Eskiden, terörist örgüt kurmanın,
desteklemenin ve terörist örgütleri siyasi olarak korumanın bir suç olduğuna
inanırdık.
James Lewis, 26 Şubat 2015
tarihinde “American Thinker”da, “ Eğer
(Amerikalı) müttefik şefler, insanlığa karşı işlenen suç girişimlerini
desteklemekten sorumlu iseler, öyleyse Devlet Başkanı’nın da bunda sorumluluğu
vardır- ve tabii ki, İŞİD ve türevleri ile gizlice anlaşan, bu oluşumlara para
sağlayan ve eğiten Türkiye, Katar gibi ülkelerin ve Müslüman Kardeşler gibi
oluşumların da..” diye yazdı.
Lewis, “…Obama yönetimi’nin, esasen Savunma Bakanlığı
da dahil olmak üzere tüm devlet kurumlarımıza nüfuz etmiş olmasına rağmen,
Müslüman Kardeşleri kucaklamasının özellikle Ortadoğu ve terörizme karşı
küresel savaş’a ilişkin politikalarımız üzerinde olumsuz etkileri olmuştur…
Müttefik Şefler Kadrosu, bugün Irak ve Suriye’de İŞİD’I bertaraf etmek amacıyla
ne yapmaktaysak, tümünün yanlış olduğunu bilmektedirler. Yönetimin gönülsüz
savaş politikalarına göz yumarak, IŞİD’in Kobani’nin Suriyeli yerleşik halkına,
Kürtlere ve diğer azınlıklara uygulayacağı katliamdan sorumlu tutulmaktan
kaçamayacaklardır.” diye ilave ediyor.
İŞİD’in (ISIS ve ISIL olarak da
biliniyor) terörist ordusu, ağırlıklı olarak Müslümanlardan kurulu olmakla birlikte
yabancıları da içermektedir. Askeri deneyime sahip hatırı sayılır sayıdaki
Müslüman olmayan katılımlarla sayısını yüksek seviyelere çıkarmıştır. Yakın
zamanda İngiliz bir kadın, Müslüman olmayan eski bir İngiliz ordusu subayı erkek
kardeşinin İŞİD güçlerine katılmasından utanç duyduğunu belirmiştir. O yalnız değil,
başkaları da var.
Birçok kişi, İŞİD’in 4 yıl önce
Birleşik Devletler tarafından Suriye diktatörü Başer El Esad rejimini yıkmak
üzere oluşturulduğunu bilmiyor ya da unuttu.
Az sayıdaki kişi de, Suriye’nin
kuzey komşusu Türkiye’nin bir Müslüman Kardeşler çoğunluk hükümeti tarafından
yönetildiğinin farkında. Bir NATO üyesi olarak Türkiye uzun süredir ABD
çıkarları adına, örgüte günlük mühimmat ve yedek parça akışını da kapsayan,
eleman,istihbarat sağlama, eğitim ve silahlandırma desteğini sürdürmektedir.
Yine Suriye sınırında bulunan Irak, Lübnan ve Ürdün, ABD çıkarlarına uygun olan
bu hizmetleri sunmamaktadır.
Bölgenin en büyük Amerikan deniz
üssünü barındıran küçük, ancak zengin bir Arap devleti olan Katar da, bol
miktarda finansman sağlanmasında oldukça gönüllü davranmıştır.
Katar’ın sağladığı diğer önemli
hizmet (propaganda), “Suriye’de savaşmanın kafirlere karşı bir cihat” (yani bu
da tüm Suriyelilerin “kafir” olduğu anlamına geliyor) olduğuna Müslümanları
inandırarak, örgüte adam kazandırma kampanyasıdır. Sonuç olarak; geçen dört yıl
içinde 10 milyondan fazla kişi bu ülkeyi terketmiş ve çok sayıda diğer
vatandaşlar ülke içinde yer değiştirmiştir.
Müslüman Kardeşler’in ruhani
lideri Mısır doğumlu Katar’lı Şeyh Yusuf Karadavi gerekli fetva’yı vermiş ve
Katar’ın TV kanalı El-Cezire’de, Suriye’ye karşı terörist kampanyayı herkesin
önünde açıkça “mübarek” ilan etmekle kalmamış, Müslümanları heryerde IŞİD’e
katılmaya çağırmıştır.
