8 Kasım 2016 Salı

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti- 14

Hüseyin ZERAY
"Beş Konak"
Tual Üzerine Yağlıboya


KİMLİK SİYASETİ: YURTTAŞLIKTAN KAÇIŞ 1


Alman düşünür Hannah Arendt, faşizmin izlediği etnik ayrımcılık siyaseti karşısında kimliğini ortaya koymanın bir yurttaşlık eylemi olduğunu söylemişti. Şüphesiz, Arendt’in soykırımcılığa karşı duruşu ile kimlik siyasetlerinin ortak ulusal-toplumsal değerlere ilişkin önerileri aynı zeminde yer almaz. Çünkü kimlik siyasetleri, bir kültürel Balkanizasyon önermek suretiyle yurttaşlığın zeminini ortadan kaldırmaya yönelirler. Kimlik siyasetini bir “yurttaşlıktan kaçış” hareketi olarak tanımlamak mümkündür. Kimlik siyasetinin, kendisini ne kadar demokrasi ve yurttaşlık hakları bağlamında tanımlarsa tanımlasın, savunduğu kimlikler konfederasyonu biçiminde örgütlenmiş bir toplum hedefinin yurttaşlığın zeminini ortadan kaldırdığına şüphe yoktur.

Kimlik siyaseti tartışmasında iki boyutu birbirinden ayırmak gerekir. Birincisi, insanların kendilerini çeşitli alt kültürlerin bir parçası olarak görmeleri, bunu ilan edebilmeleri ve örgütlenebilmeleri hakkının kabulüdür. Her toplumda çok sayıda etnik, dini, kültürel vs. alt grup vardır. Ve toplumsal gelişme sürecinde yeni yeni alt kültürler ortaya çıkmaktadır. Bunların bastırılması ve tek tip bir toplumun yaratılmaya çalışılması hem boşunadır, hem de yanlıştır. Bu açıdan kimliklere özgürlük talebi özgürlükçü bir boyut içerebilir. Ancak konumuzu oluşturan esas yön, yurttaşlık siyasetinin karşısına bir seçenek olarak çıkarılmış olan kimlik siyasetinin kendine özgü nitelikleridir. İkinci boyut, bir kimlik grubunun haklarının tanınması mücadelesi ile kimlik siyasetinin aynı şey olmamasıdır. İnsanın kendisini kamusal alana sunuşunu indirgenmiş bir kimlik üzerinde kurgulamak iki açıdan eleştiriye açıktır. Öncelikle, bir insanın kendini gerçekleştirmesi ve özgürleşmesi doğuştan getirdiği atfedilmiş özellikleriyle değil, sonradan kazandığı yetenekleriyle ilgili bir gelişme ve açılmayı anlatır. İkinci olarak, kimlik siyaseti toplamda daha özgür bir toplumsal düzen kurabilecek insanları ötekileştirilmiş gruplara böler ve sınıf kimliğini ve birliğini imkansızlaştırır. İkinci haliyle kimlik siyaseti Amerikalı muhafazakar teorisyen Huntington’un medeniyetler çatışması tezlerinin doğrulanmasına hizmet eder. Çünkü dünyayı dinler, mezhepler ve etnisiteler üzerinden bakan kitlelerin çatışması kaçınılmazdır.

Kimlik siyaseti eleştirisi, özünde topluma kimler olarak katılacağımız sorununa ilişkindir. Kendimizi topluma cinsel, biyolojik, etnik ya da kapsayıcılığı son derece sınırlı bir sosyo-kültürel varlık olarak mı sunacağız yoksa kazanılmış statülerimiz ile mi ? Bu açıdan kimlik siyaseti özellikle cinsel kimlikler üzerinden özcülük yapmakla eleştirilmiştir. İnsanların kimliklerini edinmelerindeki sosyal koşullara hiç değinmeyen ve salt psikolojik, bireysel varoluşlar üzerinden ilerleyen bir kimlik siyaseti boyutu bulunmaktadır. Şüphesiz söz konusu özcülük eleştirisi, cinsel kimliğin doğuştan geldiği durumlar için geçerli sayılamaz. Bazı insanlar genetik ya da başka faktörler sonucu kadın ve erkek kimliklerinin dışında cinsel kimliklere sahip olmaktadırlar. Ancak konumuz açısından etnik, mezhepsel, kültürel vs. kimliklerin özcülük boyutuna taşınması esas sorunu oluşturmaktadır.  Öte yandan kimlik siyaseti, insanların mensup oldukları kolektif kimlik grupları ile ilişkilerinin bağlamsallığını görmezden gelir. İnsanların belirli bir kimlik grubu ile kurdukları aidiyet ilişkisi, “onların pasaportları, doğum yerleri, konuştukları dil, mensup oldukları din, ırk ya da kökenden bağımsız olarak, “öteki”nce algılamaları ile kendilerini ne olarak hissettikleri arasındaki ilişkinin kırılma noktalarında ortaya çıkmaktadır.”

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251