dilma hükümeti zorluklar yaşarken, onu arayarak dedi ki ‘Dilma dikkat
et. Senin peşindeler'. Çok az kişi bunu bilir. Bir de Ruslar ve Çinliler
söylüyorlardı, ‘Dilma işler çok çirkinleşecek' diyorlardı. Bu Dilma'nın ilk
döneminin başındaydı.
2014'ün sonunda yeniden seçildi. Hükümeti
istikrarsızlaştırma kampanyası aslında seçiminden bile önce başlamıştı. 2015'te
görünür oldu. Yargı, polis, emniyet, iş dünyası ve medya işin içerisine girdi.
Brezilya hükümetinin telefonları, Dilma'nın cep telefonu da buna dahildir,
hacklenmiştir.
Petrobras dünyada önemli enerji şirketlerinden
biridir. Birçok Amerikan yatırımcı vardır. Yani Petrobras inanılmaz bir ulusal
varlıktır ve aynı zamanda uluslararası bir şirkettir. Yani aslında
siyasetçiler, Petrobras ve birbirleri arasında yaptıkları anlaşmalar açısından
herkesi kapsayan yolsuzluklar vardı. Ve bunlar sadece İşçi Partisi'ni
içermiyordu, bütün siyasi partileri ilgilendiriyordu. Ama soruşturma İşçi
Partisi'ne odaklandı. 2016'da başardılar. Dilma ile ilgili tamamen saçma
suçlamalarla bir iddianame hazırlandı. Sonra Lula'nın tekrar liderlik yarışına
katılmasını engellediler. Brezilya'daki popülerliği Lula'nın birinci turda
kazanmasına bile yeterdi. Bir şeyler yapmaları gerekiyordu. Yine suçlamalar
oldu, hapishaneye atıldı, seçimlere katılmasına engel olundu."
‘BOLSONARO, TRUMP'IN ESKİ BAŞSTRATEJİSTİ STEVE BANNON'IN ESERİ'
Escobar, Brezilya siyasetinin
bütün taraflarının bir şekilde yolsuzlukların hep içerisinde bulunmasına rağmen
faturanın İşçi Partisi'ne
kesildiğini anlatırken, Brezilya elitlerini aşırı sağcı Jair Bolsonaro'nun seçilmesine sevk eden bu komploda ABD
Başkanı Trump'ın eski baş stratejisti Steve Bannon'ın da rol oynadığını kaydetti:
"Ağustos-Eylül 2018 gibi bir hibrit savaş
devreye sokuldu. Yani herhangi bir siyaset bilimi dersinde bu aslında modern
zamanların en sofistike hibrit savaş operasyonu olarak nitelendirilebilir, öyle
öğretilebilir. Ukrayna'dakine de sofistike denilebilir ama çok ortadaydı, çok
görünürdü. Ama Brezilya'da Libya ve Suriye'deki gibi bir şey yapamazlardı, çok
daha sofistike bir şey geliştirmeleri gerekti. Dijital bilgi manipülasyonu da
buna dahildir. Bu denklemimizin üçüncü kısmı.
Daha da sofistike bir mekanizma geliştirdiler.
WhatsApp mesela Brezilya'da herhangi bir sınıfın iletişim modelidir. WhatsApp'i
mesela sahte haberlerle işgal ettiler, seçimlerden iki üç ay öncesinde.
İnsanları ülkenin en uzak yeri Amazon ormanlarında bile etki altına
alabilirsin. Herkesin WhatsApp'i var. Dolayısıyla burada Steve Bannon'ın
doğrudan etkisini görüyoruz. Trump'ın da seçilmesinde önemli rol oynamıştı.
Avrupa'daki uzak saha hareketlerini organize ediyor. ‘The movement' (Hareket)
ismini taşıyor.
Bolsonaro'nun oğullarından birisi New York'ta
Bannon ile buluştu. Bu stratejiyi organize ettiler. Seçimlerden iki ay önce.