IŞİD’e eleman akışı, kuzeyde
Kanada ve güneyde Malezya gibi uzak yerlerden katılımlarla ve bunların
Türkiye’den kolaylıkla geçişleriyle gerçekleşti. Türkiye’de Türk istihbaratı
tarafından dostça karşılandılar, eğitime ve endoktrinasyona tabi tutuldular ve
daha sonra alanda Türk görevlilere teslim edildiler.
Bu tuhaf perde arkası
dolayısıyla, Suriye karşıtı Amerikan terör kampanyası IŞİD’e uluslararası yeni
katılımlarla yolunda gitti. Katar finasmanı, Amerikan donanımı ve Türk eğitimi
ile cennette bir evlilik yapılmış durumu söz konusu idi. Suriye ordusu ve
güvenlik güçleri yorgun olmalarına rağmen, halen yenilmemişti.
Ancak daha sonra, bu zekice
hazırlanmış planda birtakım sorunlar baş gösterdi.
İŞİD militanları, Batılıların
kafalarını kesmeye ve tüm dünyanın bu tüyler ürpertici katletme olaylarını
görebilmelerini sağlamak amacıyla sosyal
medyanın evrensel ulaşım araçlarını kullanmaya başladılar. Ve teröristlerin
bazıları İŞİD’e katılma nedeni olan şehit olarak ölme ve doğrudan cennete gitme
yerine, büyük bir hayalkırıklığıyla
anavatanlarına dönmeye başladılar.
Bu noktada, ABD uluslararası
topluluğa IŞİD’e karşı olduğunu göstermek zorunda kaldı; buna karşın, şimdiye
dek Türkiye ve Katar’ın İŞİD savaşçılarına eleman kazandırmayı, onları eğitmeyi
ve silah, finans desteği sağlamayı sürdürmelerini engelleyecek hiçbir girişimde
bulunmadı.
6 Martta, Malezya polisinden bir
yetkili “New Straits Times”da, “uluslararası
yaptırım kuruluşlarının yardımıyla, 60’dan fazla Malezyalı’nın Suriye’de İŞİD
militanlarına katılmış olduklarını saptadıklarını” belirtti. Bu işlere bulaşmış herhangi bir
Malezyalı’nın, dönüşlerinde tutuklanacağını ve soruşturulacağını da ilave etti.
İŞİD’li teröristlerin Kanada’yı
da içine alan diğer ülkelerdeki evlerine dönüş vakaları oldukça benzer
özellikler taşıyor. Sınırlardaki daha
ihtiyatlı incelemeler nedeniyle, devşirilen hiç kimse için olağan şekilde
yaşama geri dönüş mümkün olmayacak.
Suriye’deki İŞİD terör
kampanyasının organizasyonu, eleman sağlanması, bunların eğitimi,
silahlandırılması ve gerekli dini, siyasi kılıfın sağlanması sürecini
başlatmasından dört yıl sonra, aynı süreç benzer şekilde Libya ve Mısır’da da
işletiliyor olmakla birlikte, ABD uluslararası sahnede kendisinin tayin ettiği ahlaki
olarak adaletin yılmaz savunucusu rolünü oynamaya devam etmektedir.
Ancak masumiyeti aşınmaktadır.
Terörizme el altından verilen bu cömertçe destekten sonra, Beyaz Saray’ın 18-19
Şubatta Şiddet ve Aşırılığa Karşı Mücadele Zirvesi’ne ev sahipliği yapması,
Obama yönetimi’nin samimiyetsizliğini göstermektedir.
Bazı şeyler bu resimde çok yanlış
görünüyor.
Dr. Mohamed Elmasry*
8 Mart 2015
Kaynak: The Canadian Charger
*Dr.Elmasry, Mısır doğumlu bir Kanada vatandaşı; Waterloo Üniversitesi'nde Bilgisayar Mühendisliği Profesörü olarak görev yapıyor.
Makalenin aslı için bkz.