13 Kasım 2016 Pazar

Çamura Saplanmış Motosiklet

II. Dünya Savaşı’nın ünlü generallerinden Erwin Rommel savaş meydanlarında  şövalye gibi davrandığı için düşmanlarının saygısını kazanmıştı. Nazi ideolojisini benimsememiş, Prusya askeri geleneklerine bağlı kalmıştı. Hitler’e suikast girişimi nedeniyle Normandiya çıkarmasından bir ay sonra Gestapo tarafından ailesinin gözü önünde öldürüldü. 

İşte bu Rommel Afrika Kolordusu Komutanlığı sırasında, El Alemeyn taarruzunu başlatmadan hemen önce birliklerini son kez denetlemek ister. Tankları, topları, silahları, askerleri tek tek inceler. Her şey hazırdır. Fakat tam çadırına gireceği sırada çamura saplanmış bir motosiklet görür. Derhal soruşturma başlatır ve harekatı iptal eder.

Savaşa giden bir orduda her şeyin kusursuz olması kuraldır. Araç gereç ve silahlarda en ufak bir bozukluk, yetersizlik, mevzilenmede en küçük bir kusur bütün harekatı zincirleme bir etkiyle bozabilir. Bu kusursuzluk kafalar için de geçerlidir ve askeri  liderliğe tam bir güven ve itaatle sağlanır. Takım, bölük, tabur, alay, tugay, tümen, kolordu ve ordu gruplarının her bir liderlik kademesi emirlerin yukarıdan aşağıya doğru, bilginin ve raporların ise aşağıdan yukarıya doğru hareket halinde olduğu disiplinli bir mekanizma oluşturur. Bu mekanizmanın temelinde güven duygusu yer alır. Askerler bunu “birlik beraberlik” sözüyle ifade ederler.   

Saplantı halindeki mükemmeliyetçiliğin kusur sayılamayacağı belki de tek meslek askerliktir. Çamura saplanmış bir motosiklet bile bir eşgüdüm eksikliği ve uyumsuzluk göstergesi olarak bütün bir harekâtın iptal edilmesine neden olabilir. 1514’te Doğu Seferi’ne çıkan Yavuz Sultan Selim atının üzengisini onaran bir askere önce bir kese altın verir, sonra da adamı idam ettirir. Sebebini soranlara şöyle der: “Askerin arasına zanaatkâr karışmış, bu anlayış Osmanlı’ya kaybettirir.” Demek ki askerin arasına zanaatkâr, imam, tüccar, müteahhit, siyasetçi, bankacı karışırsa “birlik beraberlik” bozulur ve savaşma kabiliyeti azalır.  

Peki “birlik beraberlik” bozulmuşsa, yurtsever personel siyasi nedenlerle tutuklanmış, onların yerine  sivil başıbozuklardan emir alan komutanlar geçmiş, sivil imamlar askeri üslere girip darbe girişimlerine komuta etmiş, daha sonra onlar da tutuklanmışlarsa ve doğal olarak personel birbirinden kuşkulanmaya başlamışsa ne olur? Tarihte eşi görülmemiş böyle bir olay gerçekleştiğinde her şeyden önce ordunun emir-komuta yapısı bozulur. Emir-komuta yapısı bozulan bir orduda  barış ortamında fraksiyonlaşma, savaş ortamında ise çeteleşme olur.

Ve siz, ülkenin siyasi liderleri olarak böyle bir orduyu “hem karada hem havada hem sahada hem de masada olacağız” diyerek emperyal güçlerin paylaşım savaşı verdikleri bir alana, mezhep savaşlarının içine girmeye zorlarsanız, bu kez ülkenin  birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atmış olursunuz.  

Bu ortamda askeri reformcuların  durumdan vazife çıkarması, siyasilere ve sivillere kapalı bir alan olarak ordunun kendi geleneklerine uygun biçimde  yeniden tertiplenmesi gerekir. Bu türden sorunları fıtratımızla, “damarlarımızdaki asil kan”la çözemeyiz. Bu teknik-askeri-bilimsel bir konudur; uzmanlık ve yurtseverlik gerektirir. Daha çok askeri lisenin açılması, harp okullarının ve  akademilerinin daha geniş kapasiteye kavuşturulması, ders programlarının ve disiplin yönetmeliklerinin yeniden yazılması şarttır. Bu süreç bir an önce başlatılmazsa, önümüzdeki yıllarda, hatta aylarda “ülkenin bekası” tehlikeye girer.  

Yavuz ALOGAN
Aydınlık/29.10,2016