23 Ocak 2018 Salı

Dünyanın Bütün Generalleri

Ünlü İngiliz savaş tarihçisi Sir Charles Oman (1860-1946), “Ortaçağda Savaş Sanatı, 378-1515” adlı eserinin önsözünde, savaşların pek çok konuyla ilişkili, dolayısıyla “karmaşık” olduğunu belirtir ve herhangi bir dönemin “savaş sanatı”nı anlayabilmek için o dönemin toplumsal ve siyasî tarihinin ana hatlarıyla bilinmesi gerektiğini vurgular. Bütün savaşlar, askerî zaferler ve yenilgiler dönemin toplumsal ve siyasî tarihinin sonuçlarıdır. Dolayısıyla askerî bir olayın (yenilgi ya da zafer) sebeplerini anlamak için geriye doğru bakarız ve olaya sebebiyet veren siyasetlerin zayıf ya da güçlü yanlarını, orduları harekete geçiren iradenin belirlediği hedeflerin ne kadar gerçekçi olduğunu bulmaya çalışırız. Bunu yaptığımız zaman, yanlış ya da tutarsız siyasetten doğru bir askeri stratejinin çıkmadığını görürüz.

Ortaçağ devletlerinin kralları aynı zamanda birer generaldiler. Bunlar at üstünde uzun mesafe katederler, ordularının başında elde kılıç savaşırlardı. Napoleon Bonaparte imparator/general’in son örneklerinden biriydi. Milleti ordulaştırmış ve Le Grand Armée’nin başında Moskova’ya kadar gitmiş, Avrupa feodalizmini altüst ederek kapitalist gelişmenin yolunu açtığını -doğal olarak- idrak etmeden ölmüştür. Onun bile arkasında Talleyrand gibi bir diplomasi dehası vardı.

Churchill, “Savaş askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” sözüyle orduların arkasında yer alan siyaset ve diplomasinin önemini vurgulamıştır. II. Dünya Savaşı’nda Molotov ve Ribbentrop gibi dışişleri bakanları öne çıkmıştır. Diplomatlar müzakere etmişler, generaller sadece savaşmışlardır.

Günümüzde bu eğilimin tersine döndüğü görülüyor. Vekâleten yürütülen savaşlarda diplomatlar ortadan kayboluyor, generaller öne çıkıyor. Bu eğilimi ilk kez Avrupa’daki NATO Komutanı Breedlove’ın Rusya’ya karşı neredeyse “Lan ben sizin geçmişinizi...” tadında sorumsuz demeçlerinde fark ettim. “Binlerce NATO birliğinin ani saldırısını (influx/istila) mümkün kılacak şekilde karargâh mıntıkalarında gerekli lojistik imkânları yaratmak”tan söz ediyordu (22.08.2014 tarihli Times’tan akt. Chossudovsky.). Savaş ilanı gibi... Sivillerden hiç ses çıkmadı.

Trump’ın kabinesinde çok sayıda emekli generalin bulunması rastlantı olamaz. Askerî üniforma giyen Şi Cinping dört bin askerî birliğe aynı anda hitap ederek, “Savaşa ve ölmeye hazır olun!” dedi. Rusya’nın yaptığı dehşet askerî tatbikatların videosunu YouTube’dan izlemek mümkün.

Bölgemizdeki askerî durumu ABD, Rus ve Türk Genelkurmay Başkanları müzakere ediyor mesela. Türkiye’nin en kritik anda ABD’ye ve Rusya’ya göndereceği diplomat yok mu ki Genelkurmay Başkanı’nı gönderiyor? Ne konuştuklarını ancak cephedeki duruma bakarak anlamaya çalışıyoruz: uçaklarımız kaç kilometre girip atış yapıyor? Şahsen ben ÖSO ordusunun (25. 000 kişi?) Astana sürecini nasıl etkileyeceğini merak ediyorum.

Günümüzde uluslararası hukuk politikacıların cümlelerini süslemek için kullanılıyor ve Güvenlik Konseyi’nin kilidini açacak bir anlayışın gelişmesi zor görünüyor. Dünyanın bütün generallerini sorumsuz politikacılardan, kapitalist tekellerden, emperyal ideologlardan, rahiplerden ve imamlardan uzak bir yerde bir araya getirmek mümkün olsaydı, yaşamakta olduğumuz ortaçağ ortamına insanlık açısından daha uygun çözümler bulunabilirdi. Zira, öyle görünüyor ki Churchill’in söylediğinin aksine günümüzde savaşlar sivillere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş haline geldi. Askerler baskı altında olmadıkları zaman sistematik ve analitik düşünebilen insanlardır. Ayrıca şimdiki silahların ne kadar yıkıcı olabileceğini en iyi bilenler de onlar.

Neyse... Hayal kurmanın sonu yok! Milletçe ikinci kez emperyalizmin ateşiyle sınanacağız.

Yavuz ALOGAN
Aydınlık Gazetesi, 23.1.2018