Çinliler, birine beddua etmek için “ilginç zamanlarda yaşayasın” derlermiş. Herhalde büyük karışıklıklar, anlaşılmaz tuhaf olaylarla dolu, insana hem umut hem de kaygı veren dönemleri kastediyorlar.
Bizden önceki kuşağın kafası çok daha netti. En azından kimlik sorunu yoktu. Her şeyin yerli yerinde olduğu, hayat kalitesinin sürekli yükseldiği, belirsizliklerin giderek azaldığı, normların hâkim olduğu bir dünyada yaşadılar. İnsanlar modern bir fikir olan “ilerleme”ye gerçekten inanıyor, bunu gündelik hayatlarında hissediyorlardı.
Bizim için ilginç zamanlar reel sosyalizmin, arkasında muazzam bir teori, analiz, strateji ve tez hurdalığı bırakarak çökmesiyle başladı. Çalışkan olanlarımız bu hurdalığın içinden kullanılabilir durumda olan malzemenin bir bölümünü kurtarmayı başardılar. Ancak şunu itiraf etmek gerekir ki kurtarılan malzemeyi bugünün dünyasında nasıl kullanacağımızı henüz tam olarak bilemiyoruz. Bilmemiz için tarihin biraz ilerlemesi, hedefi olan kitle hareketlerinin ortaya çıkması, safları hızla sıklaşan ve çoğalan emekçi sınıfların sağlam bir pusula edinmeleri gerekiyor. Başka deyişle, teorinin gelişmesi için eylemin biraz yol alması lazım.
Bugünün dünyasında devrimciliğin ölçütü anti-emperyalizmdir. Emperyalizm bütün dünyayı kaplayan bir neo-liberal kapitalist ekonomi okyanusu yarattı; insanını ucuz işgücü olmaya ve cehalete mahkûm eden, kabilelere bölünmüş yerel birimlerin yönetimini gerçek demokrasi diye yutturmaya çalışıyor. Buna karşı çıkmak ulus-devlet’i savunmayı gerektirir. Emperyalizmi anlamayanlar kapitalizme karşı mücadele edemezler. Etnik ve dini grupların özerkliğini (tabii ki “demokratik” olacak!) özgürlük ya da “insan hakları” diye savunmak emperyalizmi ve kapitalizmi savunmaktır; bir sosyalist için kendini inkâr ve ihanettir. Eskiden imparatorluklar kapitalizmin önünde engel olarak duruyordu; günümüzde bu engel ulus-devlete kadar daraldı. Ulus-devletten daha dar birimlerde sosyalizm savunulamaz; ancak kendi etnik, dini, kültürel cemaatinizi seçip şehir devletleri içinde ortaçağ ayini yaparsınız. “Büyük anlatılar”dan (ulus-devlet, milliyetçilik, sosyalizm, aydınlanma) asla vazgeçmeyeceğiz. İnsanlığın bir geleceği olacaksa, bu geleceğin mutlaka bir Grand Narrative’i, Büyük Anlatısı da olacaktır.
Türkiye’de durum elbette daha zor. Zira yıllardır ulusu ümmete dönüştürmek için emperyalist güçlerle pazarlık yapan bir siyasi iktidar tarafından yönetiliyoruz. AB’den kopuyoruz ve bir yandan ABD, öte yandan Rusya tarafından çekiştiriliyoruz. Emperyalist Rubin, “böyle giderse kan gövdeyi götürecek” mealinde konuşuyor; Rus milliyetçisi Dugin AKP grup toplantısına katılıp “stratejik ortaklık” öneriyor; öte yanda, AB ülkelerinin temsilcileri PKK’nin uzantısı HDP’nin grup toplantısına katılıp “Kürdistan faşizme mezar olacak!” sloganına tempo tutuyor. Kendisine “sosyalist” diyen eski arkadaşlar da utanmadan orada oturuyorlar. AB’nin “ilerleme raporu” sosyalistleri! Bu arada TSK, orduyla bütünleşmek için 10 Kasım günü Anıtkabir avlusunda toplanan milleti Saray’da yapılan “Erdoğan-Akar zirvesi”nden sonra yalnız bırakmaya karar veriyor.
Her şey bir tuhaf… Dedik ya, “ilginç zamanlar!”
Demek ki yaklaşan, isyan vaktidir.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/12.11.2016