Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve yazarlarına yönelik dün sabah saatlerinde operasyon başlatıldı. 18 isim hakkında gözaltı kararı bulunduğu belirtilirken gazetenin birçok yazar ve yöneticisinin evinde arama yapıldı. Cumhuriyet’e yönelik her türlü saldırıya karşıyız. Fakat bizim derdimiz Türkiye basınının bu köklü kurumunu bu hale getirenlerle. Cumhuriyet nasıl bu hale geldi, kimler getirdi?
Gazeteci Mustafa Balbay’ı 30 yıldan fazla çalıştığı Cumhuriyet gazetesinden kovduran İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay şimdi yurt dışında, firarda. İddiaya göre Türkiye’deki bütün pılısını pırtısını satıp öyle ayrılmış. Can Dündar gibi, dönmeye pek niyetli görülmüyor.
Cumhuriyet gazetesinin tarihinde, gazeteci kökenli olmayıp da İcra Kurulu Başkanlığına kadar yükselen tek isim Atalay. Cumhuriyet Vakfı’na genç bir hukukçu olarak dahil edilmesi 20 yıl öncesine dayanıyor. Vakıf içinde o zamandan beri “2. Cumhuriyetçi” olarak tanınıyor. Vakıf toplantılarında çoğu kez Mustafa Balbay ile karşı karşıya geliyorlar.
Atalay, gazetede “yenilenme” yanlılarının başını çekiyor. Yenilenmeden kasıt, Cumhuriyet’in geleneksel laik, Kemalist çizgisini terk etmesi ve liberal 2. Cumhuriyetçi bir çizgiye gelmesi... Cumhuriyet, bugünkü noktaya uzun bir süreç, gazete içi kavgalar sonunda geldi. Bugün gazetenin yazarlarının çoğunun 2. Cumhuriyetçi, liberal solcu olmaları bir tesadüf değil.
ERGENEKON TERTİBİ ATALAY’A YARADI!
Atalay’ın temsil ettiği çizginin gazeteye hakim olmasını Ergenekon tertibi sağladı. Atalay, “önlenemez yükselişini” Ergenekon kumpasına borçlu. Özel yetkili savcılar, Ergenekon davasının birinci iddianamesinde, Cumhuriyet gazetesinin Osman Yıldırım ve diğer suç ortakları tarafından üç kez bombalanmasına uzun uzun yer verdi. Davada gazetenin İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay sanık durumundaydı. Başını Akın Atalay’ın çektiği Cumhuriyet Vakfı ise davaya müdahil olarak katıldı. Ergenekon sanığı yurtseverlere, FETÖ savcıları gibi bezdirici ve aptalca sorular yönelttiler.
SELÇUK, BALBAY SANIK, VAKIF MÜDAHİL!
20 Ekim 2008 tarihli ilk duruşmada, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Vakfı avukatlarının müdahil olma talebini kabul etti. Avukatı Bülent Utku, “Cumhuriyet gazetesinin tüzel kişiliği suçtan zarar gördüğü için müdahil olarak davaya katılmamıza karar verilmesini diliyoruz” diyordu. Davanın ilerleyen duruşmalarında Atalay ve arkadaşlarının yaptığı konuşmalar dikkat çekiyordu. Selçuk ve Balbay’ın sanık olduğu unutulmuş, Ergenekon savcılığına soyunmuşlardı. 13 Kasım 2008’deki duruşmada Utku şunları söylüyordu: “Şimdi ortada iddianame ile getirilen bir örgüt suçlaması var. Dolayısıyla biz katılan olarak sadece örneğin bombalarla soru sormakla yetinemeyiz, biz de kuşkulandığımız örgüt yapısı hakkında soru sorma hakkına sahibiz.”
MUZAFFER TEKİN’E YAPTIKLARI
Akın Atalay ve arkadaşlarının, Ergenekon davasının en başı dik sanığı ve davada en ağır cezaya çarptırılan (iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis) emekli Albay Muzaffer Tekin’e çapraz sorgusu sırasında sordukları dikkat çekiyordu. Tekin’i, Danıştay saldırısının faili olarak görmek istiyorlardı.
Muzaffer Tekin, 24 Kasım 2008 tarihli duruşmada şöyle diyordu:
“Cumhuriyet gazetesi Avukatı Bülent Utku’nun 1 Mart 2007 tarihinde Ankara’da görülmekte olan Danıştay davasında şüpheli olarak dosyaya dahil edilmem konusunda dilekçe verdiğini yeni öğrenmiş bulunmaktayım. Duruşmada Cumhuriyetçilerin aklanmasından ziyade irticacıların aklanması konusundaki gayretlerinden bunu anlamalıydım. Zira içi boşaltılmış fünye tertibatı iptal edilmiş, 1985 yılından beri masamın üzerinde hatıra olarak bulundurduğum biri taarruz, diğeri savunma tipi el bombası özelliğini kaybetmiş iki süs eşyasına bu derece dört elle sarılmasının başka bir anlamı olamaz.”
Vakıf avukatları, bazı sanıklara da saçma sapan sorular yönelttiler. Davada 41 yıl 11 ay hapis cezası verilen Gazi Binbaşı Fikret Emek’in annesinin evinde bulunduğu iddia edilen el bombalarının, Cumhuriyet’e atılan bombalarla bağlantısını aradılar!
