2018 yılının Mart ayında Suriye’ye açılan savaş tam 7 yaşında olacak. Bu savaş esnasında birçok yalan ve yanıltıcı basın propagandası ortaya çıkarıldı; birçok yanılgı ve ülkemizde vatani uzlaşma sağlanması amacıyla ‘özgürlük-demokrasi-insan hakları- gibi göz alıcı başlıkların atılmasına yol açan yanlış öngörüler boşa çıkarıldı.
Şimdi geçen bu yedi seneden ibret, teşhis ve ders namına ne çıkarılabilir? İzin verirseniz bundan bahsedeceğim:
* Genel olarak bölgenin, özel olaraksa Suriye’nin başına gelenler; kendini Suriye muhalefeti olarak atayanların haykırdığı sloganlarla bir ilgisi olmayan büyük bir jeo-siyasi savaştan ibaret olduğu ortaya çıktı. Çünkü Suriye’yi ele geçirip onu bölmek demek; Irak’ı da bölmek, daha da önemlisi Türkiye’yi bölmek demektir... Türk yetkililer; ABD kurdunun, Türkiye’nin bölünmeyeceğine dair verdiği sözlerin yalan olduğunu geç de olsa anladılar. Bölünmenin herkesi kapsayacağını nihayetinde kavradılar.
* Bölme ve parçalama planı; mezhebi olsun (Şii-Sunni), etnik olsun (Arap-Türk, Arap-Farisi, Türk-Kürt) temelinde halkların çatışması üzerine kuruludur. Ve bunun hepsinden en çok yararlanan tarafın İsrail olduğunu da çoğu yetkili erken farketmedi. Nihayetinde İsrail, Filistin davasını zayıflatmayı ve Kudüs’ü ele geçirmeyi amaçlamaktadır. Ve halihazırda olan budur.
* Nihai hedef; İsrail’in bölgeye hakim olmasıydı. ABD’nin emperyalist planının uzantısı olarak iktisadi hareketliliğe ve Batı’nın kaynaklarına sahip olmasıydı. Yeni Orta Doğu’da istenen şey; etnik köken, ırk ve mezhep esaslı parçalanmış, zayıf, küçük devletçiklerin karşısında büyük bir Yahudi devleti’ydi.
* Geçen yıllarda bölgenin dengesini bulduğu bölgesel nizamın çökmesiyle petrol sahibi Arap ülkelerin gölgesini veren bir şemsiye gibi olan Arap Camiası (Birliği); ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir cemiyet halini aldı. Nitekim Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye karşı olan saldırıları meşru gördü; Yemen’e karşı açılan savaş karşısında sustu. Böylece etkinliği sona erdi. Hatta Suudi A.-BAE gibi petrol ülkeleri ile Lübnan-Irak-Cezayir gibi Arap ülkeleri arasında tutum farklılıkları görmeye başladık. Kudüs meselesinde bunu görebiliyoruz. Mısır; bazı konularda Körfez ülkelerinden uzaklaşmaya çalışırken bazı konularda iktisadi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Körfez dayanışma meclisi ise çöktü. Katar hadisesinden sonra Katar-Umman-Kuveyt ve Suudi A.-BAE-Bahreyn şeklinde ikiye bölündü.
* İran’ın bölgedeki güçlü varlığı; ABD işgaline karşı Rusya ve Çin’den destek alan Mukaveme yani Direniş grubu Suriye, Irak ve Hizbullah’la birlikte şekillendi. İran, Suriye’yle ilgili meselelerde Türkiye’yle rekabete girdi. Nitekim sonra her iki ülke de bu rekabet devam ederse bölgede İsrail-Batı destekli Kürt planının gerçekleşmesi gibi vahim sonuçlara sebebiyet vereceklerini anladı. Kuzey Suriye ve Irak’ta genel bir referandumla Suriye-Irak-Türkiye-İran dörtlüsüne karşı bir Kürdistan devletinin kurulması bölgedeki herkes için büyük bir tehlike arz etmektedir.
* Ahmet Davutoğlu’nun, Türkiye’nin bölgedeki rolüyle ilgili teorisi: Yeni Osmanlı adı altında tarihi geri canlandırıp Türkiye’yi bölgede karanlık bir rol oynamaya itecek ve sonunda parçalanmasına sebebiyet verecek teorisi suya düştü. Dahası bu yöndeki eğilimi; bölge için örnek oluşturan ve inşası yıllar süren Türkiye-Suriye ilişkilerini tamamen çöpe atmasına neden olacaktı. Malesef ki Şam ile Ankara arasındaki iletişimin kesilmesine neden oldu. Bu da Türkiye’nin girdap gibi bir çatışma içine sürüklenmesine ve Pentagon’un yayınladığı birçok haritada gösterdiği gibi ABD’nin, l. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez Şam ve Ankara arasına mesafe koyacak, Türkiye’nin kısıtlanmasına neden olacak ve sonunda bölgeyi parçalayacak Kuzey Suriye’de Kürt kantonu kurma teşebbüsüne yol açacak.
Fethullah Gülen’in, 15 Temmuz 2016’da yaptığı terörist darbe girişimi ortaya çıkardı ki bölge için çizilen plan kimseyi harici tutmuyor, kayırmıyor. Türkiye’nin dış politikasındaki değişim kendini; Halep zaferinden sonra gösterdi. Rusya ve İran’la iletişim kurulmasıyla Astana ve Sochi’ye giden iki müzakere yolu açıldı.
* Suriye; bölgenin istikrarı için önemli merkezi, siyasi bir yönetim olduğunu ispatladı. Olayın sadece onunla ilgili olmadığını büyük planların çatışmasının ortasında kaldığını gösterdi. Türkiye gibi Suriye de nüfusuyla, lojistik konumuyla, tarihi İslami-Hıristiyan dengesiyle tüm bölge devletlerine örnek teşkil ederken buna karşılık Filistin’de sömürgeci, işgalci bir kuruluş var. Ayrıca davanın sadece Esad davası olmadığı ortaya çıktı. Cumhurbaşkanını seçmek sadece halkın karar vereceği bir husustur. Oysa Suriye meselesi böyle kişiselleştirilerek insanların dikkatini asıl hedeflerden uzak tutmak amaçlandı.
*Bölgedeki halklar ve devletler için her şey tüm açıklığıyla belli oldu ki kendi aralarında iş birliği, iletişim olmazsa Batı yine 1916 haritasını Araplara ve Türklere karşı yeniden çizecek. Bununla ilgili şimdiye kadar taraflar birbirini suçlamakta. Garip olan şu ki hadise tekrarlanıyor. Şimdi ise günler öncesinde izlediğimiz ABD-Türkiye anlaşmazlığı gölgesinde BAE Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye yönelttiği suçlamalarla kendi eylemlerine bakmadığını görüyoruz...
Birçok ibret ve ders var üzerinde konuşulacak. Fakat bunlardan sonraki makalelerimde bahsedeceğim. Bir zamanlar Karl Marx dedi ki:’’Tarih kendini iki kez tekrarlar. Birinde trajedi şeklinde diğerinde de maskaralık şeklinde tekrarlar.’’ Şimdi gördüğümüz ise maskaralık hali; eğer yaşadıklarımızdan ders çıkarmazsak ve ibret almazsak eski hatalarımızı tekrar tekrar yaşamaya devam ederiz....