Bolsonaro'nun oy oranının yüzde 50'lere kadar çıkması sosyal medya ve dijital
kampanyası sayesinde mümkün oldu. Bu da oldukça sofistike, çok iyi hedefi
belirlenmiş, Cambridge analitiği yöntemi gibi… Bütün bunları bir araya
getirdiğinizde Bolsonaro'yu açıklıyor. Normalde seçime girecek olan kişi daha
önce sosyal demokrat olan liberallerin adayı bir kişilikti. Ama ancak yüzde 4-5
oranında oy alabilirdi, kazanamazdı. Bu yüzden Bolsonaro'yu tercih ettiler
elitler. Bir şekilde o faşizmi normalleştirmeye giriştiler. İşte ‘aşırı sağcı
bir aday' diyerek çıktılar işin içinden.
Brezilyalılara baktığımızda nüfusun büyük bir
çoğunluğu pek çok hatalar yapmıştır. Ama olgun bir demokrasisi de vardır. Peki
kamuoyu nasıl oldu da Bolsonaro için manipüle edilebildi? Çünkü İşçi Partisi
bütün kötünün kaynağı olarak sunuldu. Sanki diğer siyasi partiler hiçbir şey
yapmamış gibi. Bunlara dijital kampanyalar eklenince herkes kandırıldı. Bir
sonraki yıl uyandıkları zaman çok geç olacak."
‘BREZİLYA, AMERİKA KOLONİSİNE DÖNÜŞMÜŞ OLDU'
Bolsonaro'nun Brezilya içinde
‘kripto faşist' bir yönetim kuracağını ve azınlıklar ve solu ezmeye
girişeceğini öngören Escobar, yeni liderin aynı
zamanda ABD desteğiyle ülkeyi Amerikan kolonisine çevirecek türden bir dış
politika uygulayarak BRICS'te gedik açılmasına yol açacak politikalar
uygulayacağı ve misillemeye uğrayacağı öngörüsünde de bulundu.
"Bolsonaro, Güney Amerika Ülkeleri Gümrük
Birliği'ni yıktı. İçeriden BRICS'i de aynı şekilde yapacak. Çinliler de
inanılmaz kızgın bu duruma. Bolsonaro eğer arkasını kontrol etmezse buradaki
misilleme ticari açıdan Çin'den gelecek ve inanılmaz büyük olacak. Çok zor
durumda bırakacak Brezilya'yı. Rusya da çok endişeli.
Buna karşı ‘BRICS plus' gibi Türkiye ile
Endonezya, Güney Kore gibi ülkelerde güçlü bir birlik oluşturulabilir. Brezilya
iç politikasına baktığımızda Bolsonaro'nun kripto faşist bir yönetim kuracağını
göreceğiz, özellikle azınlıklar ve sola karşı.
Brezilya'nın güçlü bir aydın kesimi vardır,
akademisyenler, avukatlar ve sanatçılardan oluşur. Bolsonaro iktidarı çok da
sağlam olmayacak. Brezilya'daki yoksullar ABD'deki gibi gerçekten bir şekilde
kriminalize olacaklar.
John Bolton'un Brezilya'ya gideceğini söyleniyor.
Güney Amerika'da yeni bir koloni oluşturma iddiasındalar. Bu da ‘küresel
güneyin' bir yolunu bulup diplomatik hatta ticari baskı politikaları
oluşturması noktasına getiriyor bizi.
Aslında Bolsonaro, Brezilya ordusunun da tercih
ettiği bir aday değildi, en son adaydı. Diyelim ki tarihinizde 50 yıl geri
gittiniz. Brezilya aslında bu seçimle 1964'e dönmüş oldu. Askeri bir darbenin
olduğu zamanlar bunun da Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenmiş
olduğunu görüyoruz. Brezilya, Amerika kolonisine dönüşmüş oldu."
‘TÜRK AKIMI ÇOK ÖNEMLİ, RUSLAR GÜVENİLİRLER VE
KÜRESEL BİR STRATEJİLERİ VAR'
Türk Akımı projesinin önemine değinen Escobar, Rusya ile Türkiye'nin
enerji eksenli ortaklığından ötürü ABD'nin Ankara'ya baskı politikası
izlediğini anımsattı:
"20 yıl önce bir terim ortaya atmıştım,
‘pipelineistan' (boru hattı diyarı). Aslında bütün bu petrol, gaz ve enerji
oyunlarının özetleyen bir kelimeydi. Boru hatlarına baktığımız zaman bunları
sanki ülkeler arasında çelik kordon bağları gibi düşünün. Bunlar sadece
ekonomik birlik oluşturmuyor. Aynı zamanda jeopolitik, jeo-ekonomik birlikler
de oluşturuyor. Eğer ülkeler arasında bir boru hattı bağlantısı varsa,
birbirleriyle savaşamazlar. Her iki ülke için bu verimsiz olur.
