Geçen hafta “Fransız devletinin 1994 yılında Ruanda’daki soykırıma katılım raporu” açıklandı.
Bağımsız komisyonların yürüttüğü incelemeler, Fransızların Ruanda’da Tutsi soykırımı sırasında işlediği suçların önceden hiç bilinmeyen ayrıntılarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Fransa 1994 senesinin Nisan ve Temmuz ayları arasında, Hutu yönetimindeki Ruanda devleti ve hükümetinin sadece yüz günde neredeyse bir milyona yakın Tutsiyi vahşice katlettiği soykırıma doğrudan katılmıştı.
Ruanda
Orta Afrika ülkesi Ruanda’da 20. yüzyılın en kanlı katliamlarından biri olan ‘soykırımın’ temeli, ortak dil, kültür ve geleneklere sahip Tutsi ve Hutu kabileleri arasına sömürgeci Batılı ülkelerce sokulan yapay ırkçı ayrımcılığa dayanıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgeci Almanya’dan, Belçika’nın kontrolüne geçen Ruanda’nın etnik parçalara bölündüğü, ortak kimlik oluşmasının engellendiği, parçalı bir devlet ve toplum yapsının oluşmasına zemin hazırlandığı görülüyor. Belçikalıların Tutsileri üstün ırk ilân edip, Hutuları ötekileştirerek farklı kimlik uygulaması, 1962’de bağımsızlıkla birlikte yönetime gelen çoğunluktaki Hutulara biriken kin ve nefreti eyleme dönüştürme fırsatını, veriyor, Tutsilere katliamlar başlıyor.
Avrupalı sömürgecilerin dönemlerinde güttüğü ayırımcı politikalar 1990’ların başında iç savaşa kadar götürüyor. Birleşmiş Milletlerin araya girmesiyle imzalanan ateşkes 1992 yılına kadar sürüyor. Ancak Hutular halkı silahlandırıyor, Tutsi soykırımına hazırlık yapıyor...
6 Nisan 1994 akşamı kimin yaptığı bugüne kadar netleşmemiş bombalı bir suikast işleniyor, Ruanda’nın Hutu Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana uçağı düşürülerek öldürülüyor. Ruanda devleti o gece Tutsilere karşı katliam başlatıyor. Hedef, Tutsi Yurtseverler Birliği’nin (RPF) direnişini kırmak, Tutsileri ‘nihai’ olarak devreden çıkarmak.
Fransa devrede
Ülkenin öz vatandaşı olan Tutsiler her yerde Ruanda ordusu ve iktidar partisinin silahlandırdığı eli kanlı milislerce kovalanıyor, amansızca katlediliyor. Mezbahaya dönüştürülen Ruanda’da katliamlar Ruanda Yurtseverler Birliği’nin Kuzey Ruanda’daki üslerinden çıkarak katliamcılara karşı başlattığı savaşla sona eriyor. ‘Soykırımcı’ hükümet Zaire’ye sürgüne gönderiliyor.
Soykırımdan önce Ruanda ordusunu geliştirip eğiten, katliamcı Ruanda hükümetinin sıkı müttefiki Fransa, katliamların sonuna doğru rejime aniden yardıma koşuyor.
O zamana kadar sessizliğini koruyan Birleşmiş Milletler paralel bir kararla Fransız ordusunun özel görevlendirildiği Turkuaz operasyonunu başlatıyor.
Karar üzerine Fransa’nın Turkuaz Müdahale Güçleri Ruanda’ya gönderiliyor. Fransız komandolar, Hutu ölüm timleriyle birlikte abluka altına aldığı bölgelerde yaptığı kontrollerde sivil Tutsiler ve Tutsili Yurtseverler Birliği üyelerini “beşinci kol faaliyeti” şüphesiyle keyfi tutukluyor, aşağılıyor, işkence yapıyor.
Bazıları “askeri cezaevlerinde” öldürülüyor, yok ediliyor.
Beyazları tahliye etmek için geldikleri başkent Kigali’de Fransız askerleri zulümden kaçan Tutsilere yardımı reddediyor.
6 Nisan 1994 tarihinde Devlet Başkanı Habyarimana’nın öldürülmesinden sonra, radikal Hutu liderlerinin başkent Kigali’de Fransız Büyükelçiliği'nde kurduğu “geçici hükümet” Fransızların himayesinde Tutsi katliamını başlatıyor. Fransa katliamları Hutilere silah sevkiyatı ve stratejik bilgilerin paylaşımıyla destekliyor.
