19 Aralık 2012 Çarşamba

OKAN İRTEM/ Erdoğan’s land’in temelleri çatırdıyor

OKAN İRTEM/ Erdoğan’s land’in temelleri çatırdıyor
Salı, 04 Aralık 2012 / AYDINLIK

Almanlar’ın bir ifadesiydi, Türkiye’ye “Enverland” diyorlardı; “Enver Paşa’nın ülkesi” anlamına geliyordu. Daha sonraları Washington’da “bundan böyle Erdoğan’s Land”, “Erdoğan’ın ülkesi” olsun dediler ve Türkiye’yi bir “Erdoğan’s Land” yaptılar; 2002 sonrasındaki döneme denk düşmektedir. Bununla birlikte, dış basından gelen işaretlere bakılırsa, 2012 yılıyla birlikte Türkiye tarihindeki bu Erdoğan parantezi artık tartışmaya açılmaktadır. Çıkan Erdoğan eleştirilerini göz önüne aldığımızda, bunu söylemekte bir beis görmüyoruz. Nitekim Washington Post’tan Daniel Pipes da 13 Kasım’da, bundan bir yıl öncesine kadar Erdoğan’ın dış basında Ortadoğu’nun yeni gücü olarak görüldüğünü, “if Turkey only a year ago appeared to Newsweek and others to be the Middle East’s new superpower”, bununla birlikte artık bu bakışın geride kaldığını söylüyordu. Erdoğan’ın ölçüsüz ihtirasının “Ortadoğu’nun bu yeni gücünün” sınırlarını açığa çıkardığını, “Mr. Erdoğan’s excessive ambition ... might be exposing the limits of Turkish influence”, yazıyordu.


“Güçlü Türkiye” fantezisinin sonu

The New York Times’dan Tim Arango da 20 Kasım’da, Pipes’la benzer bir biçimde, bu yeni gücün Hamas-İsrail çatışmasında Mısır’ın gerisinde kaldığını, ikincil bir role razı olduğunu kaydetti. Başka deyişle, bir süre öncesine kadar Mısır’a model olma iddiasındaki Erdoğan’ın ayakları Gazze kriziyle suya ermişti. Arango’ya göre, Gazze krizi ve Mısır’ın bu krizdeki rolü, Türkiye’nin bölgedeki etkisinin sınırlarını göstermişti: “... the Gaza crisis and Egypt’s role in trying to solve it, displayed the limits to Turkish influence in the region.” Mısır’ın hem Hamas, hem de İsrail ile diplomatik ilişki kurabildiği; buna karşın, Erdoğan Türkiyesi’nin İsrail ile herhangi bir diyalog kurma yetisine sahip olmadığı ve arabulucu niteliğini yitirdiği, yine Tim Arango’nun yazısında yer alan tespitlerden biriydi.

Türkiye’de de Kadri Gürsel ve başka isimler benzer tespitler yaptılar; Türkiye’nin İsrail politikasının tıkandığını ileri sürdüler. Neticede, Gazze kriziyle Erdoğan düşerken, Mısır yükselmişti. Üstelik “model Erdoğan’ı” bu ikincil role indirgeyen, meydanlara inmiş sert bir laik muhalefetin sıkıştırdığı, yargıçları greve gitmiş Mısır’ın zor durumdaki Cumhurbaşkanı Mursi idi. Tim Arango bu bilgilere Muhammed Mursi’nin “yeni” ve “deneyimsiz” olduğunu da eklemektedir. Demek ki AKP’nin ve Erdoğan’ın “ustalık dönemi”, Mursi’nin çıraklık dönemine yenik düşmüştür. Erdoğan ile Davutoğlu’nun aldıkları bu yenilgiyle, Türkiye’nin “model ülke” ve “güçlü Türkiye” fantezilerinin tümüyle geçerliliğini yitirdiği açıktır.

AKP’yi bekleyen gelecek

Abramowitz ise bundan bir süre önce, herhalde AKP’ye destek yıllarının verdiği bir alışkanlıkla, “Türkiye’nin İstikrarsız Konumu” başlıklı yazısında, “Turkey is still Erdogan’s country”, Türkiye hala Erdoğan’ın ülkesidir, yollu yazıyordu. Ama yazısı boyunca bunun ne kadar böyle kalabileceğini sorgulamaktan da geri durmuyordu. Abramowitz yazısında, politik gerilimlerin arttığını ve çoğunlukla da bu gerilimlerin Erdoğan’ı hedef aldığını, “political tensions are rising and mostly directed at Erdogan”, dile getiriyordu. Abramowitz, Tayyip Erdoğan’a gelecekten haberlerini ise yazısının sonuna saklamıştı. Türkiye’nin geleceğinin her zamankinde daha bulutlu olduğunu, “the future is cloudier than usual”, ve Türkiye gericiliğinin partisi AKP’nin bileşenlerine ayrılabileceğini haber veriyordu: “... continuing turbulence at home and nearby may lead to the emergence of new parties and possibly even the decomposition of AKP”. Demek ki hem içeride, hem de dışarıda çanlar Erdoğan’s Land için çalmaktadır.