O yüzden neden Türk Akımı'nın olması önemli ya
da neden İran-Pakistan boru hattının olması önemli? Yıllardır tartışılıyor.
Neden bir Türkmenistan-Pakistan boru hattının olması önemli. Amerikalılar Güney
Akımı durdurmak için ellerinden geleni yaptılar. Nabucco projesini çıkardılar
çözüm olarak. Olmayacak gibiydi ve olmadı zaten. Çünkü çok maliyetliydi, çok
karmaşıktı. Kendi kaynaklarından bile emin değillerdi. Çünkü bir kere
Azerbaycan'ın istediği gazı alamayacaklardı. Türkmenistan ile müzakere etmek
imkansızdı.
Rusya da bunu çok iyi bilir. Moskova'daki
Gazprom merkezine gidin, kocaman Star Wars haritası vardır. Her şeyin üzerinde
bir nokta olduğunu görürsünüz. Bütün önemli ağların nereden nereye gittiğini,
ne kadar sürdüğünü her şeyi biliyorlar. Güvenilirler ve küresel bir
stratejileri var. Stratejileri Avrupa ile de Asya ile de bağlantılı.
Amerika'nın ekonomik yaptırımlarına maruz kalırlarsa kendi önemli projelerini
tekrar organize edebilirler. Avrupa pazarlarına dayanmadıklarını biliyorlar.
Çin zaten her türlü ekstra gaz kapasitesini
satın alabilir. 400 milyar dolar anlaşmanın üzerinde iki büyük boru hattı
anlaşması imzalanmıştı. Amerikalılar burada talihsiz. Likit sıvılaştırılmış
gazı Avrupa'ya rekabetçi bir fiyatla satamazlar. Yeterince gazları yok,
rekabetçi fiyatları yok. Gazprom da bunu biliyor.
Türk Akımı çok önemli çünkü Gazprom şimdi Kuzey
ve Güney Avrupa'ya gidecek. En önemli pazarı Avrupa'da yakalamış oldular.
ABD'deki petrol elitlerine bakacak olursak yapacakları hiçbir şey yok. Çok
agresif bir söylem var. Beyaz Saray'dan da geliyor ama Washington'dakiler de
bunu söylüyor. Rusya-Çin ortaklığı da bu agresif söylemi açıklıyor. Çünkü bu da
enerjiye dayalı bir ortaklık. Amerikalıların Türkiye üzerindeki baskısını da
açıklıyor. Çünkü Türk Akımı çok merkezi. Rusya ile daha iyi ilişkiler kurulduğu
için Amerika Türkiye üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Zaten bu tarihi enerjik
bir faktör."
‘ERDOĞAN ÇOK KALİFİYE BİR OPORTÜNİST…KAŞIKÇI
VAKASI ÜZERİNDEN İSTEDİĞİ PAKETİ ALIP ALAMAYACAĞINDAN EMİN DEĞİLİM'
Pepe Escobar, Türk Akımı projesinin
deniz ayağının tamamlanmasına dair Rusya lideri Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımlarıyla düzenlenen ikili zirveyi de
değerlendirdi. Escobar, Erdoğan'ın dış politika yaklaşımını ‘kalifiye bir oportünizm' diye nitelendirdi. Erdoğan'ın AB ile ilişikilerde Transatlantik hattındaki gerilimi
kullandığını, Kaşıkçı vakasını
kullanarak ABD'den paket taleplerde bulunduğunu söyleyen Escobar, buna karşılık Erdoğan'ın bunları alıp
alamayacağından emin olmadığını da vurguladı:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın stratejisine
baktığımızda çok kalifiye bir oportünist olarak nitelendirebilirim. Küresel
düzeyde çok akıllı bir siyasetçi Erdoğan. Her zaman kendi perspektifinden en
iyi anlaşmayı yapmaya çalışıyor. Trump türünde bir anlaşma sanatı değil bu.
