Günümüzde kimliklerin
tanınması temelinde hareket eden ve “kimlik siyaseti” olarak
adlandırılan bir akımın dünyanın pek çok ülkesinde yükselişte olduğu
görülmektedir. Türkiye’de Sünni mezhebini eksen alarak siyaset yapan siyasal
İslamcılığın 1990’lar boyunca yükselmesi ve en sonunda siyasetin
merkezine yerleşmesi ya da CHP Genel Başkanı’nın 18.Olağanüstü Kurultay’da
kendisini “Dersimli Kemal’im ben !” diye tarif etmesi kimlik
siyasetlerinin ulaştığı etki alanını gösteren örneklerdir. Ancak kimlikleri
merkeze alarak siyaset yapma olgusuna dünyanın gelişmiş ülkelerinde de
rastlanıyor. Örneğin ABD’de Müslüman zencilerin ayrı statü talebinde
bulunmaları veya Güney Amerika kökenlilerin çoğunluğu oluşturdukları Florida
Eyalet Meclisi’nde İspanyolcanın resmi dil olmasını talep etmeleri gibi.
Kimlik
siyasetine ilişkin bir tartışmada göz önünde tutulması gereken iki eksen
bulunmaktadır.
Birinci
eksen, batılı toplumlarda işçi sınıfının devrimci
potansiyelini kaybetmesinin bir sonucu olarak, solun
kendisine yeni toplumsal değişme dinamikleri araması ile ilişkilidir.
Emperyalizm
döneminde batıda işçi sınıfı, azgelişmiş ülkelerin sömürüsünden pay almaya
başladı. Bunun sonucunda devrimci niteliğini kaybetti ve reformculaştı. Batılı
solcu aydınlar faşizm karşısındaki yenilgi, burjuvazinin ideolojik hegemonyasının ulaştığı düzey, Sovyetler Birliği tecrübesinin yarattığı hayal kırıklığı
ve işçi sınıfının
reformculaşması gibi nedenlerden dolayı büyük bir
karamsarlık içine düştü. Bunun sonucunda faturayı modernleşmeye, rasyonalizasyona ve sınıf
merkezli siyasi yaklaşıma kestiler yeni devrimci değişme dinamikleri aranmaya
başladılar. Kimlik
siyasetlerine giden yolu döşeyen birinci eksen, söz konusu arayıştır.
İkinci eksen, dünyanın küreselleştirilmesi sürecinin
ulus-devletlerle girdiği çatışma üzerinden biçimlenir. Ulusal ekonomisi
üzerindeki denetimini korumak isteyen her ulus-devlet, mali piyasaların
bütünleştirilmesi anlamına gelen küreselleşme açısından bir engeldir. Bu engelin
aşılabilmesi için devreye sokulan siyasal araçlardan biri de ulusal birliğin ve
ulus olgusunun inkarına dayanan kimlik siyasetidir. Küreselleşme
döneminin kimlik siyasetinin savunucuları, birinci ekseni oluşturan batılı sol
aydınların 60'lardan bu yana sürdürdükleri kuramsal envanterden bolca
yararlanırlar. (Devam edecek)
Yrd.Doç.
Atakan HATİPOĞLU
Adnan
Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
BİLİM
ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251