İlhan Selçuk, yazılarında sürekli Ergenekon tertibinden söz ederken, gazete “Ergenekon terör örgütü” haberleri yapıyordu.
ÇETİNKAYA DESTEĞİ
Hikmet Çetinkaya, 23 Mayıs 2006’da Muzaffer Tekin’le ilgili şöyle yazabiliyordu: “Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin kimdir? Milliyetçi-mukaddesatçı Alparslan Arslan’la emekli Yüzbaşı Tekin’in ilişkilerini kim ya da kimler kurmuştur? Saldırgan, bombaları ve silahları kimden aldığını niçin açıklamadan tutuklanıp cezaevine gönderilmiştir?”
Kafa, Ergenekon savcıları gibi çalışıyordu.Cumhuriyet’in avukatları ve bazı yazarları tertipçilerle kol kola girmişlerdi.
Akın Atalay, gazete içinde en büyük desteği Hikmet Çetinkaya’dan aldı. Gazetenin koruması, şoförü, sekreteri ve maaşıyla en pahalı yazarı olan Çetinkaya, bu konumunu muhafaza etmek koşuluyla Atalay’a büyük destek verdi, onun hızla yükselmesini sağladı.
İlhan Selçuk hasta, Balbay Silivri’deydi. Gazetenin İstanbul ve Ankara bürolarında çalışan, ulusalcı kimlikleriyle tanınan deneyimli muhabirler birer ikişer tasfiye edilmeye başlandı. Atalay bu tasfiyeleri “zorunlu tensikat” olarak açıklıyordu. Cumhuriyet’e katılan yeni yazarlarla gazetenin yeni çehresi, yeni kimliği yavaş yavaş şekilleniyordu.
ANKARA TEMSİLCİSİ ARANIYOR
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bursuyla iki yıl ABD’de kalan Milliyet’in genç muhabiri Utku Çakırözer’in, Karamehmet grubunun Akşam gazetesine Ankara Temsilcisi olarak atanmasının üzerinden henüz üç ay geçmişti. Cumhuriyet’ten Balbay’ın kovaladığı Doğan Akın, Akın Atalay’a bir öneride bulundu. Balbay içerdeydi, gazetenin Ankara Temsilcisi yoktu. Akın, Çakırözer’in temsilci yapılmasını önerdi, Atalay da kabul etti. Böylece Cumhuriyet, Amerika’da eğitim görmüş bir ismi Ankara Temsilcisi yaparak, üzerindeki “darbeci” yaftasından da kurtulacaktı! Oysa, gazetenin Ankara bürosunda temsilci olabilecek çok sayıda deneyimli çalışan vardı.
‘SUÇU KABUL ET’
Yeni temsilci atanması haberi Silivri’ye ulaştığında Mustafa Balbay’ın nasıl incindiğine, nasıl üzüldüğüne tanığım. Şimdi bir darbe de gazetesinden geliyordu. Balbay tutuklandığında onun avukatlığını başta Atalay olmak üzere Cumhuriyet’in avukatları yapıyordu. Balbay’a önerdikleri savunma çizgisi ise ezik büzük ve neredeyse ‘suçu kabullenme’ anlamına gelecek bir savunma hattıydı. Balbay kısa süre içinde bunu fark etti ve avukatlarını değiştirdi.
SİLİVRİ’YE ZİYARET YASAĞI
Cumhuriyet çalışanlarının Silivri’ye Balbay’ı görmek için “gizlice” geldikleri günlerdi. Çünkü Atalay, Balbay’ın özel olarak ziyaret edilmesine hiç sıcak bakmıyordu! “Ulusalcı darbeci Cumhuriyet” imajından kurtulmak için Silivri’ye uzak durulmalıydı.
FETHULLAH’A SELAM
İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve Hikmet Çetinkaya gazete içinde yalnızca “ulusalcı temizlik” yapmakla kalmadılar. Cumhuriyet’in Fetullah Gülen’e yakınlaşmasını da sağladılar. Cemaat’in medyasına ve şirketlerine yönelik operasyonlara en çok karşı çıkan artık onlardı.
Medyaradar internet sitesinden Alev Gürsoy Cimin’e konuşan Atalay, “Cemaat’le bu yakınlık niye?” sorusuna “Ortada büyük bir haksızlık varken, birçok insan mağdur edilmişken, biz onlarla anılacağız diye korkup bu haksızlıklara karşı durmayalım mı? Tamam, haksızlık var ama biz susalım çünkü onlar Cemaat, ‘Aman adımız kötüye çıkar’ mı diyelim?” yanıtını veriyordu.
Hikmet Çetinkaya 2011 yazında, Cemaat operasyonuyla gazeteciler hapse tıkılırken Gazeteciler Yazarlar Vakfı ile Erkam Tufan Aytav’la kolkola girebiliyordu.Erkam Tufan Aytav Hikmet Çetinkaya’ya “Gülen Hareketi Türkiye için bir tehlike mi?” diye soruyor, “Hayır. Ben tehlike olarak görmüyorum” yanıtını alıyordu.
Cumhuriyet’in emektar okurları bu gelişmeleri kaygı ile izledi. Cumhuriyet’e yönelik Hasan Cemaller’in başlattığı büyük sağcı saldırı 1992’de İlhan Selçuk’un yeniden başa gelmesiyle bertaraf edilmişti. Şimdi durum daha zor... Bir İlhan Selçuk yok artık.
Hikmet ÇİÇEK
Aydınlık/01.11.2016