6 Kasım 2016 Pazar

Erdoğan’ın Asıl Sorunu: AKP’ye Güvenemiyor



Siyasette kanundur: İktidar olmak, ittifak kurmaktır. Müttefiklerini kaybeden, iktidarda tutunamaz.

***
Tayyip Erdoğan da öyle geldi.
Dışta: NATO sisteminin tercihiydi.
Siyasette mıntıka temizliği yapıldı. Önü açıldı.
Oybirliğiyle iktidara yürüdü.

***
İçte: Bir koalisyon oluştu. Üç kuvvete dayandı.
Bir: Milli Görüş’ün Batıcı kanadı. (Ara not: Erdoğan, bu yüzden AKP’ye hakim olamıyor.)
İki: Fethullahçı Gladyo.
Üç: Amerikancı liberaller.

***
İçte iki kırılma yaşandı. Sandık üzerinden.
İlki: 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu.
Yargı eksenli değişiklikler kabul edildi (yüzde 58’le).
İkincisi: 12 Haziran 2011 genel seçimi. Yine kazandı (yüzde 49.9).

***
Erdoğan sonuçlara baktı: Herkesi yenmişti.
Rakip partileri. Koalisyon ortağı Cemaati. Liberalleri.
Ve partideki bütün kurucu babaları.
Özet: Tek başına sandıkların efendisiydi.

***
Koalisyon ortakları hakkında hükmünü verdi.
Cemaat’e de ihtiyacı yoktu. Liberallere de.
İkisi de yüktü artık. Kurtulmaya karar verdi.
Böylece: Erdoğan’ın “tek adamlık” dönemi başladı.

***
Sonuçlar sahaya yansıdı hemen.
Yandaş medyada liberaller ayıklandı.
Erdoğan’a değil, ABD’ye sadık olanlar maaştan kesildi.
Cemaat kontenjanı kaldırıldı seçimlerde.
Talepleri 60 kadardı. 3-4 sandalyeye indirildi.

***
2011 seçiminden hemen sonrası.
Cemaat ilk yoklamasını yaptı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden.
Müsteşarı tutuklamaya kalktılar. Bölücülükten (7.2.2012).
Erdoğan hamleyi doğru okudu: Hedef kendisiydi.
Hamleyi savuşturdu. Gördüğü: Cemaat artık kavga mevzisindeydi.
Fakat: Kavganın yıkmaya varacağını anlamayadı.

***
Erdoğan “dış”ta da çıkmaza girdi. 2012 sonlarından itibaren.
Sebep: Suriye politikası.
Hesap: Esad’ı 2 ayda devirmekti.
Olmayınca: Amerikan cephesinde aykırılıklar başgösterdi.
Erdoğan’la ABD arasındaki senkron bozuldu. Her kuvvet kendi hesabının peşine düştü.
Bir de: İslam dünyasında “Erdoğan faktörü” iş yapmıyordu artık.
Yeni bir süreç başladı: Batı Erdoğan’a alternatif arıyordu.

***
2013’ün başları. Erdoğan için manzara şuydu.
Bir: İçte iktidar koalisyonu dağılmıştı.
İki: Dışta Batı desteğini kaybetmişti.
Üstelik: Eski destekçileriyle kavgalıydı şimdi.

***
Erdoğan ciddi bir de hata yaptı.
Rejim karşıtı uygulamaları...
Ergenekon, Balyoz davaları...
Tek adamlığı...
Sonuç: Atatürkçü cepheyle kavgasını da tırmandırdı.
Hepsi birikti: Gezi olayları patladı (31.5.2013).

***
Erdoğan cenahı kolaycı. Gezi’yi de Batıcı hamlelerin içinde sayıyor.
Gerçekçi olmak lazım.
Bir: Gezi’yi kimse planlamadı. Bir toplumsal öfke patlamasıydı.
İki: İçinde, Sorosçu bir damar elbette vardı. Özellikle İstanbul’da.
Adresleri de belliydi: Liberaller ve bazı Alevi çevreler.
Evet: Batı, Gezi’yi kullanmak istedi.
Fakat bütün Türkiye’de hakim slogan şuydu: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”

***
17-25 Aralık operasyonu bu zeminde yapıldı.
Olay: Yolsuzluğun kullanıldığı bir devirme hamlesiydi.
İçte ve dışta yalnızlaşmış Erdoğan’a karşı.

***
Bu süreç gösterdi ki: Erdoğan gerçekten “tek adam”mış.
Tamam: Halk desteği büyüktü.
Fakat: Müttefiki kalmamıştı.
Girişte kaydettim, tekrarlayalım: İktidar, ittifak demektir.

***
Üstelik: Bir çıkmaz daha vardı Erdoğan için.
“Reis” AKP’de de yalnızdı. Hiçbir “parti büyüğü” yanında yoktu.
Tespitim yeni değil. 17-25 Aralık’ın ilk günlerinde de yazdım.
“Erdoğan kaderini iki bürokrata emanet etti” (19.1.2014).
Kastettiğim: Hakan Fidan ve Efkan Ala’ydı.
Sonra bunu üçe çıkardım: “Erdoğan’ın dayanılmaz yalnızlığı: Yanında 2 bürokrat, 1 bakan kaldı” (14.3.2014).
Bürokratlar belli. Bakan da Bekir Bozdağ’dı.

***
Şimdi öğreniyoruz: Erdoğan onları bile saymıyor. Yanında kimse yokmuş aslında.
Diyor ki: “17-25 Aralık emniyet, yargı darbe girişimi ile birlikte net bir duruş sergilediğimde, yanımda milletimden başka kimseyi bulamadım” (27.10.2016).

Süreçte olanlara bakıyoruz.
Efkan Ala: Kenara alındı.
Hakan Fidan: Gözden düştü.
Bir tek Bekir Bey kalmış görünüyor!?

***
Soru: Erdoğan, tek bırakıldığını niçin kayda geçirdi?
Binali Yıldırım’ın durumuna dikkat. O da tek bırakanlar arasında sayılıyor.
Bir soru daha: O da mı gönderilecek? Ahmet Davutoğlu gibi.
Kim gelir? Şimdiden iki isim dolaştırılıyor: Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu.

***
Gelelim başkanlığa.
Soru basit: Erdoğan AKP’ye güvenebilse... Başkanlıkta bu kadar ısrar eder miydi?
“Reis”e hayli yakın bir isimle sohbetteyiz.
Tespitimi söylüyorum: Başkanlık peşindesiniz. Bütün Türkiye’ye hakim olmak istiyorsunuz.
Ama asıl sorununuz şu: AKP’ye hakim değilsiniz. Partiye güvenemiyorsunuz.
Cevap: Parti önemli değil, halka bak.

***
Son söz: Bütün “tek adam”ların kaderi aynı.
O kimseye güvenmez. Kimse de ona gerçekte sadık değildir.

Rafet BALLI
03.11.2016 / Aydınlık