Türk toplumu 4 yönden gelen bir basıncın çemberi içinde kalmıştır:
1 — Nüfusu olağanüstü bir süratle artmaktadır;
2 — Kendi kendini besleme imkânları, nüfus artışı ile ters orantılı olarak azalmaktadır;
3 — Baade raporunda belirtildiği gibi «Türkiye ziraati bundan sonra en küçük bir nüfus artışını massedecek durumda» olmadığına, «bilâkis bir kısmı nüfusun başka sahalara aktarılması zarurî» bulunduğuna göre, köylerden şehirlere akın ister istemez artacaktır ve artmaktadır;
4 — Şehirler, köylerden gelmesi mukadder bu akını massedecek, endüstri bu akınla gelenleri yaşatabilecek hâlde değildir.
Şehirlere akının her ne pahasına olursa olsun durdurulması, şehre gelip issiz kalanların yerlerine gönderilmesi gibi düşünceler zaman zaman bazı kimselerce ileri sürülse de, böyle düşünceler hem hiç bir meseleye hal çaresi değildir, hem de en tabiî insan haklarına aykırıdır. Asgarî ölçüde hürriyet bulunan bir ülkede herkes dilediği yerde yaşar. Bir kimse köyde doğmuş diye, ona, «şehirlerimiz dolu, sen ömrünün sonuna kadar istesen de istemesen de köyde yaşayacaksın» denemez. Kaldı ki, sırf daha konforlu daha renkli bir hayata kavuşmak hayali ile köyünden kalkıp şehre gelenlerin pek küçük bir azınlık olduğuna şüphe yoktur. Büyük çoğunluk, köyde geçimini asgarî ölçüde bile sağlıyamaz duruma düştüğü içindir ki şehirlere akın etmektedir.
Köyde yaşamanın da şehirde barınmanın da imkânsızlığı karşısında çaresiz kalan yurttaşların sayısı çığ gibi büyümektedir.
Bu, yalnız o talihsiz yurttaşların değil, köyde hâlâ yaşama imkânı bulabilen veya şehirde hazır imkânlar içine doğmuş bulunan yurttaşların da meselesidir. Birinin huzursuzluğu öbürünün de huzurunu kaçırmaktadır veya ergeç kaçıracaktır.
Şehirlere akın tarımda verim artışından doğsa, o kadar kaygı verici olmaz. Hele tarımdaki verim artışıyla beraber sanayî de gelişiyorsa, şehirlere akın meselesini halletmek, hattâ bu akından yararlanmak çok kolaylaşır. Ama bizde bugün hem tarım alanındaki verim artışı nüfus artışına nispetle her gün biraz daha geri kalmakta, hem de sınaîleşme hareketi bir duraklama, hattâ gerileme devresine girmiş bulunmaktadır. Tarım alanındaki geçim imkânsızlığı sonucunda şehirlere iş arayanlar akını artarken, şehirlerde yeni iş imkânları açılmak şöyle dursun, mevcut iş imkânları kapanıp o yüzden işsiz kalanlar da çoğalmaktadır.
Türk toplumu böyle bir çıkmaz içine sürüklenirken, «memleket kalkınıyor», «köylü refah içinde», «köylü sipahi sigarası içiyor», «istikrar tedbirleri hemen semeresini veriyor», «nurlu istikbal hemen şu köşeyi dönünce» gibi lâflarla kendi kendini ve milleti aldatmağa çalışmak, en hafif deyimiyle, hafifliktir.
Hele, her adımını, sarp bir kayalığın yamacındaki daracık, tehlikeli bir geçitten geçermiş gibi inceden inceye tartarak atması gereken bir memleket için, «bu memleket henüz iktisadî hayatını sıkı bir plân ve program içine sokabilecek durumda değildir», «her gün değişen şart ve imkânlar karşısında kendimizi plânla, programla bağlıyamayız» tarzında düşünüp konuşanlar, memleketi selâmete çıkarabilmek şöyle dursun, en kısa yoldan uçuruma yollayabilecek zihniyette kimselerdir.
Başta gelen ihtiyaçlarımız, önce, hem sınaî gelişmeyi hızlandıracak hem tarımda verimi arttıracak tedbirlerin alınması, yatırımların bu yolda bir programa bağlanması; ondan sonra da, tarımı verimlileştirme hareketi ile sınaî gelişmenin, hem zaman hem mekân bakımından, biribiriyle âhenkli bir şekilde ayarlanmasıdır. Bu ayarlamaya muvazi olarak da, iktisadî bünye değişimi sırasında ön plâna geçen ve en büyük huzursuzluk kaynağını teşkil eden sosyal meseleleri önemle ele almak gerekir.
Bu yola girebilmek için, plân ve programa inanmak, iktisadî meseleleri sosyal sonuçları île bir arada ele almak ve kaynakları israf etmemek, kaçınılmaz şartlardır.
Oysa bugünkü iktidar plâna, programa inanmaz.
Bugünkü iktidar, sosyal meselelerle, 19 uncu yüzyılın Batı ülkelerinde ilgîlenildiği kadar bile ilgilenmez.
Üstelik bugünkü iktidar, zaten çok sınırlı olan ve geniş ölçüde borç ve dış yardım yoluyla sağlanan yatırım imkânlarımızı, yıkım ve imar gibi en verimsiz alanlara yatırmayı en büyük marifet sayar.
Bu durumda, çıkmazdan kurtulabilmeyi ummak şöyle dursun, çıkmazdan kurtulmamız için tedbirler alınmağa başlanmasını bile umamayız.
Bu iktidar gidecek, umut ondan sonra gelecektir.
Çıkmaz
Başlık: Çıkmaz
Kaynak: Ulus, "Günün Işığında" No 12940, ss. 1, 5
Tarih: 1959-08-13
Lokasyon: Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
ÇIKMAZ
Bülent ECEVİT
ÇIKMAZ
Bülent ECEVİT
ecevityazilari.org