Ermenistan ve Ermenistan lobisi ısrarla 1915 tehcir olaylarını bir soykırım
olarak görmekte ve bir asırdır bunu dünya kamuoyuna kabul ettirmeye
çalışmaktadır.
Çok yönlü propagandayı içeren bu çalışmalarda yanlış, sahte ve çarpıtılmış
iddialar ve kanıtlar gösterilmektedir. Bu amaçla sayısız kitap, birçok film,
tiyatro oyunu ve diğer yollar kullanılmaktadır. Birçok ülke siyasileri, parlamentoları,
sanatçıları, kültür yapımcıları her fırsatta etkilenmeye çalışılmaktadır ve
hatta etkilenmektedir de...
Türkiye 100 yıla varan sözde “soykırım” iddiaları ve buna ilişkin çok yönlü
çalışmalar karşısında en hafif deyimle pasif kalmış ve son derece yanlış bir
strateji izlemiştir. Uzunca bir süre, bu konunun üzerine gidilmeyerek
unutulacağı varsayımından hareket edilmiştir. Ermeni lobisinin “Ermeni
kimliğini” bir arada tutmanın ve on binlerce diyaspora Ermenisi için bir nevi
sürekli çalışma alanı sağlayan ekonomik bir alan oluşturduğu, ancak son
yıllarda anlaşılabilmiştir.
Türkiye bu soykırım iddialarını geçersiz kılacak elindeki belge ve
bilgileri, bu yanlış yaklaşımı nedeniyle değerlendirememiş, ajitasyon alanı bu
nedenle tek taraflı olarak Ermeni lobilerince kullanılmıştır.
Osmanlı devletinde tüm gücü ellerinde bulunduran işgalci İngiltere 3 Ocak
1919 tarihinden 10 Ağustos 1921 tarihine değin, “savaş esirlerine kötü muamele
ve Ermeni katliamı” denen olayların araştırılması ve suçluların yargılanması için
tüm kurumlarıyla harekete geçer. Osmanlı arşivleri işgal kuvvetlerinin
elindedir. Esirlere kötü muamele, Türkiye`deki ve Kafkaslardaki Ermeniler’e
kırım yaptıkları iddiasıyla tutuklanan daha çok İttihat ve Terakki Komitesi
yetkilisi 147 kişi yargılanmak üzere Mayıs 1919’da Malta adasına götürülürler.
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı “eldeki belge ve bilgilerin suçlamalar için hukuk
mahkemesinde kanıt değeri taşımayacağını, dolayısıyla kimsenin bir hukuk
mahkemesi önünde cezalandırılmasının mümkün
olmayacağını” İngiltere Dışişleri Müsteşarlığı’na bildirir (Uluç
Gürkan, Ermeni Sorununu Anlamak, İstanbul, 2011, s.78). Malta’ya
götürülen tüm tutuklular 31 Ekim 1921’de, yani 29 aylık tutukluluktan sonra,
Türkiye`ye geri getirilirler.
100. YILDA, İVEDİ OLARAK YAPILMASI GEREKENLER
Ermeni soykırım iddiaları daha uzun yıllar Türkiye`yi meşgul edecektir. Bu
nedenle aşağıdaki çalışmaların yapılmasını öneririm.
1- Malta kararı, 1915 tehcir olaylarının bir soykırım olmadığının son
derece önemli bir kanıtıdır. Malta davası, 100. yılına girilen bu sözde soykırım iddilarına
karşı, Türkiye için, uluslararası arenada ve dünya kamuoyunda, “soykırım”
yapılmadığını belgeleyen İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın vermiş olduğu bu
takipsizlik kararından daha önemli bir belge olamaz. Türkiye kararlılıkla,
önemle ve ısrarla Malta soruşturma ve yargılamasını dünya kamuoyuna
taşımalıdır.
2- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), 17.12.2013 tarihli Perinçek
kararı, 28 Ocak 2015’te Strazburg’da üst mahkemede görüşülecektir. AİHM bu
kararında çok önemli bir gerçeğin altını çizerek, “Tarihsel araştırmalar,
doğaları gereği tartışmaya açıktır ve nihai sonuçlara veya nesnel ve mutlak
hakikat iddialarına imkan vermezler” demektedir. Son derece önemli olan Doğu Perinçek davasıyla, Türkiye
bütün hukuksal olanaklarıyla yakından ilgilenmelidir. Bu konunun herhangi bir
parti sorunu olmadığı, Türkiye`yi ve tüm Türk ulusunu ilgilendirdiği
unutulmamalıdır. Doğu Perinçek’in yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması ve Strazburg’daki
davaya katılacak olmasından çok büyük mutluluk duyduğumu belirtmek isterim.
3- Türkiye, dünya kamuoyu önünde ısrarla ve kararlılıkla, sözde soykırım
iddalarının ortak bir tarihçiler komisyonu tarafından tüm arşivler kullanılarak
araştırılmasını istemelidir. Bu komisyonda eşit sayıda Türk, Ermeni ve
uluslararası üne sahip tarihçiler görev almalı ve belirlenen bir süre içinde
araştırma sonucunun dünya kamuoyuyla paylasılması ve herkes için bağlayıcı
olması istenmelidir. Ermenistan’ın yanaşmadığı bu öneri, Türkiye için son
derece inandırıcı ve etkili bir argümandır. Türkiye bu öneriyi ısrarla ve
sürekli olarak dünya kamuoyunda işlemelidir.
4- Liselerde tarih derslerinde, üniversitelerin özellikle Tarih, Hukuk ve
Siyasal Bilgiler fakültelerinde Ermeni sorunu ve soykırım iddiaları derslerde
bilimsel kaynaklar ışığında incelenmelidir. Üniversitelerde, yapılacak doktora
çalışmalarıyla Türkiye, Almanya, Fransa, İngiltere, ABD ve Rusya arşivleri araştırılarak bilimsel çalışmalarla
soykırım iddialarının asılsızlığı kanıtlanmalıdır. Bu bilimsel çalışmalar
İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Almanca ve Rusça olarak basılmalı ve gerekli
yerlere dağıtımı yapılmalıdır. Bu alanda örneğin Prof. Musa Qasımlı ve Dr.
Mehmet Perinçek, Sovyet ve Rus arşivlerini tarayarak örnek çalışmalar ortaya
koymuşlardır.
5- Parlamentolarında sözde Ermeni
soykırımını kabul eden ülkelere, Türkiye üniversitelerinde yapılacak bilimsel
çalışmalarla yanıt verilmelidir. Başta ABD, Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya,
İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin işgal ettikleri ülkelerde ve kolonilerinde
yaptıkları katliamlar ve kırımlar bilimsel çalışmalarla ortaya konmalıdır. Bu
konularda gerektiğinde paneller, TV yayınları yapılarak bu ülkelere
anlayacakları dilden yanıtlar verilmelidir. Bu alanda yapılacak tartışmalarda
aynı göz hizası ve aynı yöntemler kullanılmalıdır.
6- Ermenistan’ın son yıllarda sözde soykırım iddialarını dünya kamuoyuna
taşımasının önemli bir nedeni de 23 yıl önce ağır Sovyet silahları kullanılarak
işgal edilen Dağlık Karabağ ve onun çevresindeki 5 bölgenin ve de Hocalı
katliamının dünya gündeminden uzak tutulmasıdır. Türkiye başta olmak üzere,
diğer Türki Cumhuriyetlerin de bu alanda aktif olarak Azerbaycan’ın yanında yer
almaları, bu konuyla önemle ilgilenmeleri ve Birleşmiş Milletler kararlarına
uyularak Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarından ivedi olarak çekilmesini
istemeleri gerekmektedir.
7- Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD’de bu alanda çalışan ve
çalışmaya gönüllü sivil toplum örgütlerine, Türkiye gerekli desteği
sağlamalıdır. Ermeni diyaspora lobisi tarafından yapılan gerçek dışı
açıklamalar ve yayınlara bu ülkelerde
anında yanıt verilebilmelidir.