23 Kasım 2016 Çarşamba

29.10.1933 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nden Bir Makale:"10 YILIN SİNEMA TARİHİ"


Ülkemizde, sinemacılıkta, 10 yıl içinde meydana gelen gelişimi incelemek ve Cumhuriyet döneminin her konuda olduğu gibi bu konuda da gösterdiği ilerlemeyi saptamak için meseleyi önce:

Sinemacılık
Filmcilik

diye ikiye ayırmak ve gözlerimizi biraz daha geriye çevirmemiz gerekir. Türk sinemacılığı, zaman itibariyle Türk filmciliğinden daha eski olduğu için önce, ondan bahsedelim.

Seyyar Sinemalar


Sinema, birçoğumuzun bildiği gibi, hayallerin göz önünden birbiri ardınca süratle geçmesi ve ayrı kareler içindeki resimlerin, bu sürat sayesinde aradaki bölmelerin kaybolmasını sağlayarak, perde üzerinde yaşamdaki hareketlerin aynını meydana getirmesi esasına dayanılarak, Lumiére Kardeşler isminde Fransız iki kardeş tarafından, bundan 40 yıl önce keşfedilmiş ve bu keşif Amerika’da geliştirilerek ortaya konmuştur.

İlk sinema şeritleri çok kısa, beyaz perdeler çok küçüktü; hayalleri yansıtan makineler asetilen aracılığı ile aydınlatılırdı. İşte bu durumda bulunan sinema, dünyanın her yerinde gösterilmeğe başlanmış ve o arada ülkemize de getirilmiştir. Fakat o zamanlar sinema, bir varyete numarası gibi diyar diyar dolaştırılır, bu işin girişimcileri bir süre bir ülkede kalırlar, sonra da diğer ülkelere giderlerdi.

Türkiye’ye seyyar sinema, ilk defa 1902 yılında Koska’da Yeşil Tulumba’da bir kahveye getirilmiştir. Bunu getiren bir “seyyar cambaz”dı. Makinesi gayet küçüktü ve yanındaki 3 film 50’şer metrelikti.

1903 yılında, şimdi Şehzadebaşı’nda Şark Kıraathanesi’nin bulunduğu binaya ikinci bir seyyar sinema getirilmiş, birer kısımlık filmler halka 3 kuruşluk giriş ücreti ile gösterilmiştir.

Bunu izleyerek, Beyoğlu ve İstanbul tarafında bu işe girişenler çoğalmış, yer yer seyyar sinemalardan yararlanarak müşteri çekmeye çalışan gazino ve kahvehane sahipleri çıkmıştır. Bu arada, Sigsmond Weimberg ismindeki fotoğrafçı, hariçten kendisine müracaat eden sinemacılarla bir anlaşma yaparak, Ramazan’da İstanbul’da, diğer zamanlarda Beyoğlu’nda birer ikişer kısımlık filmler gösterebilmek için bazı düzenlemeler yapmıştır. Fakat bunlar, yukarıda da söylediğimiz gibi, hep seyyar makinelerle yapılan geçici girişimlerden ibaretti.

Yerli Sinemalar

Ülkemizde, ciddi olarak, ilk yerli ve sabit sinema Meşrutiyet’in ilanından sonra kurulmuştur. O zaman Tepebaşı’nda, şimdiki “Garden Bar” binasının yerinde, İttihat ve Terakki sergisi olarak kullanılan bir yer mevcuttu. Bu yer, sergi bittikten sonra sinema olarak kullanılmıştır. Burada, kemani Memduh Bey’in incesaz takımının eşliğinde “Pate” sinema şirketinin filmleri gösterilmeye başlanmıştır. Halkın buraya fazla ilgi gösterdiğini gören Tepebaşı Bahçesi kiracıları, sinemanın artık bir çocuk oyuncağı şeklinden çıkıp bir sanat haline girmeye başladığını hissettikleri için, sinema makinesini, daha geniş olan yazlık tiyatroya naklederek orada bir iki kısımlık komediler ve dramlar gösterimine girişmişlerdir. Bütün bu işlerin esasını yukarıda sözünü ettiğimiz Sigsmond Weimberg hazırlamış olduğundan, ülkemizde ilk gerçek sinemanın kurucusu, o zamanlar “Pate” şirketinin temsilcisi olan bu şahıs sayılabilir.