Üç-dört gün önce Kapalı Çarşı'ya gitmiştim. Trump örneğin 10 dakika tartışır,
pazarlık da sürer. Pazarlık yaparken oradakiler ondan çok daha akıllı diye
düşünmüştüm.
Fakat örneğin Erdoğan farklı bir paketle
gelebiliyor. Burada Kaşıkçı vakasında ne elde etmek istiyor? Talepler paketi
var. Rusya'dan S-400 alarak, ‘Bana karışmayın, zaten bitmiş bir anlaşma bu
diyor. Bizim Suriye Kürtleriyle ilgili politikamıza karışmayın, çünkü sonuçta
bu Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunu düşünüyoruz, diyor.
Katar'a yönelik blokajı kaldırtın çünkü sonuçta bizim ekonomimize yatırım
yapıyorlar, diyor.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giriş
müzakereleri de var. Brüksel'deki herkes biliyor ki böyle bir şey olmayacak.
Brüksel'deki diplomatlarla konuşacak olursanız, kimsenin Türkiye'nin AB'ye
girişini desteklemediğini görürsünüz. AB'nin zaten kendi içinde büyük sorunları
var. Son örnek İtalya'daki hükümet Brüksel ile yüzleşme istiyor. İtalya son
tartışmada, "Bizim bütçemiz bu, bunu verebiliriz, alın ve gidin' dedi.
Bugün İtalya'da referandum düzenleseniz çıkar ama buradan ‘İtalexit' gibi bir
şey çıkmaz. Brüksel de ‘İtalya'yı çıkartacağız' demez. Ama çatışma hali hazırda
başladı. Arkasında pek çok sebep var. Eğer böyle giderse, özellikle göçmen
politikası konusunda doğrudan Merkel AB'sinin politikasıyla ihtilaf
derinleşirse ‘çatışma' kaçınılmaz olacaktır.
Ama tekrar Erdoğan'ın nasıl bunun etrafında
dolandığına bakalım. Çok akıllıca bir şey yapıyor. Çünkü Transatlantik
bölünmeyi kullanıyor. Yani Washington'ın AB'ye karşı olan durumunu. Avrupa
Birliği içerisindeki bölünmeyi de kullanıyor. Aynı zamanda artık Rusya'ya çok
daha fazla yakınlaştığı için kendi görüşünde en muhtemel, bütün bahsettiğimiz
şeyleri de içeren paketi isteyecek. Reel politika açısından çok akıllıca. Bu
paketi alıp alamayacağından emin değilim. Suudlara bakacak olursak onlar da o
baskıdan geri kalanı Trump idaresinde, Türkiye'nin taleplerini de
sınırlandıracak şekilde uygulamaya çalışacaklar. Erdoğan Kaşıkçı sürecini
ustaca yönetiyor. Seyretmesi inanılmaz. Çok tehlikeli bir oyun. Ama bence şu
anda kartlarını iyi biliyor, eli de gayet iyi."
‘TÜRK AKIMI PROJESİ DE ERDOĞAN İÇİN KARTA DÖNÜŞTÜ'
Escobar'a göre Türk Akım projesi de Erdoğan'ın elinde önemli bir karta dönüştü. Ancak Rusya ile
ekonomik ilişkilerin derinleşmesinin İdlib'deki sürecin sonsuza dek sürmesini
sağlamayacağına dikkat çeken Escobar, Suriye ordusunun öyle
yahut böyle kendi topraklarını geri alacağını vurguladı. Escobar'a göre Suriye üzerinden yaşanan Türkiye-ABD geriliminde
ise Trump olmasa bile Pentagon YPG'ye verilen desteği
çekemez:
"Putin Türkiye'ye geliyor ve resmen ‘Bizim
süper enerji ilişkilerimiz her zamankinden daha kuvvetli' diyor. Dünyanın her
yerinden bütün insanlar bu görüntüleri izliyor. Ruslar her zaman oyunu uzun
oynar. İnanılmaz sabırlılardır. Her zaman ofansif olarak çıkarlar, ellerinde
konuşacak hakikatleri varsa.
