11 Kasım 2014 Salı

OSMAN PAMUKOĞLU'NA BİR "AMİRAL"DEN YANIT: "Osman Pamukoğlu komutanıma cevabımdır!"

Osman Pamukoğlu komutanıma cevabımdır!

Kitaplarını büyük bir beğeni ile okuduğum, televizyon programlarını nefesimi tutarak izlediğim ve siyasi faaliyetlerini ilgi ile takip etmeye çalıştığım Komutanımın Sözcü gazetesinin internet sitesinde yayımlanan sözleri büyük bir şaşkınlık yarattı. Hep birlikte kısa bir bölümüne göz atalım.

1998 yılında PKK’ya silah ve para yardımı yapmakla suçlanıp (Doğu Perinçek) hakkında dava açılmadı mı? Aynı tarihte terörle mücadele yasası çerçevesinde 14 ay hapis cezası alıp yatmadı mı? 2014 yerel seçimleri arifesinde gazetelerde boy boy İP ilanları çıktı, başlık: “132 general ve subay yerel seçimlerde İP’i destekliyor. ”Kimliklerini siyasi malzeme yaptıran onların da aklına şaşayım!”
Ben de naçizane, 18 yıl hükümle Silivri zindanlarında vatan görevine devam ederken, İP’i destekleyen ilana imza veren aklına şaştığınız askerlerden birisiyim. İP mensubu olmadığımı da bu vesile ile vurgulayarak cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

Komutanım, belki siz farkında değilsiniz ama emperyalizm, iç ve dış destekçileri ile Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden Türkiye’ye karşı, tarihin bile tanıklık etmediği kirli ve çirkin bir operasyon başlattı. Hedef Türkiye’yi savunan sözde değil özde direnç noktalarının çökertilmesiydi. Bu operasyon Ergenekon, Balyoz ve diğer isimli davalar ile sürdürüldü. Eğer cezaevi listelerini inceleseydiniz, emperyalizmin en büyük tehdit olarak, Deniz Kuvvetleri ağırlıklı olarak TSK’yı ve İşçi Partisi’ni gördüğünü hemen anlardınız. Çünkü rakamlar asla yanılmaz! Bu iki kurumun A takımına saldırıldı!


Bundan şu sonucu çıkarabilir miyiz? Emperyalizm pragmatiktir. Diğer bir ifade ile aklını çıkarları için kurnazca kullanır. Önündeki gerçek engellere yönelir; sanal tehditlerle asla uğraşmaz ve bu tür sözde karşı çıkanlara karşı sadece laf kalabalığı yapar. Çok iyi bilir ki kaynaklar sınırlıdır ve mutlaka gerçek hedefler üzerine odaklanılmalıdır. Batı, hem küresel stratejik çıkarlarını genişletmek hem de Türkiye’deki Cumhuriyet rejimini çökertmek için mutlaka TSK ve İşçi Partisi’nin etkisizleştirilmesi, geri kalanların da susturulmasını ön koşul olarak belirlemiş ve tüm uğursuz plânlarını bu yönde geliştirmiştir.

Zararsız, farkında olmadan başkalarının yararına çalışan, suya sabuna dokunmayan veya incir çekirdeğini doldurmayan işlerle uğraşanlar asla hedef olmazlar. Deniz Kuvvetlerinin tutuklanan bir mensubu olarak bu durumdan gizli bir gurur duyduğumu açıkça ifade etmeliyim.
Bu karanlık süreci zatıâliniz ve partiniz HEPAR huzur içinde balkondan, “ne olacak şu memleketin hali” sohbetleri ile seyretti. Kimse sizi ve partinizi bir engel olarak görüp peşinize takılmadı! Komutanım, düşmanlarımızın sizi fazla ciddiye almadığını söylersek, haksızlık mı etmiş oluruz! Bizler, kendi ülkelerinde esir düşen subaylar olarak, sizlerin ne desteğini gördük ne de bir siyasi parti olarak durumu analiz eden değerlendirmelerinize tanık olduk. Açıkçası içimizden şu da geçmedi değil: “İşin içine emperyalizm girdiği ve pabucun pahalı olduğunu gördükleri için ‘PKK’yı asarız, keseriz!’ söz savaşları ile durumu idare ediyorlar…