Bu sırada, Beyoğlu Caddesi’ndeki Odeon Tiyatrosu bir gösteri salonu halindeydi. Orayı tutan kiracı da, programına sinema ilavesine karar vermiş ve oldukça dekolte filmler getirerek müşterilerine göstermiştir.

Diğer taraftan, o zamanlar bir araba ahırı olan bugünkü Japon mağazasının yeri de bir salon haline getirilerek “Şark Sineması” ismi altında açılmıştır. Bu sırada, Weimberg, Kadıköyü’ndeki Kuşdili Tiyatrosu binasında da, sinema gösterimine başlamıştır.

Bunları takiben, Beyoğlu’nda Amerikan Sineması, Suriye Çarşısı’nda Santral Sineması açılmıştır. Lüksemburg Gazinosu da, sinema salonu haline getirilmiştir.

Türk Girişimciler

Yukarıda isimlerini saydığımız sinema salonları faaliyette iken, Şehzadebaşı’nda Fevziye Kıraathanesi (Milli Sinema) adı altında, ilk Türk girişimcileri Cevat ve Murat Beyler tarafından kurulmuş, bundan 3 ay sonra da Kemal Bey tarafından Sirkeci’de, Asadoryan Efendi tarafından da Pangaltı’da birer sinema açılmış ve bu girişim, böylece, şehrin her yerine yayılmıştır.

Umumi Harp’te filmsizlik yüzünden bazı sinemalar kapılarını kapamıştır. Mütareke esnasında, Türk girişimcileri, doğal olarak pek fazla faaliyette bulunamamışlar, bu aralık bir İtalyan şirketi tarafından Majik Sineması kurulmuş, Milli Sinema kapanmış, ancak ordumuzun İstanbul’a gelmesi üzerine tekrar açılmış ve o andan itibaren de Türk girişimcilerinin faaliyeti artmıştır.

Bu sıralarda, İpekçi Kardeşler Beyoğlu Caddesi’ndeki bir barın teşkilatını değiştirerek (Sine- salon- elektra) ismi altında bir salon açmışlardır.

Cumhuriyet’in ilanı ile, sinemacılığın geleceğinin çok parlak olduğunu gören Türk girişimcilerinden İpekçi Kardeşler, Elhamra Hanı’nın içindeki Elhamra Sineması’nı, Mehmet Rauf Bey ve ortakları Opera Sineması’nı, Kafkasyalı Sultanof Bey Melek Sineması’nı, İstanbul’daki sinema salonu sahiplerinden Cevat ve Kadri Beyler de Palas Sineması’nı kurmuşlardır. Palas Sineması kurucuları Cevat ve Kadri Beyler, sinemacılığı ikiye ayıran bir girişimde bulunmuşlar, “birinci gösteriş” faaliyetine ilaveten bir de “ikinci gösteriş” faaliyeti ortaya koyarak, halkın zengin tabakasının rağbet gösterdiği bu sınıfa diğer tabakanın da ilgisini çekmişlerdir.

En son olarak, Beyoğlu’nda Glorya, şimdiki Saray ve Artistik Sinemaları yapılmıştır.

İstanbul’dan Başka Yerlerde

Ülkemizin en güzel limanlarından biri olan İzmir’de, Umumi Harpten önce ve Balkan Harbi başlangıcında, Milli Kütüphane yönetiminde, Beyler Sokağı’ndaki Milli Sinema Türkler tarafından işletilmekteydi.

İzmir ve çevresindeki 40’tan fazla sinema, yabancıların ve Rumların elinde idi. Bu güzel şehrimizin tekrar anavatanına kavuşmasından sonra oraya, ilk giden sinemacılar, Umumi Harpte Merkez Komutanlığı sinema bölüğünde subay olarak çalışan Cemil Şükrü ve kardeşi Tevfik Beylerdir ki, İkiçeşmelik’teki Ankara Sineması’nı açmışlardır. Bundan sonra Sait Bey’in Irgatpazarı’nda kurduğu sinema açılmış ve Rıhtımboyu’nda Mösyö Jülyen ve Piyer Döpollo tarafından Palas ve Sakarya Sinemaları kurulmuştur.