İdlib'deki (silahsızlandırma süreci) şu anda
doğrulanabilecek bir şey değil. Türkiye'nin kendi taahhütlerini sürüklediğini
biliyorlar. Ama yine de Astana sürecini ortadan kaldırmak istemiyorlar.
Moskova, Ankara'yı da kapsıyor. Tahran-Ankara ilişkilerini kendilerine yakın
tutmak istiyorlar. Aynı zamanda kendi Ankara-Moskova ilişkileri de var. Tabii
İdlib ile ilgili son bir tarih olacak. Eğer hiçbir şey olmazsa herkes zaten bir
sonraki adımı biliyor. Suriye ordusu İdlib'e girecek ve kötü ve kanlı olacak.
Ama orası onların toprağı, onların ulusu. Zaten böyle olacağını da söylediler,
‘Bu bizim barış sürecimiz. Bunun gerçekleşmesi lazım, olmazsa biz kendi
kampanyamızı organize ederiz' dediler. İranlı komutanlar da bunu destekleyecek.
Bu durum Türkiye'nin yüzünü Amerika Birleşik
Devletleri'ne de döndürebilir. Çünkü paketin bir kısmına bakalım. Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın talepleri arasında Amerikalıların Suriyeli Kürtleri desteklemeyi
bırakması da var. Bu Pentagon perspektifinden olacak şey değil. Trump diyebilir
ki ‘Tamam, anlaşmanın bir parçası bu ama derin devlet diyecek ki hayır bu uygun
değil. Orası bizim Suriye'deki yerimiz. Petrol alanları burada. 2 bin
danışmanımız süresiz olarak orada'. Burada doğrudan Erdoğan ve Pentagon
arasında bir ihtilaf olacaktır bu konuyla ilgili. İranlılar da bölgedeki herkes
de bunu biliyor. Trump birkaç ay önce Suriye'deki Amerikalı askerler geri
gelsin dedi, Pentagon ‘Olmaz, çünkü IŞİD'e karşı savaş veriyoruz' yanıtını
verdi. Herkes bunun saçmalık olduğunu biliyor ama Pentagon'un resmi açıklaması
bu yönde."
‘KUŞAK VE YOL PROJESİ OLAĞANÜSTÜ BİR
MÜHENDİSLİK ÜRÜNÜ'
Türkiye'ye Pakistan'a yaptığı uzun bir
seyahatin ardından gelen Escobar'a, Avrasya'da
özellikle Çin üzerinden şekillenen yeni süreci de sorduk. Escobar, bölgede Kuşak ve
Yol girişimi projesiyle çok önemli altyapı hamlelerinin başlatıldığını
belirterek izlenimlerini anlattı:
"Meslek hayatımda yaptığın en inanılmaz
yolculuklardan birisiydi. İlk kez Kuşak ve Yol projesinin en büyük kısmını
görmüş oldum, mega trilyonluk projenin nasıl eyleme geçirildiğini gördüm. Kuzey
kısmı, mesela Pakistan, Çin ekonomik koridorunu ve Çin'den Gılgıt'a kadar
uzanan bütün o projeyi gördüm. İnanılmaz etkileyiciydi. Ben 20 yıl önce aynı
yolda yolculuk etmiştim. O zamanla bugünü karşılaştırıyorum. Her şeyden önce
inanılmaz, olağanüstü bir mühendislik harikası ortaya konulduğunu
söyleyebilirim. Birinci sınıf bir yol, gezegenin en yüksek dağlarında bu yolu
yapmışlar. Çok az ülke bunu başarabilir. Sol tarafınızda Hunza nehri var. 5-6
bin yükseklikteki dağda ortada da fiber optik kablo. Dolayısıyla hipermodernite
taşınıyor. Hem mühendislik hem dijital yan yana. Bütün Çin sınırından o tarafa
bunu mümkün kılmışlar.
