Hüseyin ZERAY
"Gölyazı"
Tual Üzerine Yağlıboya
HDP’nin İDEALİ: KİMLİKLERİN KONFEDERASYONU 3
HDP programında savunulan ekolojik
konfederalizm düşüncesi, anarşist bir
kuramcı olan Murray Bookchin tarafından formüle
edilmişti. Bookchin, insanlığın ekolojik bir yıkımla
karşı karşıya olduğunu ve bunun sürdürülemez bir krize dönüştüğünü
savunmaktadır. Çare ise insanlığın
devletten kurtulması ve demokratik konfederalizmler halinde örgütlenmesidir. Bunun ulus
devletlerin eşgüdümü anlamına gelen federasyonla karıştırılmaması lazımdır. Konfederalizm yerel yönetimlere dayalı halk
meclislerinin üzerinde yükselir. Sosyal refah devleti döneminin ulusal
kalkınmacılığının yerini neoliberal konjonktürde demokratikleşmenin aldığı
belirtilmişti. Demokratikleşme, devletin küçültülmesi kadar
merkeziyetçiliğin terkedilmesini ve yerelleşmeyi de teşvik eden bir süreçtir. HDP, kimlik siyasetinin önünü açan
yerelleşme ihtiyacına uygun bir ideolojik argümana duyduğu ihtiyacı anarşizmin
envanterinden karşılamış görünmektedir. Ne siyasi parti şeklindeki disiplinli
örgütlenme tarzı ne de yerel yönetimlerde ortaya koyduğu pratik, anarşist
olmasına rağmen, kimlik merkezli siyasetin ideolojik meşruiyetine katlı
yaptığını düşündüğü her türlü argümanı eklektik biçimde kullanmaktadır.
Benzer bir durum, kapitalizm
ve emperyalizm kavramları dolayımında da görülmektedir. Abdullah Öcalan 21 Mart 2015 tarihli Nevruz mesajında ulus devletlerin
milliyetçilik temelinde etnik ve dini kimlikleri birbirine düşman ettiğini, böl
ve yönet politikası izlediklerini ifade etti. İlginç bir şekilde ulus
devletlerin bu politikasını “kapitalist
emperyalizmin” son iki yüz yıllık politikası olarak sundu. Öcalan’ın mesajından nasıl olup da dünyanın bütün ulus
devletlerinin, salt ulus devlet olmak vasfıyla kapitalist emperyalizm vasfında eşitlendiğini anlamak mümkün
değildir. Çünkü bu yaklaşım, emperyalizmin tarihsel oluşum ve gelişimine ve
buradan hareketle üretilmiş emperyalizm kuramına temelden aykırıydı. PKK’nın tutarlı
siyasal çizgisi, Öcalan’ın yazdığı diğer diğer metinler ve Nevruz konuşmasının
bütünü değerlendirildiğinde, okun ucunun
ulus-devlete yöneltildiği görülüyordu. Ancak kendisini “sol” bir hareket olarak sunmaya çalışan PKK’nın, mücadelesini “emperyalizme ve kapitalizme” karşı bir
mücadeleymiş gibi konumlandırmaya çalıştığı anlaşılmaktaydı. Keza silahlı
mücadele yürüten bir örgüt olması hasebiyle son derece sıkı disiplin uygulayan
PKK’nın gerek Öcalan’ın gerekse PKK
yöneticilerinin ağzından devletsiz toplum, ekolojik konfederalizm vs.
argümanları ile konuşmaları, kimlik siyasetinin nelere kadir olduğunu
göstermesi bakımından ibretliktir.
Kimlik siyasetinin
toplumsal bütünleşme sorununa karşı ilgisiz olduğuna değinilmişti. Gerçekten
kamusal alanda anadilinin kullanımını yaygınlaştırmak amacındaki HDP, Kürtçe,
Çerkesçe veya Arnavutça anadil eğitimi görmüş kimselerin kamusal alanda da bu
anadillerini kullanmalarını istemektedir. Bu durumda bütün Türkiye’nin kamusal
alanda birbirlerinin dillerini bilmelerinden başka bir ortak anlaşma yolu
kalmamaktadır. Nitekim yaşadığı bölgede anadilde eğitim alarak Tıp Fakültesi
bitirmiş bir gencin sözgelimi Tekirdağ Devlet Hastanesi’nde görev yapabilmesi
için Türkçeyi de öğrenmiş olması kadar, o yöre halkının Kürtçe öğrenmiş olması
da gerekebilecektir. Açıkça
anlaşılmaktadır ki, Kürtçe ya da Çerkezcenin bu saatten sonra Türkiye’de bir
ortak anlaşma dili düzeyine ulaşması mümkün olmadığına göre, HDP Kürtlerin sosyal bütünleşmeden
koparılması temelinde siyaset üretmektedir. ABD’de yaşayan Türk
sanatçısı Latif Bolat, anadilde eğitimin
(anadil eğitimi ile karıştırılmamalı) bir etnik grubu, toplumsal bütünleşmeden
nasıl alıkoyabildiğini ve toplumsal fırsatlar açısından nasıl dezavantaja
dönüşebildiğini çok etkili bir biçimde örneklemiştir.
Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi
ve Kamu Yönetimi
BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251