İzmir ve çevresindeki sinemaların tekrar faaliyete geçebilmeleri için maddi yardıma gereksinim duydukları görülünce, bu önemli boşluğu doldurmak üzere, Şık ve Milli Sinema sahiplerinden Cevat Bey İzmir’e gelerek Milli Sinema film idaresini kurmuş ve onun meydana getirdiği düzen, gösterdiği kolaylık sayesinde, İzmir Şehri içindeki Türklerin malı olan sinemalar,  yabancı ellerde bulunan sinemalarla rekabet etme olanağına kavuşmuşlardır. İzmir, Aydın, Balıkesir dolaylarındaki 30 sinemanın tekrar faaliyete başlamaları da yine, ancak bu şekilde sağlanabilmiştir.

Cevat Bey’in Opera Sineması müdürlüğüne seçilmesi üzerine, oradaki gençler kendisinin yokluğunu hissettirmemek için daha fazla gayret göstermişler, Rıhtımboyu’ndaki bütün sinemaları ellerine geçirmişlerdir. Bugün İzmir’de, başta Elhamra Sineması olmak üzere çok güzel sinema binaları mevcuttur.

Ankara’da ilk düzenli sinema Fresko Efendi ile Kemal Bey’in girişimi üzerine açılmış, hükümet merkezimiz, bugün İş Bankası’nın himayesiyle Yeni Sinema ve Kulüp Sineması gibi iki mükemmel sinemaya sahip olmuştur.

Anadolu’nun diğer şehirlerinde, ordu ve vilayet merkezlerinde yerel yönetimlerin yardımıyla ve ordu komutanlarının girişimiyle umumi ve özel birçok sinema kurulmuştur. Bunların sayısı 100’ü geçmiştir. Bunların 80’i sesli makinalarla donatılmıştır.

Memleketimizde sinemanın gelişimini sağlayan vasıtalar arasında, Cumhuriyet yönetiminin bu işe gösterdiği ilgi ve Cumhuriyet yasalarının içerdiği kolaylıklar başta gelir. Bugün, Türkiye’de Balkan ahalisine göre, halkımız rahat, temiz ve en çağdaş araçlarla donatılmış salonlarda sinema seyretmektedir.
Türkiye’de Filmcilik

Memleketemizde film yapmak konusunda atılan ilk adımı, Umumi Harp zamanında Müdafaa-i Milliye ve Malül Gaziler Cemiyeti’ne borçluyuz. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Fehim Efendi, Raşit Rıza Bey ve Eliza Binemeciyan Hanımlar tarafından oynanan “PENÇE”yi, Malül Gaziler Cemiyeti de Madam Blanş’ın oynadığı “BİNNAZ” ve Raşit Rıza Bey tarafından oynanan “MÜREBBİYE” filmlerini meydana getirdikleri gibi, Şadi Bey’e bazı küçük komediler de yaptırmışlardır.

1922 yılında film tüccarı Kemal Bey, “İSTANBUL’DA BİR FACİA-İ AŞK”ı, bunu izleyerek de “NURBABA”, “ATEŞTEN GÖMLEK”, “LEBLEBECİ HORHOR AĞA”, “KIZKULESİ’NDE BİR FACİA”, “SÖZDE KIZLAR” filmlerini yaptırmıştır. Kemal Bey’in bu girişimi, ülkede yepyeni bir sanatın meydana getirilmesini sağlama konusunda ilk çabaları oluşturmuştur. Bu filmler o tarihte on bin ile 12 bin lira arasında bir masrafla meydana getiriliyordu. En fazla pahalıya mal olan “LEBLEBECİ HORHOR AĞA”dır. Bunların çoğunluğunu Darülbedayi artistleri oynamışlar ve bir kısmında ordunun kıymetli desteği büyük bir dayanak noktası oluşturmuştur. Örneğin, “ATEŞTEN GÖMLEK”e İzmit’teki 18.Tümen büyük bir kuvvetle katılmıştır. Bir kısım filmlerde de, bazı mülteci Rus kadın ve sanatkarları rol oynamışlardır.

“NURBABA” filmi yapılırken, Bektaşi Dervişleri’nin galeyana gelen taassubu güçlükle yatıştırılmış, bunların Kemal Bey’i öldürmek istemek konusundaki girişimleri güçlükle önlenebilmiştir. Film, ancak, Milli Ordu İstanbul’a girdikten sonra tamamlanıp gösterilmiştir.