Erdoğan’s Land yama tutmuyor

Sanki ABD’nin önemli kalemleri söz birliği etmişlercesine Brzezinski de 19 Kasım’da, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, Türkiye’nin İran’a dönüşme olasılığına ve tehlikesine dikkat çekti. Sanki tarihte geriye gidilmiş ve bir dönem yapılan “Türkiye İran olur mu” tartışması hatırlanmıştı. Röportajında Brzezinski, Türkiye’nin İranlaşmasını bir tür “saatli bomba” ve “Avrupa için gerçek bir tehdit” olarak niteliyordu. Belki de Erdoğan’da ve onun İsrail’e yönelik eleştirilerinde “tehlike” işaretleri görüyorlardır, tartıştıkları açıktır. Bunu destekleyecek biçimde The New York Times da 30 Kasım’da, Anand Giridharadas imzalı bir haberde, hangi Türkiye’nin daha sağlıklı olduğunu sorguluyor ve Türkiye’de laik kesim ile İslamcılar arasında bir tartışmanın olduğunu haberleştiriyordu. Bu tartışmanın ülkenin gelecekteki kimliğini ilgilendirdiği de The New York Times’da ifade edilmişti: “The argument, in Turkey’s case, concerns the future of the country’s identity.” Demek ki, artık Erdoğan’s Land yama tutmamakta ve mesele dış basında açıkça konuşulmaktadır.

Brzezinski Çamlıbel’e verdiği röportajda, Erdoğan’ın ile Davutoğlu’nun kayıtsız şartsız desteklediği Suriye’deki İslamcı muhalefeti, ABD’nin de desteklemesi gerektiği konusunda şüpheleri olduğunu da açıklıyordu: “Muhalifler arasında son derece fanatik, radikal, hatta El Kaide ile bağlantılı unsurlar olduğunun belirtileri var. Bu insanları desteklemenin bizim çıkarımıza olduğundan emin değilim.” Erdoğan yönetimi ile ABD arasında bir açı farkının olduğunu kesindir.

AKP’ye altın vuruş

Erdoğan yönetimine yönelik son darbe ise bizzat ABD senatosundan geldi. Senatoda tartışılan ve İran’dan alınan doğalgazın altın yoluyla ödenmesini engelleyen kanun, Türkiye’nin İran ile doğalgaz ticaretinin mevcut biçimini sona erdirdi. Senatodaki oylama öncesinde, senatörlerce, tasarının “Türkiye’nin İran’la doğalgaza karşılık altın oyununu bozacağı” ifade edilmişti; ifadenin küçümser bir havası olduğundan şüphe edemeyiz. Tasarıyı hazırlayanlardan en az birisi Yahudi’ydi; adı Joe Lieberman olup, soyadının İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile aynı olduğunu görebiliyoruz.

Tasarının senatoda oylanmasının hemen öncesinde ise, ABD’deki en önemli Yahudi lobi kuruluşlarından Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi, American Israel Public Affairs Committee-AIPAC, üyelerine tasarının desteklenmesi gerektiğini ifade eden bir mektup yolluyordu. Mektupta, İran doğalgazını, İran’a uygulanan yaptırımların etrafını dolanarak almak isteyenlerin olduğu; bunların, Türkiye kastedilerek, İran’a altın ve değerli madenler yoluyla ödeme yaptıkları da söyleniyordu, “in an effort to circumvent international sanctions on the Central Bank of Iran, some purchasers of Iranian oil and natural gas have been using gold and other precious metals to pay for petroleum products”. Herhalde AKP, anayasa konusundaki gündelik alışkanlığıyla, uluslararası sermayenin İran’a uyguladığı yaptırımların da etrafından dolaşabileceğini sanmıştı. Ama Yahudi sermayesi, Anayasa Mahkemesi’nin yargıçlarından, ne yazık ki, daha dişli çıktı. Tasarı senatodan tek bir ret oyu almadan geçti. Uluslararası ve Yahudi sermayedarlar, tasarıyla Erdoğan’ın AKP’sinin yolu üzerine bir duvar ördüler ve şimdi AKP’nin bu duvara toslamasını beklemektedirler.

Yolun sonuna doğru

Öyleyse artık, Erdoğan’ın hem siyasi açıdan, hem de enerji açısından sıkışma zamanıdır. Rusya ise, İran’a yönelik tasarının senatoda kabul edilmesinin hemen ardından, “Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayabilecekleri” açıklamasını yapıyordu. AKP bu kapıya gider mi bilemiyoruz ama gitmesinin Suriye özelinde bir bedeli olması ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Oynanan Erdoğan’lı AKP masalının son perdesi midir, herhalde soru bu olmaktadır ve oyun, Erdoğan’ın tüm politikasının tükendiğine işaret etmektedir.