Çinli kamyonlar sınırdan geldiklerinde 5 bin
yükseklikten geçiyorlar. Geçen hafta her yeri karla kaplıydı. Kamyonların o
geçişi yapması biraz zor, yine de çalışıyorlar. 365 gün kullanılabilecek bir
yol üzerinde çalışıyorlar. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bir tren yolu da yapmak
istiyorlar bu da bir diğer mühendislik harikası olacak. Örneğin Pakistan'da bir
köyde merkez oluşturmuşlar. Bütün kamyonlar geliyor, malları bırakıyor,
Pakistan'ın kamyonları gelip tüm ülkeye dağıtıyor. Herkes bundan kar sağlıyor. Çinli,
Pakistanlı kamyon şirketi, köyler, yerel düzeyde de herkes. Yine hiçliğin
ortasında bir değer yaratmış oluyorsunuz. Bu sayede her köye elektrik gelmiş
oldu. Mini tekno elektronik tesisleri neredeyse her köyde, Çin'deki köylerde
dahil olmak üzere…"
‘CIA VE HÜMANİTER EMPERYALİSTLER ASYA İLLİBERALİZMİ DİYE BİR ŞEY
YARATTILAR'
Escobar'a Çin'in sermayesiyle
giderek dünyanın dört yanında yayılması, Afrika ve Asya'daki büyük
yatırımlarının yeni bir emperyalizmin doğduğu şeklinde de yorumlanması
hakkındaki görüşlerini sorduk. Bu söylemin Batı'nın yarattığı bir ‘kampanya'
olduğu görüşündeki Escobar, bunun arkasında da
CIA ve hümaniter emperyalistlerin bulunduğunu kaydetti. ABD ve Batı Avrupa
elitlerinin tek bildiklerinin ‘bombalamak ve yaptırımlar' olduğunu söyleyen Escobar, ‘Asya illiberalizmi' diye bir şey yaratıldığı ve aynı
paket içerisine aslında birbirlerinden büyük farklar taşıyan Erdoğan
Türkiye'si, Putin Rusya'sı, Şi Çin'i ve Suudi Arabistan'ın konulduğuna ve bunun
yanlış olduğuna dikkat çekti:
"Ben aslında her yerde özellikle
Amerikalılara karşı bunun mücadelesini veriyorum. Çünkü şu anda Trump yönetimi
altında resmi kampanya yine ABD İçişleri ve CIA tarafından çıkarılmış bir şey
Çin'in emperyalistleşmesi. Ama liberaller de aynı şeyi söylüyorlar. Bu bakış
hümaniter emperyalistler için de geçerli.
Liberaller dediğimiz zaman, kast ettiğim
‘ilerlemeci insani liberal çetesi', yani ABD'deki liberaller öyle. Demokratik
partiye mensup elitistler ya da Silikon Vadisi'nin milyonerleri, hümaniter
endişeler taşıyanlar onlar. Çin'in bunları bütün küresel güney'de büyük bir
planın parçası olarak yaptığını düşünüyorlar. Bunu Pakistan'da solcu bir
generalden de dinlemiştim. ‘Aslında ellerindeki tek plan, nasıl bombalayacaklarını
biliyorlar ama bu kadar' demişti. Burada sonucu kaçırıyorlar. Çok üstenci bir
söylem var. Ama ‘orayı burayı bombalıyorlar', örneğin Trump yönetiminin tek dış
politikası yaptırımlar. Zaten dünyanın yarısına şu anda yaptırım uyguluyorlar.
Sadece faşistlere uygulamıyorlar.
Batı Avrupa'daki elitler, ‘Asya illiberalizmi'
diyorlar. Aynı paket içerisine hem Erdoğan'ı, hem Putin'i hem Şi Cinping'i
koyuyorlar, Suudi Arabistan'ı koyuyorlar ve İran sistemini. Yani beş tane
farklı ulustan bahsediyoruz, tamamen farklı sistemleri olan beş farklı ulustan.
