Ankara-Washington arasında gerçekte neler oluyor?
Kriz mi? Uzlaşma mı?
Soruları günün mana ve ehemmiyetine tercüme edelim:
Tayyip Erdoğan direniyor mu, teslimiyete mi gidiyor?
***
Olacakları anlamak için olanlara bakalım.
Türkiye son bir yılda 4 stratejik adım attı.
Bir: PKK’ya karşı harekât başlattı. İçte ve Irak’ta
(24.7.2015).
İki: Rusya ile uçak krizini bitirdi. Özür diledi önce
(24.6.2016). Ardından, Erdoğan-Putin buluştu (9.8.2016).
Üç: NATO Gladyo’sunun darbesini bastırdı (15.7.2016).
Dört: TSK, Suriye’ye girdi. IŞİD’i süpürmek, koridoru
dağıtmak için (24.8.2016).
***
Özeti: Dört adım da Amerika’ya rağmen, Amerika’ya
karşı.
Üç örgüt: FETÖ, PKK, IŞİD... Üçü de ABD’nin “alet”i.
Koridor: Bir ABD projesi. Amaç, “Kürt” devletini
Akdeniz’e açmak.
Bütün olanların anlamı: Türkiye savaşıyor. ABD
koridorunda, ABD’nin aletlerine karşı.
***
Şimdi de son 15 güne bakalım.
Tayyip Erdoğan New York’a gitti (20-25 Eylül 2016).
BM çalışmalarına katılmak için. Mutad iş: Genel
kurulda konuştu.
Asıl gündemi ABD tarafıyla görüşmesiydi. Başkan
Yardımcısı Joe Biden ile masaya oturdular.
***
Görüşme nasıl geçti?
Tanığımız Tolga Tanış. Hürriyet’in Washington
temsilcisi.
Takipçileri bilir. Tanış, olan biteni anlatmakta
titizdir.
Görüşmenin dumanı henüz tüterken perde arkasını yazdı
(25.9.2016).
Vardığı sonuç: “Türk-Amerikan ilişkilerinin... çok
kritik bir kavşaktan geçtiğine şüphe yok. Kavşakta ışık yok. Ve iki taraf da
hız kesmeden giriyor.”
Sanki: Türkiye ile ABD, çarpışmak üzere olan iki
araba.
***
Erdoğan’ın New York’ta tutumu nasıldı?
Hürriyet yazarı gözlemini aktarıyor.
“Mesele ABD’yi ilgilendirdiğinde, Erdoğan’ın eskiden
gözettiği bazı ölçüleri terk ettiği gözleniyor. Erdoğan’ın ABD karşısındaki
tonunun daha da sertleştiğini, diplomatik kontrolü bir tarafa bıraktığını
söylemek mümkün.”
***
Bunları niçin aktardım? Başka türlü bir iddia var da
ondan.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş’tan. O
sırada New York’taymış.
180 derece zıt bir tablo aktarıyor bize (1.10.2016).
“Yakın zaman önce üst düzey bazı Amerikalı yetkililer
Erdoğan’a çok önemli bir teklifte bulundu.”
Cumhuriyet yazarı, “Büyük Takas” diyor buna.
Devam ediyor: “Türkiye Suriye’de kendi istediği gibi
bir güvenli bölge kursun. Biz de her türlü desteği verelim.”
ABD’nin şartı ise şu: “Ama Kürtlerle savaşmayın.”
Koridor olmayacak garantisi de vermişler: “Biz YPG’nin
bundan sonra toprak almayacağını ve mevcut iki kantonu birleştirmeyeceğinin
garantisini verelim.”
Ama ABD’nin asıl şartı şu: “Siz de YPG’nin varlığını
kabul edin.”
Anlamı: Türkiye’nin Kuzey Suriye’de PKK devletçiğini
tanımasını istemişler.
Irak’ta Barzani devletini kabul ettiği gibi.
***
Bu iddiayı bir tarafa koyalım. Aynı anda bir başka
“kulis” ulaştı elimize.
Bu kez kaynak Ankara. Tayyip Erdoğan’ın yakın
çevresinden.
Cumhuriyet’teki yazıyla benzer. Hatta fazlası var.
Söylenenleri özetliyorum.
Bir: Türkiye-ABD pazarlıkta.
Konu: PKK, IŞİD... Irak ve Suriye’nin yeniden
düzenlenmesi.
***
Ankara kaynağına göre, ABD’nin Türkiye’ye teklifleri
şöyle.
İstediği: PKK/PYD’ye operasyonları durdur.
Kıbrıs’ta iki bölgeli federasyon. Türk askeri
çekilsin.
Verdiği: Suriye’de kuracağın güvenli bölgeyi
destekleyelim. Musul’u Türkiye’nin himayesine verelim.
Sonuç: Ankara, Kıbrıs’ta asker çekmeye güya razı
olmuş.
PKK konusunda uzlaşma ise henüz olmamış.
Tabii bunlar iddia. ABD’ye yakın çevrelerden
geldiğinin altını çizelim.
***
Washington’dan bazı dostları aradım.
Erdoğan’ın gezisini yakından izleyen. İddiaları
sordum.
Cevabı olduğu gibi aktarıyorum:
PKK-PYD teklifi: “Yok öyle bir şey, uydurma... ABD
Dışişleri, havanın olumlu olduğu izlenimi vermek istiyor.”
Musul teklifi: “Musul’da no no...”
Kıbrıs dosyası: “Kıbrıs’ta da iş boşanmaya gidiyor.
Ankara’nın taviz verecegini zannetmiyorum. AKP hükümeti Mustafa Akıncı’nın
altını oymaya başladı bile.”
***
Bir de AKP cenahına baktım. Erdoğan’la çok yakın bir
isme sordum.
Kategorik olarak reddetti iddiaları.
Özetle: “Birileri böyle yazdırıyor... Geçti bunlar...”
***
Bu aşamada görünen durum şu: ABD sıkıştı. Hırçın.
Herkesle dalaşıyor.
Türkiye’yle ilişkilerinde iki aracı birden kullanıyor.
Hem: Havuç. Hem de: Sopa.
Son iddialarda “havuç” belli: Musul.
Sopa: “Darbe” tehdidi.
***
Bir not: “Darbe” riski gerçekten var mı, ayrı
tartışma.
Fakat ABD bunu elverişli bir tehdit olarak görüyor.
Gördüğüm: Risk gerçekleşse bile artık durum farklı.
“Darbe” girişiminde eksen FETÖ’cüler değil, geleneksel
NATO’cular olur.
***
Bir not daha: Tayyip Erdoğan, ABD’ye teslim olur mu?
Önce kaydedelim: Bir yıldır direndiği kesin.
Erdoğan cephesi şunu tespit ediyor: ABD artık bizi
istemiyor.
Darbe yaptı. Öldürmeye kalktı... Köprüler atıldı yani.
Çıkardıkları sonuç: Ayakta kalmak için direnmek
durumundayız.
***
Soru: Yine de uzlaşamazlar mı?
ABD’nin uzlaşma teklifinin fiyatı belli: Suriye’de PKK
devletçiğinin kabul edilmesi.
Anlamı: Bunu kabul eden bir iktidar Türkiye’yi
yönetemez. Düşer.
Sonuç: Erdoğan’ın önünde iki yol var.
Ya: ABD’nin Kürt projesini kabul edecek. Böylece
Türkiye’nin bölünmesine razı olacak ve devrilecek.
Ya da: Türkiye’nin milli dinamikleriyle birleşip
ayakta kalmayı seçecek.
Tercih kendisinin.
Rafet
BALLI
Aydınlık/05.10.2016