Ne yazık ki her şey çok “ucuz”ladı bu ülkede… Siyasi duruştan bürokratik ahlaka ve ne ilginçtir ki kahramanlıktan özgürlüğe kadar!..
Toplum “balık hafızalı” ya; siyasette dün “hırsız ve vurguncu” olanların icraatları nasıl unutuluyorsa, medyada sözde mücadelecilerin en küçük sarsıntıda korkarak “işbirlikçi” olmaları da bir o kadar gafletle unutturulmak isteniyor!..
Çünkü AKP’nin ülkeyi sürüklediği şu kaotik ve karanlık koşullarda; özellikle “düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımı, kimi figürlerin geçmişindeki zikzakları örtbas etmekte de kullanılıyor!.. Yani “siyasi” hasımlara karşı, başka cumhuriyet düşmanlarının siperlerine sığınmak bile artık mubah sayılıyor!!!
Oysa siyasette; vurgunculuktan zirveye, medyada ise sözde direnişten işbirlikçiliğe kadar uzayan kirli sürecin eğilmiş kilometre taşlarını arşiv kesinlikle unutmuyor... Hatta kimi kurum ve figürlerin bizzat kendi arşivleri!..
KUŞATILAN GAZETE
Son günlerin önemli tartışmalarından biri de Cumhuriyet gazetesinin başına gelenler... Unutmayınız ki, hangi yayın olursa olsun medyada sansüre karşı olduğumuzu yüzlerce kez yazdık, söyledik...
Cumhuriyet’in, kesinlikle “kayyum”un değil, cumhuriyetçilerin elinde büyümesine hep destek vereceğiz… Ve Cumhuriyet çalışanlarının “mesleklerinden dolayı” tutuklu kalmasına da sonuna kadar karşı çıkacağız...
Hele de Cumhuriyet gazetesinde, salt yazısının “sansür”lenmesine karşı çıktığı için tazminatsız olarak işten atılmış biri olarak sansürü faşizm olarak anlatmaya da ısrarla devam edeceğiz...
Okurlar bilir ki, Cumhuriyet’in şimdiki yönetiminin asırlık bir yayın organını hem ekonomik hem de ideolojik olarak tükettiklerini defalarca yazdım, Cumhuriyet’in vefakar okuyucularını da “tehlikenin farkında mısınız” diye onlarca kez uyardım...
Zaten “CUMOK” da iki yıl önce gazetenin Atatürkçü çizgiden saptırılmasını protesto için “Cumhuriyet’i boykot” kampanyası başlatmıştı...
O halde adını Atatürk’ün koyduğu, ancak son 6 yılda Atatürkçülerin tasfiye edildiği gazeteyi mahvedenler kimlerdir acaba?.. Son günlerde, gerçekler ve yıkımlar göz ardı edilerek neredeyse medya kahramanı diye yutturulan bazı korkaklarla “kaçak”ların gerçek yüzü yeterince biliniyor mu?.. Ve de en önemli soru; “Cumhuriyet’e asıl ‘operasyon’ ne zaman, kim tarafından başlatıldı?..”
İLHAN SELÇUK ÖLÜNCE!..
Cumhuriyet’teki ideolojik dönüşüm, sansür, tasfiye ve liboş kadrolaşması İlhan Selçuk’un 2010 yılının Mayıs ayında ölmesiyle başladı...
Zaten o tarihlerde gazetede sıradan bir avukat olan Akın Atalay da Amerikan Hastanesi’nde yatan Selçuk’un öleceğini anlayınca dönüşüm için çoktan düğmeye basmıştı...
Atalay ne pahasına olursa olsun gazetedeki cakasını korumaya çalışan Hikmet Çetinkaya’yı kolayca yanına alınca, “başkan”lık koltuğu vaat ettikleri Orhan Erinç’i ikna etmekte de hiç zorlanmadılar... Cumhuriyet’te etliye sütlüye karışmadan haftada bir iki gün anılarını yazan Erinç, salt koltuk uğruna ne yazık ki asırlık gazetedeki vahim dönüşüme sessiz kaldı...
İlhan Selçuk’un ölümü üzerine yasa gereği gazeteyi yayımlayan Cumhuriyet Vakfı’na en geç bir ay içinde yeni bir üye seçilmesi gerekiyordu. İşte gazetenin siyasal ve ekonomik erozyonunu başlatan hizip de bu toplantıda açığa çıktı…
Atalay-Erinç-Çetinkaya üçgeni Selçuk’un yerine Çetinkaya’nın en yakını Hakan Kara’yı, gazetedeki Atatürkçü kesim ise Şükran Soner’i aday gösterdi... Mustafa Balbay, Alev Coşkun ve arkadaşlarıyla birlikte hareket edince kendilerine sözde “yenilikçi” diyen hizipçi tayfa o seçimi kaybetti, Selçuk’un yerine de Soner seçildi...
TRUVA OPERASYONU!..
Cumhuriyet yönetimindeki her ölüm olayı ne yazık ki gazeteyi de siyasi ve ekonomik olarak biraz daha çöküşe yaklaştırdı!!! Çünkü Cumhuriyet Vakfı yöneticilerinden Aydın Aybay’ın Mart 2013’teki kaybı gazetedeki hizipçi kadroya yeniden “sızıntı” olanağı verdi...
Yani Aybay’ın yerine yeni üye seçiminin yapılacağı toplantı Cumhuriyet’teki Truva kadrolaşmasının da önünü açtı. Cumhuriyetçi üyeler Aybay’ın yerine Mustafa Pamukoğlu’nu önerince, “2.cumhuriyet”çi- hizipçi tayfa Önder Çelik’i aday gösterdi... Derin oyun da işte burada başladı...
Akın Atalay, cezaevinde olduğu için toplantıya gelemeyen Mustafa Balbay’ın vekaletle gönderdiği oyu kabul ederken, ne ilginç ki, Galatasaray Üniversitesi adına yapılan “resmi bir toplantı” için Paris’te olan İnan Kıraç’ın vekaletini kabul etmedi!.. Hem de Yargıtay’ın “vekaletle oy kullanımı”yla ilgili kararlarını hiçe sayarak!..
Müfettiş raporlarına göre Alev Coşkun, oylamada bir vekalet kabul edilirken diğerinin reddedilmesinin “yasadışı” olduğunu belirterek Atalay’a karşı çıktı ancak Orhan Erinç bu uyarıları göz ardı ederek seçimi yaptırdı... Sonunda iki aday da 5’er oy alınca, Atalay-Çetinkaya hizbinin adayı Önder Çelik, başkan Erinç’in oyuyla yönetime seçildi...
İşte mahkemelik de olan bu toplantının ardından Cumhuriyet’te ipler Fethullah medyasına yönelik operasyonlara imza desteği ve yayın politikasıyla karşı çıkan Atalay’la, Fethullahçılarla utanmadan kol kola giren Hikmet Çetinkaya’nın eline geçti...
Atatürkçülerin ve cumhuriyetçilerin kalesi olarak bilinen Cumhuriyet gazetesi işte vakıftaki bu sinsi “operasyon”un ardından Fethullah’ı ve PKK’yı her fırsatta manşetlere çıkartan, Pensilvanya ile Kandil’e yazarlarını gönderen ve Oktay Akbal gibi sembolleşmiş isimleri bile tasfiye ederek asırlık çizgisinden hızla uzaklaşan bir yayın organına dönüştü...
Mehmet FARAÇ
Aydınlık/08.11.2016