Bunların hepsini aynı torbaya koyamazsın. Bunu Paris'teki kültürel elitlerle,
Londra'daki elitlerle, hatta Berlin'dekilerle ve Brüksel'dekilerle konuştuğunda
‘Asya illiberalleri' diyorlar. Bu sistemlerin özel niteliklerini anlamadıkları
için…
Tek bir partinin diktası, otoriter bir sistem,
evet doğru bütün bunların hepsi doğru. Ama Batı'da çok az kişi bunu analiz
ediyor. Bunlardan birisi Slavoj Žižek. Žižek, Çinlilerin üçüncü bir model icat
ettiğini anlayan nadir kişilerden. Ekonomik gelişme istiyorsanız o zaman ille
de Batılı demokratik liberal sisteme ihtiyacınız yok. bunun kanıtı ne, Çin'e
gidin işte. ŞinZen'i görün. Bir balıkçılık köyüydü 25 yıl önce, Şangay'a gidin
görün. Urumçi'ye gidin görün. Hiçbir şey yoktu o zamanlar. Tabii ki bir
sistemin siyasi eleştirisini yapabilirsiniz. Çin sosyalist diyorlar. Çin
sosyalist değil, neoliberal. İcat ettikleri şey bu. Batı sistemini aldılar ve
bu sistemi kendi kültürel özelliklerine göre adapte ettiler. Buradaki bir
numaralı hedef maksimum kişiyle ekonomik gelişme. Zaten 40 yıl önce 1978'de
böyle bir strateji ortaya konmuştu. Kedinin siyah veya beyaz olması önemli
değildir, önemli olan onun fareyi yakalamasıdır diye bir söz vardır."
‘ÇİN, BATILI OLMAYAN GELİŞİM VE KALKINMA
POLİTİKASI İZLİYOR'
Çin'in Batılı olmayan bir gelişme ve kalkınma politikası inşa
ettiğini, bu yolla milyonlarca insanı yoksulluktan kurtardığını anlatan Escobar'a göre ‘herkesi bombalayıp yaptırımlar uygulayan'
Amerikalı elitler bunu engelleyemedikleri için ‘deli oluyor'. Çin'in minimum
geri ödemeli krediler ile Asya ve Afrika'ya uzandığını belirten Escobar, Türkiye'ye de bir an önce Kuşak ve Yol girişimi ile ilgili yol haritası çıkartması
tavsiyesinde bulundu:
"Çin'in nüfusunun neredeyse yarısı için
ekonomik gelişme yarattılar. Burada 1.3 milyar insandan söz ediyoruz. Çin'in
700 milyonluk orta sınıfı ortaya çıktı. Bu rakam bütün AB ve ABD'nin nüfusundan
fazla. Modelin bir sonraki adımını organize etmeye çalışıyorlar. Bir iç pazar
yaratabilmek. Halihazırda onu yarattılar ve genişletiyorlar.
Bir de o gücü bütün dünyaya değil ama en
azından Avrasya'ya yayabilmek. Yol ve Kuşak inisiyatifi burada devreye giriyor.
Eğer işe yararsa bütün Asya birbirine bağlanacak. Son Çin-Pakistan ekonomik
koridoru bunlardan birisi. Hint Okyanusu'nda Arap Okyanusu'nda başka
inisiyatifler de var. Myanmar'daki boru hatları buna örnek. Afrika'ya yatırım
aynı şekilde. Minimum geri ödemeli krediler.
Batılı olmayan gelişim ve kalkınma politikası
bu. Asya Altyapı Yatırım Bankası'nı kurdular. Bir tür Dünya Bankası.
Entegrasyon projeleri var, İpek Yolu fonları var, doğrudan devlet fonları var…
Aynı zamanda yerel ortaklarla etkileşim içerisindeler. Bu 5 yıl önce kuruldu.
Hiçbir şeyden kuruldu. Resmi programlarına baktım. Uygulama önümüzdeki yıl
başlıyor. 2049'a kadar gidiyor, ultra uzun vadeli düşünüyorlar.
Türkiye için söyleyeyim. Erdoğan hala Kuşak ve
Yol projesiyle ne yapacağını bilmiyor. Çok büyük hata. Türkiye'nin Çinlilerin
yatırımlarından nasıl kar edecekleri yönünde organize bir politikası olması
lazım. Aynı zamanda Çin'in Türkiye'deki yatırımları için de. Dünyada da bunun
gibi bir proje yok. O yüzden Amerikalı elitler deli oluyorlar. Onların
projeleri bombalama ve yaptırımlar üzerine. Çinlilerin projeleri ise bütün
küresel güneyde kalkınma ve gelişim."