Kemal Bey’in Türk filmi yapmak konusundaki çabaları, atölyesinin boşaltılmaya zorunlu kılınması yüzünden sekteye uğramıştır. Ülkemizde yapılan sessiz filmler arasında, İpekçi Kardeşler’in girişimi ile meydana getirilen “ANKARA POSTASI” ve “KAÇAKÇILAR” da mevcuttur. “KAÇAKÇILAR” çekilirken meydana gelen kaza yüzünden çıkan dava  hala devam etmektedir.

Sesli sinemanın ortaya çıkması ile ülkemizde film yapma girişimi daha fazla canlanmış, İpekçi Kardeşler, dış görüntüleri şehrimizde alınan ve konuşma içeren bölümleri Paris’teki bir stüdyoda yapılan “İSTANBUL SOKAKLARI” filmini yapmışlardır.

Başka bir ülkedeki stüdyoda film çevirme zorluğu, İpekçi Kardeşler’i İstanbul’da bir stüdyo kurma girişimine yöneltmiş ve Nişantaşı’ndaki eski fırın binası stüdyoya dönüştürülerek en son teknolojiye sahip makinalar getirilmiştir. İpekçi Kardeşler’in bu stüdyoda yaptıkları filmler sırasıyla şunlardır: “BİR MİLLET UYANIYOR !”, “KARIM BENİ ALDATIRSA !”, “SÖZ BİR ALLAH BİR”, “CİCİ BERBER”, “MİLYON AVCILARI”, “LEBLEBECİ HORHOR AĞA”dır. “CİCİ BERBER”, “MİLYON AVCILARI”, “LEBLEBECİ HORHOR AĞA” henüz gösterilmediler.

Son olarak, Reşat Nuri Bey’in film yapılmak üzere yazdığı bir maceradan çıkarılan bir senaryo ile bir film yapılmaya hazırlanılmaktadır.

Filmlerde oynayan artistler arasında, Darülbedayi sanatkarları, tiyatronun etkisinden pek fazla kurtulamadıkları için sinema aktörlüğüne pek uyamamaktadırlar. Bizde en iyi film artisti olmak eğilimini gösterenler arasında, kısmen, Hazım Bey, Galip Bey, Vasfi Rıza Bey, Büyük Behzat Bey, Küçük Behzat Bey vardır. Fakat, geleceğin en iyi film aktörleri olacak olanlar, özellikle erkeklerden Ferdi, Refik Kemal Beyler ve kadınlardan Feriha Tevfik, Melek Hanımlardır.

Yazımızı bitirmeden önce şunu da eklemeliyiz ki, Türk filmciliğinin korunması için hükümetimizin iki konuda yardımı beklenmektedir. Yabancı ülkelere gönderilen Türk filmleri, tekrar ülkemize girerken gümrük alınmaması ve ülke dahilinde bulunan sinemalarda gösterilirken biletlerden alınan verginin azaltılması. Çünkü, bugün, Arnavutluk, Mısır, Girit, Kıbrıs, Yunanistan gibi ülkelerden Türk filmleri istendiği halde gönderilememektedir. Çünkü bunlara verilecek paralar, ancak filmlerin tekrar ülkeye girdikleri zaman alınacak gümrük bedellerine karşılık gelmektedir.

Bütün bu bilgiyi ve koyduğumuz resimleri toplamakta bize çok değerli yardımları dokunan film tüccarlarımızdan Kemal ve Şakir Beyler ile, sinema müdürlerinden Cevat Bey’e ve İpek Film şirketine teşekkürler ederiz.

Cumhuriyet Gazetesi, 29.10.1933

Günümüz Türkçesi'ne Uyarlayan: IŞIK














“Kızkulesi’nde Bir Facia” Filminden Bir Sahne




















“İstanbul’da Bir Facia Aşk” Filminden Bir Sahne


















Sesli Film Almaya Mahsus Makine














Ferdi Bey ve Melek Hanım “Milyon Avcıları” Filminde


















İpek Film Stüdyosunda Film Developpe Etmeğe Mahsus Makina














“ATEŞTEN GÖMLEK” Filminden Bir Sahne




















“NURBABA” Filminden Bir Sahne















Ferdi Bey ve Feriha Tevfik Hanım Sesli “LEBLEBİCİ HORHOR ADAM” Filminde
















Madam Genia Artinova “SÖZDE KIZLAR” Filminde