Hakkında yakalama kararı çıkardığımız ünlü CIA teorisyeni Graham Fuller “İslamsız Dünya” adlı kitabında (Profil Yayıncılık, 2010) Ortadoğu’da milliyetçiliğin çözülmesiyle birlikte yükselen İslamcı hareketlerle ABD’nin uzlaşması gerektiğini söyler. Bölgenin sakinleşebilmesi için Amerikan ve Batılı güçlerin bölgeden çekilmesini, Müslüman dünyasındaki “demokrasi”nin desteklenmesini önerir (s. 323).
Filistin direnişinin, milliyetçi ve Marksist aşamalardan geçtiğini, nihayet İslamcılığa ulaştığını belirten (s. 286) Fuller, bu son evreyi ABD’nin çıkarları açısından zararsız görmektedir: “İsrail’in Filistin topraklarını sömürgeleştirme çabalarına son verilmeli ve Filistinlilere toprakları geri verilmelidir” (s. 324).
(Geçerken şunu belirtelim: 68 kuşağının devrimcileri İslam uğruna Kudüs’ü haçlılardan kurtarmak için değil sosyalist oldukları için, Fuller’in sınıflandırmasına göre direnişin Marksist aşamasında Filistin’e gittiler).
İSLAM'IN TERBİYE EDİLMESİ
Fuller’in kafasındaki terbiye edilmiş İslam modelini AKP’nin temsil ettiğini anlıyoruz. Bazı yerlerde Max Weber gibi konuşuyor: sanayi kapitalizmi gelişip tüketim arttıkça dini duygu ve bağlılıklar zayıflar. Bu bağlamda küresel kapitalizm Müslüman toplumları bütünleştirdikçe dini radikalizmin azalacağını öne sürüyor.
Fuller önemli bir gözlemde bulunuyor. ABD Irak’a saldırdığında ilk direniş hareketlerinin cihatçılardan değil, Baasçı ve milliyetçi güçlerden geldiğini söylüyor. Kemalizm’i ve Baasçılığı tehlike olarak görüyor. Kendisi söylemiyor ama bu iki akımın etnik ve dini grupları birleştiren ulusçuluğundan korktuğu anlaşılıyor.
Müslümanlar milliyetçiliğin “şeytanî ve bölücü bir Batılı icadı” olduğunu düşünüyorlarmış. Laik Türkiye gibi olmaktan çok korkuyorlarmış. Mustafa Kemal, Türkiye’deki “İslamî gücün bağımsız araçlarının neredeyse tamamını ortadan kaldırmış.” Halifeliği kaldırmış! Bir İtalyan başbakanının Papalığı kaldırması düşünülebilir miymiş? (s. 279)
Özetle Fuller, İslam’ın batı için bir sorun olmadığını, batıyla İslam ülkelerinin entegrasyonu sağlandığında cihat düşüncesinin gerileyeceğini söylüyor: “İktidara gelen İslamcılar halka verdikleri sözleri yerine getiremedikleri zaman gözden düşeceklerdir. Boş antiemperyalist söylemleri bırakıp acil ekonomik ve sosyal sorunları ele almak zorunda kalacaklardır” (s.323). Burada, Mısır’daki El Nusra’nın, İhvan hareketinin akıbetini hatırlayalım.
İSLAM'I RUSYA'NIN ELİNDEN ALMAK
Peki bu tutumun bölgesel/stratejik anlamı ne?
Onu da kitabın “Avrasyacılık” bölümünde buluyoruz. Fuller, Rusya’nın kendi bölgesindeki Müslüman halklarla iyi ilişkiler kurmasından ve bu ilişkileri Batıasya’ya taşımasından kaygılı.
Rusya’nın İslam’ı (Dugin buna “geleneksel kültür” diyor) kullandığını söylüyor. Rusya’nın amacını şöyle tanımlıyor:
“Amerika’nın Asya’daki hegemonyacı yayılmacılığına karşı destek toplayabilmek için kendisini Müslüman dünyanın dostu olarak tanımlamak. ... Rusya’nın İran’la yakın ilişkileri ve Türkiye ile ilişkilerinin iyice derinleşmesi, bu çabanın önemli göstergeleridir” (s. 202).
ABD, İslamcılığın bağımsız bir güç olmasını ya da Rusya’nın etkisine açık kalmasını istemiyor.
Türkiye’nin de daha küçük, federatif, dinle uyuşturulmuş ucuz işgücü arz eden, ABD’nin her istediğini yapan bir devletçik olmasını istiyor. Aslında FETÖ örgütü hem ideolojik (İbrahîmî dinlerin kardeşliği vs) hem de operasyonel (Kemalizm’e ve ulusalcılığa fiili ve entel saldırı) olarak bu isteğe çok uygundu, lakin havalarını aldılar. Fuller’in ılımlı İslam ihtiyacı Gül tarzı siyasilerin Batı’da neden parlatıldığını da açıklıyor.
Peki ABD, İslam’ı ehlileştirme stratejisinden tamamen vazgeçerek dünya savaşını genişletmeye karar vermiş olabilir mi? Kudüs krizi ve Rusya’ya karşı yaptırımların sertleşmesi bu yönde işaret veriyor gibi. Göreceğiz... Fakat şimdilik bölgemizde mezhep savaşlarıyla denetimli bir kaos stratejisini benimsedikleri açıktır.
ÜMMETÇİLİK Mİ, ULUSÇULUK MU?
Fuller’in kitabından ılımlısıyla radikaliyle her türlü siyasi İslam’ın yakayı emperyalizme kaptırdığını anlıyoruz. Bölgenin mezhep çatışmaları ve ihanetle dolu tarihi bu gerçeği doğruluyor. Emperyalizme direnmek ancak Kemalizm’de, Baasçılık’ta; yani tam bağımsızlıkta, laisizmde ve bilimde birleşmekle olur. Sosyalizme de buradan gidilir. Ümmet karanlığına gömülmüş bir toplumdan hiçbir yere gidilmez.
Ümmetçiliğin karşısına ulusçuluğu çıkaracağız. Aksi hâlde emperyalizm bizi mezhep çatışmalarıyla, kanlı boğuşmalarla ve akıllı bombalarıyla geri dönüşü olmayan biçimde sömürgeleştirecektir. İman dolu göğsümüzle değil bilimsel aklımızla davranmak durumundayız.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/12.12.2017