‘RUSYA İLE ÇİN'İN BÜTÜN AVRASYA ENTEGRASYONUNDA ETKİLİ OLDUĞU
BİR GELİŞİM'
Escobar aynı şekilde Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nin
Rusya'nın Avrasya Ekonomik Birliği ile birleşerek etki alanını
genişletebileceğine dikkat çekti:
"Avrasya Ekonomik Birliği de Rusya'nın etki
alanında gelişiyor. En son Avrasya Ekonomik Birliği toplantısında herkes, ‘Biz
bir yeni İpek Yolu ile ekonomik birlik yaratıyoruz' mesajları verdi. Rusya ve
Çin'in bütün Avrasya'da entegrasyonu üzerinde etkili olduğu bir gelişimden
bahsediyoruz. Kazakistan çok önemli. Türkiye'nin de er ya da geç bir şekilde
bunun içerisine girmesi lazım. Rus yatırımlarından faydalanacaklar, bir de Çin
yatırımlarından faydalanacaklar. Çünkü Çin için Türkiye, Avrupa'ya giden
kesişim yoludur. Ama şu anda birazcık bypass edildi. Yeni İpek Yolu Türkiye'den
geçmiyor. Sibirya'dan, Moskova'dan geçiyor, diğeri de denizden. Eğer Erdoğan Şi
Cinping'i arayıp ‘Hadi Türkiye'den de geçirelim İpek Yolu'nu' dese mesela
inanılmaz olur."
‘ÇİN KÜLTÜRÜ ANLAŞILMIYOR, TİANXİA BİLİNMİYOR'
Batılıların Çin kültürünü
anlayamadığını, Çinlilerin Tianxia
diye anılan kavramsallaştırmaları ve sahip oldukları kollektif bilinci
anlayamadıklarını söyleyen Escobar'a göre, Çinliler hiçbir
zaman Batılı anlamda liberal demokrasiyi benimsemeyecek:
"Buradaki tartışma bir takım gizli
gündemler ve çıkarlarla manipüle ediliyor. En büyük sorun bu. Mesela Çinlilerin
insan hakları konseptine baktığımızda Batılı liberal mesela Fransız devrimi
üzerine kurulmuş insan hakları ile çok benzerliği yok. Kendi Batılı
perspektifimizi analiz edecek olursak işin içinden çıkamayız.
Çinliler insan haklarını kolektif düşünüyorlar,
bireysel düşünmüyorlar. Mesela Tianxia konseptleri var. Herkes cennetin altında
demek. Emperyal geçmişlerinden geliyor bu. Cennet ve dünya arasındaki uyum,
istikrarlı ve yetkin bir hükümetle sağlanabilir. Eğer lider yetkin değilse,
yolsuzluk yapıyorsa o zaman cennetten o yetkisi geri alınır. Mite dayalı bir
yaklaşım evet, kozmik bir boyutu da var. Bunu biraz onların 5 bin yıllık tarihi
bağlamında anlamaya çalışmak lazım.
Hiçbir şekilde Avrupa'daki ya da Amerika'daki
Batılı liberal demokrasiyi benimsemeyecek Çin. Kendi sistemleri var. Ben o
sistemi savunuyor da değilim. Olayları onların bakış açısından anlamak lazım.
Çin'deki yönetim şekli çok farklı. Yaptıklarına kesinlikle katılamazsınız, aynı
fikirde olamazsınız. Onların paranoyalarını anlamaya çalışırsanız, mesela kaosu
sınırlandırmakla ilgili paranoyalarını, bu Çin'in tarihinde sürekli olmuş bir
şey. Kaos onlar için Mandarincede en önemli kelimelerinden bir tanesi. Bu
komünist partinin paranoyalarından bir tanesidir. Bir kere daha kaos olursa, ayaklanma
olursa… Çin'in tarihine baktığınız zaman görebilirsiniz. Motivasyonlarını
anlamak lazım. Savunuyor değilim, anlamak için onların perspektifinden bakmak
lazım.
İran'daki liderler için de aynı şey geçerli.
Ben 20 yıldır İran'a gidiyorum. Hala yeni bir şeyler öğreniyorum. Bu onların ne
yaptıklarını anlamaya çalışmak. Bunu anlamak güç. Ekonomiden anlamıyorlar.
Anlasalardı İran'ın ekonomisi daha iyi durumda olurdu."
tr.sputniknews.com / 19.11.2018