Komutanım, “PKK’ya yönelik karşı tedbirlerinizi ve iktidarınızda uygulayacağınız önlemlerinizi” inanın çok değerli buluyorum. Ama üzülerek söylemeliyim ki resmi biraz genişletmeniz gerekiyor. Emperyalizme cepheden karşı çıkmadan PKK ile etkili bir savaş yürütemezsiniz. PKK’yı üzerimize salan emperyalizmdir ve bu ana cephede başarı kazanmadan kesin bir sonuç alamazsınız! Batı başkentlerini devreden çıkarabilirseniz, PKK tükürükle boğulur ve sizin tedbirlerinize de gerek kalmaz. Atatürk’ün “iç siyaset dış siyasetten ayrılamaz!” sözlerini bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Ergenekon salgınının daha ilk günlerinde, kimse ne olduğunu anlamamışken, ortalık toz dumanken Doğu Perinçek, yüksek bir öngörü ile “Bu davanın hedefi TSK’dır!” demişti. Devletin yapamadığını yapıp, emperyalizm kaynaklı Ermeni yalanlarını hem de kendi mahkemelerinde mahkûm ettirmişti. İşçi Partisi, sırtına saplanan hançerden kan damlarken, demir parmaklıkların ardına sıkıştırılmışken, tertip davalardan, bölünme anayasasına, TC’nin kaldırılmasından, ulusal bayramlarımızın yasaklanmasına kadar her milli meselede göğsünü siper ederek yiğitçe ve fedakârca mücadele etti. Beni lütfen mazur görünüz efendim, belki de esir tutulduğum için fark edemedim ama kan gövdeyi götürürken, siz ve HEPAR nerelerdeydiniz?

Komutanım, yazımın ikinci paragrafının başında yer alan Doğu Perinçek ile ilgili iki soru cümleniz, bence sizin gibi bir değere hiç yakışmadığı gibi, korkarım siyasi yaşantınıza büyük bir darbe vuracak gibi görünüyor! Hatırlayın, Kilise Galileo Galilei’yi mahkûm etti ama dünya hâlâ güneşin etrafında dönüyordu. Gerçek anlaşılınca, Kilise öylesine büyük bir itibar kaybına uğradı ki bugün bile bu utancı üzerinden atamıyor. Umarım, sizin gibi iyi niyetli bir vatansever için bu süreç en az kayıpla atlatılır.
Komutanım, “az oy aldı, çok oy aldı” konusuna gelince, bu argümanı Meclis’teki partiler belki kullanabilir ama merak ediyorum, siz ne kadar oy aldınız? Haddim olmayarak ve affınıza sığınarak ünlü düşünür Samir Amin’in şu sözlerinin altını çizmek istiyorum: ”Tüm değişimler, radikaller bile, seçimler anlamında söylersek, azınlık gibi görünen kitlelerin verdikleri mücadele sonucu ortaya çıkmıştır. Bu tür azınlıkların inisiyatifi olmazsa -ki toplumu harekete geçiren bu güçtür- herhangi bir değişimin gerçekleşmesi mümkün değildir.” İzin verirseniz, buna ben de naçizane bir ilave yapayım: “Hakikat, arınmış bir avuç insanın elinde yükselir!”

Bu talihsiz açıklamalarınızın, partinizin kurmay heyetinin size bir takım yanlış bilgiler vermesinden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. Yaşanılan kritik süreçte bir takım odakların gözüne girmek ve aferin almak için bu kulvara girmiş olduğunuza asla inanmıyorum. Ama hatanın ve de zararın neresinden dönülürse kârdır. Emperyalizmin topyekûn saldırıya geçtiği bir dönemde, yurtseverler kavga değil, dayanışma içinde olmalıdır.
Kimliklerimizi siyasi malzeme yaptırdığımızı öne sürerek bizleri eleştiriyorsunuz. Komutanım, sizin hem de bir siyasi partinin başkanı olarak yaptığınız faaliyetler kimliğinizi siyasi malzeme yapmıyor da haksız, hukuksuz ve siyasi nedenlerle emekli edilen, daha doğrusu tasfiye edilen bizlerin inandığımız bir konuda görüş belirtmesi mi siyasi malzeme oluyor! Bizler siyasi bir dava ile esir alındığımızda, İşçi Partisi dışında hiçbir siyasi partinin bu konuda siyasi bir mücadele verdiğini görmedik. Aristo’nun, doğası itibarıyla insan siyasi bir hayvandır! (Human being, by nature, is a political animal.) gibi derin mevzulara girip konuyu dağıtmak istemiyorum…

Komutanım, yine aklıma şaşacaksınız ama İP önüme bugün de benzer bir ilan getirirse, sizin partiniz de dâhil mevcut diğer siyasi partilerin durumunu bildiğimden, hiç düşünmeden imzamı yine basarım. Bundan da onur duyarım! Ama bu davranışım, ne sizi sevmeme ne de sizinle vatanın bütünlüğü için dayanışma içine girmeme engel olur. Ne olur, bu topraklar için her şeyini feda onurlu insanlarımızı karalamayalım! Bu vesile ile en derin saygılarını arz eder; her türlü faaliyetinizde engin başarılar dilerim.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr
10.11.2014