Getto, toplumda belirli bir alt kültür grubunun büyük kültür dairesiyle sınırsız bütünleşmesine izin verilmeyen ya da bu imkânı bulamayan, böylece kendi içine kapanmış etnik, dini kültürlerin mekânsal yoğunlaşma alanlarına verilen isim. Bir toplumda, bazı alt kültür grupları ne yaparlarsa yapsınlar kurtulamadıkları bir damgalanmışlık hali nedeniyle içlerine kapanmak zorunda kalırlar ve kendileri gibi olanlarla aynı mahallelerde yaşarlar. Bu yaşam mekânlarına getto deniliyor. Bu gruplardan birine mensup olarak doğduysanız, alabileceğiniz eğitimin, çalışabileceğiniz mesleklerin bir sınırı var demektir. Getto sakinlerinin, toplumsal tabakalaşmada yükselebilecekleri yer doğuştan belirlenmiştir.
Türkiye’de tam anlamıyla gelişmiş ve olgunlaşmış getto hiç olmadı. Köyden kente göç sonucu oluşan gecekondular, aynı kültür dairesine mensup olan insanların kırdan kente gelmeleriyle oluşan ve yukarı dikey hareketliliğe izin veren yerler. Ancak yeni bir durumla karşı karşıyayız. Yılbaşı gecesi Taksim’deki kutlamalar vesilesiyle görüldü ki, enerji biriktiren bir toplumsal gerilim hattı oluşuyor. Suriyelilerin misafirlik süresinin uzaması, bir gettolaşma eğilimine yol açtığı ölçüde, yeni türden toplumsal bütünleşme sorunlarının kaynağı olmak üzeredir.
Resmi rakamlara göre Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı dört milyona yaklaştı. Zaman geçtikçe, Türkiye’deki Suriyeliler arasında geçici sığınma hali, yerini kurumsallaşmaya bırakıyor. İş kuran, evlilikler yapan ve bir süre sonra geri dönemeyecek kadar yerleşikleşen insanlar ortaya çıkmaya başlıyor. Kendilerine yeni bir hayat kurmayı başaranlar, Türkiye’yi yurt edinmeyi seçerek Suriye kökenli Türk vatandaşlarına dönüşmeye başladılar. Ancak Suriyelilerin büyük çoğunluğu halen geçici sığınmacı statüsünde ve bu yüzden Türk toplumunun büyük çoğunluğu, onlardan ev sahibi gibi değil, ‘misafir gibi’ davranmalarını bekleme eğiliminde. Bu “tolerans” durumunun, yılbaşı gecesi kutlamasına verilen tepkilerde görüldüğü gibi ırkçı bir dile tahvil edilebilme potansiyeli taşıdığı görüldü. Henüz Suriyelilerin büyük oranda geri dönecekleri düşüncesi ortadan kalkmadığı için, büyük bir sorun oluşmuyor. Suriyelilere yönelik etnik kışkırtmayı ırkçı-ayrımcı bir dil kullanarak kaşımaya çalışanlar şimdilik başarı sağlayamadılar. Ancak ortada bir toplumsal bütünleşme sorununun olduğu açık ve bu durum uzun vadede ciddi bir sosyolojik soruna dönüşme potansiyeli taşıyor.
Yapılan araştırmalar Suriyeliler arasında ülkelerine geri dönmeyi düşünenlerin yüzde otuz oranında olduğunu gösteriyor. Bu, dört milyonun üç milyonu kalmayı düşünüyor demektir. Oysa Suriyelilere ‘misafir’ oldukları için toplumsal bütünleşme programları uygulanmıyor. Suriyeli ailelerin çocuklarına eğitim kurumlarında daha müsamahalı davranılıyor, nitelikli olanların kamu görevi yapmaları kolaylaştırılıyor, hepsi bu. Bundan böyle Türk milletinin parçası olacakları düşüncesine uygun, bütünleştirici ve kaynaştırıcı bir kamu politikası belirlenmiyor. Geçici oldukları düşüncesiyle örneğin Suriyelilerin Türkçe öğrenmesi, esnafların Türkçe tabelalar kullanması gibi zorunlulukları yok. Oysa Türk toplumunun kültürel yapısı ile dil, eğitim, aile değerleri, iş yaşamı gibi başlıklarda değer çatışması içinde bulunan, sosyo-kültürel sermayeleri bakımından toplumsal bütünleşmeye daha az istekli davranan bu kümenin, kendi içine kapanarak gettolaşması büyük bir toplumsal bütünleşme sorunu yaratmaya adaydır.
Eğer Suriyeliler uzun yıllar Türkiye’de kalacak ve yerleşeceklerse, gelecek yıllarda iş hayatının kurumsal sektörlerinde yer bulamayan, okullaşma ve eğitim başarı düzeyi düşük, iş gücü niteliksiz, Türkçeyi iyi konuşamayan, Türk kültürüne uyum sorunları yaşayan, toplum tarafından “öteki” olarak etiketlenerek dışlanmış, bu nedenle Türk toplumuna artık uyum sağlama isteğinden de vazgeçmiş hatta sonraki kuşaklarda bir nefret ve intikam duygusunun köklendiği bir Suriyeli gettolaşmasının oluşmaması için kamu politikaları geliştirilmesi acil bir ihtiyaçtır.
Yok, eğer bu insanlar sığınmacılarsa ve büyük çoğunluğu geçici olarak Türkiye’de iseler, Erdoğan yönetiminin meşru Esad rejimi ile arasındaki kişiselleşmiş ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ters düşen politikasını terk ederek, geri dönüş için gereken ortamı bir an önce hazırlaması gerekiyor.
Atakan Hatipoğlu
05.01.2018