31 Ekim 2016 Pazartesi

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti- 13

Hüseyin ZERAY
"Gölyazı"
Tual Üzerine Yağlıboya


HDP’nin İDEALİ: KİMLİKLERİN KONFEDERASYONU 3

HDP programında savunulan ekolojik konfederalizm düşüncesi, anarşist bir kuramcı olan Murray Bookchin tarafından formüle edilmişti. Bookchin, insanlığın ekolojik bir yıkımla karşı karşıya olduğunu ve bunun sürdürülemez bir krize dönüştüğünü savunmaktadır. Çare ise insanlığın devletten kurtulması ve demokratik konfederalizmler halinde örgütlenmesidir. Bunun ulus devletlerin eşgüdümü anlamına gelen federasyonla karıştırılmaması lazımdır. Konfederalizm yerel yönetimlere dayalı halk meclislerinin üzerinde yükselir. Sosyal refah devleti döneminin ulusal kalkınmacılığının yerini neoliberal konjonktürde demokratikleşmenin aldığı belirtilmişti. Demokratikleşme, devletin küçültülmesi kadar merkeziyetçiliğin terkedilmesini ve yerelleşmeyi de teşvik eden bir süreçtir. HDP, kimlik siyasetinin önünü açan yerelleşme ihtiyacına uygun bir ideolojik argümana duyduğu ihtiyacı anarşizmin envanterinden karşılamış görünmektedir. Ne siyasi parti şeklindeki disiplinli örgütlenme tarzı ne de yerel yönetimlerde ortaya koyduğu pratik, anarşist olmasına rağmen, kimlik merkezli siyasetin ideolojik meşruiyetine katlı yaptığını düşündüğü her türlü argümanı eklektik biçimde kullanmaktadır.
Benzer bir durum, kapitalizm ve emperyalizm kavramları dolayımında da görülmektedir. Abdullah Öcalan 21 Mart 2015 tarihli Nevruz mesajında ulus devletlerin milliyetçilik temelinde etnik ve dini kimlikleri birbirine düşman ettiğini, böl ve yönet politikası izlediklerini ifade etti. İlginç bir şekilde ulus devletlerin bu politikasını “kapitalist emperyalizmin” son iki yüz yıllık politikası olarak sundu. Öcalan’ın mesajından nasıl olup da dünyanın bütün ulus devletlerinin, salt ulus devlet olmak vasfıyla kapitalist emperyalizm vasfında eşitlendiğini anlamak mümkün değildir. Çünkü bu yaklaşım, emperyalizmin tarihsel oluşum ve gelişimine ve buradan hareketle üretilmiş emperyalizm kuramına temelden aykırıydı. PKK’nın tutarlı siyasal çizgisi, Öcalan’ın yazdığı diğer diğer metinler ve Nevruz konuşmasının bütünü değerlendirildiğinde, okun ucunun ulus-devlete yöneltildiği görülüyordu. Ancak kendisini “sol” bir hareket olarak sunmaya çalışan PKK’nın, mücadelesini “emperyalizme ve kapitalizme” karşı bir mücadeleymiş gibi konumlandırmaya çalıştığı anlaşılmaktaydı. Keza silahlı mücadele yürüten bir örgüt olması hasebiyle son derece sıkı disiplin uygulayan PKK’nın gerek Öcalan’ın gerekse PKK yöneticilerinin ağzından devletsiz toplum, ekolojik konfederalizm vs. argümanları ile konuşmaları, kimlik siyasetinin nelere kadir olduğunu göstermesi bakımından ibretliktir.
Kimlik siyasetinin toplumsal bütünleşme sorununa karşı ilgisiz olduğuna değinilmişti. Gerçekten kamusal alanda anadilinin kullanımını yaygınlaştırmak amacındaki HDP, Kürtçe, Çerkesçe veya Arnavutça anadil eğitimi görmüş kimselerin kamusal alanda da bu anadillerini kullanmalarını istemektedir. Bu durumda bütün Türkiye’nin kamusal alanda birbirlerinin dillerini bilmelerinden başka bir ortak anlaşma yolu kalmamaktadır. Nitekim yaşadığı bölgede anadilde eğitim alarak Tıp Fakültesi bitirmiş bir gencin sözgelimi Tekirdağ Devlet Hastanesi’nde görev yapabilmesi için Türkçeyi de öğrenmiş olması kadar, o yöre halkının Kürtçe öğrenmiş olması da gerekebilecektir. Açıkça anlaşılmaktadır ki, Kürtçe ya da Çerkezcenin bu saatten sonra Türkiye’de bir ortak anlaşma dili düzeyine ulaşması mümkün olmadığına göre, HDP Kürtlerin sosyal bütünleşmeden koparılması temelinde siyaset üretmektedir. ABD’de yaşayan Türk sanatçısı Latif Bolat, anadilde eğitimin (anadil eğitimi ile karıştırılmamalı) bir etnik grubu, toplumsal bütünleşmeden nasıl alıkoyabildiğini ve toplumsal fırsatlar açısından nasıl dezavantaja dönüşebildiğini çok etkili bir biçimde örneklemiştir.

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251