Katliamlara bizzat katılan Fransa, diğer yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde katliamları, müdahalenin önüne geçmek için “soykırım” olarak nitelendirilmesini engelliyor.
Haziran sonuna gelindiğinde soykırımcı rejim Tutsi Yurtseverler Birliği’ne yenik düşmeye başladığında Fransız Birlikleri Ruanda’nın Batısını “soykırıma son verme” bahanesiyle resmen işgâl ediyor, oysa ki asıl amaç katliamcı Hutu timlerini yenen Tutsi Yurtseverler Birliği RPF’nin ülke kontrolünü eline geçirmesinin önünü kesmek.
Utanç Dosyası
Ruanda eski Başsavcısı Jean de Dieu Mucyo liderliğindeki Nisan 2006’da göreve başlayan Soruşturma Komisyonu, toplam 698 tanık dinleyerek, bir buçuk yıl boyunca belge topluyor, incelemelerde bulunuyor, raporu daha önce benzeri görülmemiş düzeyde detaylandırıyor. Fransız Turkuaz Müdahale Güçleri’nin Hutu ölüm timlerini silahsızlandırmak yerine, onlarla nasıl işbirliği yaptığını ayrıntılarıyla belgeliyor; birlikte çıkılan devriyelerde Tutsileri tuzağa düşürmelerini, işkenceleri, cinayetleri, öldürülen Tutsilerin cesetlerini Fransız askerlerinin başka yere taşıyarak imhasını, Tutsi kızlarına tecavüzlerini...
Fransız komandolar, Hutuli katliamcı milislere cesetleri Kivu Gölü’nde bir daha su yüzeyine çıkmamak üzere nasıl atacaklarını öğretmişler.
Fransız askerleri Güney bölgesinde bulunan Gikongoro’da hayatta kalmayan Tutsileri yakalayıp kelepçelenmiş halde helikopterlerden Nyungve yağmur ormalarına canlı canlı atarak yok etmişler.
İnsan aklının almadığı vahşetin boyutlarını ortaya çıkaran bu rapor 15 Kasım 2007’de tamamlanarak Ruanda hükümetine sunulmuş, ancak rapor sözüm ona Fransa ile ilişkileri daha fazla germemek için arka planda tutulmuş.
Ruanda 1994 yazından bu yana katliamcı hükümeti yenilgiye uğratan ve 2000’den itibaren ülkenin cumhurbaşkanı olan Tutsi isyancı hareketi RPF’nin lideri Paul Kagame geçen hafta salı günü bahsi geçen raporu başkent Kigali’de kamuoyu ile paylaşarak yasal işlem başlatacaklarını ilân etti.
Ruanda tam 33 Fransız siyasetçi ve üst rütbeli subayı adıyla sanıyla Ruanda’daki katliamlardan sorumlu tutuyor.
Ruanda dersleri
Yüz gün içinde bir milyon Tutsinin yok edildiği, bunlardan en az 200 binin Fransız askerleri tarafından katledildiği gerçeği Batı basınında ilk sayfalarda yerini almıyor.
Türkiye’yi her fırsatta işgalcilikle damgalayıp, sömürgeci Batılı devletlere bu ara soykırımcı Fransa’ya da şikayet eden iftiracılar...
Sözde solcu, özgürlükçü, adaletçiler, Fransa Devlet nişanını yakasına takarken gurur duyanlar, örneğin etnikçi HDP’li siyasetçiler...
Tutsi soykırımının ayrıntılarını anlatan bu raporla yüzleşebilirler mi?
Ya, “Esed’le barışılmasın, SRY’ye (içinde Fransa’nın da olduğu) koalisyon güçleri çağırılsın” diyen Devlet Bahçeli ve benzerleri ne der?
Vicdanın susmasının bedeli siyasetçilere de ağır olmalı.
Batı basınında ABD’nin Suriye’den çekilmesi halinde, Fransa’nın bölgede YPG’yi himaye edecek en büyük askeri güç olarak kalacağı ve muhtemelen TSK ile karşı karşıya geleceği haberleri dolaşıyor.
Maraş’ta Fransa gibi işgalcilere boyun eğdiren vatanseverler cephesinde bugün de değişen bir şey yok, 2019’da sömürgeci güçlere karşı mücadeleye özellikle ve kararlılıkla devam.
Gönül Kenter
05.01.2019